Milyoner, evsize ilk görüşte âşık oldu ve kızına tüm mağazayı satın aldı!

Milyoner, evsize ilk görüşte âşık oldu ve kızına tüm mağazayı satın aldı!

.
.

Yağmur Altında Bir Karşılaşma

İstanbul’da kışın ilk akşamıydı. Boğazdan gelen soğuk rüzgar, şehri bıçak gibi kesiyordu. Herkes başını eğmiş, kaldırımlarda aceleyle yürüyordu. Islak taşların üzerinde bir kadın, yorgun ama kararlı adımlarla ilerliyordu. Üzerindeki eski paltosu yıpranmış, botları su alıyordu. Kollarında battaniyeye sarılmış bir bebek vardı. Adı Ayşe’ydi. 26 yaşındaydı. Hayat ona kolay yollar sunmamıştı.

Ayşe, babasını insani bir görevde kaybetmişti. Annesi erken yaşta vefat etmiş, büyükannesiyle büyümüştü. Büyükannesi öldüğünde ise tamamen yalnız kalmıştı. Gençliğinde sosyal çalışmacı olmayı hayal etmiş, çocuklara yardım etmek istemişti. Ama kader acımasızdı. Beklenmeyen bir hamilelik, babasının terk edişi, işini kaybedişi ve evden atılışı… Ayşe, kızı Zeynep’i dünyaya getirdiğinde tek bir şeyden emindi: Onu koruyacaktı.

Gündüzleri pazarlarda çalışıyor, teneke kutu topluyor, geceleri ise sığınma evlerinde veya boş binaların girişlerinde uyuyordu. Kızını hep kucağında, kalbinde taşıyordu. O gün cebinde birkaç bozuk parayla bir markete girdi. Zeynep için mama almak istiyordu ama fiyatları görünce yüreği sıkıştı. Raflarda uzun süre durdu, mamayı eline aldı, sonra geri koydu. İndirimli ekmek ve sütle yetindi. Kasada bozuk paralarını sayarken utancın ve gururun savaşı içindeydi. Mamayı çıkarmalarını istedi, kalanları aldı ve omuzları düşmüş halde marketten çıktı.

O sırada marketin köşesinde bir adam onu izliyordu. Kerem Demir, İstanbul’un tanınmış iş adamlarından biriydi. Eşini üç yıl önce kaybetmiş, beş yaşındaki kızı Ela’yla yalnız yaşıyordu. Hayatını işe ve Ela’ya adamıştı. Ama o gün kasada Ayşe’nin çaresizliğine, kızını tutuşuna, gözlerindeki kaybolmuşluğa takıldı. Uzun zamandır hissetmediği bir şeydi bu: Tanıma, empati. Hiç düşünmeden Ayşe’nin bıraktığı mamayı, yiyecekleri, bebek kıyafetlerini ve battaniyeleri aldı. Kasadan geçip Ayşe’yi otobüs durağında buldu. Ona “marketten bir şey düşürdünüz galiba” diyerek çantayı uzattı. Ayşe önce reddetti, ama Kerem’in ısrarı ve sakinliği karşısında kabul etti.

O gece Ayşe, uzun zamandır hissetmediği bir rahatlıkla sığınma evine döndü. Kerem ise Ayşe’yi unutamadı. Günlerce onu düşündü. Ela, babasına sürekli “market hanımı ve battaniyeli bebek” hakkında sorular sordu. Kerem, Ayşe’nin nerede kaldığını, rutinlerini araştırdı. Onu bulduğunda Ayşe şüpheliydi, temastan kaçındı. Ama Ela’nın saflığı ve Kerem’in sabrı sayesinde aralarında bir güven oluştu.

Kerem’in ilgisi çevrede fısıltılara yol açtı. En yakın ortağı Burcu Kaya, Ayşe hakkında bilgi toplamaya ve şirket içinde dedikodu yaymaya başladı. Ama Kerem, Ayşe’nin geçmişini öğrendikçe daha fazla yardım etmek istedi. Babasının adını taşıyan bir vakıf kurdu. Ayşe’yi önce faydalanıcı, sonra çalışan ve nihayet yönetici olarak dahil etti. Ayşe, vakfın desteğiyle geçici bir konut ve iş eğitimi aldı, yeniden okumaya başladı.

