Çoban 20 Yıl Dağlarda Yalnız Yaşadı – Ta Ki 5 Kadın Kapısını Çalana Kadar!

Çoban 20 Yıl Dağlarda Yalnız Yaşadı – Ta Ki 5 Kadın Kapısını Çalana Kadar!

Dağdaki Kulübe ve İkinci Şansın Doğuşu

Bölüm 1: Yirmi Yıllık Sessizlik

Karadeniz’in yüksek dağlarında, deniz seviyesinden tam 1800 metre yükseklikte, 55 yaşındaki Hasan Usta yaşıyordu. Küçük taş kulübesi, birkaç keçisi ve sadık köpeği Karabaş, onun yirmi yıllık yalnızlığının sessiz tanıklarıydı.

Hasan Usta’nın bu inzivasının derin bir sebebi vardı. Yirmi yıl önce yaşadığı büyük bir trajedi, onu hayata küstürmüş, gülmeyi seven, konuşkan adamı sessiz bir taş heykeline çevirmişti. Her sabah aynı saatte kalkar, keçilerini otlatır, akşam aynı saatte evine dönerdi. Köye ayda bir kez erzak almak için iner, ancak bakkal Osman’la bile en az kelimeyle işini hallederdi. Osman bile neredeyse Hasan Usta’nın sesini unutmuştu.

O Kasım akşamı fırtına vardı. Rüzgâr kulübenin küçük pencerelerini hırpalıyor, yağmur taş çatıya öfkeyle vuruyordu. Hasan Usta, şöminenin önünde, Karabaş’ın sıcak gövdesine yaslanmış, sessizliği dinleniyordu.

Kapıya vurulduğunda, ilk başta Rüzgâr’ın sesi sandı. Ama vurma sesi tekrarlandı. Hızlı, endişeli, çaresiz bir vuruştu bu. Yirmi yıldır kimse bu kapıyı çalmamıştı. Gece yarısı kim gelebilirdi bu ıssız dağa?

Karabaş huzursuzca homurdandı. O da durumu garip bulmuştu. Vurma sesi üçüncü kez geldi, bu sefer daha da şiddetliydi. Arkasından zayıf kadın sesleri duyuldu. Türkçe konuşuyorlardı, ama kelimeler fırtınada dağılıyordu.

Hasan Usta ağır adımlarla kapıya yürüdü. Eli kapı kolunda duraksadı. İçgüdüleri ona dikkatli olmayı söylüyordu, ama dışarıdaki sesler gerçekten de çaresiz geliyordu.

“Kim o?” diye seslendi kapıdan.

“Lütfen açın, amca,” diye geldi cevap. Genç bir kadın sesiydi. “Çok yorgunuz. Sığınacak yer arıyoruz.”

“Kaç kişisiniz?”

“Beş kişiyiz. Üç kadın, iki çocuk. Lütfen açın, çok soğuk.”

Bölüm 2: Tehlike Kapıda

Hasan Usta kapıyı araladı. Dışarıda gördüğü manzara onu şaşırttı. Beş kişi… Hepsi sırılsıklam, yorgun ve korkmuş halde kapısının önünde duruyordu. En önde, otuzlu yaşlarında, iki çocuğuyla birlikte duran bir anne vardı. Çocuklar (on ve on iki yaşlarında) annelerinin arkasına saklanmışlardı. Yanlarında ellili yaşlarında iki kadın daha vardı.

“Ne istiyorsunuz?” diye sordu Hasan Usta, yüzlerinde okunan korku ve yorgunluğa rağmen.

Genç kadın konuştu: “Ben Fatma. Bu benim annem Emine, baldızım Ayşe. Bu da çocuklarım Ahmet ve Zeynep. Uzun hikâye amca. Çok yorgunuz. Sadece bu gece kalabilir miyiz?”

Hasan Usta kapıyı daha fazla aralamadı. İçgüdüleri, bir şeylerin doğru olmadığını söylüyordu. Bu dağda kimse gece yolculuk etmez, özellikle böyle fırtınada.

“Gerçeği söyleyin.”

Tam o anda, uzaktan bir ses duyuldu. Motor sesi ya da benzeri bir araç, dağ yolunda zorlanıyordu. Kadınların yüzü değişti. Panik belirtileri açıkça görülüyordu.

