Fransız İstihbaratı Bordo Bereliyi Küçümsedi — Ama O Gece Her Şey Değişti

Fransız İstihbaratı Bordo Bereliyi Küçümsedi — Ama O Gece Her Şey Değişti

Kibrin Sonu: Paris’te Sessiz Bir Mesaj

I. Alaycı Fısıltı ve Sessiz Sinyal

Kasım ayının soğuk ve puslu bir gecesi Paris’i adeta yutmuştu. Şehrin merkezindeki gizli bir binada, Fransız istihbarat teşkilatının üst düzey toplantısı büyük bir ciddiyetle devam ediyordu. Masanın ortasına kalın, bej bir dosya bırakıldı. Kapağında Türkçe bir isim yazıyordu. O isim, yıllardır Avrupa güvenlik birimlerinin radarındaydı.

Salonun başındaki adam, dosyayı elinin tersiyle itti. Yüzünde küçümseyen, neredeyse alaycı bir ifade vardı. “Türkler mi?” dedi, ses tonunda ince bir aşağılama gizliydi. “Burada hiçbir şey yapamazlar. Kendi işimizi kendimiz hallederiz.”

O anda kimse farkında değildi. Ankara’da, MİT’in ana binasındaki dijital operasyon odasında, operasyon masası çoktan aktif hale gelmişti. Şifreli bir sinyal Avrupa hattına gönderilmiş, Türkiye’nin en seçkin timi göreve çağrılmıştı. Uçuş planları hazırlanıyor, Paris semalarına doğru ilerleyecek özel birlik son hazırlıklarını tamamlıyordu.

O gece Paris’in ışıkları altında görünmez bir mücadele başladı ve o andan sonra hiçbir istihbarat birimi Türk Özel Kuvvetlerini bir daha küçümsemedi. Çünkü Paris’te yaşananlar yalnızca bir operasyon değildi; bu, Türkiye’nin tüm dünyaya verdiği sessiz, sarsılmaz bir mesajdı.

II. Oğuz Yavuz: Tehlikeli Hedef

Ankara’daki MİT merkez binasında saat sabahın 4’üydü, fakat dijital operasyon odasındaki ekranlar beyaz bir ışık gibi yanıyordu. Sinyal istihbarat birimi, üç aydır aynı frekansı takip ediyordu. Ses kayıtları, şifreli mesajlar ve uydu görüntüleri… Hepsi tek bir ismi işaret ediyordu: Oğuz Yavuz.

FETÖ’nün Avrupa’daki en üst düzey isimlerinden biri olan Oğuz Yavuz, 15 Temmuz darbe girişiminde kilit roller üstlenmiş, Türkiye’den kaçmayı başarmış ve şimdi Paris’in lüks Saint-Germain semtinde korunaklı bir yaşam sürüyordu. MİT analisti, ekrana yaklaştı. Ses kaydını bir kez daha dinledi. Fransızca konuşulan parçalar arasında sızan tek bir Türkçe kelime dikkatini çekti. Bu, Ankara’ya hedefin sadece saklanmadığını, aynı zamanda yeni, çok daha büyük ölçekli bir şey planladığını gösteriyordu.

Dosya üst düzey operasyon masasına taşındı ve durum netleşti. Oğuz Yavuz, Türkiye’de yeni bir operasyon hazırlığı içindeydi. Operasyon başkanı dosyayı kapattı ve tek bir talimat verdi: “Paris masasıyla görüşün. Hemen.”

Diplomatik temas iki gün sonra kuruldu. Paris temsilcisi, Fransız istihbaratına hedefin gözetim altına alınması ve Türkiye’ye teslim edilmesi talebinde bulundu. Ancak cevap soğuktu. Fransız yetkili, nazikçe ama kesin bir dille: “Fransa topraklarında bu tür operasyonları görmek istemeyiz. Kendi işimizi biz yaparız,” dedi. Söylenmek istenen açıktı: Siz bunu başaramazsınız.

