Milyoner habersiz eve geliyor ve gördüklerine inanamıyor
.
.
Başlangıç
Mehmet Koçak’ın telefonunun çalması, o sakin Ankara sabahının sessizliğini bir bıçak gibi yarıp geçti. Saat henüz 07:03’tü ve güneş Çankaya’daki lüks villasının pencerelerinden içeri süzülmeye yeni başlıyordu. Ekrandaki isim onu anında ayıltı verdi: Dubai ortağı Kemal Bey. “Kardeşim, acil bir durum var. İmza törenini öne aldılar. Bugün saat 15’te olacak. Eğer buraya gelmezsek proje elimizden kayar,” dedi Kemal’in sesi.
Telefonu kapattığında Mehmet’in kafası hızla çalışmaya başladı. Dubai’deki inşaat projesi, şirketinin geleceği için kritikti. Üç yıldır hazırladıkları bu anlaşma, Koçak İnşaat’ı Ortadoğu pazarında lider yapacaktı. Ama bu kadar ani bir hareket, gardırobuna koşarken evdeki telefon hattının dün geceden beri arızalı olduğunu hatırladı. Teknik servis ancak öğleden sonra gelecekti. Ayşe Hanım’a ve küçük Burak’a haber veremeyecekti. İçinden bir ses, “Nasıl olsa birkaç gün dedin,” dedi ama yine de garip bir huzursuzluk vardı içinde.
Çantasını toplarken, üç yıl önce karısını kaybettiğinden beri bu evin ne kadar sessiz olduğunu düşündü. Selma kızı Paris’te üniversite okuyordu. Nadiren geliyordu. Geriye sadece o, Ayşe Hanım ve onun oğlu kalıyordu bu büyük evde. Ayşe Kartal, iki yıl önce hayatına girmişti. Sessiz, çalışkan, güvenilir bir kadındı. Kocasını trafik kazasında kaybetmiş, sekiz yaşındaki oğlu Burak’la yaşamaya çalışıyordu. Mehmet ona sadece temizlik işi teklif etmemişti; evin genel yönetimini de vermişti. Ayşe, bu güveni hak etmişti.

Ama aralarındaki ilişki hep mesafeliydi. Patron-çalışan sınırlarını asla aşmamışlardı. Mehmet böyle istiyordu zaten. İş hayatında kontrolü seven bir adamdı. Evinde de aynı düzeni arıyordu. Valizi sürükleyerek merdivenlerden inerken mutfaktan gelen kahve kokusunu aldı. Ayşe Hanım her sabah saat 07:00’de işe başlardı. Hangi şehirden izliyorsanız izleyin, mutlaka sizin de evinizde böyle düzenli insanlar vardır.
“Ayşe Hanım,” diye seslendi ama cevap gelmedi. Muhtemelen Burak’ı okula hazırlıyordu. Çocuk her sabah 08:30’da okula giderdi. Kapıya doğru yürürken salondaki büyük tabloya göz attı. Karısıyla düğün fotoğrafı. Yıldır her sabah bu fotoğrafın önünden geçiyor ama artık acı hissetmiyordu. Sadece boşluk vardı. Derin, yavaş yavaş alışılan bir boşluk.
Telefonu tekrar çaldı. Şoförü, “Tevfik Bey, Mehmet Bey, hazır mısınız? Havalimanına geç kalacağız.” “Geliyorum,” dedi. Kapıyı açtığında Tevfik Bey’in endişeli yüzüyle karşılaştı. 45 yaşındaki bu sadık adam, 10 yıldır onun şoförü ve güvenliğiydi. Mehmet’in ruh hallerini sessizliğinden bile anlayabilen nadir insanlardan biriydi.
“Acele bir durum galiba Mehmet Bey.” “Evet, Dubai’de imza töreni öne alındı. 3-4 gün kalacağım.” Ayşe Hanım’a haber veremedin galiba. “Hayır efendim. Sabah erken saatte rahatsız etmek istemedim.” Araba hareket ederken Mehmet pencereden evine son bir kez baktı. İki katlı modern mimarili villa güneş ışığında parlıyordu. Geniş bahçesi, havuzu ve üç aracı sığdıran garajıyla mükemmel görünüyordu. Ama içinde yaşayan ruhu hiç hissetmemişti.