“Lütfen!” dedi Fatma yalvaran bir sesle. “Onlar geliyorlar! Eğer bizi bulurlarsa…”

“Kimler geliyor?” diye sordu Hasan Usta, kadınları daha da gerdi. Küçük kız Zeynep ağlamaya başladı. “Korkuyorum anne! O kötü adamlar yine mi geldi?”

Motor sesi yaklaşıyordu. Artık net şekilde duyuluyordu ve yukarı doğru geliyordu.

“Kim bu adamlar?” diye tekrar sordu Hasan Usta. “Eski kocam Murat ve arkadaşları,” dedi Fatma kısaca. “Neden kaçıyorsunuz?” Fatma duraksadı. Sonra hızla devam etti: “Beni öldürmeye çalışıyor. Çocukları da alacak.”

Bu açıklama Hasan Usta’yı durdurdu. Bu tür aile dramlarından uzak durmayı tercih ederdi, ama çocuklar işin içindeyken farklıydı.

“Kaç kişi geliyorlar?” “En az dört beş kişi. Hepsi silahlı.”

Bu bilgi, Hasan Usta’nın kanını dondurdu. Silahlı adamlar büyük tehlike demekti. Motor sesi artık çok yakındı. Kapısına en fazla on dakika içinde varacaklardı. Kararını vermesi gerekiyordu.

“İçeri girin,” dedi sonunda, kapıyı açarak. “Ama kimse ses çıkarmasın.”

Kadınlar hızla içeri girdiler. Hasan Usta kapıyı kapatıp sürgüledi. Sonra hızla pencerelere gidip perdeleri iyice kapattı.

“Ateşi söndürün!” dedi.

“Ama soğuktan donacağız!” diye itiraz etti Ayşe.

“Işık görürlerse burada olduğunuzu anlarlar.” Fatma annesine ve baldızına baktı. “Söndürün ateşi.”

Hasan Usta ibrikten su dökerek ateşi söndürdü. Kulübe zifiri karanlığa gömüldü.

Bölüm 3: Sürgüdeki Hayatlar

Dışarıdan motor sesi net şekilde duyuluyordu. Artık çok yaklaştılar.

“Kimse kıpırdamasın,” diye fısıldadı Hasan Usta. Karabaş bile durumu anlamış gibi kapının yakınlarında sessizce durdu.

Kapı çarpmaları ve sesler duyuldu. “Buraya gelmiş olabilirler,” dedi sert bir erkek sesi. “Bakalım,” dedi başka bir ses. “Kapısını çal.”

Hasan Usta’nın kanı çekildi. Geliyorlardı. Kapıya sert bir şekilde vuruldu. “Aç kapıyı!” diye bağırdı dışarıdan biri. “Biliyoruz içeridesiniz!”

Hasan Usta kımıldamadı. Tekrar vuruldu kapıya, bu sefer daha sert. “Aç şu kapıyı yoksa kırarız!”

Hasan Usta yavaşça ayağa kalktı. Kapıya yaklaştı. “Kim var orada?” diye seslendi. “Polis! Kapıyı aç!”

Hasan Usta içgüdüsel olarak “Kimlik gösterin,” dedi. “Açarsan görürsün. Hadi aç şu kapıyı!” Ses polisin kibar sesine hiç benzemiyordu; tehditkârdı.

“Ne istiyorsunuz?”

“Kaçan kadınları arıyoruz. Burada olduklarını biliyoruz.”

Hasan Usta, dehşet içinde onu izleyen kadınlara baktı. “Burada kimse yok!” diye seslendi kapıdan. “Yalan söyleme! Araçlarının izini takip ettik. Buraya geldiler.” “Ben hiç kimseyi görmedim.”

Dışarıda fısıltılar duyuldu. “Evin etrafını arayın,” dedi lider.

Ayak sesleri duyuldu. Kulübenin etrafını dolaşıyorlardı. Birkaç dakika sonra ayak sesleri geri döndü.

“İz var,” dedi biri. “Buraya gelmişler ama…” “Ama ne?” “İzler devam ediyor. Buradan geçip gitmiş olabilirler.”

