Mossad Ajanı Yakalandı — Mit ve Bordo Berelilerin Gizli Suriye Operasyonu
.
.
Kayıp Hazine: Gizemli Bir Macera
Suriye’nin kuzeyinde İdlip yakınlarında, toprakların çatladığı küçük bir köyde gece ilerlemiş, saat 2’ye yaklaşmıştı. İki sivil araç sessizce durdu ve farlarını kapattı. Araçlardan beş bordo bereli indi. Gece görüş dürbünlerini taktı. Yüzbaşı Cem haritayı son kez kontrol ederken, 41 yıllık tecrübesi ve yüzündeki üç yara iziyle bu operasyona hazırdı. Ekip yaya olarak ilerlemeye başladı. 20 dakika sonra köyün girişine vardıklarında sokaklar karanlığa gömülmüş, derin bir sessizlik hakimdi.
Cem telsizden pozisyon bilgisini verdi. Ankara’da Milli İstihbarat Teşkilatı Merkezinde Mehmet Kaya ekrana kilitlenmişti. Gözetleme görüntüsü köyün ortasındaki beyaz badanalı evi gösteriyordu. Daniil Rosen yatağında derin bir uykudaydı. Murat ve Kaan çatıya çıkıp ikinci katı taradıktan sonra temiz olduğunu bildirdi. Eren ve Deniz bahçe kapısından sessizce girip sürgü kilidini açtı. Koridorun sonundaki odaya ulaştıklarında saat 3’e 5 vardı. Cem işaret verdi. Eren ve Deniz aynı anda içeri girdi. Eren, Daniel’in üzerine atılıp ağzını kapattı. Daniel panikle uyandı ve yastığın altındaki tabancasına uzandı. Ancak Deniz ondan hızlıydı. 10 saniye içinde Daniel kelepçelenmiş, başına siyah bir çuval geçirilmişti. Saat 3’ü biraz geçmişti.
Ekip, Daniel’i sürükleyerek dışarı çıktığında bir köpek havladı. İki evde bir ışık yandı. Cem hızlanma emri verdi. Herkes koşarak araçlara ulaştı. Ankara’daki merkezden operasyonun başarıyla tamamlandığı bildirildi. Araçlar hızla Türk üstüne doğru yola çıktı. Daniel arka koltukta sessizce oturuyordu. Zihninde tek bir soru dönüp duruyordu: Nasıl bulunmuştu? 6 ay boyunca hiçbir hata yapmadığını düşünmüştü ama bir yerde iz bırakmış olmalıydı. Saat 4’e geldiğinde Türk üstüne vardılar. Daniel karanlık bir odaya götürüldü. Oyun bitmişti. 6 aylık gizli ağ tek bir gecede çökmüştü.

Şimdi hikayenin başına dönelim. Bu operasyonun nasıl başladığını görelim. 6 ay önce Ankara’da Milli İstihbarat Teşkilatı Genel Müdürlüğünde Mart ayının soğuk bir sabahında ekranlar yanıyor, yüzlerce veri akışı aynı anda işleniyordu. Operasyon şefi Mehmet Kaya 48 yaşındaydı ve ömrünün 23 yılını istihbaratın içinde geçirmişti. 25 yıl önce Diyarbakır’da yaşanan bir terör saldırısında ağ beyini kaybetmiş, o günden sonra elektrik mühendisliği eğitimini bırakıp teşkilat sınavlarına girmişti. Bunu intikam için değil, başka hiçbir ailenin o acıyı yaşamaması için yapmıştı.
O sabah yeni bir rapor düştü. Suriye’nin kuzeyinde her gece aynı saatte sinyal üzerinden 30 saniyelik düzenli aramalar yapan şüpheli bir telefon tespit edilmişti. Mehmet dosyayı açtığında Hattın Emir adında İdlip yakınlarında yaşayan bir Suriyeli gazeteciye ait olduğunu gördü. Adam 3 aydır köyde yaşıyor, savaş haberleri yaptığını söylüyordu ama hiçbir yayını yoktu. Sosyal medyada da tek bir izi bile bulunmuyordu. Mehmet acı kahvesinden bir yudum aldı. 23 yıllık tecrübesi boyunca içgüdülerinin hiç yanılmadığını biliyordu. Bu adam normal bir gazeteci değildi. Ekibine hattın kökenini derinlemesine araştırma emri verdi.
