Hep homurdanırdı, ama duvarı vurmamaya başladığında bütün bina onu özledi

Hep homurdanırdı, ama duvarı vurmamaya başladığında bütün bina onu özledi

İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, Beyoğlu Caddesi’nin 27 numaralı binasında, dış cephesi eski tuğlalarla kaplı, sarmaşıklarla çevrili dört katlı bir apartman vardı. Bu binada, üçüncü kattaki B dairesinde Nermin Hanım yaşardı. Kimse tam olarak ne zaman taşındığını ya da nereden geldiğini hatırlamıyordu ama herkes onu tanırdı. Sert bir sesi, hızlı bir dili ve dikkatli bir bakışı vardı. Evi düzenliydi; bembeyaz tüller, saksılardan taşan sarmaşıklar, pencere kenarında neredeyse binayla yaşıt bir küçük kauçuk bitkisi…

Nermin Hanım apartmanda sürekli şikâyetleriyle tanınırdı. Büyük şeyler istemezdi aslında; talepleri gayet basitti: asansör daha sık temizlensin, zile gereksiz yere basılmasın, birinci kattaki çocuklar avluda bağıra çağıra oynamasın. Ama sözlü şikâyetlerinin yanı sıra kendine özgü bir ritüeli de vardı: her akşam, saat altıyı biraz geçe, asansörün önüne gelir, yan duvara elini koyar ve parmak boğumlarıyla birkaç kez vururdu. Tak-tak-tak-tak-tak. Çok sert değil, ritmik bir şekilde. Bu onun protesto biçimiydi: “Buradayım ve duyulmak istiyorum” demenin sessiz bir yolu.

Başlarda apartman sakinleri irkilirdi, sonra alıştılar; hatta hafif bir gülümsemeyle karşılarlardı:
— “Aaa, Nermin Hanım geldi!” derlerdi.
Kapıcı Hakkı Bey saatine bakar, “tam vaktinde” diye iç geçirirdi. İkinci kattaki Sevim Hanım çamaşır ipini o sesi duyunca indirir, perdelerini kapatırdı. Dördüncü kattaki çocuklar, “Şimdi kesin postacıya bağıracak,” diyerek kıkırdar, kapının arkasına gizlenirdi. O ses artık apartmanın bir parçası olmuştu; günlük hayatın ritmini belirleyen küçük bir tören gibiydi.

Bir sonbahar akşamı ise bir şey değişti. Üçüncü kat B dairesine birileri geldi, kapıyı çaldı. Cevap yoktu. Kapıcı yedek anahtarla kapıyı açtı —kapı aralıktı— ve onu koltuğunda buldular: omzunda gri bir şal, gözleri cam gibi ama huzurlu. Artık konuşmuyordu. Kadın komşular, alışveriş poşetlerini ellerinde tutarak donup kaldılar. Hakkı Bey omuzlarını silkti, derin bir nefes aldı. O günden sonra apartmanda “tak-tak-tak” sesi bir daha duyulmadı. Herkes eksikliğini hissetti.

Asansör artık o ritüel olmadan inip çıkıyordu. Kapıcı her saat başı bekliyor, ama o sesi duyamıyordu. Birinci kattaki çocuklar artık merdiven korkuluklarına koşmuyor, ikinci kattaki perdeler sessizce asılı kalıyordu. Sessizlik, beklenmedik bir şekilde, gürültüden daha ağırdı. Sanki bina bir parçasını kaybetmişti. Koridordaki yankılar, halının üzerinde yankılanan adımlar, her şey yarım kalmış gibiydi.

Komşular arasında anılar dolaşmaya başladı: Bir keresinde Nermin Hanım, koridora bırakılan plastik şişeler için herkesi azarlamıştı. Bir başka defasında, kapı açık kaldığı için gece sokak kedilerinin girdiğini fark edip el feneriyle aşağı inmişti. Bir gün, birinci kata inip “Biraz temizlik yapmak zahmet değil, binaya saygıdır,” demişti. O zamanlar sinir bozucu görünen bu sözler, şimdi apartmanın nabzıymış gibi hatırlanıyordu.

Bazıları düşünmeye başladı: Ya o duvara vurduğu vuruşlar bir şikâyetten fazlasıysa? Ya o ses, binadaki herkes için bir bağ, “Buradayız, bu bizim ortak evimiz,” diyen bir davul sesi gibiyse? Evet, sesi sertti belki, ama o ritüel apartmana düzen, anlam ve garip bir güven hissi kazandırıyordu. O olmadan bina, ne zaman nefes alacağını bilemiyordu.

Bunu fark eden komşular, yavaş yavaş bir değişim başlattılar. Önce Hakkı Bey, apartman defterini herkese açık hale getirdi. Birinci kattaki çocuklar, apartmanın girişine büyük bir duvar resmi çizdi: “Kapıya inmek, diğerlerinin adımlarını duymak” onlar için ne demekti, onu anlattılar. İkinci kattaki kadınlar, her perşembe birlikte kahve içmeye başladılar —duvara vuran, söylenen ama aslında herkesi bir arada tutan o kadının anısına.

Yavaş yavaş apartmanın havası değişti. Artık burası sadece katlardan, posta kutularından ve kırmızı halıdan oluşan bir bina değildi; kesişen hikâyelerin, paylaşılan huzursuzlukların ve yeniden şekillenen alışkanlıkların bir bütünlüğüydü. Yokluğu varlığa, varlığı anıya dönüştü. Tuğlalar arasında çocukların kahkahaları yankılandı, üçüncü kattaki bitkiler daha özgür büyüdü, asansör daha nazik bir ritimle çalışmaya başladı. Perdeler daha yumuşak indi, koridora bırakılan çöpler akşamına kaldırıldı. Ve o duvara vurulan sesler —artık Nermin Hanım’dan gelmese de— herkesin hafızasında yaşamaya devam etti.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News