Geçmişin Yüzleşmesi
Esen Boğa Havalimanı’na doğru giderken Tevfik Bey dikiz aynasından onu süzüyordu. “Mehmet Bey, izninizle bir şey soracağım.” “Sor Tevfik Bey.” “Ayşe Hanım çok iyi bir kadın. Oğlu da çok terbiyeli ama siz onlarla çok az konuşuyorsunuz. Neden?” Mehmet bu soruyu hiç beklemiyordu. Tevfik Bey genelde işle ilgili konuşur, kişisel meselelere karışmazdı. “İş ayrı, özel hayat ayrıdır Tevfik Bey. Karışık ilişkiler problemlere yol açar.”
“Anlıyorum efendim.” Ama Tevfik’in ses tonunda onaylamadığı belli oluyordu. Bu sadık adam, patronunun yalnızlığını da görüyordu. Muhtemelen havalimanına vardıklarında Mehmet, o anda henüz bilmiyordu ki; eve döndüğünde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını. Bazen hayat en beklenmedik anlarda kapımızı çalar ve içeri girmeye zorlar bizi.
Çekim yaparken son kez Ayşe Hanım’ı aramayı denedi ama ev telefonu hala arızalıydı. Uçağa binerken içindeki huzursuzluk artıyordu. Sanki önemli bir şeyi kaçırıyormuş gibi hissediyordu. Üç gün sonra Mehmet Koçak, planlandığından 6 saat erken Ankara’ya döndü. Dubai’deki imza töreni beklenenden hızlı sonuçlanmış, ortağa son dakika değişiklik yaparak işleri hızlandırmıştı. Saat 14:30’da Esenboğa inerken evde kimseye haber vermediğini hatırladı. Tevfik Bey tatildeydi. Bu yüzden havalimanından taksi ile döndü.
Şoför sürekli konuşmaya çalışıyordu ama Mehmet’in kafası başka yerdeydi. Dubai’deki başarı onu mutlu etmeliydi ama içindeki boşluk hala oradaydı. Çankaya’ya kadar ne kadar sürer diye sordu. “Trafik sakin efendim. Yarım saat.” Eve yaklaştıkça garip bir heyecan kapladı içini. Üç gündür evinin özlemini çektiğini fark etti. Bu duygusal yaklaşım ona hiç göre değildi. İş adamları hissiyatla değil, mantıkla yaşamalıydı.
Villa kapısında taksiyi ödedikten sonra bahçedeki çiçeklerin daha canlı göründüğünü fark etti. Halbuki ayrılırken bahar çiçekleri henüz tomurcuk halindeydi. Üç günde bu kadar değişebilir miydi? Anahtarını sessizce kilidine soktu. Evin içinden gelen sesler kulağına çarptı. Gülüşmeler, çocuk sesi ve Ayşe Hanım’ın yumuşak konuşması. Mehmet’in kalbi hızlandı. Evinde ne oluyordu? Kim vardı içeride?
Çantasını giriş holde bırakıp parmak uçlarında salona doğru ilerledi. Kapı aralanıktı ve içeridekileri görebiliyordu. Ama onlar onu fark etmemişti. Gördüğü manzara onu şaşkına çevirdi. Ayşe Hanım ve küçük Burak büyük salon koltukları üzerinde oturmuş, ikisi de başlarında renkli havlular taşıyorlardı. Havlular pelerin gibi omuzlarından sarkıyordu ve ikisi de gülüşerek rol yapıyordu. “Süper anne!” diye bağırıyordu Burak, ayağa kalkıp havada uçuyormuş gibi davranarak, “Sen güçlü süper kahramansın!”
Ayşe Hanım da ayağa kalktı. Kollarını iki yana açıp uçuyormuş gibi yaptı. “Ben süper anneyim. Kötülükleri yener, çocukları korurum.” İkisi de kahkahalarla gülüyordu. Mehmet hayatında Ayşe Hanım’ı hiç böyle görmemişti. O ciddi, mesafeli kadın yoktu karşısında. Yerine neşeli, spontane, çocuk kalpli biri geçmişti. Burak annesine sarılıp sordu. “Anne, süper gücün gerçekte ne olurdu?” Ayşe Hanım da durdu. Havluyu çıkardı. “Senin babana yeniden kavuşman olurdu oğlum.”
