Yunan İstihbaratı Türk Subayını Takip Etti — MİT Sızmayı Önceden Fark Etti
.
.
Giriş
Atina’da Yunan istihbarat servisi AP’nin merkez binasında kapalı bir toplantı odası sessizce aydınlanmıştı. Masanın etrafında oturan dört görevli, önlerinde duran kimlik kartlarına bakmıyordu. Çünkü o kartlarda gerçek isimleri yazmıyordu. Hepsi sahte kimliklerle, sahte geçmişlerle bu masadaydı ve ekranın ortasında beliren tek bir fotoğrafa odaklanmışlardı. Fotoğraf, 42 yaşındaki bir Türk deniz subayına aitti. İstanbul’da görev yapan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı stratejik planlama biriminde çalışan Emre Turan’dı.
Yunan istihbaratı onu yaklaşık 6 aydır takip ediyor ve attığı her adımı kayıt altına alıyordu. Ancak bu takip sırasında kendilerinin de izlendiğini fark etmişlerdi. Çünkü MİT, aynı zaman diliminde onların operasyonunu uzaktan gözlemliyor ve her hamlelerini not ediyordu. Bu karşılıklı gözetleme süreci, iki ülkenin istihbarat servislerini görünmeyen bir satranç tahtasında karşı karşıya getirmişti. Şimdi ise o satranç oyununun perde arkasını anlamak için hikayenin ayrıntılarına geçmek gerekiyordu.
Takip Süreci
Mayıs ayının sakin bir akşamında İstanbul Bebek sahili, her zamanki gibi kalabalığın gürültüsünü arkasında bırakmış görünüyordu. Yüzbaşı Emre Turan, her akşam yaptığı gibi aynı saatlerde sahil yoluna çıkmış ve temposunu koruyarak koşmaya başlamıştı. Disiplinli bir subay olarak alışkanlıklarına bağlıydı ve nefesini, adımlarını, rotasını her gün aynı düzen içinde sürdürüyordu. Boğazın tuzlu havasını içine çekerken, bu koşuların kendisine zihinsel bir rahatlık verdiğini düşünüyordu.
Ancak o gün dikkatini dağıtan bir ayrıntı fark etti. Arkasından geçen bir motosiklet, olağan hızında ilerlemiyor, neredeyse onunla yan yana gidiyormuş gibi yavaşça ilerliyordu. Sürücünün kaskı yüzünü tamamen kapatmıştı ve motosikletin plakasının okunması zordu. Emre, kısa bir an bakıp geçmeyi tercih etti. Çünkü ilk anda bunun basit bir tesadüf olabileceğini düşündü. Fakat iki gün sonra aynı motosikleti yine sahilde gördüğünde, durum farklıydı. Motor park edilmişti. Sürücü, telefonuyla meşgul görünüyordu ve telefonun kamerası Emre’nin geçtiği yöne dönüktü. Bu görüntünün sıradan olmadığını hissetti.

Üçüncü gün motosiklet ortada yoktu. Ancak aynı noktada beyaz bir otomobil bulunuyordu. İçinde güneş gözlüğü takmış bir kadın oturuyordu. Emre yaklaştığında kadın başını ona doğru çevirdi. Sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi hemen bakışını kaçırdı. Bu hareket doğaldı fakat fazlasıyla kontrollüydü. Emre artık bunun rastlantı olmadığına inanmıştı ve eve döndüğünde gün boyunca gördüğü kişileri tek tek düşünerek notlar aldı.
Ertesi sabah işe gittiğinde doğrudan güvenlik birimine uğradı ve kısa fakat detaylı bir bilgi notu hazırladı. Tarihleri, saatleri, kişilerin fiziksel özelliklerini ve aklında kaldığı kadarıyla plaka bilgilerini yazdı. Güvenlik şefi notu dikkatle okudu, teşekkür etti ve rutin bir kontrol yapılacağını söyledi. Fakat Emre bilmiyordu. Bu tür raporların tamamı standart prosedür gereği belirli risk sınıflarına göre değerlendiriliyor ve gerekli görülürse MİT’e aktarılıyordu.
