TEMIZLIKÇININ KIZI, MILYONERIN HAYATINI KURTARDI… ONUN YAPTIĞI ŞEY HERKESI ŞOK ETTI
.
.
TEMİZLİKÇİNİN KIZI, MİLYONERİN HAYATINI KURTARDI… ONUN YAPTIĞI ŞEY HERKESİ ŞOK ETTİ
Şehrin gölgesinde, yüksek binaların camlarında sabah güneşinin ilk ışıklarının parladığı bir saatte, Neslihan Güler, temizlik arabasını sessizce itiyordu. Her zamanki titizliğiyle, gürültü yapmamaya özen gösteriyordu. Yanında ise, yedi yaşındaki kızı Ayça, uykulu gözlerle yürüyordu.
“Anne, neden bugün okula gidemiyorum?” diye sordu Ayça, sırt çantasını düzelterek.
Neslihan içini çekti. Kızını işe getirmekten nefret ediyordu. O sabah Ayça’ya bakması gereken komşu teyze aniden seyahate çıkmıştı ve o an başka bir bakıcıya ödeme yapacak kuruşu yoktu. “Sadece bugün, sevgilim. Orada küçük odada uslu uslu oturursun. Biraz resim yaparsın, sonra seni okula götürürüm. Tamam mı?”
Ayça, iri ve meraklı gözlü bir kızdı. Annesini takip etmeyi, Koç Holding’in cam ve çelikten oluşan kulesinde gördüğü her şey hakkında soru sormayı severdi. Neslihan, Türkiye’nin en büyük teknoloji ve ithalat devlerinden birinin, Bahadır Koç’a ait başkanlık ofisine açılan cam kapının önünde durdu. Üç yıldır bu ofisi temizliyordu, her köşesini, her sanat eserini ezberlemişti. Ama şirketin sahibi Bahadır Koç, erken gelen ve geç çıkan, daima meşgul, gizemli bir adamdı; Neslihan onu hiç görmemişti.
“Burada uslu uslu otur, tamam mı? Hiçbir şeye dokunma,” dedi Neslihan, kapının yanındaki küçük sandalyeyi işaret ederek.
Ayça itaat etti, çizim defterini ve renkli kalemlerini çıkardı. Annesi yerleri silip elektrik süpürgesini çalıştırırken, o da çizmeye başladı. Ama o görkemli ofiste merakı çok geçmeden ağır bastı. Etrafına bakındı ve odanın sonunda, hafif aralık duran büyük bir kapı gördü: toplantı odası.

İhanetin Fısıltısı ve Kritik Saat
Merakına yenik düşen Ayça, yavaşça kalktı ve kapıya yürüdü. Aralıktan içeri baktı. Oda boştu, ama duvarda sayılar ve grafiklerle dolu büyük bir beyaz tahta vardı. Hiçbirini anlamıyordu, ama renkli ve güzel görünüyorlardı. Sessizce içeri girdi ve tahtaya bakmaya başladı.
Tam o sırada, fısıltılar duyuldu. Ayça korktu. Sesler, odanın diğer tarafındaki yan koridordan geliyordu. Keşfedilmekten korkarak, kendini toplantı masasının yanındaki büyük, kadife kaplı koltuğun arkasına attı.
İki adam toplantı odasına diğer kapıdan girdi. Ayça, adamların konuşma tarzından birinin daha sert, diğerinin ise daha yumuşak ve kendinden emin olduğunu ayırt etti.
“Emin misin? İmzalayacak mı?” diye sordu sert sesli adam, alçak sesle.
Kendinden emin olan yanıtladı: “Evet, imzalayacak. Bahadır bana güveniyor. Sekiz yıldır yardımcılığını yapıyorum. Hiçbir şeyden şüphelenmez.”
Ayça, konuşulanların kelime anlamını tam kavrayamıyordu ama ses tonlarındaki sinsi havayı hissetmişti. Bir şeylerin yanlış olduğunu, ciddi bir tehlikenin yaklaştığını anlamıştı.