Duygusal Yüzleşme
Bu sözler Mehmet’in kalbine ok gibi saplandı. Ayşe Hanım’ın sesindeki özlem, acı ve sevgi o kadar samimiydi ki… “Ama,” diye devam etti Ayşe, “sesi tekrar neşelendi. Şimdi bizim süper gücümüz birbirimizi çok sevmek. Bu da her şeyden güçlü bir güç.” Burak düşünceli bir şekilde başını salladı. “Evet anne. Biz çok güçlüyüz çünkü çok seviyoruz.” İkisi tekrar havluları sallayarak salonda koşmaya başladı. Ayşe Hanım dikkat: “Süper anne geliyor!” diye bağırırken, “Burak, ben de süper Burak,” diye karşılık veriyordu.
Mehmet kapının arkasında donmuş bu sahneyi izliyordu. Salonu hiç böyle canlı görmemişti. Genellikle sessiz, soğuk ve resmi olan bu alan şimdi sevgi ve neşeyle doluydu. Tam o sırada Burak durdu ve ciddileşti. “Anne, zengin insanlar neden hep üzgün görünüyor?” Ayşe Hanım da durdu. “Ne demek istiyorsun oğlum?” Mehmet Bey mesela çok zengin ama hiç gülmüyor. Seninle de hiç oynamıyor. Ayşe Hanım’ın sesi üzgünleşti. “Oğlum, zengin insanlar farklı yaşıyor. Onların da kendilerine göre sebepleri vardır. Ama sen hep diyorsun ki, ‘Sevgi en önemli şey.’ Onlar neden sevmiyor?”
Burak başını salladı. “O zaman biz Mehmet Bey’e sevgiyi hatırlatmalıyız.” Ayşe Hanım gülümsedi. “Belki oğlum, belki.” Mehmet bu konuşmayı duyunca içi ürperdi. Bu 8 yaşındaki çocuk ve annesi, onun hakkında ne kadar doğru şeyler söylüyordu. Gerçekten de yalnızdı. Gerçekten de sevmeyi unutmuştu. O sırada Ayşe Hanım saatine baktı. “Çok geç oldu. Mehmet Bey’in akşam yemeği saati geliyor. Hemen toparlanmalıyız.” “Ama o Dubai’de değil mi?” “Evet. Ama evinin düzenli olması lazım. Belki erken döner.”
İkisi hızla havluları toplamaya başladı. Sanki o sevgi dolu anlar hiç yaşanmamış gibi her şeyi eski haline getiriyordu. Mehmet kapının arkasında bu dönüşümü izlerken yüreği sızladı. Demek evinde bu kadar güzel anlar yaşanıyor. Ama o geldiğinde her şey yeniden soğuk ve resmi hale dönüyordu. Burak son havluyu toplarken sordu. “Anne, neden Mehmet Bey geldiğinde böyle eğlenmiyoruz?” Ayşe Hanım gülümsedi. “Çünkü o bizim patronumuz. Oğlum, saygı göstermemiz gerekiyor.” “Ama oyun oynamak saygısızlık mı?”
Yeni Bir Başlangıç
Ayşe Hanım duraksadı. “Hayır oğlum ama her şeyin bir yeri var.” Mehmet artık dayanamıyordu. O anda anladı ki, evin gerçek ruhu onun olmadığı anlardaydı. Kendisi evde olduğunda herkes maskelerini takıyor, o sıcaklık kaybolup gidiyordu. Ayşe Hanım ve Burak mutfağa doğru yürürken Mehmet sessizce geri çekilip dış kapıya gitti. Birkaç dakika bekledi. Sonra normal şekilde kapıyı açıp içeri girdi. “Merhaba, geldim,” diye seslendi.
Mutfaktan Ayşe Hanım’ın şaşkın sesi geldi. “Mehmet Bey, hoş geldiniz. Sizi yarın bekliyorduk.” “Hoş bulduk Mehmet Bey.” Ayşe Hanım mutfaktan koşarak geldi. Yüzünde hem şaşkınlık hem de telaş vardı. “Önlüğünü düzeltirken iş erken mi bitti?” diye sordu. Mehmet onun heyecanlı halini izliyordu. Birkaç dakika önce gördüğü o neşeli, özgür kadınla şimdi karşısındaki resmi Ayşe Hanım arasında ne büyük fark vardı.
