Mossad KAAN’a Sızmaya Çalıştı — MİT Tek Gecede Durdurdu

Mossad KAAN’a Sızmaya Çalıştı — MİT Tek Gecede Durdurdu

Kuzeydeki Tepe – Kaan Operasyonunun Gölgesinde

Ankara’nın kuzeyinde, Türkiye’nin en hassas tesislerinden birine bakan ıssız bir tepe vardı. O gece bu tepeye üç kişi çıktı. Üzerlerinde doğa fotoğrafçısı kıyafetleri, yanlarında uzun çantalar ve sıradan görünen ekipmanlar vardı. Ancak gerçek çok farklıydı. O çantalarda, Türkiye’nin 5. nesil savaş uçağı Kaan’ın test uçuşunu takip etmek için hazırlanmış profesyonel istihbarat cihazları bulunuyordu. Şafakla birlikte Kaan havalanacaktı ve bu üç kişi uçağın radar izini, motor imzasını ve tüm uçuş karakteristiklerini kaydedip İsrail’e göndermeyi planlıyordu. Kendilerini kuş gözlemcisi gibi göstermişlerdi ama bölgedeki sinyal trafiği onların kim olduğunu ele verdi. Çünkü aynı anda 20 kilometre ötede bir odada ekranlar çoktan yanmıştı.

Türkiye’nin elektronik istihbarat birimi, bu ekipten gelen şifreli sinyali saatler önce yakalamış, analiz etmiş ve sınıflandırmıştı. Ardından karar verilmişti. Bordo bereliler yola çıkmıştı. O gece tepede ne olduğuna dair resmi kayıtlarda tek satır yok. Ancak gerçek şu: Mossad ekibi hiçbir şeyden şüphelenmedi ve MİT onları çoktan adım adım kuşatmıştı.

Başlangıç: Sinyalin İzinde

Her şey üç hafta önce başlamıştı. Ankara’daki elektronik istihbarat dairesinde rutin frekans taraması devam ederken sistem bir sinyal yakaladı. Sinyal Ankara’nın kuzeyinden geliyor ve ilk bakışta önemsiz görünüyordu. Bir amatör telsizcinin yayını ya da arızalı bir verici olabileceği düşünüldü. Ancak analiz ekibi detaylara indikçe tablo değişti. Sinyal sivil bantta değildi. Askeri seviyenin hemen altında, istihbarat servislerinin kullandığı gri bir bölgede çalışıyordu. Üstelik şifreliydi ve kesik aralıklarla yayın yapıyordu. Bu tür bir iletişim alışıldık değildi. Bilinçli bir protokolden geldiği açıktı.

Ekip, sinyalin kaynağını belirlemek için üçgenleme işlemine geçti. Üç farklı istasyondan toplanan veriler bilgisayarlara aktarıldı ve koordinatlar hesaplandı. Sonuç Ankara’nın yaklaşık 30 kilometre kuzeyindeki Çamlıdere bölgesini işaret ediyordu. Burası dağlık bir alandı ve aynı zamanda TUSAŞ test sahasına hakim bir noktadaydı. Bu konum tesadüf olamayacak kadar stratejikti.

Takip ve Saha Çalışması

Dosya müsteşar yardımcısına ulaştığında yüzündeki sakin ifade değişmedi fakat değerlendirmesi kesindi. Kaan projesi Türkiye’nin en kritik savunma programlarından biriydi. 5. nesil savaş uçağı, yerli motor ve milli aviyonik sistemler üzerinde yürütülen çalışmalar ülkeyi bu alanda sayılı devletlerden biri haline getirecekti. Bu güç dengelerini rahatsız edecekti ve bazı ülkelerin bu projeyi yakından izlediği biliniyordu. Bu nedenle ilk emir dikkatliydi. Sahaya yaklaşılmayacak, yalnızca pasif izleme yapılacaktı. Amaç sinyalin sahibini tespit etmek ve yapının arkasındaki ağı çözmekti. Aceleci bir temas operasyonu tüm izleri yok edebilirdi.

