Babası Onu 19 Yaşında, Bir At İçin Sattı – Ama Yalnız Çiftçi Ona Altın Gibi Davrandı

Bir At Karşılığında – Eliza Monroe’nun Hikayesi
1883 yazında, tozlu Wyoming kasabasında, bir baba onu sonsuza dek rahatsız edecek bir karar verdi. 19 yaşındaki kızı Eliza’yı, Nathaniel Garret adında üç oğlu olan dul bir çiftçiye bir at karşılığında sattı. Fakat sarhoş babanın bilmediği, yalnız adamın bu kıza bir hazine gibi davranacağıydı. Bu, dünyanın değersiz gördüğü bir kızın ve onun altın değerinde olduğunu kanıtlayan bir adamın hikayesidir.
Clear Water, Wyoming’in yüksek güneşi altında kavruluyordu. John Monroe, elinde şişeyle, sararmış gözleriyle saloonun dışında bağlama rayına yaslanmıştı. Karşıda, kestane rengi bir kısrak tozu pençeliyordu. Nathaniel Garret, üç genç oğlu olan dul bir çiftçi, kısrağın sabit duruşunu inceledi. Sonra bakışlarını bir hayvandan fazlasını satan adama çevirdi.
“O kısrak, beslediğim ağızlardan daha değerli,” dedi John boğuk bir sesle. “Senin evinde bir kadının yardımı işine yarayabilir. Kızım 19 yaşında. Okur, yemek yapar, dikiş diker. Atı ona ver. Adil bir takas.”
Nathaniel tereddüt etti. Paralar çınladı. Anlaşmanın yanlış olduğunu biliyordu, ama oradan ayrılırsa kız yine satılacaktı, belki de daha kötü birine. Monroe, takasla övünerek salona geri döndüğünde Nathaniel caddeyi geçti. Kestane rengi kısrak başından beri olduğu yerde bağlıydı. Sarhoş baba onu hiç almadığını fark etmemişti bile.
Dükkanın içinde, John’un gölgesi kapıyı doldurdu. “Eşyalarını topla,” dedi. “Beni sattın mı?” diye fısıldadı Eliza. Adam mırıldandı: “O at tarlayı sürecek. Sen sadece yiyorsun.” Eliza iki kitabını, annesinin madalyonunu ve birkaç giysisini yıpranmış bir kanvas çantaya koydu. Bununla birlikte onurunu da kaybetti.
Nathaniel, dışarıda bekliyordu. “Bayan Monroe,” dedi yumuşakça. “Ben Nathaniel Garret.” Eliza gözlerine baktı. “Anlıyorum, Bay Garret.” Başını eğdi. “Sizi satın almadım hanımefendi. Ben almadım.” Rüzgar çıktı, aralarındaki tozu kaldırdı. Paralar kirin içinde unutulmuştu ve kısrak bir kez ayaklarını yere vurdu.
Nathaniel’in bundan sonra yaptığı şey kasabayı aylarca sessizliğe boğacaktı. Öğle vakti, araba Clearwater’dan kuzeye doğru yola çıktı. Eliza, Nathaniel’in yanında dik oturmuş, yolun sıcak dalgalar arasında uzandığını izliyordu. Kestane rengi kısrak koşum takımlarında sabit bir şekilde ilerliyordu. Adını dizginlerle takas eden bu dünyada onun için tek tanıdık şeydi.
Kamp kurduklarında, aralarında ilk defa kırılgan bir nezaket gösterisi oldu. Karanlık çöktüğünde, Nathaniel ateşin yanında oturmuş alevlere bakıyordu. Eliza ise battaniyesine sarılıp, kitabında kelimeleri titrek ışıkta zar zor görüyordu. O gece Nathaniel, arabasının yanındaki yere uzandı ve ona sırtını dönerek şafak sökene kadar nöbet tuttu.
Ertesi gün Garret çiftliğine vardılar. Ev mütevazıydı ama dürüsttü. Nathaniel, “Fazla bir şey değil ama rüzgarı kesiyor ve çatısı akmıyor,” dedi. Eliza başını salladı: “Sağlam bir çatı, boyalı süslemelerden daha değerlidir.” İçeride odalar sessizdi. Üç küçük yatak, köşede bir kadının şapkası, şöminede toz. Eliza, “Bunu kendin mi yaptın?” dedi. Nathaniel cevapladı: “Sera ile birlikte. En küçüğünü doğururken öldü.”
