Milyoner, hizmetçisini annesini korurken gördü… ve gerçeği öğrenince şok oldu.

Milyoner, hizmetçisini annesini korurken gördü… ve gerçeği öğrenince şok oldu.

.
.

Milyoner, Hizmetçisini Annesini Korurken Gördü… Ve Gerçeği Öğrenince Şok Oldu

Kaya ailesinin Etiler’deki görkemli villasının mermer koridorlarında yankılanan çığlıklar, büyük bir ailenin içindeki fırtınanın habercisiydi. Ceyda’nın öfkeli sesi kristal avizeden yansıyarak daha da keskinleşmiş, yaşlı Reyhan Hanım’ı duvara doğru itmişti. Selim Kaya, villa kapısında donup kalmış, elindeki beyaz güller sanki o anın ağırlığını yitirmişti.

Üç yıldır evlerinde çalışan Azerbaycanlı hizmetçi Günel, Reyhan Hanım’ın önüne geçmiş, kararlılıkla Ceyda’ya karşı durmuştu. Kahverengi gözlerinde Selim’in daha önce hiç görmediği bir cesaret parıldıyordu. “Lütfen durun Ceyda Hanım, yaşlı teyzeye böyle davranmayın,” dedi Günel, sesi korku ve kararlılığın garip bir karışımıyla titreyerek.

Ceyda dişlerini gıcırdattı. “Sen kimsin ki bana ne yapacağımı söylüyorsun? Bu benim evim!” Günel sakin ama kararlıydı: “Hayır, bu aile yuvası ve ailelerde sevgi olur, şiddet değil.” Selim’in nefesi kesildi. Karısının gerçek yüzünü görmek, yıllardır sandığı altının aslında pirinç olduğunu öğrenmek gibiydi. Ceyda’nın mükemmel görünen dünyası gözlerinin önünde çatırdayarak çöküyordu.

Reyhan Hanım, titrek elleriyle Günel’in koluna dokundu. “Kızım sorun yok, ben iyiyim,” dedi, ama Selim annesinin gözlerindeki korku izlerini gördü. O yumuşak mavi gözler, bir zamanlar kendisine ninni söyleyen gözler, şimdi çaresizlikle dolmuştu. Ne zamandır böyleydi? Ne zamandır kendi evinde korkuyordu?

Ceyda’nın sesi giderek yükseliyordu. “Siz hep böyle yapıyorsunuz. İkisi de beni kötü göstermeye çalışıyorsunuz. Ama ben Turağa’nın annesi olduğumu unutmayacağım. Bu çocuğun geleceği benim elimde!” Günel’in yüzü soldu. Selim, karısının kelimelerinde saklı olan zehri hissedebiliyordu.

“Hanımefendi, lütfen sakin olalım,” dedi Günel daha da alçalarak. “Turan yakında okuldan gelecek.” Selim için bu an bir uyanıştı. Oğlunun bu gerginliği görmesini istemiyordu. Daha da önemlisi, bu sahnenin ne zamandır tekrarlandığını merak ediyordu.

Ceyda, Günel’e yaklaştı. “Sen burada sadece temizlik yaparsın. Aile işlerine karışma hakkın yok.” Günel ise kararlıydı: “Ben sadece yaşlı teyzeyi koruyorum. İnsanlık görevim bu.” Selim bu kelimelerden etkilenmişti. İnsanlık görevi ne zamandır böyle düşünmemişti? Ne zamandır paranın, başarının, görünüşün ötesinde bir şeyler düşünmemişti?

Reyhan Hanım, Günel’in eteğini çekti. “Kızım, Selim’e hiçbir şey söylemedin değil mi?” Bu soru Selim’in kalbine ok gibi saplandı. Annesi neden böyle korkuyordu? Ne saklanıyordu? Günel, Reyhan Hanım’a baktı, gözlerinde derin bir merhamet vardı. “Söz vermiştim size. Kimseye bir şey demeyeceğim.”

Ceyda, galibiyetli bir gülümsemeyle döndü ama tam o sırada Selim’in gölgesini fark etti. Elindeki güller yere düştü. “Selim, sen ne zamandır oradasın?” diye sordu Ceyda, korkunç bir sessizlik içinde. Selim karısına, sonra annesine, sonra Günel’e baktı. Bu üç kadın hayatının üç farklı gerçeğini temsil ediyordu ve şimdi hangi gerçeğin hakiki olduğunu öğrenme zamanı gelmişti.

“Yeterince uzun süredir,” dedi Selim, sesi beklenenden daha sakindi ama içinde fırtınalar kopuyordu. Ceyda’nın yüzü bembeyaz oldu. Günel başını eğdi. Reyhan Hanım’ın elleri daha da güçlü titremeye başladı. O anda Selim Kaya anladı ki, bazen en büyük zenginlik gerçeği görme cesaretinde saklıdır.

