Bordo Bereli Rehine Kurtardı — Teröristler Onu 5 Metre Mesafeden Göremedi
Gölgedeki Hareket: İsimsiz Kahramanlar
Güneydoğu’nun sarp dağlık bölgesinde, taş evlerin birbirine sıkıca yaslanarak dizildiği, kadim bir dağ köyü vardı. Üç gündür elektrik direkleri suskun, telefon hatları ölüydü. Köy, dış dünya ile bağını tamamen koparmış, kalın bir sessizliğin perdesi altına girmişti. Bu sessizliğin içinde, köyün merkezindeki büyük bir evde 12 sivil rehine tutuluyordu. Dışarıda ise, akşam karanlığının çabucak çökmeye başladığı bu saatlerde, 7 terörist teyakkuz halinde bekliyordu.
Ankara’dan gelen emir netti: Sabaha kadar müdahale edilmeliydi. Tek bir sivil kaybı dahi kabul edilemezdi.
Emri alan, Bordo Bereli Tugayına bağlı seçilmiş bir özel tim, 42 saatlik kesintisiz izleme ve istihbarat toplama sürecini tamamlamıştı. Operasyon planı, o anki verilere göre 7 saat içinde şekillendi. Gece ilerledikçe, hareket, zaman ve mesafe hassasiyetle kurgulandı. O gece harekete geçecek olan adam, kimsenin adını bilmediği, gölgelerden çıkan biriydi. Adı çoktan geride kalmış, sadece görevi ön plandaydı. Hedef, 15 dakikalık sessiz adımlar, hızlı nefesler ve hesaplanmış hareketlerle icra edilecek bir operasyondu. İş tamamlandığında, kameranın olmadığı her yerde olduğu gibi, kimse onu görmemişti.
Birinci Sinyal: Karanlığın İpuçları
İlk sinyal, sabah saat 6’da, Hakkâri’nin kuzeyinde, dağlarla çevrili bu küçük köyden geldi. Millî İstihbarat Teşkilatının bölge istasyonu, üç gündür sessizliğini koruyan bu yerleşimden gelen yeni bir uydu görüntüsünü analiz ediyordu. Ekranların başındaki analistler kayıtları saniye saniye ileri geri sardı. Köyün girişinde camları kırılmış, lastikleri patlatılmış halde terk edilmiş araçlar dikkat çekiyordu. Bu rastgele bir manzara değil, bilinçli bir ablukanın ve tehlikenin işaretiydi.
Analistlerden biri görüntüyü yakınlaştırdı. Köyün merkezindeki büyük bir evin çatısında, uzun namlulu bir silah taşıyan bir silüet seçildi. Bu, eğitimli bir nöbetçiydi ve amatör bir örgütlenme izlenimi vermiyordu.
Bir saat sonra, sabah 7’de, ikinci sinyal geldi. Bu kez farklı bir kaynaktan: Bölgedeki bir Jandarma karakolu, köyden gelen, yalnızca 30 saniye süren kısa bir telsiz çağrısını raporlamıştı. Kaydedilen seste, boğuk bir kadın çığlığı duyuluyor, ardından çağrı kesiliyordu.
Saat 8’de, durum değerlendirme raporu hazırlandı ve Ankara’daki kriz masasına iletildi. Rapor kısaydı ama ağırlığı büyüktü: Köyde muhtemel rehine durumu. Silahlı grupların varlığı kesin. Askeri müdahale gerekli.
Kriz masası, bu tür dosyalarda her zaman doğan o kritik soruyu sordu: “Zamanımız var mı?” Rehine operasyonlarında her dakika bir hayatın kaderini belirlerdi.
Gölgeler Harekete Geçiyor
Saat 11.00’de, Bordo Bereli tugayından seçilen 10 kişilik ekip, önceden belirlenmiş bir helikoptere bindi. Hiçbiri konuşmadı; bu tür görevlerde kelimeler değil, sessizlik hayat kurtarırdı. Ekip lideri, 20 yıllık bir komandoydu. Adı yalnızca dosyalarda yazılıydı; yüzü ise gölgelerde kalmıştı. Bu, onun 164. göreviydi.