“İçerisine bakmalıyız,” dedi başka bir ses. “Zorla girersek yasal sorun çıkarır. Biz polis değil miyiz?”

Bu konuşmayı duyan Hasan Usta, adamların gerçek polis olmadığını anladı.

“Bekleyin!” diye seslendi kapıdan. “Açıyorum.”

Kadınlar panikle ona baktılar. Ne yapıyordu? Hasan Usta onlara işaret etti, saklanmalarını. Kulübenin arka tarafında, kilerin arkasında küçük, karanlık bir odacık vardı. Oraya gizlendiler.

Kapıyı açtığında karşısında dört adam gördü. Sadece birinde sahte duran bir polis montu vardı.

“Ne istiyorsunuz?” diye sordu Hasan Usta. Öndeki adam kulübeye bakmaya çalıştı. “Kaçan kadınları arıyoruz.” “Hangi kadınlar?” “Kocasından kaçan kadın ve çocukları. Buralarda görüldüler.” “Ben kimseyi görmedim. Ben burada yalnız yaşıyorum. Kimse gelmez.”

Adam ona şüpheyle baktı. “Emin misin?”

“Eminim. İçerisine bakabilir miyiz?” Hasan Usta isteksizce kenara çekildi. “Bakın, ama çabuk olsun. Soğuk giriyor.”

Adamlar içeri girdiler. Kulübeyi taradılar. Her köşeye baktılar, kileri kontrol ettiler. Başka oda yoktu. “Buralar da boş,” dedi dönerek.

Adamlar kulübeden çıktılar. “Eğer gelirler, polise haber ver,” dedi lider. “Tamam,” dedi Hasan Usta. Adamlar ciplerine bindiler ve motor sesleri yavaş yavaş uzaklaştı.

Hasan Usta kapıyı kapatıp bekledi. Motor sesleri tamamen kaybolunca kadınları çağırdı. “Neredesiniz? Çıkabilirsiniz. Gittiler.”

Yine sessizlik. Kadınlar gerçekten kaybolmuştu. Sonra yukarıdan bir ses duydu. Tavana baktı. Tahtalar arasından gelen bir hışırtı.

“Çatı arası…” diye mırıldandı kendi kendine. Merdivenle çıktı ve çatı arasını kontrol etti. İşte oradaydılar. Beş kadın çatı arasında gizlenmişti.

“Nasıl çıktınız buraya?” diye sordu şaşırarak. “Arkada gizli bir merdiven vardı,” dedi Fatma. “Fark ettik ve hızla çıktık.”

Hasan Usta hayret etti. Bu kadınlar, sandığından daha akıllıydı.

Bölüm 4: Yalnızlığın Sonu

Kadınlar teker teker aşağı indiler.

“Teşekkür ederiz,” dedi Fatma. “Bizi kurtardınız.” “Henüz kurtulmadık,” dedi Hasan Usta. “Bu adamlar kolay vazgeçmez.”

Hasan Usta düşündü. Onları burada tutamazdı. “Sabaha kadar bekleyeceğiz,” dedi. “Sonra sizi güvenli bir yere götürürüm.” “Nereye?” diye sordu Ayşe. “Komşu ilde tanıdıklarım var. Sizi saklayabilirler. Oradan ablanın yanına, Almanya’ya gitmeye çalışırsınız.”

O gece uyumadılar. Nöbetleşe pencereden dışarıyı kontrol ettiler. Fatma, eski kocası Murat’ın polisler arasındaki bağlantılarını ve şiddetini anlattı. Üç gündür nasıl kaçtıklarını, İstanbul’da bile yakalanma tehlikesi atlattıklarını…

“Polis neden yardım etmiyor?” diye sordu Hasan Usta. “Murat’ın polisler arasında dostları var. Bana inanmıyorlar.”

Bu hikaye, yirmi yıldır kendisini dünyadan soyutlayan Hasan Usta’yı derinden etkiledi.

Sabah olunca, Hasan Usta hazırlıklarını tamamladı. Keçileri ve Karabaş’ı komşuya emanet etti. “Cipim var. Sizi komşu ile götürebilirim.”

Yola çıktılar. Hasan Usta, uzaktaki komşu ile gidip Fatma ve ailesini güvenilir tanıdıklarına teslim etti.