İstihbaratın Uyanıklığı
15 dakika sonra raporu İstanbul İstihbarat Başkanlığı’nın deniz operasyonlarından sorumlu 7. masasında buldu. Masayı yöneten deneyimli istihbarat subayı Kemal Arslan, 25 yılı aşkın saha tecrübesiyle raporu satır satır inceledi. Motosiklet, beyaz otomobil ve tanımlanamayan kadın figürü ona alışıldık bir tabloyu hatırlatıyordu. Farklı günlerde değişen takip unsurları, kısa süreli yakın temaslar ve izleyiciyi alışkanlıklarına göre analiz eden yöntem, bu yapı Yunan istihbaratının sıkça kullandığı değişken gözetim tekniklerinin neredeyse birebir karşılığıydı.
Kemal hızlıca İstanbul Emniyeti ile temas kurdu ve plaka kayıtlarının kontrol edilmesini istedi. Sonuçlar kısa süre içinde geldi. Beyaz otomobilin plakası herhangi bir kayıtla eşleşmiyor ve sahte görünüyordu. Motosikletin plakası ise iki yıl önce kayıp olarak bildirilmişti. Bu bilgiler Kemal’in şüphelerini doğruluyordu. Emre Turan açık biçimde hedef alınmıştı. Bunun nedenini anlamak uzun sürmedi. Çünkü Emre, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın stratejik planlama biriminde görevliydi ve Ege, Karadeniz ve NATO kapsamındaki operasyon planlarına erişim sağlayan sınırlı sayıdaki subaydan biriydi. Böyle bir kişinin ikna edilmesi ya da baskıyla yönlendirilmesi karşı istihbarat için kıymetli bir bilgi kaynağı oluştururdu.
Ancak Yunanlılar önemli bir detayı bilmiyordu. Emre Turan görev yeri nedeniyle MİT’in zaten rutin koruma radarındaydı ve raporun ulaşmasıyla bu koruma mekanizması anında devreye girmişti. Kemal, 5 kişiden oluşan gizli bir ekip kurarak işe başladı. Görevleri Emre’yi doğrudan korumak değil, onu gözetleyen unsurları izlemek ve daha geniş bir yapının var olup olmadığını anlamaktı. Çünkü hedef yalnızca sahadaki iki kişiyi tespit etmek değil, Yunan istihbaratının İstanbul’daki tüm ağını çözmekti.
Emre ise olup bitenden habersizdi. Her sabah işine gidiyor, akşam olunca alıştığı rotada koşusuna devam ediyordu. Ancak artık yalnız değildi. Bir ekip onu izliyor, başka bir ekip ise onları takip ediyordu. Böylece görünmez bir mücadele başlamıştı ve Yunan istihbaratı henüz bu oyundaki ikinci tarafı fark etmemişti.
Gözaltına Alınma Anı
Bir haftalık takip süreci geride kalmış ve MİT ekibi Emre’nin etrafında gerçekleşen tüm hareketleri sessizce kayıt altına almıştı. Bu süre boyunca aynı motosikletli adam yeniden ortaya çıkmıştı. Bu kez Nişantaşı’na Emre’nin öğle yemeği için gittiği restoranın yakınında park etmiş halde bulunuyordu. Motor kapalıydı ve sürücü etrafı izliyormuş gibi davranıyordu.
MİT ekibi bunu fark etti ve sahadaki görevlilerden biri herhangi bir dikkat çekmeden adamın peşine düştü. Sürücü birkaç dakika içinde beş katlı eski bir apartmana girdi. 3. kattaki 7 dairenin kapısı açıldığında içeriden çıkan kişinin beyaz otomobilde görülen kadın olduğu anlaşıldı. MİT ajanı binanın dışında bekleyerek kısa fotoğraflar aldı. Dairenin kapı numarasını not etti ve bölgedeki plaka bilgilerini topladı. Kemal Arslan, tüm bu verileri merkeze ilettirdi ve adresle ilgili tapu kayıtları incelendiğinde dairenin sahibi başka biri olsa da 3 ay önce bir Yunan vatandaşı tarafından kiralandığı görüldü.
Bu durum dairenin gizli bir operasyon evi olarak kullanıldığını açıkça ortaya koyuyordu. Kemal, yaptığı incelemeyi İstanbul İstihbarat Başkanlığı’na rapor etti ve aynı gün acil bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Masada oturan 6 istihbarat subayı, elde edilen bilgilerin ciddi bir karşı operasyon girişimine işaret ettiğini hemen fark etti. Kemal, sözlerini dikkatle seçerek durumu özetledi. Yunan istihbaratının Türk deniz subayı üzerinden bilgi sızdırma girişiminde bulunduğunu, MİT’in süreci başından beri izlediğini ve ertesi akşam operasyon yapılacağını söyledi.
