“‘Lütfen… Yapma… Yalvarıyorum!’ diye ağladı — Kovboyun Sonraki Hamlesi Herkesi Şoke Etti!”

“‘Lütfen… Yapma… Yalvarıyorum!’ diye ağladı — Kovboyun Sonraki Hamlesi Herkesi Şoke Etti!”

Batı’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında, rüzgar kanyonlarda bir dua gibi inlerken, Cal Walker adında sessiz ve sert bir kovboy, çamur içindeki botlarıyla kasvetli bir akşamda ilerliyordu. Elinde titreyen bir tabanca, önünde ise hayatı paramparça olmuş bir kadın duruyordu. Kadının yüzü gözyaşlarıyla ıslanmış, korku ve acı içinde yalvarıyordu:
“Lütfen… Yapma… Yalvarıyorum!”

.

.

.

Cal’ın yapacağı hareket, sadece kadını değil, kendisini de derinden sarsacaktı. Çünkü kimsenin beklemediği bir şeyi yaptı…

Fırtına aniden bastırmıştı. Siyah bulutlar, kumlu düzlüklerin üzerinde dönüp duruyordu. Cal Walker, gülümsemekten çok suskunluğuyla tanınan bir kovboydu. Eve doğru giderken devrilmiş bir at arabası gördü. Önce bunun sıradan bir enkaz olduğunu düşündü, ta ki çamurun içinden titreyen bir el gördüğüne kadar.

Atından indi, çamura bata bata kadına yaklaştı. Kadının elbisesi yırtılmış, bilekleri iplerle bağlanmıştı. Nefesi zayıf çıkıyordu.
“Anne?” diye fısıldadı yanına diz çökerek. Kadının gözleri korku ve acıyla açıldı.
“Lütfen… Yapma… Yalvarıyorum…”
Cal donup kaldı. Kadının kollarındaki morlukları, ip yanıklarını ve kurumuş kanı gördü.
“Sakin ol,” dedi alçak sesle. “Sana zarar vermeyeceğim.”
Kadın ona inanmadı, bıçakla ipleri keserken korkudan geri çekildi. Ama Cal sabırlıydı:
“Hareket etme. Seni kurtaracağım.”

İpler çözülünce kadın hıçkırarak kollarını sardı.
“Beni burada bıraktılar,” dedi titrek bir sesle. “Fırtına ya da nehir beni alacaktı.”
Cal kadını oturttu, etrafı inceledi. Üç atın hızlıca kuzeye gittiğini gösteren izler vardı. Onu bu hale getirenler çok uzakta değildi.
“Adım Cal,” dedi. “Yaralandın mı?”
Kadın kısık sesle cevap verdi:
“Clara. Bacaklarımı hissetmiyorum.”
Cal tereddüt etti. Kadını yanında götürmek başına bela açabilirdi. Bu kasabada yabancılara yardım etmek, insanı kolayca suçlu yapardı. Ama Clara’nın gözlerindeki korkuya, hayata tutunuşuna bakınca kararını verdi:
“Dayan,” dedi, onu kollarına aldı. “Artık güvendesin. Seni çiftliğime götüreceğim.”

Gök gürledi, rüzgar uğuldadı. Cal, Clara’yı atına bindirip fırtınanın içine daldı. Arkalarında, çölün sonsuzluğunda bir çift göz onları izliyordu. Cal biliyordu ki, bu kurtarışın bedeli ağır olacaktı.

Gece olunca Cal’ın kulübesi fırtınaya karşı sıcak bir sığınak oldu. Clara’yı yatağa yatırdı, üstünü battaniyeyle örttü, su kaynattı. Clara yorgun ve güvensiz gözlerle onu izliyordu.
“Burada korkacak bir şey yok,” dedi Cal, ona sıcak çorba uzatarak. “Fırtına sabaha diner.”
Clara elleri titreyerek içti.
“Beni kurtarmamalıydın,” dedi kısık bir sesle. “Onlar seni de bulacak.”
Gözleri doldu.
“Yasa rozetini taşıyan ama kalbinde adalet olmayan adamlar…”
Cal’ın çenesi kasıldı. O tür adamlardan duymuştu; rozetin arkasına saklanan, suçlarını adalet diye gösteren sahte kanun adamları.
“Onlardan mı kaçıyorsun?” diye sordu.
Kadın başını salladı.


“Kocam onları durdurmaya çalıştı, öldürdüler. Ben kaçtım.”