Ertesi gün sivil ekip Çamlıdere’ye gönderildi. Kiralık bir araçla bölgeye geldiler. Turist gibi davrandılar ve köy kahvesinde sohbetlere katıldılar. Yörede son günlerde yabancı görülüp görülmediğini sordular. Sorular doğal ve akışın içinde olmalıydı. Bu sırada bir çoban, üç gün önce tepede çadır kuran üç kişiden bahsetti. Kendilerini kuş gözlemcisi olarak tanıtmışlar, yanlarında büyük çantalar ve uzun objektifli kameralar taşıyorlardı. Türkçeleri zayıftı ve aksanları köylünün dikkatini çekmişti. Ayrıca gece geç saatlere kadar ışıklarının yandığını söylemişti.

İstihbarat ekibi tepeye yaklaşmadan uzaktan fotoğraflar aldı. Çadırların düzeni, araç plakaları ve ekipmanların siluetleri kaydedildi. Tüm bilgiler şifreli hat üzerinden Ankara’ya gönderildi ve merkez anında çalışmaya başladı. Plakalar sorgulandığında aracın İstanbul’da kiralandığı görüldü. Kiralama işlemi Alman pasaportuyla yapılmıştı. İsim Werner Hoffman olarak görünüyordu. Bu kişi MİT kayıtlarında bulunmuyordu. Alman istihbaratıyla yapılan gizli sorgu ise daha dikkat çekiciydi. Pasaport geçerliydi ancak kişi neredeyse hiçbir resmi kayıtta yer almıyordu. Vergi, ikamet, ehliyet ve sosyal güvenlik bilgisi yoktu. Bu durum profesyonel bir kimlik örtüsü anlamına geliyordu.

Şüphe giderek güçlenirken ekip İstanbul Havalimanı kayıtlarını yeniden inceledi. Aynı pasaportla giriş yapan iki farklı kişi daha tespit edildi. Biri Avusturya’dan, biri Fransa’dan gelmişti. Farklı uçuşlar ve farklı saatler seçilmişti. Ancak üçü de aynı gün İstanbul’da buluşmuş ve otelde yan yana odalar kiralamıştı. Otel kameralarında lobideki buluşmaları görüntülenmişti. Konuşmalar duyulmuyordu fakat beden dilleri eğitim seviyelerini ele veriyordu. Sürekli etrafı tarıyorlar, kamera açılarını kontrol ediyorlar ve aynalardan arkayı gözlüyorlardı. Bu davranışlar amatör turistlere ait değildi.

MİT yüz tanıma sisteminin devreye girmesiyle tablo netleşti. Üç kişiden biri, 5 yıl önce Mısır’da düzenlenen bir savunma fuarında tespit edilmişti. O zaman da İsrail pavyonunda dikkat çeken temasları olmuştu. Bağlantısı kesinleşmemişti. Ancak şüphe kaydedilmişti. Şimdi aynı kişi yeniden ortaya çıkmıştı. Böylece tüm parçalar birleşti. Üç kişi Mossad adına Kaan projesinin test uçuşlarını izlemek üzere Türkiye’ye gelmişti.

Operasyon Planı ve Bordo Bereliler

Toplayacakları verilerle İsrail, kendi savunma sistemlerini güncelleyebilir, Türk uçağının zayıf yönlerini analiz edebilir ya da Türkiye’ye karşı taktiksel hazırlık yapabilirdi. Bu durum açık bir tehdit oluşturuyordu. Fakat MİT bu kez bir adım öndeydi ve sahadaki oyun daha yeni başlıyordu.

Müsteşar gece yarısına yaklaşan saatlerde acil toplantı çağrısı yaptı. Ankara’daki ana binada loş bir odada dört kişi masanın etrafında toplandı. Karşı istihbarat şefi, elektronik harp uzmanı, özel operasyonlar koordinatörü ve hukuk müşaviri dosyaları açtı. Haritaları serdi ve eldeki seçenekleri değerlendirmeye başladı.

İlk seçenek hızlı müdahaleydi: Üç kişilik ekibi o gece yakalayıp sorguya almak mümkündü. Diplomatik yansımaları sınırlı olurdu. Ancak bu yaklaşımın ciddi bir zayıflığı vardı. Yalnızca sahadaki hücre etkisiz hale getirilir, arkasındaki yapı karanlıkta kalırdı. Türkiye içinde başka temas noktalarının olup olmadığı öğrenilemezdi.

İkinci seçenek izlemeyi sürdürmekti: Ekibin kimlerle bağlantı kurduğunu, verileri nasıl ileteceğini ve hangi kanalları kullandığını tespit etmek mümkündü. Böylece tüm ağ haritalandırılabilirdi. Fakat bu seçenek de risk taşıyordu. Kaan’ın test uçuşu yaklaşıyordu ve kritik verilerin sızması geri dönüşü olmayan bir zarar yaratabilirdi.

