CAM SİLİCİ ÇOCUĞU AŞAĞILAYAN ZENGİN ADAM… Ama Bir Gün, O Küçük Ellerin Yaptığı Şey Her Şeyi Değiştirdi.

CAM SİLİCİ ÇOCUĞU AŞAĞILAYAN ZENGİN ADAM… Ama Bir Gün, O Küçük Ellerin Yaptığı Şey Her Şeyi Değiştirdi.

Image created

İstanbul’un en kalabalık caddelerinden biri olan Bağdat Caddesi’nde, her kırmızı ışıkta hayat bir yarış gibi akıyordu — ve o yarışta, küçük Emir hep geride kalıyordu.
Henüz on iki yaşındaydı. Elinde yıpranmış bir bez, yarısı çamurlu bir su şişesi…
Arabalar parlak, pırıl pırıldı. Camların arkasında, gözlerini bile kaldırmadan uzaklara bakan insanlar oturuyordu.

“Arabama dokunma, çocuk!” diye bağırdı siyah bir Mercedes’in içinden bir adam.
Emir başını eğdi.
Alışkındı artık. İnsanların ses tonundan daha çok, bakışlarının soğukluğunu tanıyordu.

Ama bu kez adam sadece bağırmakla kalmadı.
Bir madeni para çıkardı, sertçe yere fırlattı.
“Al işte bahşişin. Ama yaklaşma!”

Emir bir şey demedi. Parayı aldı, bezine sürdü, kirini sildi.
Yüreğinde bilmediği bir duygu kıpırdadı — belki gurur, belki öfke, belki sadece acı.
Mercedes uzaklaşırken plakasını gördü. Unutmadı.

O gece rüzgâr keskin ve soğuktu. Emir, sahil yolundaki bir köprünün altında, sakız ve karanfil satan diğer çocuklarla birlikte uyudu.
Aynı siyah Mercedes bir kez daha geçti.
Bu kez, içinde panik vardı. Direksiyonun başındaki adam —aynı zengin— çılgınca bağırıyordu:
“Kızım! Nefes alamıyor! Yardım edin!”

Trafik kilitlendi. İnsanlar dondu kaldı.
Kimse ne yapacağını bilmiyordu.
Birkaç saat önce küçük bir çocuğu aşağılayan adam şimdi dizlerinin üzerine düşmüş, Allah’a yalvarıyordu.

Emir tereddüt etmeden yaklaştı.
“Amca, izin ver… bakayım,” dedi.

Adam sinirle döndü. “Uzak dur! Sen ne anlarsın ki!”
Ama arka koltuktaki küçük kızın dudakları morarmış, gözleri kapanıyordu.

Emir diz çöktü, su şişesini eğdi, bir gönüllünün ona öğrettiği gibi minik baskılar yaptı, nefes üfledi.
Dakikalar uzadı.
Sonra bir mucize oldu — küçük kız öksürdü.
Yanaklarına renk geri geldi.

Adam olduğu yere çöktü.
“Nasıl yaptın…?” diye fısıldadı.

Emir başını eğdi:
“Bir hanım öğretmişti. Bir gün işe yarar belki, demişti.”

Adamın gözlerinden yaşlar süzüldü.
“Affet beni evlat… affet beni.”

Birkaç gün sonra haberlerde şu başlık vardı:
“Cam Silici Çocuk, İşadamının Kızının Hayatını Kurtardı.”

Bütün İstanbul konuştu bu olayı.
Ama Emir o ışığa bir daha dönmedi.

O zengin adam —adı Mahir Arslan’dı— onu günlerce aradı. Sonunda bir çocuk yuvasında buldu.
Elinde yeni bir mont vardı.

“Emir… okumayı ister misin? Sana kimsenin bana vermediği şeyi vermek istiyorum: ikinci bir şans.”

Emir sessizce baktı.
“Ben parayla yapmadım, amca.”

Mahir gözleri dolarak gülümsedi.
“İşte bu yüzden hak ettin.”

Yıllar geçti.
Bir mezuniyet töreninde, sahneye bir genç çıktı. Tıp fakültesini birincilikle bitirmişti.
Adı artık Emir Arslan’dı — evet, bir zamanlar onu aşağılayan adamın soyadını taşımaktan gurur duyuyordu.

Sunucu yüksek sesle anons etti:
“Bu yılın en başarılı tıp öğrencisi ödülü, Dr. Emir Arslan’a!”

Ön sırada oturan Mahir Bey, gözyaşlarını tutamadan alkışlıyordu.
Emir başını kaldırdı, seyirciye baktı, o eski kırmızı ışığı, güneşin altında parlayan arabaları, elindeki kirli bezi hatırladı ve dedi ki:

“Bir zamanlar zengin bir adam bana aşağılamanın ne olduğunu öğretti.
Ama hayat bana insaniyetin ne olduğunu öğretme fırsatı verdi.
Para arabalar alabilir, ama merhameti asla satın alamaz.
Ve bazen… en az sahip olan, en çok verendir.”

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News