“Başarırsınız,” dedi Hasan Usta Fatma’ya. “Güçlü kadınsınız.” “Siz olmasaydınız ne yapardık bilmiyorum,” dedi Fatma. “Ben sadece yardım ettim. Asıl mücadeleyi siz veriyorsunuz.”

Hasan Usta geri dönerken düşünüyordu. Yirmi yıldır kimseyle konuşmamış, kimseye yardım etmemişti. Ama bu gece her şey değişmişti. Belki de yalnızlık zamanı sona ermişti.

Bölüm 5: Huzur Merkezi

Birkaç ay sonra, Fatma’dan bir mektup aldı. Almanya’ya güvenli şekilde ulaşmışlardı. Çocuklar okula başlamış, yeni bir hayat kurmuşlardı.

“Hasan amca, o gece bizi kurtardığınız için çok teşekkür ederiz. Çocuklarım artık güvenli ve mutlu. Size minnettarız.”

O günden sonra, dağdaki yalnızlık Hasan Usta’ya eskisi gibi gelmemeye başladı. Köye daha sık inmeye, insanlarla konuşmaya başladı.

Bakkal Osman şaşırmıştı. “Hasan Usta, çok değişmişsin. Eskiden hiç konuşmazdın.” “İnsan değişir,” dedi Hasan Usta. “Gönlünü açınca, hayat da açılıyor.”

Bir yıl sonra, köyden genç bir adam dağa çıktı. “Hasan amca, sizden bir ricamız var. Eşim ve ben şehirde çok stresliyiz. Burada bir süre kalabilir miyiz?”

Hasan Usta gülümsedi. “Tabii ki. Yer dar ama gönül geniş.”

Çift birkaç hafta Hasan Usta’nın yanında kaldı. “Burada çok huzurlu,” dedi kadın. “Şehirdeki telaştan kurtulduk.”

Bu olay Hasan Usta’ya bir fikir verdi. Belki kulübesini başka ihtiyacı olan insanlarla paylaşabilirdi. Köyde duyurdu: “Kim dinlenmeye, huzur bulmaya ihtiyacı varsa dağa gelsin. Kapım açık.”

Bu haber köyde yankı uyandırdı. İlk gelen, sınavlardan bunalmış stresli bir öğretmen oldu. Sonra hayatını yeniden düzenlemeye çalışan boşanmış bir kadın. Ardından şehir gürültüsünden bunalmış yaşlı bir çift.

Hasan Usta’nın kulübesi, yavaş yavaş bir tür huzur merkezi haline geldi. Hasan Usta da artık yalnız değildi.

“Nasıl oluyor da bu kadar insan geliyor?” diye sordu Bakkal Osman. “İnsanların huzura ihtiyacı var,” dedi Hasan Usta, “benim de paylaşmaya.” “Neyi değiştirdi seni?” Hasan Usta o geceyi düşündü. “Bazen hayat sana ikinci şans verir. Ben de şansımı kullandım.”

Yıllar geçti. Hasan Usta’nın dağdaki kulübesi bölgede ünlü oldu. Kulübeyi büyüttü, daha fazla insanı ağırlayabilir hale getirdi. Bu hikaye, köyde bir efsane oldu. Yirmi yıl boyunca yalnız yaşayan adam, şimdi onlarca insana ev sahipliği yapıyordu.

En güzeli, Fatma’dan mektuplar gelmeye devam ediyordu. Son mektubunda şöyle yazıyordu: “Hasan amca, kızım üniversiteyi bitirdi. Oğlum da liseyi birincilikle tamamladı. İkisi de çok başarılı. Hep sizin o gece verdiğiniz umuttan bahsederler.”

Bu mektupları okurken Hasan Usta’nın gözleri yaşarırdı. Bir gecelik yardım, iki ailenin hayatını değiştirmişti. Artık daha da yalnız değildi. Sürekli insan sesleri, kahkahalar ve dostluklar vardı.

Çünkü o gece onun hayatında bir dönüm noktası olmuştu. Yalnızlıktan dostluğa, kapalıktan açıklığa, korkudan cesarete geçişin simgesiydi. Bazen hayatın en güzel hikâyeleri, kapımızı çalanlarla başlar.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News