Eliza, akşam yemeği hazırlamayı teklif etti. Nathaniel ona küçük misafir odasını gösterdi. Yıllardır ilk kez, kilit ona karşı değil, onun isteğine göre açıldı. Akşam serinliği çayırların üzerine çöktü. Eliza mutfak penceresinden üç oğlanın bahçeyi geçtiğini izledi. Thomas, James ve William. Nathaniel, “Bu bayan Eliza Monroe, ev işlerinde bize yardım edecek,” dedi. Thomas, “Yardıma ihtiyacımız yok,” dedi. Eliza gözlerini kırpmadan karşılık verdi: “İyi, o zaman iyi anlaşırız.”
İlk akşam, Eliza çocuklara hikaye okudu. Lamba ışığı etraflarını altın rengiyle sardı. William Eliza’nın koluna yaslanıp uyudu. James huzur içinde başını kollarına yasladı. Thomas ise dinlemiyormuş gibi davransa da, hikaye ona da ulaşmıştı. Nathaniel kapıdan sessizce izliyordu. Yıllardır ilk kez kaşlarındaki kırışıklıklar düzelmişti.
Haftalar geçti. Sabah ışığı Eliza’nın hamur yoğurduğu mutfak penceresinden süzülüyordu. Maya ve odun dumanı kokusu evi doldurdu. Çocuklar onun ritmini öğrendi. William her sabah ona yumurta getirirdi. James yanında kitap okurdu. Thomas, kimse sormadan çitleri onarmaya başladı.
Eliza onlara sadece ev işlerini değil, sabrı, sevgiyi ve dayanışmayı da öğretti. Bir gün Thomas, çiftlik işçisinin Eliza hakkında kaba bir yorumuna karşı ilk yumruğunu attı. Eliza onun parmak eklemlerindeki kanı sildi: “Bir dahaki sefere, sözler yumruklardan daha keskindir.” O gece Nathaniel, “Sen benim yapamadığım bir şeyi yaptın,” dedi. “Bu evi yeniden canlandırdın.”
Zamanla, çiftlik gelişti. Borçlar azaldı, çocuklar gülmeye başladı, evdeki sessizlik artık kayıp gibi gelmiyordu. Nathaniel, Eliza’ya giderek daha fazla hayranlık duymaya başladı. Onun sabit elleriyle çiftlikteki her şeyi onardı, çocuklara okuma ve matematik öğretti, hatta zor bir doğumda bir tayı kurtardı.
Bir gün kasabaya birlikte gittiklerinde, kasaba onları yargıladı. Fakat Nathaniel, Eliza’nın onurunu savundu: “Karım evimi yönetiyor, oğullarımı yetiştiriyor, bu çiftliği işletiyor. Siz sabahları mahvetmekten başka ne yapıyorsunuz?” O günden sonra kasaba saygı göstermeye başladı.
Yıllar geçti. Eliza ve Nathaniel evlendi. Çiftlik büyüdü, çocuklar serpildi, kasaba onları kabul etti. Eliza artık “satılan kız” değil, onur ve sevgiyle bir aileyi ayağa kaldıran kadındı. Babası yıllar sonra döndüğünde, Eliza ona geçmişin artık sadece bir gölge olduğunu gösterdi. “Beni değersizmişim gibi terk ettin. O bana yaşamaya değer bir hayat verdi. Artık işimiz bitti,” dedi.
Sonunda, Garret çiftliği, bir zamanlar yalnızlık ve kayıpla dolu topraklarda, kahkahalar ve umutla doldu. Eliza, Nathaniel ve çocukları, sevginin ve ikinci şansın mümkün olduğunu kanıtladılar.
Ve bir gün, eski kestane rengi kısrağın eyerinde şu yazıyı okudular: “Bana her şeyi getiren at. 1883.”
Eliza, Nathaniel’in yanında verandada oturduğunda, “Değer, sana verilen şey değildir. Senin inşa ettiğin şeydir,” dedi. Ve Wyoming’in rüzgarı, artık bir yuvanın ve tam anlamıyla kazanılmış bir hayatın şarkısını taşıdı.
SON