Ateş çıtırdadı. Cal sandalyesinde geri yaslandı, tabanlara bakarak düşündü. Burada adaletsizliğe çok şahit olmuştu. Ama bu kadın, cehennemden yürüyerek çıkmıştı.
“Burada güvendesin,” dedi.
Kadın sesi titreyerek cevap verdi:
“Seni öldürecekler.”
Cal gözlerine baktı:
“Doğru olan için aptallık yapmam ilk değil.”

Yağmurun sesi yavaşladı, evde sessizlik ve huzur vardı. Ama Cal’ın içinde yıllardır hissetmediği bir amaç doğuyordu.

İki gün sonra, şafakta kapı gürültüyle çalındı. Cal tüfeğini alıp kapıyı açtı. Üç adam at üstünde, rozetleri sabah güneşinde parlıyordu. En uzun olanı şapkasını hafifçe kaldırdı:
“Günaydın, bayım. Kaçak bir kadını arıyoruz. Tehlikeliymiş.”
Cal gözünü kırpmadı:
“Kimseyi görmedim.”
Adam sırıttı:
“Fırtınada birini kurtardığını duydum.”
Arkada Clara korkuyla dondu. Cal’ın kalbi hızla atıyordu. Bu adamlar adalet adı altında zulüm yapanlardandı.
“Kimseyi görmedim,” diye tekrarladı Cal.
Lider öne eğildi:
“Etrafa bakmamıza izin verir misin?”
Cal tüfeğini sıktı:
“Bu kapıdan bir adım atarsan seni yere sererim.”

Sessizlik uzadı, rüzgar çimenleri okşadı. Sonunda adamlar homurdanıp geri döndü:
“Tekrar geleceğiz,” dedi lider. “Çok temiz olma, kovboy. Seni iyi adam sanmamızı istemezsin.”
Adamlar gidince Clara gözyaşlarına boğuldu. Cal yanına diz çöküp elleri titreyerek ona sarıldı:
“Artık güvendesin,” dedi.
Clara ona şaşkınlıkla baktı:
“Neden benim için hayatını riske atıyorsun?”
Cal yutkundu:
“O çamurda seni gördüğümde, yaşama değer biri olduğunu anladım.”

O gece adamlar geri döndü. Ay ışığında üç gölge, tüfekleriyle kulübeye yaklaştı. Cal onları bekliyordu.
“Uyardım sizi,” dedi kararlı bir sesle. “Onu alamazsınız.”
Lider alay etti:
“Cinayetten aranıyor, kovboy. Onunla birlikte asılmak mı istiyorsun?”
“Cinayet mi? Kendisini savundu!”
Adamlar güldü:
“Yasa umurunda değil!”

Silahlar çekildi, geceyi iki patlama böldü. Bir adam yere düştü, diğerleri kaçtı. Bir kurşun Cal’ın omzunu delip geçti, yere yuvarlandı. Clara korkuyla bağırdı, Cal kan içinde ona süründü. Clara elleriyle yarasını bastırdı:
“Lütfen… Yapma… Yalvarıyorum!” diye ağladı. Ama bu sefer sözleri farklı bir anlam taşıyordu.
Cal acıyla gülümsedi:
“Senin için ölmeyeceğim, Clara. Henüz değil.”
Clara elbisesinden şeritler koparıp yarasını sardı.
“Neden?” diye fısıldadı.
“Çünkü sen korkusuz bir hayatı hak ediyorsun.”

Gün doğduğunda haydutlar gitmişti, güneş ufku altınla boyuyordu. Cal, kulübenin önünde solgun ama hayattaydı. Clara gözyaşlarıyla ona baktı:
“Beni bırakmalıydın,” dedi sessizce.
Cal başını salladı:
“Seni o halde gördükten sonra bırakamam. Artık yalnız değilsin.”
Clara diz çöküp elini tuttu:
“Titriyorsun,” dedi yumuşakça.
Cal gözlerinde yaşlarla gülümsedi:
“Sanırım bir adam, yeniden sevmeyi hatırlayınca böyle oluyor.”

O sabah, bozkırı aydınlatan güneşle birlikte, yalnız kovboy intikamdan daha güçlü bir şey bulmuştu: Kurtuluş. Çünkü Batı’da, merhamet gururdan daha yüksekte biner ve sevgi, çölün korktuğu yerde bile filizlenir.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News