“Evet, beklenenden erken hallettik işleri. Yorgunluktan biraz dinlenmek istedim.” “Tabii efendim, size hemen çay hazırlayayım. Akşam yemeğini de erken yapabilirim.” Burak mutfak kapısında belirdi, çekingen bir şekilde babasının havlusunu taşıdığı o cesur çocukla şimdi karşısındaki utangaç Burak bambaşka insanlardı. “Merhaba Mehmet Bey,” dedi küçük ses tonuyla. “Merhaba Burak. Okul nasıldı?” “İyiydi efendim.”
Mehmet çocuğun “efendim” demesini içerledi. Birkaç dakika önce annesiyle ne kadar doğal konuşuyordu. Şimdi ise sanki yabancıyla konuşur gibiydi. Salona geçerken her şeyin mükemmel düzende olduğunu gördü. Ama artık biliyordu ki bu düzen aldatıcıydı. Gerçek hayat burada yaşanmıyordu. Gerçek hayat onun olmadığı anlarda ortaya çıkıyordu.
Ayşe Hanım, “Ben yokken her şey yolunda mıydı?” “Evet efendim, hiçbir problem olmadı.” Ama Mehmet onun sesindeki gerginliği hissediyordu. Kadın bir şeyleri gizliyordu. Tabii ki gizliyordu. Çünkü patron-çalışan ilişkilerinin kuralları böyleydi. Üst kattaki odasına çıkarken merdivenlerde Burak’ın bıraktığı küçük oyuncak arabayı gördü. Normalde böyle bir şey onu rahatsız ederdi ama şimdi gülümsetti. Demek çocuk evinde rahatça oynuyordu.
Odasında bavulunu açarken kafasında sorular dönüp duruyordu. Acaba daha neler kaçırıyordu? Ayşe Hanım gerçekte nasıl biriydi? Burak evde ne yapıyordu? Aşağıya tekrar indiğinde mutfaktan gelen kokular onu şaşırttı. Ayşe Hanım her zamanki sade yemekler yerine geleneksel Türk yemekleri yapıyordu. İçli köfte kokusu, bulgur pilavı. Annesinin yaptığı yemeklerin kokusu. Ayşe Hanım, “Bugün farklı yemekler mi yapıyorsunuz?” Kadın telaşlandı. “Ah, özür dilerim efendim. Sizin geldiğinizi bilmediğim için isterseniz hemen değiştireyim.” “Hayır, hayır, güzel kokuyor. Sadece merak ettim.”
Gerçek şuydu. Ayşe Hanım bu yemekleri kendisi ve oğlu için yapıyordu. Mehmet için değil. Bu onu üzdü ama aynı zamanda meraklandırdı da. Akşam yemeğinde üçü birlikte oturdular. Bu çok nadirdi. Genellikle Mehmet yalnız yer, Ayşe Hanım ve Burak mutfakta yerlerdi. Burak, “Okulda en sevdiğin ders ne?” Çocuk annesine baktı. Sonra cevapladı, “Fen bilgisi efendim.” “Neden fen bilgisi?” “Çünkü çünkü sayılar hiç yalan söylemez.”
Bu cevap Mehmet’i etkiledi. 8 yaşındaki bir çocuk için çok derin bir düşünceydi. “Peki fen biliminde iyi misin?” “Annem öğretiyor bana. Çok iyi anlatıyor.” Mehmet Ayşe Hanım’a baktı. “Siz matematik öğretmeni miydiniz?” “Hayır efendim ama kocam öğretmendi. Ondan öğrendiklerimi Burak’a öğretiyorum.” İlk kez Ayşe Hanım’ın geçmişinden bu kadar açık konuştuğunu duyuyordu. “Peki, neden matematik?” “Çünkü sayılar hiç yalan söylemez. Bu yüzden.”
Yeni Bir İlişki
Yemekten sonra Mehmet kütüphanesine çekildi ama kafası okunacak kitaplarda değildi. Kapısını araladı ve neler olduğunu dinlemeye çalıştı. Mutfaktan Ayşe Hanım’ın sesi geliyordu. “Burak, ödevini bitirdin mi?” Çocuk şaşırdı. Mehmet Bey ona nadiren sorular sorardı. “Fen bilgisi efendim. Bitkiler konusunu işleyeceğiz.” “Peki, bitkileri seviyor musun?” “Evet efendim. Özellikle çiçekleri.” Mehmet bahçeye baktı. “Bizim bahçede hangi çiçekleri seviyorsun?” Burak heyecanlandı ama kendini tuttu. “Papatyaları seviyorum efendim. Neden papatyaları?” “Çünkü çünkü sade ama güzel ve yaprakları koparıp seviyor-sevmiyor oyunu oynayabiliyorum.”