Üçüncü seçenek masada en karmaşık olanıydı fakat en fazla sonuç getirebilecek plandı. Ekibin test uçuşunu izlemesine izin verilecek, ancak elde edecekleri tüm bilgiler yönlendirilmiş olacaktı. Sahte veriler, değiştirilmiş sinyal yapıları ve manipüle edilmiş görüntüler. Amaç Mossad ekibinin yanlış değerlendirmeler yapmasına neden olmak ve gerçek veriye ulaşmalarını engellemekti. Ardından tam iletim aşamasında operasyon başlayacak ve hem saha ekibi hem de arkasındaki yapı ortaya çıkarılacaktı.

Müsteşar herkesin görüşünü dinledikten sonra kararını açıkladı. Üçüncü seçenek uygulanacaktı. Özel operasyonlar koordinatörü hemen bordo bereli timini devreye aldı.

    komando tugayından seçilen 8 kişilik ekip gece operasyonlarında uzmanlaşmış personelden oluşuyordu. Daha önce çeşitli bölgelerde yürütülen görevlerde yer almışlar, zorlu arazi koşullarında iz bırakmadan hareket etmeyi öğrenmişlerdi. Tim’in komutanı yüzbaşı Kaan Yıldırım’dı. 35 yaşındaki yüzbaşı hedef bölgenin haritasını ayrıntılarıyla inceledi. Arazi yapısını, giriş çıkış noktalarını ve muhtemel kaçış rotalarını analiz etti. Operasyon sahasını adım adım zihninde canlandırdı.

Kuşatma ve Yakalama

Tepedeki ekip üç kişiydi. Silahlı olup olmadıkları bilinmiyordu. Ancak varsayım silahlı olmaları yönündeydi. Eğitimli birimlerdi ve direniş gösterebilirlerdi. Bu durum bordo bereliler için olağan bir senaryoydu. Benzer profilde birçok hedefi daha önce etkisiz hale getirmişlerdi. Plan netleştirildi. Tim gece yarısından sonra tepeye yaklaşacak, karanlığın sağladığı avantajla sessiz bir kuşatma yapılacaktı. Üç kişi aynı anda etkisiz hale getirilecek ve tek atış yapılmayacaktı. Amaç canlı almaktı çünkü elde edilecek istihbarat operasyonunun asıl değerini oluşturuyordu.

Elektronik harp birimi de kendi hazırlığını tamamladı. Operasyon başladığında bölgedeki iletişim frekansları baskılanacak, sinyal karıştırıcılar devreye alınacaktı. Böylece Mossad ekibinin merkeze uyarı göndermesi ya da yardım çağırması engellenecekti. Tel Aviv’deki merkez durumu ancak uzun bir gecikmeyle fark edebilecekti.

Aynı anda TUSAŞ’a gizli talimat gönderildi. Test uçuşunun saati değiştirilmeyecek ancak uçuş yolu farklılaştırılacaktı. Kaan, tepenin görüş hattından çok uzakta manevra yapacak, radar verisi farklı yönden gelecekti. Böylece ekip yalnızca belirsiz görüntüler ve kullanılamaz sinyaller elde edecekti. Fakat bu durumu anlamalarına fırsat verilmeyecekti.

Operasyon test uçuşundan bir gece önce ay ışığının en zayıf olduğu saatte gerçekleştirilecekti. Saat yaklaşık 2 olacaktı. Bu zaman dilimi insan uyanıklığının en düşük seviyede olduğu dönemdi. Bordo bereliler 3 gün boyunca bölgede keşif yaptı. Gündüz dinlendiler, gece araziyi çalıştılar. Biyolojik ritimlerini tamamen tersine çevirdiler. Her taş, her ağaç gövdesi ve her eğim tekrar tekrar incelendi. Rüzgarın yönü ölçüldü ve sesin arazi üzerinde nasıl yayıldığı değerlendirildi.

Ayak seslerinin duyulması en büyük riskti. Bu yüzden her adım önceden planlandı. İki keskin nişancı tepeye hakim bir noktaya yerleştirilecek, termal dürbünlerle alanı izleyecekti. 6 kişilik ana tim ise üç farklı koldan yaklaşacaktı. Böylece her ihtimale karşı çevresel kuşatma sağlanmış olacaktı.

