Bir Kadın, Gelecekten Gelen Bir Mektup Alır — Yaklaşan İhaneti Haber Veren Bir Mektup

Elif, her sabah olduğu gibi, Boğaz’a bakan köşkteki tavan arasının camlarını siliyordu.
Güneş, Demir ailesinin eski ama gösterişli malikânesine yumuşak ışıklar serpiyordu.
Ellerindeki deterjan kokusunun arasında, Elif’in aklı uzaktaydı — moda tasarımı okuduğu gece kursuna yetişmeyi hayal ediyordu.
Lüks bir arabanın motor sesi duyuldu.
O geldi.
Kerem Demir — evin sahibinin en küçük oğlu.
Kibirli, yakışıklı, hayatı boyunca hiçbir şeyi hak etmek zorunda kalmamış bir genç.
— Elif, bana bir kahve getirir misin? — dedi göz ucuyla bile bakmadan, anahtarlarını mermer tezgâha bırakırken.
Elif başını eğip onayladı ama içi öfke ve gururla doluydu.
“Bir gün,” diye geçirdi içinden, “bir gün bana başka türlü bakacaksın.”
O akşam, çatı katındaki küçük odasına döndüğünde, Elif imkânsız bir şey buldu.
Adına yazılmış sarı bir zarf.
Yazı… kendi el yazısına birebir benziyordu.
İçinde bir mektup vardı:
“Elif, Kerem’e güvenme. Bir hafta içinde seni kandıracak. Kaybedeceğin şey sadece işin olmayacak… kalbin de olacak.”
Elif donakaldı.
Kâğıt, henüz satın almadığı en sevdiği parfümün kokusunu taşıyordu.
Sinirli bir kahkaha attı.
“Saçmalık…” diye fısıldadı. Ama mektubu yastığının altına sakladı.
Sonraki günlerde Kerem değişmeye başladı.
Onu selamlıyor, şakalaşıyor, hatta bazen dinliyordu.
Bir gün öğlen vakti, Elif ütü yaparken Kerem yanına oturdu:
— Gerçekten yeteneklisin, dedi, gizlemeye çalıştığı çizimlere bakarak.
— Bir şey değil, diye karşılık verdi Elif, utanarak.
— Babam bir bağış gecesi düzenliyor. Tasarımlarını orada gösterebilmen için yardım edebilirim.
Bu, Elif’in en büyük hayaliydi.
Ama balodan bir gece önce, kapısının altından bir zarf daha geldi:
“Yardımını kabul edersen, düşündüğünden fazlasını kaybedeceksin. Ama kendine inanırsan, hak ettiğin saygıyı kazanacaksın.”
O gece Elif hiç uyuyamadı.
Korku ve umut arasında kaldı.
Ve risk almaya karar verdi.
Balo gecesi geldiğinde, kendi tasarımı olan sade ama zarif beyaz elbisesini giymişti.
Kalabalık fısıldıyordu:
“Bu hizmetçi de kim böyle?”
Kerem onun kolunu tuttu ve sahneye çıkardı:
— Bu, Elif. Tahmin edemeyeceğiniz kadar yetenekli bir tasarımcı.
Alkışlar yükseldi.
Ama birkaç dakika sonra bir gazeteci mikrofona uzandı:
— Belgelerimize göre, Kerem Demir’in sunduğu çizimler aslında çalışanı Elif Yılmaz’a ait.
Salon sessizliğe gömüldü.
Kameralar Kerem’e çevrildi.
Elif’in kalbi buz kesmişti.
Kerem kekelemeye başladı:
— Bir yanlışlık olmalı…
Elif ise cebinden bir mektup çıkardı — ama bu kez kendi yazdığıydı.
— Yanlış olan tek şey, dedi kararlı bir sesle,
camlarını sildiğim aynada bana tepeden bakman.
Salon alkış ve fısıltılarla doldu.
Kerem’in babası başını eğdi:
— Bayan Yılmaz, şirketimiz dürüst bir tasarımcıya ihtiyaç duyuyor. Bu bir teklif olarak kabul edin.
Elif gülümsedi.
Cebinde bir sıcaklık hissetti.
Gelecekten gelen mektup yavaşça parladı ve toz olup kayboldu.
Artık gerek yoktu.
Dışarıda yağmur camlara vuruyordu.
Elif gökyüzüne baktı.
“Teşekkür ederim,” diye fısıldadı — kendisine mi, kadere mi, bilinmezdi.
Birkaç gün sonra, küçük atölyesinde bir zarf daha aldı.
İçi boştaydı, sadece bir cümle vardı:
“Gerçek ihanet, kendine inanmayı bırakmaktır.”
Elif gülümsedi.
Yeni koleksiyonuna ilk dikişi attı.
Her ilmek, bir söz gibiydi:
Artık hiç kimse beni başkasının parıltısıyla yargılayamayacak.