Sürü Tarafından Kovulan Öksüz Fil Yavrusu, Ağladı ve İnsandan Yardım Diledi
Kenya’nın Masai Mara rezervinin sonsuz altın çayırlarında, fırtınalı bir gecede bir fil yavrusu dünyaya geldi. Gök gürültüsü uzaktan yankılanırken yağmur savanayı dövüyordu. Fakat karanlığın içinde kırılgan bir hayat doğmuştu.
Annesi, uzun süren hamileliğin yorgunluğuyla zaten çok zayıftı. Yavrusunu nazikçe dokunarak selamladı, fakat birkaç saat sonra yere yığıldı ve bir daha kalkmadı. Sürü, ağır seslerle yas tuttu.
Nazik bir dişi fil, öksüz yavruya yaklaştı, onu gövdesine sürtüp yönlendirdi. “Yalnız değilsin,” der gibiydi. Bir süre onu korudu, ama annesiz bir yavru büyütmek kolay değildi.
Yavru huzursuzdu. Anne sevgisinden yoksun, kuşların peşinden koşuyor, diğer filler dinlenirken ortalığı karıştırıyordu. Yaşlı filler kızıyordu; bazen yüksek sesle böğürüyor, bazen hortumlarıyla hafifçe uzaklaştırıyorlardı. Yavru şaşkın ve yalnız kalıyordu.
Geceler dayanılmazdı. Sürü sıkıca kenetlenmiş uyurken, o kenarda yıldızlara bakıyordu. Kalbi sıcaklığa hasretle sızlıyordu.
Bir sabah, karar verdi. Minik bacakları onu bilinmezliğe doğru götürdü.
Yolculuk zalimdi. Güneş, gri derisini yakıyor, toprak çatlamış, su yoktu. Açlıktan adımları titriyordu. Uzakta aslan kükredi, leoparların sesleri geldi. Korkuyla kulaklarını büktü. Şanslıydı, avcılarla karşılaşmadı, ama korku her adımında yanındaydı.
Gün batarken, yalnız bir akasya ağacının altına yığıldı. Böceklerin sesi ve soğuk rüzgar geceyi doldurdu.
Şafakla birlikte, bir motor sesi duyuldu. Tozlu yolda bir cip ilerliyordu. İçinde devriye gezen korucular vardı: David Okoro ve Samuel Lovu. Birden yavru fil önlerine çıktı. Gözleri yalvarıyordu.
David elini uzattı. Yavru geri çekildi, ama kaçmadı. Samuel iç çekti: “Onu burada bırakırsak aslanlar geceye kalmaz.”
Karar verdiler. Bu hayat kurtarılmalıydı.
Arabaya çağırdılar. Yavru itaatkâr biçimde kasaya tırmandı. Sanki anlıyordu. İstasyona vardıklarında veteriner Dr. Joseph Becky muayene etti. Bitkindi, ama yaralı değildi. Herkes derin bir nefes aldı.
Temiz su, sıcak süt… Yavru iştahla içti, hortumuyla etrafa su saçınca kahkahalar yükseldi. Gözleri yeniden parladı.
Ama Joseph uyardı: “Yemek yetmez. Aileye ihtiyacı var.”
Ertesi gün, onu yarı vahşi bölgeye götürdüler. Orada bir dişi fil ve kendi yavrusu yaşıyordu. Öksüz korkuyla bekledi. Sonra diğer yavru yaklaştı, hortumlarını nazikçe dokundurdu. Öksüz de karşılık verdi. İkisi çimenlerde koşuşturmaya başladı.
Anne fil izledi. Kafasını kaldırdı, kulaklarını salladı ve sessizce kabul etti.
Korucular gülümsedi. Güneş üç filin üzerinde parlıyordu. Yavru yalnızlıktan kurtulmuştu.
Akşam olduğunda, gölge altında üç fil yan yana durdu. Öksüz, yeni arkadaşına yaslandı, gözleri huzurla kapandı. Anne hortumuyla sırtını okşadı: “Artık evindesin” der gibi.
David kollarını kavuşturdu, Samuel’le göz göze geldi. Joseph defterine not aldı.
Güneş, savanayı altın renge boyarken, öksüz filin yolculuğu sona erdi. Artık korku değil, sevgi vardı.
Samuel fısıldadı: “Bugün küçük bir hayatın kaderini değiştirdik.”
Ve Masai Mara’nın vahşi topraklarında, umut dolu yeni bir sayfa açıldı.