Operasyondan önceki gece yüzbaşı Kaan ekibini sessiz bir odada topladı. Konuşması kısa ve netti. Bu görevin yalnızca bir saha operasyonu olmadığını, Kaan’ın Türkiye’nin bağımsızlığı ve geleceği açısından kritik bir sembol taşıdığını hatırlattı. Tim’in her üyesi bunun farkındaydı ve kararlılıkları gözlerinden okunuyordu. Hazırdılar. Geri sayım başlamıştı.

Gece Operasyonu

Operasyon gecesi geldiğinde gökyüzü tamamen kararmış, ay bulutların ardına çekilmişti. Yıldızların bile neredeyse görünmediği bu gece, karanlıkta yürütülecek bir operasyon için ideal koşullar sunuyordu. Saat 22 olduğunda Bordo bereliler Çamlıdere’nin güneyindeki ormanlık bölgeye ulaştı. Araçlar ağaçların arasındaki dar bir açıklığa sokuldu. Motorlar kapatıldı ve kamuflaj örtüleri çekildi. Bundan sonraki bölüm tamamen yürüyerek yapılacaktı. Engebeli arazide yaklaşık 6 kilometrelik bir mesafe vardı ve bu mesafenin tam karanlıkta iz bırakmadan aşılması gerekiyordu.

Yüzbaşı Kaan son hazırlıklarını yaptı. Gece görüş sistemleri kontrol edildi. Termal kameralar çalıştırıldı. Kelepçeler ve ilk yardım malzemeleri ceplere yerleştirildi. Silahlar yanlarındaydı. Ancak plan gereği kullanılmayacaktı. Ama bu ihtimal her zaman göz önünde tutuluyordu.

Saat 22.30’da son bilgilendirme yapıldı. Görev netti. Üç hedef aynı anda hiçbir gürültü çıkmadan alınacaktı. Bir kişinin bile kaçma ya da haber verme ihtimali operasyonun bütününü riske atardı.

Saat 23’te hareket başladı. 8 kişilik tim ormana tek sıra halinde girdi. Aralarında yaklaşık 5 metre mesafe vardı. Önde izci, arkada artçı ilerliyordu. Kuru dallardan uzak duruyor, taşların yerini bozmadan geçiyor ve her adımı kontrollü atıyorlardı. Eğitimleri her harekete yansıyordu. Vücut dilleri sessiz ve dengeliydi.

Aynı saatlerde tepedeki üç kişilik ekip kendi hazırlıklarına devam ediyordu. Çadırın içinde dizüstü bilgisayarlar açıktı. Ekranlarda haritalar ve frekans grafikleri görünüyordu. Antenler aktifti ve sinyal toplama cihazları çalışıyordu. Termos kapakları aralanmış, kahve kokusu çadıra yayılmıştı. Ortam rahat görünüyordu. Ekip çevre güvenliği konusunda yeterli tedbir almamıştı. Kendilerini görünmez sanıyor, bölgeden gelebilecek bir müdahaleyi olası görmüyorlardı. Bu özgüven operasyonun en kritik zayıflığıydı.

Saat 23.45 olduğunda Bordo bereliler tepenin eteklerine ulaştı. 6 kilometrelik yürüyüş sorunsuz tamamlanmıştı. Yüzbaşı Kaan durdu ve dürbünüyle çadıra baktı. Işık sızıntısı laptop ekranlarından geliyordu. Termal görüntüler üç sıcak nokta gösteriyordu. Hedefler yerindeydi ve uyanıktı. Keskin nişancılar 300 metre gerideki kayalık bölgeye yerleşti. Termal dürbünlerle alanı tarıyorlardı. Silahları ateş etmeyecekti. Görevleri yalnızca güvenlik kontrolü ve uyarı sağlamaktı.

6 kişilik ana tim üç gruba ayrıldı. İkili gruplar kuzey, güney ve doğu yönlerinden yaklaşacaktı. Batı kesimi dik bir uçurumdu ve kaçış ihtimali yoktu. Operasyonun çemberi tamamlanmıştı.

Saat tam gece yarısını gösterdiğinde ilerleme başladı. Artık her adım kritik bir eşiğe dönüşmüştü. Bir kırılma sesi, yanlış bir perdeleme ya da dikkatsiz bir hareket tüm operasyonu riske sokabilirdi.