İki gün sonra genç sinyal istihbarat uzmanı İrem elinde kalın bir raporla odaya girdi. Nefesi hızlıydı. Büyük bir şey bulmuştu. Rapor açıldığında numara kağıt üzerinde Lübnan hattına kayıtlı görünüyordu ama sinyal izleri farklıydı. Katmanlı yönlendirmelere rağmen nihai varış noktası İsrail’de Glilot Junction civarındaydı. Burası Mossad’ın ana karargahının bulunduğu bölgeydi. Mehmet’in kalbi hızlandı ama yüzü değişmedi. Çünkü bunun tesadüf olamayacağını biliyordu. Mossad yıllardır Suriye’de bilgi topluyor, İran konvoylarını ve Hizbullah bağlantılarını izliyordu. Emir Haddad o zincirin bir halkası olabilirdi.
Normal şartlarda hemen yakalama emri çıkarırdı ama bu kez farklı düşündü. Bir ajanın yakalanması yeterli değildi. Asıl amaç ağın tamamını ortaya çıkarmaktı. Kimlerle bağlantılı olduğunu, neleri raporladığını öğrenmek için zamana ihtiyaç vardı. Ertesi sabah üst düzey toplantıya çıktı. 5 kişilik odada ekran yandı. Mehmet Emir Haddad’ın fotoğrafını gösterdi. “Sadece bu adamı değil, tüm ağı istiyorum,” dedi. Başkan Yardımcısı Selim Bey, “6 ayın fazla uzun olduğunu” söyledi ama Mehmet kararlıydı. “Ağı çözemezsek yarın başka bir ajan aynı yeri doldurur,” dedi. Kısa bir sessizlik oldu. Sonunda Selim Bey onay verdi ama her ay rapor sunulacak. En ufak tehditte operasyon hemen başlatılacaktı. Operasyona “Keskin Göz” adı verildi.
Mehmet o gün İrem’i çağırarak özel bir ekip kurulduğunu söyledi. Tek bir hatanın her şeyi bitirebileceğini, tek bir sızıntının bile bu ağı kurtarabileceğini vurguladı. İrem gözlerini kararlılıkla kaldırdı ve “Hazırım,” dedi. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Suriye ağları aktifleştirildi. Gözetleme uyduları devreye girdi. İnsansız hava araçları gökyüzüne çıktı. Telefon dinlemeye alındı. Oyun başlamıştı ve Mehmet Kaya bu kez kaybetmeye niyetli değildi.
Nisan ayının ikinci haftasıydı. Milli İstihbarat Teşkilatı Merkezinde mevsimlerin bir anlamı yoktu. Ekranlar her gün aynı ışıkla yanar. Zaman orada hep aynı akardı. Mehmet’in ekibi artık 7 kişiden oluşuyordu ve her biri kendi alanında uzmandı. O sabah gözetleme sistemlerinden sorumlu Kerem koşarak geldi ve Daniel’in köyden ayrıldığını bildirdi. Mehmet hemen insansız hava araçlarının takipte olup olmadığını sordu. Canlı görüntü açıldığında Daniel’in beyaz bir arazi aracıyla güneye doğru ilerlediğini gördüler. Coğrafi analiz uzmanı Burak haritayı büyüttü. 10 kilometre ötede terk edilmiş bir fabrika vardı ve bölge tamamen ıssızdı.
Psikolojik profilleme uzmanı Ain, Daniel’in buluşmaya gittiğini söyledi. Çünkü adamın davranış kalıbı değişmişti. Normalde köyden dışarı adımını bile atmazdı. İnsansız hava aracı 800 metre yükseklikten takip ederken Daniel, 12 dakika sonra fabrikanın önünde durdu. Araçtan indi, sigarasını yaktı. 5 dakika sonra uzaktan koyu renkli bir otomobil yaklaştı. Camları karartılmıştı. Arabadan sakallı bir adam indi. Daniel’e doğru yürüdü. Tokalaştılar. Daniel cebinden bir zarf çıkardı ve adama verdi. Adam zarfı cebine koydu. Arabaya binip uzaklaştı. Bütün buluşma 6 dakika sürmüştü. Kerem plakayı yakaladı. 10 dakika sonra sonuç geldi. Adamın adı Yusuf Karami’ydi. 42 yaşında bir Lübnan vatandaşıydı. Hizbullah’la bağlantısı vardı ve İran ile İsrail arasında bilgi aktarıcılığı yapıyordu.
