Otobüste uyuyordum, yanımdaki kız kulağıma fısıldadı: “Büyükanne, hemen kaç!”
.
.
Büyükanne Şimdi Kaç: Zehra’nın Yolculuğu
Zehra Teyze, Bursa’dan İstanbul’a giden otobüste başını eski sırt çantasına yaslamış, derin bir uykuya dalmıştı. Yalnız, unutulmuş, 72 yaşında bir kadındı. Yıllar önce ailesiyle bağları kopmuş, oğlunun evine davet edildiği o sabah, torununu ilk kez görecek olmanın heyecanı ve endişesi içindeydi. Ama Zehra kendini o evde istenmeyen biri olarak hissediyordu. Yıllardır yalnızdı, kalbi geçmişin acılarıyla doluydu.
Otobüs Bursa ile İstanbul arasındaki tozlu yolda ilerlerken Zehra, kaybettiği yılların rüyasına daldı. Yanında kimse yoktu. Bir yaşlı adam gazete okuyor, birkaç sıra arkada genç bir kadın telefonuyla oynuyordu. Zehra uykusunda, hiç tanışamadığı torunların hayalini görüyordu. Birden ensesine soğuk bir nefes dokundu. Uykuyla uyanıklık arasında, kulağına çok yakın bir fısıltı duydu: “Büyükanne, hemen kaç!”
Zehra irkildi, gözleri ter içinde açıldı. Yanındaki koltuk bomboştu. Ama ses gerçekti, hala kulaklarında yankılanıyordu. Mantığa aykırı bir kararla, panik halinde otobüsün durmasını istedi. Şoför şaşkınlıkla karşı çıktı ama Zehra ısrar etti. Otobüs yolun kenarında durdu, Zehra dizleri tutmasa da kendini dışarı attı. Yağmurlu havada, çamura bata çıka, otobüsün uzaklaşmasını izledi.
Birkaç dakika sonra, arkasında kara bir duman yükseldi. Otobüs devrilmiş, alevler gökyüzüne yükseliyordu. Zehra, eğer o sesi dinlemeseydi şimdi ölü olacağını anladı. Şaşkın, korkmuş, elleri titreyerek yerde bir şey fark etti: küçük mavi bir çocuk sırt çantası. Çantayı açtığında, içinde yardım isteyen bir not buldu: “Eğer bunu bulan biri varsa lütfen beni buradan çıkarın. Adım Elif. Beyaz evdeyim.”

Zehra’nın dizleri çözüldü, çamurlu toprağa oturdu. Kimdi bu çocuk? Neden ona büyükanne demişti? Zehra, çocuğu bulmak için harekete geçti. En yakındaki benzin istasyonuna gitti, oradan köydeki polis karakoluna yönlendirildi. Karakolda, otobüs kazasını anlattı. Polis şaşkındı çünkü Zehra’nın bindiği hat yıllar önce kapanmıştı, 2008’de bir kaza olmuş, onlarca insan ölmüştü. Zehra, yaşadıklarının gerçek olduğuna emindi, mavi çantadaki defter ve notu gösterdi.
Polis defteri inceledi, notun gerçek olduğunu kabul etti. “Beyaz ev”i araştırmaya başladı. Saatler geçti, Zehra karakolda bekledi. Geçmişini, kaybolan ailesini düşündü. Oğlu yıllar önce İstanbul’a gitmiş, bir daha dönmemişti. Kızı Merve’nin ise doğumda öldüğü söylenmişti. Zehra, hiç torununu görmemişti.
Akşam polis geri döndü. “Beyaz ev”in Yalova yakınlarında eski bir yetimhane olduğunu, yıllar önce kapatıldığını söyledi. Zehra, korkusuna rağmen oraya gitmeye karar verdi. Köyden dolmuşa bindi, Yalova’ya gitti. Oradan eski bir minibüsle orman yoluna çıktı. Yolun sonunda harabe haldeki beyaz binayı buldu. Bahçesinde yabani otlar, kırık bir salıncak vardı. Kapıdan içeri girdiğinde rutubetli, karanlık bir koku burnunu yaktı.
Binanın üst katında, kapısında “Elif’in odası” yazan bir oda buldu. İçeride eski bir defter, çocuk resimleri, korku dolu karanlık şekiller vardı. Defterde Elif’in yaşadıklarını okudu: iğneler, karanlık oda cezaları, bir gün gelen mavi çiçekli eşarplı bir teyze. Zehra, o eşarbın kendisinde olduğunu fark etti. Defterde bir fotoğraf buldu. Fotoğrafta genç bir kadın vardı; boynunda kırmızı boncuklu bir kolye. Zehra, o kolyeyi yıllar önce kızı Merve’ye hediye etmişti.
Bir anda arkasında bir ayak sesi duydu. Kapıda küçük bir kız duruyordu: Elif. Zehra’ya yaklaştı, “Sen benim büyükannem misin?” dedi. Zehra gözyaşlarıyla kızı kucakladı. Elif, annesinin hep Zehra’dan bahsettiğini, mavi eşarbı anlattığını söyledi. Zehra, kızının doğumda ölmediğini, birileri tarafından kaçırıldığını anlamaya başladı. Elif, annesinin de orada olduğunu, bahçedeki taşların altında bir mezar olduğunu söyledi. Zehra, mezarı buldu, üzerinde sadece bir tarih vardı: 2006. Gözyaşlarıyla toprağa kapandı.
Köy karakoluna döndüler. Polis, eski dosyaları inceledi. Elif’in kayıp başvurusu, annesi Merve’nin dosyası, hepsi örtbas edilmişti. Ayberk adında bir polis memuru, Zehra’ya yardım etti. Elif’in defterinde geçen doktor Haluk’u buldular. Çanakkale’de yaşayan yaşlı doktora gittiler. Haluk, çocukların yurtdışına kaçırıldığını, Merve’nin ölmediğini ama başka bir yere götürüldüğünü itiraf etti. Bir şebeke, zengin aileler için çocuk kaçırıyordu.
Zehra, Elif’i yanına aldı. Birlikte İstanbul’a gittiler, hastane kayıtlarında Elif’in üç ay önce bir kadınla geldiğini öğrendiler. Kadının Leyla Erdoğan adında zengin bir ilaç şirketi sahibi olduğu ortaya çıktı. Leyla, Elif’i yasa dışı yollarla evlat edinmişti. Zehra, avukat buldu, mahkemeye başvurdu. Mahkeme Elif’in geçici velayetini Zehra’ya verdi. Polisle birlikte Leyla’nın köşküne gittiler. Elif’i buldu, kollarına aldı.
Elif, Zehra’ya annesinin fotoğrafını gösterdi. Rüyalarında annesinin ona ninni söylediğini anlattı. Zehra, o ninniyi yıllar önce Merve’ye söylediğini hatırladı. Gözyaşları içinde, torunuyla gerçek bir aile olmanın mutluluğunu yaşadı. Ama Merve hâlâ kayıptı. Zehra, hastane kayıtlarını araştırdı. İzmir’de kimliği belirsiz bir kadının, boynunda kırmızı boncuklu kolyeyle bulunduğunu öğrendi. Kalbinde umutla, Elif’le birlikte İzmir’e doğru yola çıktı.
Çünkü bazen hayat, sizi ölümden kurtarmak için en beklenmedik şekilde uyarır. Ve bazen, bir çocuğun fısıltısı, kaybolmuş bir büyükanneye yeniden yaşama sebebi verir. Zehra ve Elif, karanlık sırların arasından geçip, nihayet aile olmanın ve sevginin ne demek olduğunu yeniden öğrendiler.
Son
.