Ayşe Hanım oğluna uyarıcı bir bakış attı. Mehmet bunu fark etti. “Kiminle oynuyorsun bu oyunu?” “Burak’ın annesine baktı. Sonra başını eğdi. “Kimseyle efendim. Sadece kendimle.” Bu cevap Mehmet’in yüreğini burktu. Çocuk tek başına aşk falı açıyordu. Hangi çocuk böyle bir oyunu yalnız oynar? Burak okuldan döndüğünde Mehmet salonda oturuyordu. “Burak, gel bakalım bugün okulda ne öğrendin?” Çocuk çekinerek yaklaştı. “Bitkilerin nasıl büyüdüğünü öğrendik efendim.” “Peki sen de bitki yetiştirmek ister misin?” Burak’ın gözleri parladı. “Çok isterim efendim.”
“O zaman yarın bahçede birlikte çiçek dikelim. Ne dersin?” Çocuk inanamıyordu. “Gerçekten mi efendim?” “Gerçekten ama bana efendim deme artık.” Mehmet, “Baba” da olabilir. Burak şaşırdı. “Annesine baktı. Ayşe Hanım da şaşkındı. “Olur mu anne?” diye sordu Burak. Ayşe Hanım kararsızdı. “Eğer Mehmet Bey uygun görüyorsa uygun görüyorum. Hatta çok istiyorum.”
O akşam yemekte atmosfer farklıydı. Burak daha rahat konuşuyordu. Mehmet, “Burak, eğer biz aile olursak, kızın Selma da bizim ailemizden olacak mı?” “Elbette ve umarım o da sizi çok sever.” Mehmet’in gözleri doldu. Bu çocuğun kalbi ne kadar genişti. O gece Ayşe Hanım Mehmet’i salonda buldu. “Mehmet Bey, kararımı verdim.” Mehmet nefesini tuttu. “Eğer siz gerçekten ciddiyseniz, eğer bu sadece geçici bir duygu değilse ben kabul ediyorum.”
Yeni Bir Başlangıç
Mehmet ayağa kalktı. “Çok ciddi ve bu geçici değil. Bu benim hayatımın en doğru kararı.” O zaman tamam. İkisi de gülümsüyordu. Hangi şehirden izliyorsanız izleyin, mutlaka böyle anların ne kadar değerli olduğunu biliyorsunuzdur. Üç hafta sonra ev tamamen değişmişti. Selma Paris’ten gelmiş, yeni ailesini tanımıştı. Başta şaşırmış ama Burak’ın saf sevgisi karşısında dayanamamıştı.
Mehmet artık gerçek anlamda yaşıyordu. Evinde gülüşler, şarkılar, oyunlar vardı. Ayşe Hanım ve Burak ona sadece bir aile vermemişti. Ona yeniden doğmuş bir kalp vermişti. Ve her akşam bahçede dört kişi birlikte çiçekleri suluyor, birbirlerine o günün hikayelerini anlatıyorlardı. Çünkü gerçek zenginlik paranın değil, sevginin olduğu yerdeydi.
Sonuç
Zaman geçtikçe, Mehmet’in hayatı tamamen değişti. Artık yalnızlık hissi, yerini sevgi dolu anlara bırakmıştı. Ayşe Hanım ve Burak ile olan ilişkisi, ona gerçek mutluluğun ne demek olduğunu öğretti. Birlikte geçirdikleri zaman, sadece bir aile olmanın ötesinde, birbirlerine duydukları sevgi ve saygı ile doluydu.
Ev, artık sadece bir yapı değil, sevgi dolu bir yuva haline gelmişti. Her yeni gün, yeni umutlar ve yeni başlangıçlar getiriyordu. Mehmet, Ayşe Hanım ve Burak ile birlikte, hayatın sunduğu her anı değerlendirerek, gerçek anlamda yaşamaya başladılar. Ve böylece, bir kapı ziliyle başlayan hikaye, sevgi ve dayanışma ile büyüyerek devam etti.