Mehmet hafifçe gülümsedi. İkinci halka bulunmuştu. Daniel yalnız çalışmıyordu ve bu ağ doğrudan İran’ı hedef alıyordu. O gece Mehmet’e geç döndü. Saat 1’i geçmişti. Eşi Ayşe kapıda bekliyordu. Yine geç kaldığı için sitem etti. Kızları Elif konsere gitmek istiyor, babasının onayını bekliyordu. Mehmet kritik bir raporun ortasında olduğunu söyledi. Sonra döneceğine dair söz verdi. Ayşe başını salladı. 20 yıllık evlilikte bu sözü yüzlerce kez duymuştu.
Mayıs ayı geldiğinde İrem yeni bir tespit yaptı. Daniel Fransız hattı üzerinden birini aramıştı. İki hafta süren analizden sonra hattın sahibinin Leyla Mansur adında 34 yaşında Fransız pasaportlu bir kadın olduğu ortaya çıktı. Leyla görünürde insani yardım çalışanıydı. Sınır köylerinde mültecilere yardım ediyor görünüyordu ama kayıtlar farklı şey söylüyordu. Derinlemesine incelemede Leyla’nın İran konvoylarının geçiş saatlerini ve güzergahlarını izleyip düzenli olarak raporladığı ortaya çıktı. Yardım çalışmaları sadece bir kılıftı. Üçüncü halka da bulunmuştu. Aile’nin hazırladığı profile göre Leyla idealist biri değildi. Geçmişte ciddi borçları vardı ve birkaç yıl önce aniden toparlanmıştı. Mossad onu para karşılığında işe almıştı. İnançla değil, mecburiyetle çalışıyordu.
Haziran ortasında tablo netleşti. Artık beş isim vardı. Daniel Rosen koordinatördü. Yusuf Karami İran bağlantısını sağlıyordu. Leyla Mansur saha izleyicisiydi. Raşid Alhamdi silah uzmanıydı. Salim Bakır ise yerel rehberdi. Mehmet beyaz tahtaya bir ağ çizdi. Her isim bir noktaydı. Her çizgi bir bağlantıydı. Merkezde Daniel vardı. Burak, “Ne zaman müdahale edeceğiz?” diye sordu. Mehmet, “Henüz değil,” dedi. Çünkü hala bu ağın sonraki hamlesini bilmiyorlardı.
Temmuz ayında Daniel’in rutini değişti. Daha sık hareket ediyor, görüşmeleri uzuyordu. Mehmet bunun büyük bir operasyonun hazırlığı olduğunu fark etti. Fakat bir sorun vardı. Daniel şüphelenmeye başlamıştı. Bir gün köyde otururken aniden ayağa kalktı, çevresine baktı, telefonunu çıkarıp etrafı taradı. Takip edildiğini hissediyordu. Mehmet ekran başında izliyordu. Hemen insansız hava aracının irtifasını 1200 metreye yükseltti ve fiziki takibi durdurma emri verdi. Daniel’in rahatlaması için iki hafta boyunca hiçbir temas kurulmayacaktı. İki hafta sonra Daniel yeniden eski rutinine döndü. Teşkilat bu kez daha dikkatliydi.
Ağustosun ikinci haftasında İrem Oan’ın kapısını çaldı. Yüzü gergindi. Tel Aviv’den yeni talimatlar geldiğini söyledi. İran’ın üst düzey bir askeri komutanı Suriye’ye gelecekti. Konvoy güzergahı belirlenip Tel Aviv’e bildirilecekti. Muhtemel sonuç belliydi. Hava saldırısı. Mehmet dosyayı yavaşça kapattı. O anın ağırlığını hissediyordu. Bir saat sonra acil toplantı toplandı. Başkan Yardımcısı Selim Bey, “Müdahale etmezsek ne olur?” diye sordu. Mehmet derin bir nefes aldı. “İsrail İranlı bir komutanı vuracak. Bu da bölgesel bir krizi tetikleyecek,” dedi. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra Selim Bey kararını verdi. “Artık beklemek yoktu. Sadece Daniel değil, bütün ağ aynı anda alınacaktı.” ve Mehmet başını eğip dosyasını kapattı. 6 aydır beklediği an sonunda gelmişti.