Sert sesli adam alaycı bir tonda sordu: “Ya sözleşmeyi imzalamadan önce okursa?”
“Ona vakti olmayacak. Toplantı tam saat 9’da. Her şeyi o kadar hızlı halledeceğim ki, sadece son sayfayı imzalamak zorunda kalacak. İmzaladığı anda hisse devri otomatik olarak gerçekleşecek. İki gün içinde şirketin kontrolünü kaybedecek ve her şey bizim olacak.”
Sert sesli adam alçak sesle güldü. “İnanılmaz. Sekiz yıl sadık gibi davranıp bu ana ulaşmak.”
“Bu sadakat değil, strateji,” diye düzeltti diğeri. “Asla şüphelenmedi. Hep beni dostu gibi gördü. Ama bu şirket bir servet değerinde. O, artık bir engeldi.”
Ayça’nın kalbi göğsünde gümbürdüyordu. “Bahadır” adında birine karşı bir tuzak kurulmuştu ve o adam, kendisine sekiz yıldır güvenen bir dostu tarafından ihanete uğruyordu. Adamlar geldikleri koridordan çıkıp gitti.
Annenin Kararlılığı: Saat 9’a Karşı Yarış
Ayça, birkaç saniye bekledi ve koşarak annesinin yanına döndü. “Anne! Anne!” diye seslendi, sesi titreyerek.
Neslihan şaşkınlıkla döndü. “Ayça, sana otur dedim! Ne oldu?”
“İki adamın konuştuğunu duydum! Birini kandıracaklar. Bahadır diye birini. Ona bir kağıt imzalatacaklar. Her şeyini kaybedecekmiş. Bu bir tuzakmış. Biri sekiz yıldır burada çalıştığını söyledi!”
Neslihan’ın kanı çekildi. Bahadır Koç’tan, şirketin sahibinden mi bahsediyorlardı? Sekiz yıl sadakat gösteren yardımcısı, Kerem Aydın’dan mı? Neslihan saate baktı: sabah 7:25’ti.
Kızının omzunu sıktı. “Ayça, emin misin duyduklarından? Bu çok önemli.”
“Evet, anne. Dokuzda toplantı dediler.”
Neslihan’ın beyni panikle çalışmaya başladı. O sadece bir temizlikçiydi. Kim ona inanırdı? Ya yanlış anladıysa, hem işini hem de itibarını kaybedebilirdi. Ancak kızının korkmuş ama kararlı gözleri, doğru şeyi yapması gerektiğini haykırıyordu.
“Hadi!” dedi Neslihan, kızının elini tutarak, “Birine haber vermeliyiz. Ama kime?”
Resepsiyonist Elif’e gittiler. Neslihan, nefes nefese durumu anlattı: “Elif, Bay Koç’la konuşmam lazım. Çok acil. Kızım bir konuşma duydu. Buzu imzalatıp her şeyini çalacaklar. Saat 9’dan önce bilmesi lazım!”
Elif şaşkın, tereddüt etti. “Neslihan, randevusuz olmaz. Ama bu çok ciddi!”
“Lütfen Elif! Sadece onu ara, ona not bırak! Ama 9’dan önce bilmeli!”
Elif, Neslihan’ın dürüstlüğünü biliyordu. Tamam diyerek numarayı çevirdi. Birkaç zil sesinden sonra biri yanıtladı. Elif, gergin bir görüşmenin ardından telefonu kapattı. “Yirmi dakika içinde burada olacak. Onuncu kattaki küçük toplantı odasında beklemenizi istedi.”
Neslihan, hem rahatlama hem de korkuyla dolu bir teşekkür mırıldandı ve Ayça ile asansöre yöneldi. Asansördeyken Ayça sordu: “Anne, ya bize inanmazsa?”
“O zaman,” dedi Neslihan, kızının elini sıkarak, “en azından denemiş oluruz. Ama ben sana inanıyorum, sevgilim. Önemli olan bu.”