Helikopter, köyün 20 kilometre güneyine indi. Motor sustuğunda, rüzgârın sesi bile duyuluyordu. Ekip lideri, kısa bir görev değerlendirmesi yaptı. Haritada işaretlenen nokta, köyün arkasındaki tepelikti. Buradan gözlem yapılacak, düşman hareketleri analiz edilecek, ardından giriş noktası belirlenecekti.
Ancak bir sorun vardı: Teröristler köyü dört koldan gözetliyor, herhangi bir yaklaşım kolayca fark edilebilirdi. Ekip bu yüzden üç gruba ayrıldı: Birinci grup kuzey yamacına tırmandı, ikinci grup güneyden ilerledi, üçüncü grup ise acil destek için beklemede kaldı.
Saat 14.00’te ilk gözlem noktasına ulaşıldı. Ekip lideri, dürbününü ayarlayıp köyü inceledi. Taş ve kerpiçten yapılmış 25 ev arasından, ortadaki büyük ev dikkat çekiyordu; sürekli hareketlilik oradaydı. Tarama sonucunda 7 silahlı kişi belirlendi. İkisi dışarıda nöbet tutuyor, beşi içerideydi.
Lider telsizle merkeze bildirdi: “Hedef görüldü. Rehine sayısı belirsiz. Düşman dağınık ama uyanık. Gece operasyonu öneriyorum.”
Ankara’dan gelen yanıt kısa ve netti: “Onaylandı. Sabah 05.00’e kadar tamamlanmalı.”
Titrek Işık ve Tuzak
Lider, dürbününü köye çevirdi. Bu kez doğu tarafındaki bir evin penceresinde titrek bir ışık dikkatini çekti. Işık, düzenli aralıklarla yanıp sönüyordu. Bir mum değil, bir sinyal gibiydi. Gözünü kısıp baktı. Küçük bir çocuk, pencerenin önündeydi, elindeki ışıkla bir şey anlatmaya çalışıyordu: Üç uzun, iki kısa, ardından yine üç uzun yanıp sönme.
Morse alfabesiydi. Mesaj açıktı: YARDIM.
Ekip lideri derin bir nefes aldı. Bu küçük ayrıntı, tüm planı değiştirebilirdi. Artık köyde sadece rehineler değil, dışarıyla iletişim kurmaya çalışan biri de vardı. Bu ya olağanüstü bir cesaretti ya da tam tersine, iyi hazırlanmış bir tuzaktı. O andan itibaren operasyonun niteliği değişti. Amaç sadece kurtarma değil, zamanla yarışmaktı.
Kimse bilmiyordu ki, o pencerenin ardındaki çocuk, aslında karanlığın kurduğu bir tuzağın parçasıydı.
Görünmez Yol: Su Kanalı
Akşam saat 6’da, karargâh kuruldu. Köyden 2 kilometre uzakta, kayalıklar arasında gizlenmiş bir noktaydı. Ekip lideri, önündeki dijital haritayı açtı. Kırmızı noktalarla işaretlenmiş 7 hedef vardı. “Rehine sayısı 12,” dedi soğukkanlı bir sesle, “Hepsi köyün merkezindeki evde tutuluyor. Teröristler dönüşümlü nöbet tutuyor.”
Parmağıyla harita üzerinde ince bir çizgi çekti. Giriş rotası, köyün doğusundan, uçurum kenarından olacaktı. Kimse oradan bir birliğin geleceğini düşünmezdi. Ama Bordo Bereliler için “imkânsız” diye bir kelime yoktu.
Ekipten biri sordu: “Komutanım, rehine evine köyün ortasına girmeden nasıl ulaşacağız?”
Ekip lideri, haritada küçük bir noktayı işaret etti: “Yeraltından.”
Kısa bir sessizlik oldu. Herkes ne demek istediğini anlamıştı. Köyün altında, eski bir su kanalı vardı. MİT arşivlerinden çıkan 10 yıllık bir rapor, kanalın köyün dışından merkeze kadar uzandığını gösteriyordu. Dar, nemli ve riskliydi ama görünmez bir yol sunuyordu.
Bir itiraz yükseldi: “Komutanım, o kanal yıllardır kullanılmıyor. İçerisi çökebilir.”
Liderin soğuk ifadesi değişmedi: “Başka seçeneğimiz yok.” Bu cümle tartışmayı bitirdi.
