Hiçbir doktor milyonerin oğlunu iyileştiremedi… Ta ki bakıcı yastıkları kontrol edene kadar.

Hiçbir doktor milyonerin oğlunu iyileştiremedi… Ta ki bakıcı yastıkları kontrol edene kadar.

Yastıktaki Zehir: Bir Anne ve Bir Bakıcının Savaşı

Murat Erdem, parayla satın alınabilecek her şeye sahipti. Bebek’teki villasının pencerelerinden Boğaz’ın eşsiz manzarası görünüyordu; garajında spor arabalar, kasasında milyonlar, şirketinde yüzlerce çalışan… Ancak bu muazzam servetin hiçbir anlamı kalmamıştı, çünkü tek gerçek önceliği, 12 yaşındaki oğlu Arda’nın sağlığıydı. Yedi aydır süren bu kâbus, her geçen gün daha da kötüleşiyordu.

Daha önce sağlıklı ve enerjik olan Arda, şimdi yatağından çıkmayı bile zor başarıyordu. Her sabah, Murat aynı çaresiz manzarayla karşılaşıyordu: Solgun yüz, çukura kaçmış gözler ve sürekli öksürük nöbetleriyle uyanan Arda, o sabah da zorlukla fısıldadı: “Baba, yine midem çok ağrıyor.”

Murat, İstanbul’un en iyi doktorlarına gitmiş, özel hastanelerin VIP bölümlerinde günlerce beklemişti. Kan tahlilleri, MR, tomografi, endoskopi… her türlü inceleme yapılmıştı. Sonuçlar hep aynıydı: Normal.

“Sayın Erdem, tüm test sonuçları normal aralıkta. Çocuğunuzda organik bir sorun göremiyoruz,” demişti Doktor Serkan Aydın, Şişli’deki özel hastanenin başhekimi.

Murat, sesindeki çaresizliği gizleyemeyerek sormuştu: “O halde bu semptomlar nereden geliyor?” Doktor omuz silkmişti: “Bazen stres, bazen psikolojik faktörler… Belki bir çocuk psikoloğuyla görüşmelisiniz.”

Ancak Murat, oğlunun hastalığının psikolojik olmadığına emindi. Arda’nın kilo kaybı, sürekli yorgunluğu ve karın ağrıları gerçeğin ta kendisiydi ve giderek artıyordu. Milyonlarca lira harcamıştı ama oğluna yardım edecek tek bir doktor bulamamıştı. Para her kapıyı açabilirdi ama hastalığın kapısını açamıyordu.

Eski eşi Gülsüm de endişeliydi ve sık sık arıyordu. “Belki ben yanında kalsam daha iyi olur,” diyordu hep. Murat ise Arda’nın babasına daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.

Bir akşam, evde yalnız otururken, bir arkadaşı Murat’a deneyimli bir çocuk bakıcısı önerdi: Neslihan Korkmaz. “Neslihan Hanım çok iyidir Murat Bey, 15 yıldır bu işi yapıyor. Çocukları çok seviyor ve onları anlıyor.” Murat önce tereddüt etti. Arda’ya bakıcı değil, doktor gerekiyordu. Ama artık çaresizdi.

Neslihan Korkmaz, Murat’ın beklediği gibi biri değildi. 38 yaşında, sade giyimli, mütevazı bir kadındı. Gözlerinde yılların verdiği bir bilgelik vardı. Eve gelir gelmez sorduğu ilk soru: “Arda ile tanışabilir miyim?” oldu.

Arda ile konuşurken hemen özel yeteneği ortaya çıktı. Çocuğun seviyesine iniyor, sabırla dinliyor ve endişelenmeden sorular soruyordu. Arda’nın odasını incelerken her detaya dikkat ediyordu: çarşaflar, yastıklar, hatta odanın kokusu. “Bu odada ne kadar süredir kalıyor?” diye sordu Murat’a. “Hastalığı başladığından beri, yaklaşık yedi ay.”

Neslihan düşünceli bir ifadeyle başını salladı. Deneyimi ona, çocuklardaki gizli hastalık belirtilerini tanıma konusunda sezgiler vermişti ve Arda’nın durumu ona tanıdık geliyordu. “Yarın sabah erkenden başlayacağım,” dedi Murat’a. “Size söz veriyorum, oğlunuzun yanında olacağım ve her şeyi yakından takip edeceğim.”

Kokuyu Takip Etmek

Sabah erkenden Neslihan geldi. Arda’nın odasına girdiğinde çocuk yine öksürüyordu. Ama Neslihan’ın dikkatini çeken başka bir şey vardı: Odada hafif ama kalıcı, tuhaf, yabancı bir koku vardı ve bu koku özellikle yatağın çevresinde yoğundu. Doktorların gözden kaçırdığı detayları Neslihan fark etmeye başlamıştı bile.