Milyonerin Uyanışı ve Acı Gerçek
Küçük toplantı odasında beklediler. Tam 20 dakika sonra kapı açıldı. Bahadır Koç içeri girdi. Uzun boylu, sade ama şık bir takım elbise giyen, ciddi görünümlü bir adamdı. Gözleri ne soğuk ne de sinirliydi; sadece son derece dikkatliydi.
“Günaydın,” dedi sakin bir sesle. “Acil bir şey konuşmanız gerektiğini söylediler.”
Neslihan derin bir nefes aldı. “Bay Koç, bu çılgınca gelebilir ama kızım bu sabah bir konuşma duydu. İki adam size karşı bir şeyler planlıyordu. Saat 9’daki toplantı ile ilgili. Size bir kağıt imzalatacaklar. Her şeyinizi kaybedeceğinizi söylediler.”
Bahadır kollarını kavuşturdu, ifadesizdi. “Ne tür bir konuşma?”
Ayça, annesinden rol çalarak, kararlı bir sesle yanıtladı: “Biri, sekiz yıldır burada çalıştığını ve size güvendiğini söyledi! Bu bir tuzakmış!”
Bahadır’ın yüzü gerildi. Eğildi, Ayça’nın göz hizasına geldi. “Başka bir şey hatırlıyor musun? İsim, adamlar nasıldı?”
Ayça düşündü. “Biri daha kalın sesliydi. Diğeri kendisinin başkan yardımcısı olduğunu söyledi.”
Bahadır’ın yüzü dondu. Kerem Aydın. Sekiz yıl. Dostum. Ortağım. Ayağa kalktı, yüzündeki tüm kan çekilmişti. Telefonunu aldı ve hızlı bir arama yaptı.
“Mustafa, 9’daki toplantıyı hemen iptal et! Bugün imzalayacağım tüm sözleşmeleri topla, hepsini inceleyeceğim. Hemen ofise geliyorum.”
Telefonu kapattı. Neslihan ile Ayça’ya baktı. Sesi alçaktı ama gücü yerindeydi. “Bana geldiğiniz için teşekkür ederim. Tahmin ettiğinizden çok daha fazlasını kurtarmış olabilirsiniz.”
Neslihan, omuzlarındaki yükün kalktığını hissetti. Bahadır odadan fırtına gibi çıktı.
V. Adalet ve Geri Dönüş
Bahadır, ofisine kilitlendi ve saat 9’daki toplantı için hazırlanan sözleşmeleri incelemeye başladı. Üçüncü sayfada durdu. Teknik ve hukuki terimlerin arasına gizlenmiş bir paragraf, şirketin hisselerinin %60’ını, yardımcısı Kerem Aydın’ın kontrolündeki bir paravan şirkete devrediyordu. Eğer imzalasaydı, Bahadır iki gün içinde hayatının eserini kaybedecekti.
Hemen hukuk departmanını topladı. “Bu bir dolandırıcılık, Bay Koç. Eğer imzalasaydınız, her şeyi yasal olarak alırlardı. Hemen bir dava hazırlayın!” dedi hukuk müdürü Levent.
Bahadır derin bir nefes aldı. “Kerem Aydın’ın gün sonuna kadar şirketten çıkarılmasını istiyorum. E-postalar, belgeler, her türlü kanıtı toplayın. Ve başka bir şey daha istiyorum.”
Bahadır, Neslihan ve Ayça’nın cesaretini anlattı. “Levent, Neslihan Güler için bir iş sözleşmesi hazırlayın. Artık temizlikçi olarak çalışmayacak. Onu idari bölümde, düzgün bir maaşla istiyorum. Ve kızı için, üniversiteyi bitirene kadar sürecek tam eğitim bursu oluşturun.”
Levent, şaşkınlıkla gülümsedi. “Bu cömertçe, Bay Koç.”
“Bu cömertlik değil,” dedi Bahadır. “Adalet. O kız beni her şeyimi kaybetmekten kurtardı. Bunu unutmayacağım.”