Hazırlıklar başladı. Susturuculu silahlar kontrol edildi. Gece görüş cihazları kalibre edildi. Her asker, ekipmanını son kez yokladı. Hazırlık, Bordo Berelilerin eğitimindeki en önemli kuraldı. Çünkü görev anında düşünmeye değil, sadece hareket etmeye vakit olurdu.
Tıkanan Yol ve Sessizlik
Saat 22.00’de ekip, kanal girişine ulaştı. Paslanmış demir kapak, kaldıraçla aralandı. Metalin gıcırdayan sesi, karanlıkta yankılandı. İçeriden çürümüş toprak ve nemli taş kokusu yükseldi.
Ekip lideri, gece görüş cihazı gözlerinde, ilk giren kişi oldu. Kanal dar ve alçaktı; tavan baş hizasındaydı. Duvarlar sızıntılardan ıslaktı. Tek sıra ilerlediler. Her adım hesaplıydı; su birikintileri yankı yapabilirdi. 20 dakika boyunca kimse konuşmadı, sadece telsizden fısıltılar duyuldu: “Birinci bölüm geçildi. İkinci dönemeçteyiz.”
Fakat ilerledikçe, kanal daralmaya başladı. Ekip lideri, eğilerek, sonra sürünerek ilerledi. Arkadaki asker fısıldadı: “Komutanım, kanal kapanıyor.”
Lider elini öne uzattı. Soğuk, sert bir yüzeye dokundu: Bir duvardı. Kanal beklenenden önce bitmişti. Telsizi açtı: “Ankara, kanal tıkanmış. Alternatif rota gerekiyor.”
Karşıdan gelen yanıt gecikmedi: “Duvarı kontrol edin. Belki geçiş vardır.”
Lider, ellerini taş yüzeye bastı. Parmak uçlarında bir çatlak hissetti. Taşlardan biri hafif oynamıştı. “Burası açılabilir,” dedi. İki asker, sessizce taşları sökmeye başladı. Her taş çıkarıldığında, arkadan hafif bir hava akımı hissediliyordu.
10 dakika sonra, geçiş için yeterli büyüklükte bir boşluk açıldı. Ekip lideri içeri baktı. Küçük, boş bir odaydı; eski bir depo olmalıydı. Ama en dikkat çekici ayrıntı, tavandaki metal merdivendi. Lider merdivene yaklaşıp yukarıyı dinledi. Ayak sesleri vardı: Ağır, düzensiz. Teröristlerden biri üst katta devriye geziyordu.
Ama bir şey eksikti: Çocuk sesi, kadın sesi, fısıltı yoktu. Bu, ya iyi bir işaretti ya da çok kötü bir sessizlikti. Lider telsize döndü: “Hedef evin altındayız. Bekleme pozisyonuna geçiyoruz.”
Ankara’dan talimat kısaydı: “Sabah 4’e kadar bekleyin. Şafakta harekete geçin. O saat en zayıf anlarıdır.”
Ekip, karanlıkta sessizce yerini aldı. Nefesler yavaşladı. Zaman ağırlaştı. Fakat bir asker, duvarın bir köşesinden sızan ince bir ışık fark etti. Işığın arkasında boğuk, hıçkırık gibi bir ses vardı. Birisi ağlıyordu.
O anda herkes anladı: Rehine evinde bir şeyler ters gidiyordu.
Emir İhlali ve Blitz Hareketi
Saat 03.00’te, yukarıdan gelen metal bir kapı gıcırtısı duyuldu. Ardından bağırışlar yükseldi. Teröristler rehineleri hareket ettiriyordu.
Ekip lideri telsizi açtı: “Ankara, durum değişti. Düşman rehineleri taşıyor. Acil müdahale gerekebilir.” Merkezden gelen ses sakindi ama kararlıydı: “Bekleyin. Henüz değil.”
Ama beklemek, bazen en zor emirdi. Yukarıda olanlar artık daha netti. Teröristler rehineleri köyün dışına çıkarmaya hazırlanıyordu. Eğer bu gerçekleşirse, kurtarma operasyonu neredeyse imkânsız hale gelecekti. Lider, tavandaki sesleri dinledi. Adımlar yaklaşırken, bağırışlara karışan ağlama sesleri duyuldu. Rehineler taşınıyordu.
Bir asker fısıldadı: “Komutanım, bekleyemeyiz. Sabaha kadar burada kalırsak, hepsini kaybederiz.”