Operasyonun Planlanması
Toplantıdaki subaylardan biri, Emre’nin bilgilendirilip bilgilendirilmeyeceğini sordu. Kemal, onun şu aşamada haberdar edilmesinin doğru olmayacağını, davranışlarındaki en ufak değişikliğin takip eden ekipler tarafından fark edilip operasyonun erken sonlandırılabileceğini söyledi. Plan açıktı. Emre rutinine devam edecek, MİT ekibi koruma görevini uzaktan sürdürecek ve Yunanlıların temas kurması beklenerek asıl ağ deşifre edilecekti. Başkan bu planı onayladı.
Hafta sonu geldiğinde Emre, ailesiyle birlikte Moda sahiline gitmişti. Eşi Alin ve iki çocuğuyla yaptıkları bu gezinti onun için sıradan bir aile günüydü. Ancak sahilde onu izleyen görünmez bir çember vardı. MİT ekibinden biri, oltasını atan yaşlı bir balıkçı gibi davranıyor, bir diğeri kaykay süren genç görüntüsüne bürünüyor, bir diğeri ise bankta kitap okuyan bir kadın olarak kalabalığa karışıyordu. Hepsinin üzerinde küçük kameralar ve gizli ekipmanlar bulunuyor ve parkın her noktası kayıt altına alınıyordu.
Operasyon merkezinde Kemal Arslan ekranların başında oturuyor, kulaklığıyla sahadaki ekiple anlık iletişim kuruyordu. Emre’nin buluşmaya gelmeyeceğini herkes biliyordu. Ancak Yunan tarafı bunu bilmediğinden planın ilerleyişi dikkatle takip ediliyordu. Saat 17.55’i gösterdiğinde beyaz otomobil parka yakın bir noktada durdu. İçinden çıkan kadın daha önce görülen kadınla aynıydı. 30’lu yaşlarının ortasında koyu renk giysiler içinde ve elinde orta boy bir çanta taşıyordu. Kadın parka girerek çevresini taradı ve kimseyi rahatsız etmeyecek bir bankta oturup telefonundan mesaj göndermeye çalıştı. Ancak Emre’nin telefonu MİT tarafından kontrol altına alındığından gönderilen mesajlar Emre’ye ulaşmıyor ve yanıt verilmemiş gibi görünüyordu.
Dakikalar ilerledikçe kadının yüzündeki gerilim artmaya başladı. Bir süre sonra arama yapmayı denedi fakat telefon açılmadı. Ardından başka bir numarayı aradı. Hızlı ve kısa bir şekilde konuştu ve telefonu kapattı. Merkezdeki sistem konuşmayı kaydetmişti. Tercüme ekibi anında metni Kemal’in ekranına aktardı. “Hedef gelmedi. B planına geçiyoruz.” Bu cümle, operasyonun yön değiştireceğini belli ediyordu. Kadın parktan ayrıldı, araca bindi ve bölgeden uzaklaştı. MİT ekibi görünmez bir takip başlatarak onu önce Beşiktaş’a, ardından Kabataş ve Taksim’e kadar izledi. Yolculuk Nişantaşı’ndaki operasyon evinde sona erdi. Kadın içeri girdikten sonra ekip binayı çevresinden kontrol altına aldı.
Gözaltına Alınma Anı
İki saat süren sessiz bekleyişin ardından kapı yeniden açıldı ve motosikletli adam dışarı çıktı. Kaskını taktı. Binadan uzaklaştı ve bu kez Emre’nin yaşadığı sokağa doğru ilerledi. Beşiktaş’taki apartmanın karşısına geçerek motoru kapattı ve beklemeye başladı. Kemal için bunun anlamı açıktı. B planı, Emre’nin evini daha yakından izlemek ve gerekirse dinleme cihazı yerleştirmekti. Bu ölçekte bir temas girişimi kabul edilemezdi. Bu nedenle operasyonun ertesi gece başlatılmasına karar verdi. Ancak bundan önce yapılması gereken önemli bir adım vardı. Emre’nin bilgilendirilmesi.