Saat 9’da Kerem Aydın ve diğer ortak Taner Korkmaz toplantı odasına kendilerinden emin bir şekilde girdi. Ama onları bekleyen, Bahadır değil, Levent ve güvenlik görevlileriydi. Kerem’e zorunlu işten çıkarma mektubu ve ticari dolandırıcılık davası bildirimi uzatıldı. Kerem’in yüzü bembeyaz oldu.
“Bu saçmalık! Bay Koç nerede?” diye bağırdı.
“Bay Koç sizi görmek istemiyor,” dedi Levent kararlılıkla. “Sistemdeki tüm erişimleriniz engellendi. Güvenlik size eşyalarınızı toplamanız için bir saat verecek.”
Taner Korkmaz sessizce kaçmaya çalıştı, ama o da durduruldu. Kerem Aydın, sekiz yıllık sadakat maskesinin ardından, utanç içinde şirketten çıkarıldı.
VI. Yeni Başlangıç ve Kalbin Sesi
Neslihan, idari bölümdeki yeni işine başladı. Üç kat maaş ve tam sosyal haklar, Ayça ise Şişli’deki özel okula kaydolmuştu. Hayatları tamamen değişmişti.
Ancak Neslihan’ı hala rahatsız eden bir şey vardı: Bahadır’la olan mesafesi. O dev bir şirketin sahibiydi; Neslihan sadece bir çalışandı. Dostluk beklemiyordu, ama tekrar teşekkür etmek istiyordu.
Bir cuma akşamı, Bahadır onu ofisine çağırdı. “Seninle kişisel bir şey hakkında konuşmak istiyorum,” dedi. “İşle alakalı değil.”
Bahadır, pencereden İstanbul’un ışıklarını izledi. “Son üç ayda bir şey fark ettim. Şirketi tek başıma kurdum, ama bu süreçte gerçekten önemli olan şeyle bağımı kaybettim. Yalnızım. Her şeyimi kaybetsem, kimse umursamazdı.”
“Sonra siz çıktınız,” diye devam etti. “Bana hiçbir borcunuz yoktu ama risk aldınız. Bu bana, sevgi ve dostluğun ticari başarılardan daha değerli olduğunu gösterdi. Seni ve Ayça’yı daha yakından tanımak istiyorum.”
Neslihan, onun gözlerindeki samimiyeti gördü. Gülümsedi. “Tamam, kabul ediyoruz.”
VII. Sonsöz: Seçimle Gelen Aile
Akşam yemekleri düzenli hale geldi. Bahadır, Neslihan ve Ayça, Karaköy’deki küçük restoranlarda veya evde yemek yapmaya çalışırken bir araya geliyordu. Ayça, ona “Bahadır Amca” demeye başladı ve o bu yeni unvanı çok sevdi.
Neslihan, onun ciddiyetinin ardındaki iyiliği gördü. Güçlü iş adamını değil, yalnız insanı görüyordu. Bahadır ise, daha önce kimseye bağlanmaya cesaret edememişken, Neslihan’la kendini yeniden insan gibi hissettiğini fark etti.
Bir yaz akşamı, İstanbul’un yıldızları altında, Bahadır yüzüğünü uzattı. Gösterişsiz, sade bir teklifti. Ayça’nın da olduğu parkta, diz çöküp ondan bir aile kurmayı kabul edip etmeyeceğini sordu.
Neslihan, ağlayarak evet dedi.
Nikahları sadeydi. Ayça, beyaz elbisesiyle ışıldayan Nedimeydi. Bahadır, hayatında ilk kez gerçek bir ailesi olduğunu hissetti. Ayça’yı resmen evlat edindi.
Bahadır Koç, şirketini yönetmeye devam etti, ama yeni bir etik anlayışla. Artık kâr değil, insan odaklı çalışıyordu. Ayça ise, meraklı ve cesur bir şekilde büyüdü; o, yedi yaşında tek bir cümleyle güçlü bir adamı kurtaran kızdı. Ve Bahadır asla unutmadı: İyiliğin en beklenmedik yerlerden geldiğini, cesaretin yaşının olmadığını ve ailenin kan bağıyla değil, seçimle ilgili olduğunu.
.