Hastane Merdivenlerinde Sessiz Çığlık: Ablamın Gülüşü ve Kaderin Kaydı

Hastane Merdivenlerinde Sessiz Çığlık: Ablamın Gülüşü ve Kaderin Kaydı

Hastane koridorlarının o beyaz ve soğuk ışığı bana hep iki şeyi hatırlatırdı: hastalık ve sessizlik. O gece, merdivenlerin dibinde kanlar içinde yatarken, her nefesimde kaburgalarımın acısı ve şakaklarımdaki sıcak kan bana kaderin yükünü haykırıyordu.

Üstümde duran kişi ise ablam Bria’ydı. Dudaklarının kenarında beliren o küçücük kıvrım, benim için bir tebessüm değil, çocukluğumuzdan beri tanıdığım o hain alaydı. Bana bakıp fısıldadı:

“Bunu hak ettin.”

Sesini duyan kimse yoktu, ama ben duydum. Çığlık atmak, annemle babamın önünde hakikati haykırmak istedim. Fakat acı, sesimi boğazımda zincirledi.

Adımlar yankılandı. Annem telaşla merdivenlerden indi, babam hemen arkasındaydı. Ablamın yüzünde bir anda korkuyla karışık masumiyet belirdi. “Düştü… Onu tutmaya çalıştım ama kaydı…” dedi.

Annem onu bağrına bastı. Babam elini omzuna koydu. Bana bakmadılar bile. Beni değil, onu korudular. Hep yaptıkları gibi…

Ama unuttukları bir şey vardı: Hakikatin gözü.

Merdivenin köşesindeki küçücük güvenlik kamerası kırmızı ışığıyla yanıp sönüyordu. Ve hemşireler odasında, Başhemşire Collins sessizce “kayıt” tuşuna basmıştı.


Günler geçti, yaralarım ağırdı. Ablam yanı başımda oturup telefonuyla oynarken bana dönüp soğuk bir sesle, “Onlar her zaman bana inanır,” dedi. Ve biliyordum ki haklıydı. Ailem onu “altın kız” yapmıştı, beni ise gölgede bırakmıştı.

Ta ki o gece Başhemşire Collins kapıyı kapatıp bilgisayarını açana kadar…

Ekranda gördüğüm şey kaderin adaletiydi. Ablamın beni ittiği an, düşüşüm, onun dudaklarından dökülen o cümle: “Bunu hak ettin.”

Başhemşire bana baktı ve dedi ki:
“Gerçek, şahide ihtiyaç duyar. Adalet ise cesarete…”


İki hafta sonra ailemle birlikte toplantı odasındaydık. Babam hâlâ inatla “kaza” diyordu. Ama kamera kaydı açıldığında odadaki nefesler kesildi. Annem gözyaşlarına boğuldu, babamın dudakları titredi. Ve Bria… hayatında ilk defa sustu.

Polis geldi. Ablam elleri kelepçeli götürülürken gözlerini bana dikti. Dudaklarımdan şu sözler döküldü:

“Adaletin yolu sessizlikten de doğar.”

Onun bakışında nefret vardı, ama benim içimde huzur. Çünkü ilk kez hakikati yalnız ben değil, herkes görmüştü.


Aylar geçti. Yaralarım yavaş kapandı, ama kalbimdeki yara ailemin bana inanmadığı o geceden kalmaydı. Başhemşire bana sık sık uğradı. Bana hep şunu hatırlattı:
“Yaşamak sadece nefes almak değildir. Kim olduğunu bilmek, inancını korumaktır.”

Ve ben öğrendim ki, merdivenlerin sessizliğinde kaybolan sesim aslında gökyüzüne yazılmıştı. Hakikat, er ya da geç ortaya çıkıyordu.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News