Kör Kızın Şarkısı: Sokağın Müziği Ulusal Radyoda Çalındığı Gün

Hiç kimse Kadıköy’ün arka sokaklarında, elinde eski bir gitarla gezen o koyu gözlüklü kızın bir gün İstanbul’un sesini değiştireceğini tahmin etmemişti.
Adı Elif’ti. Dünyayı göremiyordu, ama onu öyle derinden hissediyordu ki, çoğu insan o yoğunluğa dayanamazdı.
Her sabah Moda İskelesi’nin köşesine gider, gitarını çalardı. Teller yıpranmış, kasası çizilmişti ama sesi… sesi, sessizliği tanımış birinin sesiydi.
“Hey kızım, ya şu gitarı akort et ya da başka yerde dilen!” diye bağırıyordu bazı mahalle müzisyenleri, onun etrafında toplanan kalabalıktan rahatsız.
Elif sadece gülümser, başını eğer ve çalmaya devam ederdi.
Bir gün, kendi yazdığı bir şarkıyı —flamenko ve Türk halk müziği karışımı— söylerken, siyah bir lüks araba durdu önünde. Arabadan pahalı bir saat takan takım elbiseli bir adam indi.
—Kaç para isterdin özel partimde söylemek için? —dedi küçümseyen bir sesle.
—Para için söylemiyorum ben, —dedi Elif sakinlikle.
Adam kahkaha attı.
—O zaman burada kal, bozuk paralarınla. Bizim sahnelerimiz var, senin sadece kaldırımların.
Araba uzaklaşırken duman bıraktı.
Elif derin bir nefes aldı, sonra gitarını daha güçlü çalmaya başladı.
O anda, sokak ona aitti.
O gece, evinde kuru ekmeğini yerken radyoda bir anons duydu:
“TRT Genç Sesler, yeni yetenekler arıyor! Kendi şarkını gönder, belki Türkiye seni duyar.”
Kalbi davul gibi attı.
Yakındaki bir kafede çalışan ses teknisyeni Mehmet’ten yardım istedi —o gizliden gizliye Elif’in sesine aşıktı.
Şarkıyı telefonla kaydettiler: arka planda araba sesleri, bir köpeğin havlaması… ama yüreğiyle dolu bir ses.
Gönderdiler, umutsuzca.
Birkaç gün geçti.
Yağmurlu bir pazartesi sabahı Elif sokakta çalarken, bir seyyar satıcının radyosundan tanıdık bir melodi yükseldi:
🎶 “Elif Kaya, ‘Tekrar Bak’ adlı şarkısıyla dinleyicilerimizin kalbini feth
Elif gitarını bıraktı.
İnsanlar dönüp baktı.
Onu küçümseyen o iş adamı, arabasında donakaldı.
Radyodan onun sesi yankılanıyordu — ham, gerçek, özgür.
Ertesi gün tüm gazetelerde şu başlık vardı:
“Kör Kız Türkiye’yi Ağlattı.”
Menajerler, prodüktörler, markalar… herkes onu “desteklemek” istiyordu.
Ama Elif ne istediğini çok iyi biliyordu.
Canlı yayında sunucu sordu:
—Sokaktan ulusal radyoya geçmek nasıl bir his?
Elif gülümsedi:
—Sokağı bırakmadım, —dedi— sadece onun sesini biraz yükselttim.
Stüdyo ayağa kalktı. Alkışlar, adaletin melodisi gibi yankılandı.
Birkaç gün sonra bir yardım konserinde, o iş adamı seyirciler arasındaydı.
Elif sahneye çıktığında parmakları titriyordu — korkudan değil, gücünden.
Şarkıyı “bir zamanlar görünmez olduklarını sananlara” adadı.
Adam yaklaşmak istedi, ama güvenlik izin vermedi.
Elif fısıldadı:
—Bugün göremeyen sensin.
Salon alkışlarla sarsıldı.
Elif, insanların gözyaşlarını görmek için görmeye ihtiyaç duymadı.
Körlüğü, onun en saf görüşü olmuştu.
O günden sonra, “Tekrar Bak” her çaldığında Kadıköy’ün çocukları başlarını gururla kaldırdı.
Çünkü biliyorlardı ki, aralarından biri —sadece bir köşe müzisyeni— bütün ülkeye gerçekten dinlemeyi öğretmişti.