Bir gün Burcu, Kerem’in Ayşe’ye “eski bir dilenciyi finanse ettiğini” ima ederek yönetim kurulunu kışkırttı. Ayşe utandı, vazgeçmek istedi. Kerem ise vakfın kuruluş sebebini açıkladı: Ayşe’nin babası, Mehmet Yılmaz, yıllar önce Kerem’in hayatını kurtarmıştı. Bir etkinlikte Ayşe’ye, babasından kalan bir mektup ulaştırıldı. Mektupta, “Hayat zor olsa da asla vazgeçme, bir gün mutlu olacaksın” yazıyordu.

O gece Ela, Ayşe’ye sarıldı ve ona “anne” dedi. Salon sessizliğe büründü. Bu dört kişi arasındaki bağ; Kerem, Ayşe, Ela ve Zeynep, gerçek ve kırılmazdı. Zorluklar bitmedi. Burcu, Ayşe’yi aşağılamaya çalıştı. Ayşe ise “Ben kimseyi sömürmüyorum, çalışıyorum ve kızımı yaşatmaya çalışıyorum” diyerek dik durdu.

Vakfın başarıları arttıkça Ayşe’nin hikayesi medyada yayıldı. Kerem bir basın toplantısı düzenledi, Ayşe’nin hikayesini ve babasının mirasını anlattı. Ayşe sahneye çıktı, gözyaşlarıyla “Babamı hatırlamıyorum ama onun değerlerini yaşatacağım” dedi. Salon ayakta alkışladı. Burcu köşeye sıkıştı, vakıftan ayrıldı.

Ayşe ve Kerem’in ilişkisi derinleşti. Bir akşam Kerem ona bir yüzük verdi: “Evlenme teklif etmiyorum, ama bu sana olan sözümün sembolü. Hazır olduğunda gerçek teklifi yapacağım.” Ayşe gözyaşlarıyla kabul etti.

Vakfın projeleri büyüdü. Ayşe, eski asker ailelerine destek programını yönetti. Medyada röportaj verdi: “Kerem beni kurtarmadı, ben zaten güçlüydüm. O sadece gücümü gördü.” Hikayesi viral oldu, bağışlar arttı.

Bir gün Ela, Ayşe’ye “Sen annemsin” dedi. Ayşe onu kucakladı, “Evet tatlım, ben senin annenim.” Gala gecesinde Ela sahneye koştu, Ayşe’ye sarıldı: “Anne, seninle gurur duyuyorum.” Kerem, Zeynep’i kucağında taşıyarak yanlarına geldi. Dört kişi bir arada, eksik parçaları tamamlanan bir aile oldular.

Kerem, Ayşe’yi deniz kenarındaki gençlik evine götürdü. “Seninle bir gelecek istiyorum, yavaş gidelim ama vazgeçmeyelim,” dedi. Ayşe kabul etti. Bir yıl sonra vakıf uluslararası bir organizasyonla işbirliği yaptı. Ayşe, babasının mirasını dünyaya taşıdı.

Bir akşam Kerem diz çöküp gerçek bir yüzükle evlenme teklif etti. Ayşe mutluluk gözyaşlarıyla kabul etti. Düğünleri sade ama anlamlıydı. Ela ve Zeynep çiçek kızlarıydı. Ayşe, “Sen bana umut verdin, seni sonsuza kadar seveceğim,” dedi. Kerem, “Sen bana hayatı geri verdin,” dedi.

Ayşe, bir zamanlar sokakta kaybolmuşken şimdi yüzlerce insana umut veriyordu. Mehmet Yılmaz’ın mirası, kızı ve kurtardığı adam tarafından yaşatılıyordu. Ayşe, pencereden İstanbul’a bakarken artık yalnız olmadığını, bir ailesi ve bir amacı olduğunu biliyordu. Ve en önemlisi; artık umut vardı.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News