Villa’nın büyük salonunda yankılanan Selim’in sesi, o an zamanın durduğu hissini verdi. Ceyda’nın parfümü bile havada askıda kalmış gibiydi. Günel, Reyhan Hanım’ı görünmez bir kalkanla koruyor, yaşlı kadının yanında dimdik duruyordu.

“Konuşmamız gerekç Ceyda,” dedi Selim, bu kelimeler ağzından çıkarken bile ona yabancı geliyordu. Üç yıldır evinde olan bitiyor ama o hiçbir şey görmüyordu ya da görmek istemiyordu. Ceyda, kompozürünü geri kazanmaya çalışarak saçlarını düzeltti. Selim, “Bu sadece küçük bir tartışma, sen abartıyorsun,” dedi ama artık farklı gözlerle bakıyordu. Karısının her hareketinde sakladığı gerçeklerin izlerini arıyordu.

Günel Selim’e döndü. “Lütfen annemi odasına götürür müsün?” Azerbaycanlı kadın tereddüt etti ama Reyhan Hanım’ın koluna nazikçe dokundu. “Gelin teyze, çayınızı hazırlayayım.” Reyhan Hanım oğluna baktı, gözlerinde yalvarış vardı. “Selim, lütfen Turan’ı düşün.” Bu cümle Selim’in kalbini daha da sıktı. Annesi neden oğlunu bahane gösteriyordu? Ne biliyordu da korkuyordu?

İki kadın çıktıktan sonra salon ağır bir sessizliğe büründü. Ceyda divana oturdu, bacak bacak üstüne attı, eski güvenli tavrını takınmaya çalışıyordu. Selim, “Sen fazla düşünüyorsun. Yaşlı insanlar bazen hassas olur,” dedi. “Hassas mı?” Selim’in sesi sertleşti. “Annem neden senden korkuyor Ceyda?” “Korkmuyor, bu senin hayal gücün,” dedi Ceyda ama Selim artık görebiliyordu. Karısının gözlerindeki titizlik, konuşurken elleriyle yaptığı gergin hareketler, sürekli savunmada olması hepsi suçluluğun işaretleriydi.

Son üç ayda annemi kaç kez ziyarete gittin diye sordu. Ceyda şaşırdı. “Ne demek istiyorsun?” “Basit bir soru, kaç kez?” “Ben Selim, bu mantıksız. Ben hep buradayım zaten.” “Evet hep buradasın. Peki annem neden sürekli odasında? Neden bizimle yemek yemiyor? Neden Günel olmadığında asla tek başına aşağı gelmiyor?” Her soru Ceyda’nın maskesinden bir parça daha koparıyordu. Selim karısını hiç bu kadar çaresiz görmemişti.

“Sen paranoyak oluyorsun. İş stresi seni etkiliyor,” dedi Ceyda. “Hayır,” dedi Selim, “bu iş stresi değil, kendi evimde olan biteni görmezden gelme stresi.” O anda Turan’ın sesi duyuldu. Sekiz yaşındaki oğlu okul çantasını sürükleyerek salona girdi. Masum gülümsemesi gergin atmosferi yumuşattı.

“Babacığım, Turan,” dedi Selim’e koşarak. Selim oğlunu kucakladı ama aklı hala az önce yaşananların üzerindeydi. “Oğlum, babaanne nasıl bugün?” “Günel abla ona çok iyi bakıyor,” dedi Turan masumca. “Ama babaanne bazen ağlıyor, çok üzgün oluyor.” Ceyda’nın yüzü değişti. “Turan, git ellerini yıka, ödevlerin var. Neden ağlıyor?” “Bilmem,” dedi Turan omuz silkerek, “Günel abla hep yanında oluyor. Bana hikayeler anlatıyor. Babaanne diyor ki, ‘Günelsiz ne yapardı bilmiyor.’”

Selim karısına baktı. Ceyda’nın gözlerinde korku ve öfke karışımı bir ifade vardı. Turan, “Şimdi git!” dedi. Ceyda’nın sesi sertti. Çocuk çıktıktan sonra Selim sordu: “Ceyda, anneme neler yapıyorsun?” “Hiçbir şey yapmıyorum. Sen çılgın mı oldun? O halde neden Günel olmadan annem asla yalnız kalmıyor? Neden senden bu kadar korkuyor?” Ceyda ayağa kalktı. “Çünkü yaşlı ve kafası karışık, saçmalıyor.” “Hayır,” dedi Selim kararlı, “annem çok zeki ve ben artık anlıyorum. Sen ona bir şeyler yapıyorsun ve Günel onu koruyor.”

“Bu saçmalık,” dedi Ceyda. “O halde kanıtla. Bu akşam annemle yalnız yemek ye, Günel olmadan.” Ceyda’nın susması en büyük itiraf oldu. “Yapamayacaksın değil mi? Çünkü annem senden korkuyor ve sen de biliyorsun.”