Mehmet o gece uzun uzun düşündü. Çünkü hedef Suriye’deydi. Türk topraklarında değil. Doğrudan yakalama diplomatik bir krize yol açardı ve bunun sonucu belliydi. Bordo bereliler devreye girecekti. Türkiye zaten Fırat Kalkanı bölgesinde konuşlanmıştı ve giriş sessiz yapılabilirdi. Bunun için Genelkurmaya başvurulması gerekiyordu.
Ertesi sabah Mehmet Savunma Bakanlığı’nda üst düzey komutanlarla görüştü. Korgeneral Hakan durumu siyasi olarak hassas buldu. Çünkü yakalanan kişi İsrail vatandaşıydı ve iş ters giderse diplomatik gerilim çıkabilirdi. Mehmet başka seçenek olmadığını tekrarladı. “Adam Suriye’deydi. Orada alınmalıydı ya da hiç alınmamalıydı.” Korgeneral bölgedeki özel kuvvetlerin durumunu sordu. Albay Serkan iki bordo bereli takımının hazır olduğunu bildirdi. 48 personel vardı ve gece operasyonlarında tecrübeliydiler. Risk düşük kabul edildi çünkü köy küçüktü ve hedef tek başınaydı. 5 kişilik ekip yeterli olacaktı ve maksimum görev süresi 15 dakikaydı. Korgeneral istihbaratın kesin olup olmadığını sordu. Mehmet, “6 aydır izlendiğini %100 emin olduklarını” söyledi. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra Korgeneral onay verdi ama net şartlar koydu. “Hiçbir sivil zarar görmeyecek ve operasyon gizli tutulacaktı.”
Bir hafta sonra Mehmet Fırat Kalkanı bölgesine gitti. Albay Serkan ve yüzbaşı Cem ile buluştu. Cem 41 yaşındaydı. 17 yıldır bordo bereliydi. Yüzündeki üç yara izi geçmişini anlatıyordu. Sessizlik ve hız onun işiydi. Cem’in eşi Zehra hemşireydi. Üç çocukları vardı ve Cem her operasyon öncesi çocuklarına bir video mesaj bırakırdı. “Eğer bu mesajı izliyorsanız baba dönemedi,” derdi. “Ama her yaptığım sizin için ve bu vatan içindir.” Taşınmış bir alışkanlıktı ama şimdiye kadar hiç açılmamıştı. Mehmet dosyayı açtı. Köyün haritası, evin konumu ve tüm ayrıntılar ortadaydı. Cem haritaya baktı. “Kaç kişiyle girileceğini?” sordu. Mehmet, “Beş kişinin yeterli olduğunu, girişin sessiz ve hızlı olması gerektiğini” söyledi. “Maksimum 10 dakika içinde operasyon tamamlanmalıydı.”
Cem geceyi, saat 3:00’te hareket etmeyi ve ayın karanlık olmasını şart koştu. Mehmet hedefin rutinini 6 aydır bildiklerini, her gece aynı saatte yattığını anlattı. Cem hedefin silahlı olabileceğini sordu. Mehmet, “Yastığın altında bir tabanca olduğunu ve direniş gösterebileceğini” söyledi. Bu yüzden hızlı ve sert bir giriş gerektiğini vurguladı. Albay Serkan yakalamanın kesin olması gerektiğini tekrar etti. Hedef yaralanmamalı, canlı alınmalıydı.
Operasyon tarihi ekimin son haftası olarak belirlendi. Yeni ay dönemiydi ve gece tamamen karanlık olacaktı. Cem ekibini topladı ve 5 kişi seçildi. Üsteymen Murat keskin nişancıydı. Kıdemli Çavuş Eren kapı kırıcıydı. Çavuş Deniz iletişim uzmanıydı. Çavuş Bora saha sağlıkçısıydı ve Onbaşı Kaan meskun mahal uzmanıydı. Bilgilendirme yapıldı. Büyük ekranda köyün haritası, giriş ve çıkış rotaları gösterildi. Cem ekibe döndü. Hedefin İsrail istihbaratı Mossad’a bağlı bir mensup olduğunu söyledi. Adam eğitimliydi ve silahlıydı. Küçümsemek yoktu. Çünkü tek bir hata hem kendilerine hem göreve mal olabilirdi.