O gece saat 23’te Kemal, güvenli hat üzerinden Emre’yi aradı. Emre, uykuya hazırlanan bir halde çalan telefonunu görünce şaşırmıştı. Telefonu açtığında duyduğu ses, kendini Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan Kemal olarak tanıttı ve durumun ciddiyetini sakin ve kontrollü bir tonla açıkladı. Yunan istihbaratının onu aylardır takip ettiğini, MİT’in süreci başından beri izlediğini ve ertesi akşam operasyon yapılacağını söyledi. Emre’nin tek yapması gerekenin ertesi gün her zamanki gibi davranmak olduğunu vurguladı. Emre bir süre sessiz kaldı ve ardından sadece tek bir soru sordu. “Ailem tehlikede mi?”
Kemal kararlı bir sesle yanıt verdi. Ailesinin güvende olduğunu ve hiçbir risk taşımadıklarını söyledi. Emre derin bir nefes aldı ve konuşmayı sonlandırdı. Telefon kapandıktan sonra yatağına döndü fakat gözlerini kapatamadı. Eşi onun huzursuz olduğunu fark edip bir sorun olup olmadığını sordu. Emre gülümsemeye çalışarak yorgun olduğunu söyledi. Ancak zihni operasyonun ertesi gün nasıl sonuçlanacağını düşünmekten uzaklaşamadı. Artık geri sayım başlamıştı ve ertesi gün her şey netleşecekti.
Sonuç ve Gelecek
Çarşamba günü MİT merkezinde yapılan son toplantıda Kemal Arslan, operasyon planında önemli bir değişiklik yaptı. Hedef yalnızca Nişantaşı’ndaki operasyon evine girmek değildi. Aynı anda sahadaki tüm takip unsurlarının da etkisiz hale getirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle üç ayrı ekip görevlendirildi. Birinci ekip operasyon evine giriş yapacak, ikinci ekip motosikletli adamı yakalayacak, üçüncü ekip ise olası kaçış hatlarını kapatarak sahayı tamamen kontrol altına alacaktı.
Saat 18’i gösterdiğinde Emre, her zamanki düzeniyle işten ayrılıp evine doğru yola çıktı. Kemal’in uyarısını aklında tutuyor ve davranışlarını değiştirmeden trafiğin akışına karışıyordu. Motosikletli adam yine arkasındaydı ve her zamanki mesafesini koruyordu. Ancak bugün tek fark MİT ekibinin siyah bir sedanda onları uzaktan takip ediyor olmasıydı.
Beşiktaş trafiğinde ilerlerken motosikletli adam arayı kapatmaya çalıştı. Ancak MİT aracı kontrollü bir manevrayla araya girerek adamı yavaşlatmayı başardı. Motosiklet durduğunda, iki sivil görevli araçtan indi ve hızla müdahale etti. Adam kaçmaya çalıştı ancak motoru kapatıldı ve birkaç saniye içinde kelepçelenerek gözaltına alındı. Çevredeki kimse olup biteni fark etmedi. Trafik aynı şekilde akmaya devam etti.
Aynı saatlerde Nişantaşı’ndaki operasyon evinin bulunduğu bina sessizce kuşatılmıştı. Sivil görünümdeki 9 kişilik ekip apartmana girerek merdivenlerden 3. kattaki 7 daireye doğru ilerledi. Kapının önüne gelindiğinde Kemal telsizle herkesin hazır olduğunu teyit etti ve tek cümle söyledi: “Başla.” Kapı profesyonel bir hamleyle açıldı ve ekip içeri girer girmez alanı kontrol altına aldı. Salonda iki kişi vardı: kadın ve onunla birlikte çalışan bir erkek. Masanın üzerinde açık bir dizüstü bilgisayar bulunuyor ve ekranında İstanbul’un detaylı haritaları, işaretlenmiş noktalar ve fotoğraflar görünüyordu.
Bunların arasında Emre’nin farklı günlerde çekilmiş onlarca görüntüsü, ev adresi, araç bilgileri ve ailesine ait notlar yer alıyordu. Bu tabloda görünen şey yalnızca basit bir takip faaliyeti değil, uzun süredir devam eden sistematik bir istihbarat çalışmasıydı. Operasyonun bu kısmı tamamlandıktan sonra üç kişi gözaltına alındı. Motosikletli adam, operasyon evindeki kadın ve yanındaki koordinatör. Hepsi sessiz, soğukkanlı ve profesyoneldi. Ancak kaçacak yerleri olmadığını biliyorlardı.