O anda yukarıdan Günel’in yumuşak sesi duyuldu. Reyhan Hanım’a bir şeyler anlatıyordu, Azerbaycan Türkçesiyle karışık kelimeler sevgi dolu bir tonla söyleniyordu. Selim fısıldadı: “Gördün mü? O kadın anneme bizden daha çok ilgi gösteriyor. Kendi ailesini bırakıp buraya gelmiş ve senin verdiğin ücretle çalışıyor ama yine de annem için savaşıyor.”

Ceyda’nın gözlerinde ilk defa gerçek korku belirdi. “Şimdi anlıyorum,” dedi Selim, “sen annem üzerinde baskı kuruyorsun ve Günel tek engelin.” O gece Selim uykusuzlukla boğuşurken mutfaktan gelen hafif sesler duydu. Yumuşak ayak sesleri ve alçak konuşmalar merakla aşağı indi. Mutfağın loş ışığında Günel ve Reyhan Hanım çay içiyorlardı. İkisi de onu fark etmemişti.

Selim kapı aralığından dinlemeye başladı. “Kızım, sen neden benim için bu kadar zorlanıyorsun?” Reyhan Hanım’ın sesi yorgundu. Günel çay bardağını iki eliyle tuttu. “Teyze, siz bana annemi hatırlatıyorsunuz. O da böyle nazik, böyle merhametliydi. Annen nerede şimdi?” “Bakü’de çok hasta. Ben burada çalıştığım parayla onun ilaçlarını alıyorum.” Günel’in sesi titreşti. “Bazen kendimi çok kötü hissediyorum. Kendi annemi bırakıp burada başkasının annesine bakıyorum.”

Selim’in kalbi sıkıştı. Günel’in fedakarlığını hiç düşünmemişti. “Sen melek gibisin kızım.” Reyhan Hanım, Günel’in elini okşadı. “Allah seni başımıza musallat etti.” “Hayır teyze, ben sadece insanım. Ve insanlar birbirine sahip çıkar.”

Peki ya Ceyda? O da insan ama… Günel derin bir nefes aldı. “Ceyda Hanım’ı anlamaya çalışıyorum. Belki çok baskı altında hissediyor. Belki korkuyor.” Selim bu soruyu kendine sordu: “Korktuğu şey ne?” “Bilmiyorum ama insanlar genelde sevmediği şeylere saldırır. Belki de o yaşlılıktan korkuyor. Siz de kendi geleceğini görüyor.”

Reyhan Hanım başını salladı. “Sen çok akıllısın kızım ama ben Selim’den korkuyorum.” “Neden?” “Ceyda eğer ben ona şikayet edersem seni işten çıkaracağını söyledi. Sen gidersen ben ne yaparım?” Selim dondu. Karısı annesini böyle mi tehdit ediyordu? “Teyze, endişelenmeyin. Ben hiçbir yere gitmem. Selim Bey iyi bir insan. O anlar.” “Sen emin misin?” “Evet. Çünkü o size benziyor. Kalbi temiz.”

Bu kelimeler Selim’i derinden etkiledi. Günel onu tanımadan böyle güveniyordu. “Biliyor musun kızım?” Reyhan Hanım devam etti, “Ben Selim’i büyütürken ona hep şunu öğretmeye çalıştım: Para kazanmak kolay ama kalp kazanmak zor.”

“Çok doğru söylüyorsunuz ama galiba ben başarısız oldum. O çok zengin oldu ama çok da uzaklaştı,” dedi Selim. Günel başını kaldırdı. “Hayır, yanılıyorsunuz. Ben onu izliyorum. O Turan’a çok iyi bir baba ve size karşı da çok saygılı. Sadece biraz yorgun.” “Yorgun mu?” “Evet. Çok çalışıyor ve evde de huzur bulamıyor. Ceyda Hanım hep gergin. Bu eve hiç huzur gelmiyor.”

Selim bu değerlendirmeden etkilenmişti. Günel aileyi dışarıdan objektif olarak görüyordu. “Sen hiç evlilik düşündün mü kızım?” Günel gülümsedi. “Düşündüm. Bakü’de bir arkadaşım var Murat. O da çok iyi insan ama şimdi evlenemem. Önce annem iyileşmeli.” “O seni bekliyor mu?” “Bekliyor. Çünkü gerçek sevgi bekler.” Bu cümle Selim’e kendi evliliğini sorgulatmıştı. Ceyda onu seviyor muydu? Yoksa sadece yaşam tarzını mı seviyordu?

Günel ve Reyhan Hanım arasındaki dostluk, iki farklı dilden öte kalplerin birleşmesi olmuştu. Günler, haftalar geçti; evdeki buzlar eridi, gerçek sevgi ve saygı yerini aldı. Selim ve Ceyda, birbirlerine yeniden bağlandılar. Günel, artık sadece hizmetçi değil, ailenin vazgeçilmez bir parçasıydı.

Ve Selim anladı ki, gerçek zenginlik parayla değil, kalple, sevgiyle ölçülür. Günel’in merhameti ve Reyhan Hanım’ın affediciliği, Kaya ailesinin gerçek hazinesi olmuştu.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News