Telefon kapandı. Ankara’daki oda sessizleşti. Masadakiler aynı şeyi düşündü: Eğer Fransa işbirliği yapmayacaksa, başka bir yol bulunmalıydı. Hukuki bir çerçevede değil, ama gerekliydi.

III. Bordo Bereliler Harekete Geçiyor

Dosya tekrar masaya geldi ve bu sefer başka bir karar alındı: Operasyon, tamamen sessiz ve gizli yürütülecekti. Bordo Bereli Komando Tugayından özel seçilmiş altı kişilik bir tim belirlendi. Hepsi NATO tatbikatlarında görev almış, her biri akıcı Fransızca konuşabilen, görülmeden işi bitirme konusunda efsaneleşmiş uzmanlardı.

Takım Komutanı, Kod Adı Bora, 42 yaşındaydı. Yirmi yıllık askerdi. On dört farklı operasyonda görev almış ve hiçbirinde başarısız olmamıştı.

Bilgilendirme odasında altı kişi masanın etrafında oturuyordu. Ekranlar hedefin son fotoğraflarını gösteriyordu. Bora, dosyayı açtı ve ses tonunu sabitleyerek konuştu: “Paris’e gidiyoruz. Sessizce hedefi alıp geri döneceğiz. Fransızlar fark etmeyecek.”

Ekip tek kelime etmedi. Sadece başlarıyla onayladılar. Ancak içlerinden genç bir komando merakla sordu: “Fransız istihbaratı bu kadar güçlüyse, bizi izlemeyecekler mi?”

Bora kısa bir gülümsemeyle baktı. “İzleyecekler. Ama biz onların ne gördüğünü kontrol edeceğiz.”

IV. Tuzağın Kurulumu

Üç gün sonra, altı kişi farklı uçuşlarla Paris’e vardı. Hiçbiri askeri kimlikle değildi. Hepsi turist görünümündeydi ve ayrı otellerde kalıyorlardı. Yine de aynı noktada buluşacaklardı: MİT’in Paris’teki gizli güvenli evinde.

İlk operasyon toplantısı yapıldı. Masa üzerinde hedefin son fotoğrafı, adresi, güvenlik kamera düzeni ve sokak haritası vardı. Bora, hedefin Saint-Germain semtinde dört katlı, gelişmiş güvenlik sistemleriyle donatılmış bir binada yaşadığını ve kapıda özel güvenlik bulunduğunu anlattı. Asıl sorunun Fransız polisi değil, Fransız istihbaratının hedefi koruma altında tutması olduğunu yineledi.

Plan basitti: Fransızları doğrudan işe sokmadan hedef alınacaktı. Bunun için onları kandırmak gerekiyordu. İki ekip çalışacaktı: Birinci ekip Fransızların dikkatini çekecek, İkinci ekip ise gerçek operasyonu yapacaktı.

Paris’in karanlık sokaklarında, bir gözetleme aracında, Fransız istihbarat ajanı François Morel, Türk ekiplerinin hareketlerini izliyordu. Yanındaki genç ajan müdahale edip etmeyeceklerini sordu. Morel başını salladı ve küçümseyici bir sesle: “Bırakın görsünler,” dedi. İnancı şuydu: Başarısız olacaklar, belki bir şeyler öğrenirler.

Fakat Morel, hesaba bir şeyi katmamıştı: Türkler oyunu çok daha önce başlatmış, örtüyü kaldıracak hamleleri çoktan planlamıştı.

Ertesi gün ekip ikiye ayrıldı. Birinci grup—Kod adları Yavuz ve Deniz—hedefin evinin bulunduğu Saint-Germain semtine gitti. Görevleri, güvenlik sistemini amatörce analiz etmek ve giriş çıkış noktalarını tespit etmekti. İkinci grup ise, Bora ile birlikte, tamamen farklı bir bölgede, Paris’in doğu yakasında kiralanmış eski bir sanayi deposunda gerçek hazırlığı yapıyordu.