Murat, “Direnir veya ateş açarsa ne yapacağız?” diye sordu. Cem önce etkisiz hale getirme talimatı verdi ama gerekli hallerde hayat tehlikesi varsa ateş yetkisi olduğunu söyledi. Yine de öncelik hedefi canlı almaktı. Silahlar susturucularla hazırlandı. Gece görüş dürbünleri test edildi. Hata payı sıfıra yakın olmalıydı. Cem o gece çocuklarına bir kısa mesaj kaydetti. Sesi sert değildi. Sakin ve kararlıydı. “Babanız sizi çok seviyor,” dedi. “Eğer bu mesajı izliyorsanız baba dönemedi ama her yaptığım sizin için ve bu vatan içindir.” Kaydı bitirdi ve umarım açmazlar diye düşündü.
Operasyon gecesine yakın ekip son rotayı kontrol etti. Meteoroloji raporu beklendiği gibiydi. Bulutluydu. Ay görünmüyordu. Mehmet üstteydi ve canlı insansız hava aracı görüntülerini izliyordu. Kerem hedefin görüntülendiğini bildirdi. Daniel evindeydi. Işıklar kapalıydı ve yatmış olduğu tespit edilmişti. Cem, “Duyuyorum,” dedi. Köy sessizdi. Mehmet başarı diledi. Cem ekibe baktı. Kıyafetler siyahtı. Yüzler kamuflajlı. Silahlar omuzdaydı. Bu operasyon bir savaşı önleyebilir, belki de yüzlerce hayat kurtarabilirdi,” dedi ve ekledi. “Hazır mısınız?” Hepsi bir ağızdan, “Hazırız komutanım,” diye bağırdı. Cem hareket emrini verdi. İki sivil araç üstten çıktı. Karanlık yolda 40 kilometrelik mesafeyi sessizce kat ettiler. Cem pencereden dışarı baktı. Hava bulutsuzdu. Gece mükemmeldi. Telefonuna baktığında Zehra’dan bir mesaj gördü. “Dikkatli ol,” gülümsedi. “Ben de sizi seviyorum,” diye yazdı. Belki bu son mesajıydı. Belki değildi.
Saat 2’ye geldiğinde köye 2 kilometre kalmıştı. Araçlar durdu, farlar kapandı. Beş bordo bereli sessizce indi. Gece görüş dürbünleri takıldı. Silahlar kontrol edildi. Cem haritayı son kez gözden geçirdi. Her detay aklındaydı. Ekip yaya olarak ilerlemeye başladı. 20 dakika sonra köye vardıklarında sokaklar karanlık, evler sessizdi. Cem telsizden pozisyon alındığını bildirdi. Ankara’da Mehmet ekran başındaydı. Gözleri monitörden ayrılmıyordu. Altı siluet köyün içindeydi. Hedefin evi ortadaydı. Cem gece görüş dürbünüyle baktı. Daniel yatağında uyuyordu. “Hedef yattı,” dedi. Çatıda Murat ve Kaan kontrol yaptı. İkinci kat temizdi. Ev boş görünüyordu. Cem hazırlık emrini verdi. Eren ve Deniz bahçe kapısına yöneldi. Kapı sessizce aralandı. İkisi eve girdi. Eren sürgüyü zorladı. 3 saniye içinde kilit açıldı. Koridorda adım sesleri duyulmuyordu. Odanın kapısı yarı açıktı. Saat 3’e bir dakika vardı. Cem işaret verdi. Eren ve Deniz aynı anda içeri girdi. Eren Daniel’in üzerine atılıp ağzını kapattı.
Daniel panikle uyandı. Yastığın altındaki tabancasına uzandı ama Deniz ondan hızlıydı. 10 saniye içinde Daniel kelepçelendi. Ağzına bez tıkandı. Başına siyah bir çuval geçirildi. Saat 3’ü biraz geçmişti. Cem telsizden, “Hedef bizde,” dedi. Çıkış başladı. Ekip Daniel’i sürükleyerek dışarı çıktı. O anda bir köpek havladı. İki ev ötede bir ışık yandı. Cem, “Hızlan,” diye fısıldadı. Herkes koşarak araçlara ulaştı. Mehmet ekrandan izliyordu. “Mükemmel,” dedi. Araçlar hızla uzaklaştı. Daniel arka koltukta oturuyordu. Başında çuval. Zihninde tek bir soru vardı: Beni nasıl buldular?