Emre eve ulaştığında ailesiyle sıradan bir akşam geçiriyormuş gibi görünüyordu. Kapıyı açtığında çocukları ona sarıldı ve eşi gülümseyerek karşıladı. Her şey dışarıdan bakıldığında normaldi. Fakat Emre içeride bir yerlerde operasyonun o anda sona erdiğini hissediyordu. Birkaç dakika sonra telefonu çaldı. Arayan Kemal’di. Sadece tek cümle kurdu: “Her şey tamam. Güvendesiniz.” Emre telefonu kapattı. Derin bir nefes aldı ve yüzünü avuçlarının arasına götürdü. Ardından çocuklarına bakarak gülümsedi. O an tehlikenin geçtiğini anlamıştı.
Aynı gece MİT merkezinde sorgular başladı. Kadın kendini Maria Kostas olarak tanıttı. 10 yıldır görev yapan bir Yunan istihbarat ajanıydı ve Türkiye’ye farklı kimliklerle dört kez giriş yapmıştı. Motosikletli adamın adı Dimitris Papadopulos’tu. Teknik takip uzmanı olarak görev yapıyordu. Üçüncü kişi ise Atina’dan doğrudan emir alan saha koordinatörüydü.
Sabaha kadar süren sorgulamalarda operasyonun kapsamı netleşti. Yunan istihbaratı Türkiye’de 12 stratejik subayı hedef almış, bilgi toplamak ve deniz stratejilerini çözmek için uzun süreli bir hazırlık yapmıştı. Ancak plan MİT tarafından aylar önce fark edilmiş, tüm ağ sabırla izlenmiş ve en uygun anda tek hamlede çökertilerek etkisiz hale getirilmişti.
Ertesi sabah Ankara’da operasyon dosyası resmen tamamlandı. İstanbul’da yürütülen Yunan istihbarat faaliyetinin tüm unsurları açığa çıkarılmış, üç ajan gözaltına alınmış ve hedef alınan 12 Türk subayı güvence altına alınmıştı. Ağın tamamı çözüldüğünden operasyonun saha kısmı kapatıldı ve süreç hukuk birimlerine devredildi.
Emre Turan o gün görevine döndü fakat artık sorumluluğunun kapsamını daha net biliyordu. Kendisi hedef alınmış bir subaydı ve ailesinin güvenliği her zamankinden daha önemliydi. Bu nedenle MİT yetkilileri Emre ile yeniden görüşerek koruma protokollerini güncelledi. Rutinlerinde küçük ama etkili değişiklikler yapıldı ve gerekli tüm teknik önlemler sağlandı. Yakalanan üç ajan, iki hafta süren hukuki işlemlerin ardından sessiz bir diplomatik süreçle ülkelerine iade edildi. Bu durum basında yer almadı. Çünkü benzer operasyonlar genellikle perde arkasında yürütülür ve sonuçlar yalnızca ilgili kurumların kayıtlarına geçer.
O gece yapılan çalışmanın ardından Türkiye görünmeyen bir tehdidin etkisiz hale getirildiğini biliyordu. Kimse bunu kutlamadı. Kimse sahneye çıkıp açıklama yapmadı. Ancak devletin savunma zinciri doğru anda harekete geçmiş, istihbaratının uyanıklığı sayesinde kritik bir operasyon başarıyla sonuçlandırılmıştı. Gölgelerde yürütülen bu mücadelede görev yapanlar isimlerini bilmeyen milyonlar tarafından sessizce korunmuş, ülke bir kez daha görünmeyen bir tehlikeyi geride bırakmıştı.
Kapanış
Bu hikaye, uluslararası istihbarat savaşlarının karmaşıklığını ve Türkiye’nin güvenliğini koruma çabalarını gözler önüne seriyor. Emre Turan, sadece bir subay değil, aynı zamanda bir hedefti. Ancak MİT’in hızlı ve etkin müdahalesi sayesinde, hem kendi hayatı hem de ailesinin güvenliği sağlandı. Bu olay, istihbarat savaşlarının ne denli önemli olduğunu ve ulusal güvenliğin korunmasında her bireyin rolünün kritik olduğunu bir kez daha gösterdi.