Fransız istihbaratı, beklendiği gibi sadece Birinci grubu izliyordu. Morel, ekranda Yavuz ve Deniz’in adımlarını takip ederken, “Bakın şunlara, amatör gibi çalışıyorlar,” diye mırıldandı. Birinci grubun dikkati dağıttığı her saniye, gerçek operasyon planı depoda kusursuzlaştırılıyordu.

V. Üç Dakikalık Kaos

Cuma akşamı, Paris kararmaya başladı. İnsanlar hafta sonu eğlencesine çıkıyordu. Kimse, birkaç saat sonra şehrin göbeğinde neler yaşanacağını bilmiyordu.

Türk ekip üç farklı noktada konumlanmıştı. Bora ve bir komando, Rue de Rivoli Caddesi’nin sonunda, siyah bir minivan içinde bekliyordu. İkinci ekip caddenin ortasında bir kafenin önünde oturuyor, kulaklıklarından Bora’nın talimatlarını alıyordu.

Saat 22:30’da MİT’in Paris temsilcisi, Bora’ya son teyidi verdi. Bora, kulaklığını düzeltti ve sordu: “Herkes hazır mı?” Sessiz teyitler geldi: “Hazır.”

Tam o anda, Fransız istihbaratına ait bir araç caddeden içeri girdi. Bora, dikiz aynasından aracı gördü ve sertçe söylendi: “Fransızlar burada. Kaçınmak yok, devam ediyoruz.” Kulaklığında MİT temsilcisinin sesi belirdi: “Unutma, bu sadece bir hedef değil. Bu bir mesaj. Başarısız olursak Türkiye’nin itibarı zarar görür.”

Bora tereddüt etmedi. Kararlı bir sesle konuştu: “Devam ediyoruz.”

Saat 23:00’a geliyordu. Hedefin siyah lüks sedanı restoranın önünden çıktı. Araç yavaşça Rue de Rivoli’ye girdi. Bora son talimatı verdi: “Hedef yaklaşıyor. 30 saniye sonra harekete geçiyoruz.”

Hedefin aracı caddenin ortasına geldiğinde, önünde beklenmedik bir şey oldu. Bir motosiklet aniden durdu ve sürücü yere düştü. Trafik yavaşladı. Şoför frene bastı. Araç durdu.

Bora, kısa ve keskin bir sesle bağırdı: “Şimdi!”

İki komando aracın yanına koştu. Kapıyı açtılar. Şok içindeki Oğuz Yavuz, konuşamadan kolundan tutuldu ve araçtan çıkarıldı. 30 saniye sürdü. İşlem tamamlanmıştı. Oğuz Yavuz minivana bindirildi ve araç hızla uzaklaştı.

Tam o anda, Fransız istihbaratının aracı harekete geçti. Morel, olup biteni ekranda görüp bağırdı: “Ne oluyor? Hedef alındı! Hemen müdahale edin!”

Fransız ekip Türk aracını takip etmeye başladı. Bora, dikiz aynasından Fransız aracını gördü ve emretti: “Takip ediliyoruz. Kaçış planı B’ye geçin.”

VI. Seyne Nehri’ndeki Hayalet

Araç Paris sokaklarında hızla ilerlerken Fransız ekibi peşindeydi. Morel telsizden yolların kapatılmasını emretti. Paris polisi barikatlar kurmaya başladı. Tam o sırada MİT temsilcisinin sesi geldi: “Bora, kuzeydeki kaçış noktasını unut. Güneye dön. Orada seni bekleyenler var.”

Bora şaşırdı. “Güney mi? Ama plan…”

Temsilci sözünü kesti: “Plan değişti. Hemen git.”

Araç aniden yön değiştirdi. Fransız ekip şaşırdı. Ama artık çok geçti, çünkü güneyde MİT’in önceden hazırladığı başka bir plan vardı.

Paris’in güneyinde, Seine Nehri kıyısında küçük bir tekne iskelesi uzanıyordu. Bora’nın aracı iskeleye yanaştığında, MİT’in Paris temsilcisi çoktan oradaydı. “Hemen tekneye binin, üç dakikanız var,” diye hızlıca konuştu.

