Yalnız Bir Adam Nehirde Genç Kızı Kurtardı… Kaderin Hazırladıklarından Habersiz

Yalnız Bir Adam Nehirde Genç Kızı Kurtardı… Kaderin Hazırladıklarından Habersiz

Fırat’ın Kıyısında: Hasan ve Gülfem’in Özgürlük Hikayesi

Güneş Fırat Nehri’nin sularını kan kırmızısına boyarken, Hasan köyünden kovulalı tam üç ay olmuştu. Suçu affedilmezdi: başka bir adama söz verilmiş bir kadını sevmek. Ayşe, çocukluğundan beri köyün başuhafızı Ertuğrul’a vadedilmişti. Hasan ise onu yıllarca sessizce, uzaktan ama derin bir aşkla sevmişti. Bir bahar akşamı cesaretini toplayıp çeşme başında Ayşe’ye açıldığında, Ayşe de onu sevdiğini söylemişti. Fakat mutlulukları kısa sürdü; Ertuğrul onları görüp köy liderine şikayet etti. Ertesi gün Hasan, köyün büyüklerinin önüne çıkarıldı ve bir saat içinde köyü terk etmesi istendi. Ayşe meydanda sessizce durdu, başını kaldırmadı. Hasan kaçmayı teklif etti, ama Ayşe korktu, ailesine ve köyüne karşı gelemeyeceğini gösterdi. Hasan tek kelime etmeden gitti ve arkasına bakmadı.

Üç ay boyunca Hasan yalnız yaşadı; kanyonlarda avlandı, yıldızların altında uyudu. Göğsünde ağır bir yalnızlık ve yorgunluk vardı. Bir akşam nehir kenarında çaresiz çığlıklar duyunca vücudu kendiliğinden hareket etti. Akıntıya kapılan, şehirli elbiseleriyle bir genç kızı gördü. Kız batmak üzereydi, Hasan buzlu suya atladı, onu kurtardı. Kıyıya vardıklarında ikisi de yorgun ve titrek halde nefes nefese kaldılar. Hasan, kızın bileklerinde ip izleri, boynunda morluklar, yüzünde eski bir kesik gördü. Kızın adı Gülfem’di. Beş yıl boyunca akrabası Süleyman Ağa tarafından hapsedilmiş, dövülmüş, mirası gasp edilmişti. O gün kaçmış, nehre varmış, boğulmak üzereyken Hasan onu kurtarmıştı.

Dışarıda Süleyman Ağa’nın adamları arama yapıyordu. Hasan, Gülfem’i gizli sığınağına götürdü; ateş yaktı, battaniye örttü. Gülfem ilk kez yıllar sonra huzurlu uyudu. Ertesi gün mağaraya, şelalenin arkasında gizli bir yere geçtiler. Burada haftalarca birlikte yaşadılar. Hasan ona doğada hayatta kalmayı, avlanmayı, ot toplamayı, yemek pişirmeyi öğretti. Gülfem şehirli hanımefendiden güçlü, bağımsız bir kadına dönüştü. Aralarındaki bağ her geçen gün güçlendi. Bir gece, dolunay altında birbirlerine aşklarını itiraf ettiler; artık iki yalnız ruh değil, birbirine bağlı iki aşık oldular.

Ama tehdit bitmemişti. Süleyman Ağa hâlâ peşlerindeydi. Bir gün kasabanın imamı, İmam Hasan, onları buldu. Gülfem’in babasının gizli vasiyetini getirmişti: Gülfem 20 yaşına bastığında miras tamamen ona geçecekti, Süleyman Ağa ise sadece vasi olacaktı. Belgelerle kadıya gitmeye karar verdiler. Osman, Hasan’ın eski arkadaşı, onlara yardım etti. Süleyman Ağa adamlarıyla yolu kesti, ama halkın ve imamın önünde belgelerle suçları ortaya çıktı. Gülfem, boynundaki morlukları, bileklerindeki izleri gösterdi. Halk öfkelendi, Süleyman Ağa tutuklandı.

Kadı, Gülfem’in özgürlüğünü ve mirasını ilan etti. Hasan ve Gülfem evlenmeye karar verdiler. Düğünleri hem köy hem kasaba gelenekleriyle kutlandı. Gülfem beyaz elbisesiyle, Hasan ise geleneksel kıyafetiyle meydanda buluştular. Aileleri, köylüler, kasabalılar onları alkışladı. İmam nikahı kıydı, iki kalbin birleşmesini kutladı.

Gülfem mirasını akıllıca kullandı; kasabada bir okul açtı. Hem şehirli hem köylü çocuklar birlikte okudu, öğrendi, dost oldu. Yıllar geçti, Hasan ve Gülfem’in üç çocuğu oldu. Okul büyüdü, yüzlerce çocuk yetişti. Hasan ve Gülfem yaşlandılar ama aşkları hiç solmadı. Her akşam güneş batarken el ele oturup geçmişi, özgürlüğü, sevgiyi hatırladılar.

Ve yıllar sonra gezginler kasabadan geçerken yaşlılar bu hikayeyi anlatırdı: Bir adam köyünden kovulmuş, bir kadını nehirde kurtarmış, birlikte özgürlüğü ve sevgiyi bulmuşlar. Birlikte bir okul açmış, yüzlerce çocuğa umut olmuşlar. Çünkü gerçek aşk engel tanımaz, özgürlük ve cesaretle her şey değişebilir.

SON

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News