İlk gün, Arda ile çok vakit geçirdi. “Hastalığının ne zaman başladığını anlatabilir misin?” diye sordu. Arda düşündü: “Galiba annem yastıklarımı değiştirdikten sonra… Evet, hatırlıyorum. Yeni yastıklar getirmişti, daha yumuşakmış.”

Bu cevap Neslihan’ın dikkatini çekti. “Yastıklarından önce böyle hissetmiyor muydun?” “Hayır, o zamanlar çok iyiydim. Futbol oynuyordum.”

Neslihan yastıkları dikkatle inceledi. Görünüşte normal, pahalı kuş tüyü yastıklardı. Ama deneyimli burnu, taze çarşafların ve temizlik malzemelerinin kokusunun altında kimyasal bir iz fark ediyordu.

“Bu kokuyu daha önce hiç fark ettin mi?” diye sordu Arda’ya. “Evet. İlk gece çok tuhaf geldi. Annem parfüm sürmüş sanmıştım. Babana söyledim ama inanmadı. ‘Hayal görüyorsun,’ dedi. Doktor da ‘psikolojik olabilir’ demişti.”

Neslihan’ın yüreği sızladı. O gün boyunca topladığı ipuçları, tek bir şeyi gösteriyordu: Boşanma sonrası anne ziyaretleri, yeni eşyalar ve hastalığın başlama zamanı, tesadüf olamayacak kadar düzenli bir sıraydı.

Akşam Murat eve geldiğinde, Neslihan ona şüphelerini dile getirdi: “Murat Bey, bu yastıkları ayrıntılı kontrol etmek istiyorum. Çocukların söyledikleri, doktorların duyduklarından daha önemli olabilir.”

Murat şaşırdı ama Neslihan’ın kararlı duruşu onu ikna etti. Belki de doktorların kaçırdığı şey, oğlunun her gece başını koyduğu yerdeydi.

O gece Arda’yı misafir odasında yatırdılar. Şüpheli yastıklar tamamen uzaklaştırıldı. Aylar sonra ilk defa Arda rahat bir uyku çekti, öksürük nöbetleri azaldı. Bu bile başlı başına bir kanıttı.

Korkunç Keşif

Ertesi sabah Murat işe gittikten sonra, Neslihan kararlılıkla Arda’nın odasına yöneldi. Yastıkları ışığa tuttu ve küçük, neredeyse görünmez delikler fark etti. İğne deliği kadar küçük ama düzenli aralıklarla yerleştirilmişlerdi. Rastgele değildi, birileri kasıtlı olarak yapmıştı.

Yastık kılıfını açtı. Kuş tüyleri arasında gri-beyaz arası ince bir toz tabakası vardı. Parmağının ucuyla biraz toz aldı ve kokladı. Kimyasal, yapay ve rahatsız edici bir kokuydu. Kalbi hızla çarpıyordu. Eğer bu madde zararlıysa, Arda yedi aydır her gece bu tozları soluyordu.

Hemen telefonunu çıkarıp tozun fotoğraflarını çekti. Sonra temiz bir mendile biraz toz koyup sakladı. Tam o sırada Arda geldi: “Neslihan Teyze, ne yapıyorsun?”

“Yastıklarını düzeltiyordum canım,” dese de Arda merakla toza baktı. “Bu yüzden mi hasta oluyorum?” Neslihan, “Bilmiyorum henüz,” dedi, “Ama öğreneceğiz.”

Akşam Murat eve geldiğinde, Neslihan keşfini anlattı: Küçük delikleri, tuhaf kokuyu ve gri tozu. Murat başta inanmak istemedi: “Bu imkansız. Kim neden böyle bir şey yapsın?”

“Bilmiyorum kim,” dedi Neslihan kararlı bir sesle, “Ama neden yaptığını tahmin edebilirim. Birisi Arda’ya kasıtlı olarak zarar vermeye çalışıyor.”

Bu sözler Murat’ı şoke etti. Neslihan’ın deneyimi onu ikna etmişti. “Peki ne yapmamız gerekiyor?” diye sordu. “Bu tozu analiz ettirmeliyiz. Kesin sonuçlar almadan hiçbir şey söyleyemeyiz.”

Murat, hemen o gece kararını verdi.

Zehirli İtiraf

Ertesi sabah Murat, Neslihan’ın topladığı toz örneklerini İstanbul’un en prestijli laboratuvarına götürdü. İki saat süren bekleyiş, Murat için sonsuza kadar sürdü. Sonuçlar geldiğinde, Murat’ın dünyası altüst oldu.

Laborant, “Bu örnekte yüksek konsantrasyonda arsenik ve kurşun bulundu,” dedi. “Bu maddeler kronik zehirlenme yaratabilir. Sürekli maruz kalındığında tam da bahsettiğiniz semptomları gösterir.”