Bora ve ekibi, hedefle birlikte tekneye bindi. Tekne sessizce ilerlemeye başladı. Tam o anda Fransız istihbaratının araçları iskeleye vardı. Morel araçtan inip bağırdı: “Durun! Tekneyi durdurun!” Ama tekne karanlıkta kaybolmuştu.

Fransız nehir polisi alarma geçti ve hızlı botlarla bölgeye açıldı. Türk ekibi birkaç kilometre ilerlemişti ki, tekne aniden durdu. Bora şaşırdı. Kaptan, sessizce bir noktaya işaret etti. Suyun dibinde bir gölge vardı. Bora dikkatle baktı ve anladı. Orada, suyun içinde bekleyen küçük bir denizaltı vardı.

Kaptan açıkladı: “Buradan sonrası denizaltıyla. Fransızlar nehirde takip edebilir ama denizaltıyı bulamazlar.”

Bora kısa bir gülümseme ile: “MİT her şeyi planlamış,” dedi.

Ekip hedefle birlikte denizaltıya bindi. Kapak kapandı ve denizaltı sessizce suyun dibine indi.

VII. Geri Dönüş ve Sonsöz

Birkaç dakika sonra Fransız nehir polisi iskeleyi buldu. Teknede kimse yoktu. Morel telefonda öfkeyle bağırdı: “Onlar nereye gitti? Buharlaşmış olamazlar!”

Kimse cevap veremedi. Çünkü Türk ekibi o anda Seine Nehri’nin altında sessizce ilerliyor ve Fransız karasularından çıkıyordu. İki saat sonra denizaltı, açık denizde bekleyen bir Türk gemisine transfer edildi.

Bora güvertede durup Paris’in ışıklarına baktı. Şehir uzaktan hâlâ parlıyordu. Ekipten biri yanaşıp sordu: “Komutanım, sence Fransızlar ne yapacak?”

Bora gülümsedi. “Hiçbir şey. Çünkü resmen hiçbir şey olmadı. Operasyonu engelleyemediler ve bunu kimseye açıklayamazlar.”

Gemiye döndüklerinde MİT’in operasyon başkanı onları karşıladı ve Bora’nın elini sıktı: “Tebrikler. Mükemmel bir operasyondu.”

Bora başını salladı. “Teşekkürler. Fransızlar bizi küçümsedi. O gece öğrendiler ki Türk askeri asla küçümsenmemesi gereken bir güçtür.”

İki gün sonra Ankara’da bir basın toplantısı düzenlendi. Hükümet sözcüsü, soğuk bir ifadeyle, “FETÖ’nün üst düzey isimlerinden biri, uluslararası işbirliği ile Türkiye’ye getirilmiştir. Detaylar güvenlik nedeniyle paylaşılamaz,” dedi. Fransız hükümeti hiçbir açıklama yapmadı. Çünkü yapacak bir açıklamaları yoktu.

Aynı gece, Paris’teki Fransız İstihbarat Genel Merkezi’nde Morel, üstlerine sunduğu raporda şöyle yazdı: “Türk Özel Kuvvetlerinin operasyonel kapasitesi, beklediğimizin çok üzerindedir. Gelecekte onları asla küçümsememeliyiz.”

Ankara’da, MİT sorgu odasında Oğuz Yavuz, masanın karşısında oturan uzmanın soğuk sesini dinliyordu: “Biliyorsun, değil mi? Fransa seni koruyamadı. NATO seni koruyamadı. Hiç kimse seni koruyamadı. Türkiye, operasyonel olarak dünyanın her yerindedir ve seni bulduk, çünkü bulmak istedik.”

Uzman ayağa kalktı ve kapıya yönelirken son bir cümle söyledi: “Şimdi adalet seni bekliyor.”

Bora, yatağına uzandı ve düşündü. O gece kimse onları alkışlamadı, ama bir ülke sessizce nefes aldı.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News