Ekip lideri düşündü. Emir açıktı: Sabah 4’e kadar beklemek. Ama gerçeklik, emirden çok daha hızlı akıyordu. Eğer şimdi hareket etmezlerse, kurtarılacak kimse kalmayacaktı. O anda kararını verdi.
“Hazırlanın. 5 dakika içinde çıkıyoruz.”
Ekip hemen harekete geçti. Merdivenin üstündeki kapak, eski ahşaptandı. Lider hafifçe itti. Kapak gıcırdadı ama kırılmadı. Yukarıda bir sessizlik oluştu. Ardından bir ses: “Oraya git, kontrol et.”
Bir terörist aşağıya inmeye başladı. Elinde el feneri vardı. Işığı duvarlara çevirdi. Gölge odanın içinde gezindi. Ekip lideri, karanlığın içinde hareketsiz duruyordu. Terörist birkaç adım atıp zemine indi. Fener, yere tutulduğu anda lider hareket etti. Sessiz, hızlı ve ölümcül bir şekilde terörist yere yığıldı. Fener, metal bir sesle taş zemine çarptı, sonra sustu.
Ekip lideri telsizi açtı: “Bir hedef etkisiz hale getirildi. Devam ediyoruz.” Ankara’dan gelen yanıt kısaydı: “Anlaşıldı. İlerleyin.”
Kurtarma ve Son Direniş
Ekip merdiveni tırmandı. Üst kata ulaştıklarında, önlerinde dar bir koridor uzanıyordu. Koridorun sonunda kapalı bir kapı vardı. O kapının ardında sesler geliyordu. Rehineler oradaydı.
Kapının önüne geldiklerinde, içeriden konuşmalar netleşti: “Yarın sabah taşıyacağız. Hazır olun.” Ekip lideri, kapının koluna dokundu ve yavaşça çevirdi. Kapı kilitli değildi, aralık bırakılmıştı.
Lider göz ucuyla içeri baktı. 12 rehine, odanın bir köşesinde toplanmıştı. Elleri bağlı, ağızları kapalıydı ama gözleri açıktı. Korku, sessizlikten bile daha belirgindi. Odanın içinde iki terörist vardı; biri pencerede, diğeri rehinelerin yanındaydı.
Ekip lideri eliyle işaret verdi. İki grup halinde gireceklerdi. Birinci grup pencere tarafındaki hedefi, ikinci grup rehine tarafındakini alacaktı. Geri sayım başladı: 3… 2… 1…
Kapı hızla açıldı. İlk asker sağa, diğeri sola hareket etti. Susturuculu silahlar, hedeflerine yöneldi. Penceredeki terörist dönmeye çalıştı ama geç kalmıştı. İki sessiz atış yankılandı. Diğer terörist, rehinelerin yanında silahına uzandı, fakat liderin atışı daha hızlıydı. O da bir anda sessizliğe gömüldü.
Rehineler, hâlâ korkuyla birbirine sarılmıştı. Ekip lideri içeri girdi. Tam o sırada dışarıdan bir ses duyuldu: “İçeride ne oluyor?” Ekip dondu. Kapının ardında başka ayak sesleri yaklaşıyordu ve o an herkes anladı: Operasyon henüz bitmemişti. Kapının arkasında onları bekleyen bir tuzak vardı.
Ekip lideri kapıya sırtını dayadı. Kapının kolu yavaşça döndü. Terörist içeri bakmak üzereydi. Lider, aniden kapıyı çekti. Terörist dengesini kaybedip içeri düştü. Ekipten biri, kolundan yakalayıp sessizce yere indirdi.
Üç terörist daha vardı; onlar hâlâ köyün dışındaydı. Ekip lideri telsizi açtı: “Rehine odası güvende. Üç hedef kaldı. Pozisyon bildirin.”
Dışarıdaki destek ekibi yanıt verdi: “Bir hedef kuzeyde nöbette, iki hedef güneyde araçların yanında.”
Rehinelerin bağları hızla çözüldü, ağızlarındaki bantlar çıkarıldı. Ama kimse konuşmadı, çünkü operasyon henüz bitmemişti. Lider, rehinelere yaklaşıp sessizce konuştu: “Buradan çıkacağız ama sessiz olmanız lazım. Anladınız mı?” Rehineler, başlarıyla onayladı. İçlerinden yaşlı bir kadın, gözlerinden yaşlar süzülürken dudaklarıyla hafifçe gülümsedi.