Saat 4’e geldiğinde üstse vardılar. Daniel karanlık bir odaya götürüldü. Oyun bitmişti ama Daniel henüz bilmiyordu. Aynı dakikalarda dünyanın farklı noktalarında başka operasyonlar da yürütülüyordu. Lübnan sınırındaki bir köyde Yusuf Karami evinde uyurken kapısı kırıldı. Lübnan güvenlik güçleri Milli İstihbarat Teşkilatıyla koordineli şekilde baskın düzenlemişti. Resmi gerekçe uyuşturucu kaçakçılığıydı. Yusuf direnmeye çalışmadı. “Paramı verirseniz konuşurum,” dedi ama hemen kelepçelendi.
Sınır köyünde Leyla Mansur sabah işe geldiğinde ofiste onu iç denetim ekibi karşıladı. Fransız pasaportu kontrol edildi. Hesap hareketleri incelendi. Şüpheli para transferleri bulundu. İki saat sonra Leyla çöktü. “Daniel bana veriyordu,” dedi. “Borçlarım vardı.” Halep yakınlarında Raşid Al Hamdi kahvede otururken dört sivil giyimli adam yaklaştı. “Bir dakika dışarı gel,” dediler. Raşid arka kapıdan kaçmaya kalktı. Ama sokakta başka ajanlar bekliyordu. Yere yatırıldı, kelepçelendi. İdlib’in doğusunda Salim Bakr akşam yemeğinde ailesiyle otururken kapı çaldı. Beş üniformalı asker girdi. Salim hiçbir şey sormadı. Sırasının geldiğini biliyordu. Sessizce ayağa kalktı, ellerini uzattı ve o gece beş farklı noktada beş ayrı operasyon aynı anda tamamlandı. Daniel’in ağı tek bir gecede çöktü.
Sabah saat 5’ti. Daniel’in başındaki çuval çıkarıldı. Güçlü ışık gözlerini kamaştırdı. Karşısında Mehmet Kaya oturuyordu. Sesini alçak tuttu. “Daniel Rosen mi yoksa Emir Haddad mı demeliyim?” diye sordu. Daniel dona kaldı. İki kimliğini de biliyorlardı. Mehmet dosyayı açtı. “6 aydır seni izliyoruz,” dedi. “Her mesajını gördük. Her buluşmanı kaydettik. Beş kişilik ağın tamamı elimizde.” Masaya birkaç fotoğraf bıraktı. İlk karede Yusuf Karami harabein önünde elindeki zarfı teslim ederken görülüyordu. Altında tarih vardı. Daniel cevap veremedi. Sadece baktı. Mehmet bir fotoğraf daha çıkardı. Bu kez Leyla Mansur vardı. “O da alındı,” dedi. “Konuştu ve her şeyi anlattı.”
Daniel’in yüzü değişti. Çünkü artık biliyordu. Ağı tamamen çökmüştü. Mehmet sakin bir sesle devam etti. “Şimdi konuşma zamanı. İki seçeneğin var. Ya her şeyi anlatırsın ya da işler senin için çok zorlaşır.” Daniel başını kaldırdı. “Konuşsam da konuşmasam da fark etmez,” dedi. “Mossad beni buradan kurtaracak.” Mehmet gülümsedi. “Gelmelerini bekliyoruz,” dedi. “Ama önce sen konuşacaksın çünkü an bitti.”
Gün sonra Daniel konuşmaya başladı. Her ayrıntıyı anlattı. İranlı komutana yönelik saldırı planı iptal edildi. Büyük bir bölgesel kriz önlendi. Bir süre sonra Daniel, İsrail ile yapılan gizli diplomatik anlaşmayla ülkesine iade edildi. O akşam Mehmet’e erken döndü. Ayşe şaşırdı çünkü aylar sonra ilk kez masaya vaktinde oturuyordu. Elif’in konseri yaklaşıyordu ve bu kez gerçekten gideceğine söz verdi. Yemek yediler, güldüler. Çocuklarıyla oyun oynadılar. 6 ay sonra ilk kez sıradan bir akşamdı ama Mehmet biliyordu. Bu sadece kısa bir sessizlikti. Yarın başka bir tehdit çıkacaktı. İstihbarat savaşı hiçbir zaman bitmezdi ve Mehmet Kaya her zaman hazırdı.
Bu hikayeyi sonuna kadar dinlediğin için teşekkür ederim. Yeni operasyonlarda görüşmek üzere. Kanalımıza abone olmayı unutma.