Yüzbaşı Kaan ilerlerken nefesini kontrol ediyor, kalp ritmini sabit tutuyor ve çevreyi dikkatle tarıyordu. Zihin tamamen sahadaydı. Bu noktadan sonra yılların eğitiminden gelen otomatik odak devreye giriyordu.

Hedefe yaklaşık 100 metre kala çadırdan hafif konuşmalar duyuldu. Almanca teknik terimler, frekans ayarlarına dair kısa cümleler ve araya karışan bir gülüş. Ekip yarınki uçuşu konuşuyor ve sahadaki riskin farkında görünmüyordu.

50 metre kala üç grup konumunu aldı. Termal gözlüklerden birbirlerini takip ediyor, yaklaşma açılarını kontrol ediyorlardı. Çadır üç yönden kapatılmıştı.

Tam ilerleme son aşamadayken beklenmedik bir durum yaşandı. Çadırın fermuarı açıldı ve içlerinden biri elinde küçük bir el feneriyle dışarı çıktı. Karanlıkta birkaç adım attı. Işık huzmesi ağaçların arasında dolaştı ve yüzbaşı Kaan’ın bulunduğu noktaya tehlikeli şekilde yaklaştı. Yüzbaşı yere kapandı, nefesini tuttu ve ses çıkarmadan bekledi. Fener ışığı bulunduğu alana 2 metre kadar yaklaştı. Birkaç saniyelik bu anın nasıl sonuçlanacağı operasyonun kaderini belirleyebilirdi. Adam hiçbir şey fark etmeden feneri kapattı. Kısa bir süre dışarıda kaldı ve sonra çadıra geri döndü. Fermuar kapanınca yüzbaşı Kaan nefesini kontrol ederek toparlandı. El işaretiyle ekibe devam sinyali verdi. Plan değişmeyecekti.

5 metre, 3 metre. Tim artık çadırın hemen dışındaydı. İçerideki sesler net duyuluyordu. Klavye tuşları, atıştırılan yiyeceklerin hafif sesi ve düşük perdeden bir mırıldanma.

Saat 1.45 olduğunda son komut el işaretiyle verildi. Operasyon başlamak üzereydi. Üç ayrı koldan aynı anda harekete geçtiler. Çadırın giriş bölümü hızlı bir hamleyle açıldı ve içeriye anlık bir ışık dağılımı oldu. Karanlık bir anda aydınlandı. İçerideki üç kişi ne olduğunu anlayacak zaman bulamadı. Gözleri kamaştı, tepkileri gecikti ve refleksleri devreye giremedi. Eğitimli olmalarına rağmen gerçek temasın yarattığı baskı bir saniyeden kısa sürede etkisini göstermişti.

Yüzbaşı Kaan en yakın hedefe yöneldi. Adamı kısa bir manevrayla yere indirdi. Kollarını kontrol altına aldı ve plastik kelepçeyi birkaç saniyede bileklerine geçirdi. Diğer iki hedef de aynı hızla etkisiz hale getirildi. Biri ayağa kalkmaya çalıştıysa da iki bordo bereli tarafından anında kontrol edildi ve yere sabitlendi. Üçüncü kişi masanın altından bir nesneye uzandı. Bordo bereli harekete daha hızlı reaksiyon verdi. Bileği kavradı ve küçük bir tabancayı adamın elinden düşürdü. Şarjör doluydu ancak silah kullanılmadan etkisiz hale getirildi.

Yaklaşık 15 saniye içinde üç kişi kontrol altına alınmıştı. Çadır sistemli şekilde kontrol edildi. Dizüstü bilgisayarlar kapatılmadan toplandı. Kayıt cihazları ve harici diskler koruma poşetlerine yerleştirildi. Ekipmanların tamamı incelendiğinde kullanılan cihazların profesyonel casusluk faaliyetleri için tasarlandığı görüldü. Yüksek çözünürlüklü lensler, termal kameralar ve gelişmiş frekans analiz cihazları operasyonun amacını açıkça gösteriyordu.

Yüzbaşı Kaan şifreli telsizle merkeze kısa bir bilgi geçti. Ses tonu sakindi. Tek kelimelik rapor yeterliydi. Ankara’daki merkezde mesajın ulaşmasıyla birlikte operasyonun ilk aşamasının başarıyla tamamlandığı anlaşıldı. Ancak süreç henüz bitmemişti. Üç kişinin güvenli şekilde bölgeden indirilmesi ve sorgu merkezine ulaştırılması gerekiyordu.