Ekip ikiye ayrıldı. Lider, üç askerle birlikte koridora çıktı ve sessizce köyün kuzeyine ilerledi. İlk hedef, nöbet tutuyordu, sırtı dönüktü. Lider el işareti verdi. İki asker yandan, biri arkadan yaklaştı. Terörist, hiçbir şey hissetmeden yere indi. Nokta temizdi.
Kalan iki hedef güneydeydi, araçların yanında sigara içerek konuşuyorlardı. Lider, pozisyon aldı. Hedefler açık alandaydı ama gece karanlığı onları koruyordu. Lider, geri sayımı başlattı: 3… 2… 1… İki sessiz atış yankılandı. İki hedef de düştü.
Operasyon tamamlanmıştı. Köy yeniden sessizliğe gömüldü.
Kapalı Dosyalar ve İsimsiz Kahramanlar
Ekip lideri telsizi açtı: “Tüm hedefler etkisiz hale getirildi. Rehine tahliyesi başlıyor.” Ankara’dan gelen ses netti: “Operasyon başarıyla tamamlandı. Helikopter yolda.”
Rehineler, karanlıkta köyden çıkarıldı. Hiçbiri konuşmadı. Yaklaşık 20 dakika sonra helikopter geldi. Rehineler tek tek bindirildi. Ekip, en son çıkan oldu. Helikopter havalandı. Köy, alttaki karanlığın içinde küçülürken, ekip lideri kısa bir an için arkasına baktı. O karanlıkta 12 hayat kurtulmuştu.
Sabah 6’da helikopter Ankara’ya indi. Rehineler ailelerine teslim edildi. Ekip, merkeze dönüp rapor hazırlığına geçti. Rapor odasında sadece üç kişi vardı. Ekip lideri, operasyonun her detayını anlattı: Takip, karar, müdahale ve emir ihlali.
Masanın başındaki yetkili sonunda konuştu: “Tek bir kayıp olmadan operasyonu tamamladınız. Türkiye size borçlu.”
Ekip lideri başını eğdi. Teşekkür beklemiyordu. Sadece görevini yapmıştı.
Odadan çıktığında, koridorda yaşlı bir kadın bekliyordu. Rehinelerden biriydi. Gözlerinde hâlâ yaşlar vardı. Yaklaştı, elini uzattı: “Adınızı bilmiyorum ama size teşekkür etmem lazım.”
Ekip lideri, hafifçe gülümsedi: “Adım önemli değil. Önemli olan sağ salim çıktığınız.”
Kadın, gözleri dolu bir sesle fısıldadı: “O karanlıkta umudumuzu kaybetmiştik ama siz geldiniz ve hiç görmediğimiz kahramanlar oldunuz.”
Ekip lideri cevap vermedi. Sadece başını salladı ve koridordan uzaklaştı. Çünkü o, bir kahramanlık hikâyesi yazmamıştı. Sadece görevini yapmıştı.
Operasyon raporları arşivlendi. Dosyalar kapatıldı. İsimler gizli kaldı. Ama o gece kurtarılan 12 kişi, bir daha o hikâyeyi unutmadı. Çünkü onlar görünmez kahramanları gördüler. Seslerini duymadan kurtuldular ve hiçbir zaman o kahramanların adlarını öğrenemediler.
Bir ay sonra, o köyde teröristlerin varlığına dair bir daha haber gelmedi. Ekip lideri, o operasyondan sonra başka görevlere gitti. Başka köylere, başka şehirlere, başka sınırlara. Çünkü Türkiye’nin sessiz kahramanları, hiçbir zaman dinlenmedi.
Ama bazen geceleri, o köydeki yaşlı kadın pencereden gökyüzüne bakardı. Bir yıldızın parladığını gördüğünde, o gece gelen gölgeleri hatırlardı. Bordo Bereliler, adlarıyla değil, görevleriyle yaşardı. Ve o gece, 7 terörist yok oldu, 12 rehine kurtuldu. Ama hiçbir kutlama yapılmadı. Çünkü gerçek kahramanlık, sessizlikle yapılır.
O gece alkış sesleri duyulmadı ama bir ülke, sessizce nefes aldı.