Tepe yapısı helikopter inişine uygun değildi. Sık ağaçlar ve engebeli arazi nedeniyle geri dönüş yürüyerek yapılacaktı. Üç tutsağın taşınması operasyonu zorlaştırıyordu. Gözleri kapatıldı, kulaklarına tıkaç yerleştirildi. Böylece yön hissi kaybolacak, nereye götürüldüklerini anlamayacaklardı. Her biri iki bordo bereli tarafından kontrol edildi. Kaçma ihtimali yoktu.

Saat yaklaşık 2.30’du. Tim karanlık ormanda dönüşe geçti. Gece görüş cihazlarının yeşil parıltısı tek referans noktasıydı. Tutsaklar zaman zaman tökezlese de timin kontrolü kesintisizdi. Amaç zarar vermeden güvenli sevkiyatı sağlamaktı.

Yaklaşık 3 saatlik yürüyüşün ardından gün ağrırken toplanma noktasına ulaşıldı. Zırhlı araçlar hazır bekliyordu. Tutsaklar araçlara bindirildi. Kapılar kilitlendi ve konvoy Ankara’ya doğru yola çıktı.

Sorgu, Ağın Çöküşü ve Sonuç

Merkeze varış sabah 7’ydi. Şehir normal bir güne uyanırken yeraltındaki sorgu merkezinde üç ayrı odada hazırlık yapılıyordu. Tutsakların gözleri açıldığında karşılarında beton duvarlar, metal masa ve tek bir sandalye vardı. Sorgu prosedürü başladı. İlk saatlerde hiçbiri konuşmadı. Eğitimleri gereği yalnızca kimlik bilgilerini verdi. Ancak MİT acele etmedi.

Ekipmanlar siber birime teslim edildi. Bilgisayarlardaki şifreler çözüldü. Veriler açıldı. Harici disklerde gizli bölümler ortaya çıkarıldı. Elde edilen bilgiler operasyonun gerçek boyutunu gösteriyordu. Amaç yalnızca Kaan projesi değildi. Türk savunma sanayisinin birçok kurumu hedef alınmıştı. Aselsan, Roketsan, TAI ve Havelsan için ayrı dosyalar hazırlanmıştı. Bazı dosyalarda içeriden bilgi sağladığı değerlendirilen Türk vatandaşlarının isimleri vardı. Para karşılığı sağlanan bilgiler, iletişim yöntemleri ve sızma planları kayıt altına alınmıştı.

Bu çalışma geniş bir casusluk ağının parçasıydı ve tepedeki üç kişi bu yapının yalnızca küçük bir bölümünü oluşturuyordu. Karşı istihbarat birimi listedeki kişiler üzerinde çalışma başlattı. Bir hafta içinde dört kişi gözaltına alındı. İki mühendis, bir bürokrat ve bir iş insanı sorgulandı ve tamamı bilgi sızdırdıklarını kabul etti. Ağ tamamen çökertildi.

Tepedeki üç kişi nihayet sorguda çözülmeye başladı. Üçüncü günde içlerinden biri işbirliğine geçti ve önemli bilgiler verdi. Diğer ikisi suskun kaldı. Ancak elde edilen veriler operasyonu tamamlamaya yetiyordu. Süreç kamuoyuna açıklanmadı. İsrail de Türkiye de resmi bir açıklama yapmadı. Diplomatik kanallardan uyarılar iletildi ve konu kapatıldı.

Birkaç ay sonra üç kişi karşılıklı anlaşma kapsamında sessizce sınır dışı edildi. Yüzbaşı Kaan kısa süre sonra terfi etti ve gizli bir törenle ödüllendirildi. Operasyon hakkında konuşmadı. Görevin doğası gereği detaylar yalnızca dosyalarda kaldı.

Kaan’ın test uçuşları ise planlandığı şekilde devam etti. Türkiye 5. nesil savaş uçağını geliştirme hedefinde ilerledi ve bu süreçte teknolojiyi koruyan mekanizmanın ne kadar güçlü olduğu bir kez daha görüldü. Artık herkes biliyordu: Bu ülkenin yalnızca geliştirdiği sistemler değil, onları koruyan iradesi de son derece güçlüydü.

SON

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News