Arda gerçekten zehirleniyordu. Hastalığı, kasıtlı bir sabotaj sonucuydu. Murat hemen Neslihan’ı aradı: “Haklıymışsın. Arda zehirleniyormuş.”

Eve döndüğünde, Neslihan’a yastıkları Gülsüm’ün, yani eski eşinin getirdiğini söyledi. Başka kimin yastıklara erişimi vardı? Gülsüm, haftada iki üç kez Arda’yı görmeye geliyor ve odasına giriyordu.

Neslihan, zor soruyu sordu: “Gülsüm Hanım’ın bu konuda herhangi bir motivasyonu olabilir mi?”

Murat, boşanma sonrası maddi anlaşmazlıkları ve Gülsüm’ün sürekli daha fazla nafaka ile Arda’nın tam velayetini istemesini düşündü. Gülsüm, Murat’ın işinin yoğunluğundan dolayı çocuğa yeterince bakamadığını söylüyordu.

İkisi de aynı anda o korkunç gerçeği fark ettiler: Eğer Arda sürekli hasta olursa, mahkeme çocuğa daha iyi bakabilecek anneye velayeti vermeye daha yatkın olacaktı.

“Ama bu çok canice,” dedi Murat titreyen bir sesle. “Kendi çocuğunu hasta etmek…”

O akşam Murat, Gülsüm’ü aramaya cesaret etti ve ertesi akşam buluşmak üzere anlaştılar. Neslihan, her ihtimale karşı mutfakta, konuşmayı duyabileceği bir yerde bekliyordu.

Gülsüm geldiğinde, her zamanki gibi bakımlıydı. Arda’yı gördü, sarıldı. Murat, lafı uzatmadan laboratuvar raporunu çıkardı.

“Bu rapor, yastıkların içinde arsenik ve kurşun olduğunu gösteriyor,” dedi. “Arda zehirleniyordu. Yedi aydır her gece bu kimyasalları soluyordu.”

Gülsüm’ün yüzü bembeyaz oldu. “Ne? Ne demek istiyorsun? Ben sadece kaliteli yastıklar aldım!”

“Bu yastıklarda kasıtlı olarak açılmış delikler var. Birisi bu maddeleri enjekte etmiş. Sen bu yastıkları getirdin. Sen Arda’nın odasına düzenli olarak giriyorsun ve sen sürekli velayeti alma konusunda ısrar ediyorsun.” Murat’ın sesi gürledi. “Arda hasta olursa mahkeme sana verir diye mi düşündün?”

Gülsüm, şok ve panikle titremeye başladı. Uzun bir sessizliğin ardından, gözyaşları pişmanlıktan değil, yakalanmış olmanın korkusundandı.

“O… öyle hasta görünmüyordu,” diye fısıldadı sonunda. “Çok hasta görünmüyordu. Sadece biraz yorgun oluyordu. Ölecek değildi.”

“Sen, sen gerçekten yaptın bunu!”

Gülsüm ağlayarak kendini savundu: “Sen her şeye sahipsin! Para, villa… Ben ne aldım boşanmadan? Benimle yaşasa daha mutlu olurdu!”

Murat inanamıyordu. Eski karısı, kendi çocuğunu zehirlemişti, sadece para ve velayet için. O an Neslihan salona girdi. “Gülsüm Hanım,” dedi sakin ama sert bir sesle, “Yedi aydır bir çocuk acı çekti. Onu kaybedebilirdik.”

“Bu kadın da kim?” diye sordu Gülsüm.

“O, Arda’nın hayatını kurtaran kişi,” dedi Murat. “Sen oğlumuzu öldürürken, o onu kurtardı.”

Murat kararlı bir sesle, “Şimdi polisi arayacağım ve Arda’yı bir daha asla göremeyeceksin,” dedi. Gülsüm’ün son savunması, “Kanıtlayamazsın!” oldu.

Murat, “Laboratuvar raporum, yastıklar ve senin itirafın var,” diye cevapladı. Oysa Neslihan, tüm konuşmayı telefon ile kaydetmişti.

Melek Bakıcı

Üç hafta sonra Arda tamamen iyileşmişti. Renkli yanakları, parlayan gözleri ve eski enerjisi geri gelmişti. Gülsüm tutuklanmış, mahkeme süreci başlamıştı. Arsenik ve kurşunu internetten sahte kimlikle sipariş ettiği ortaya çıkmıştı.

Murat o sabah Arda ile bahçede futbol oynarken ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Eğer Neslihan olmasaydı oğlunu kaybedebilirdi.

“Baba, gol attım!” diye bağırdı Arda mutlulukla.

Neslihan mutfaktan limonata tepsisiyle çıktı. Arda koşarak geldi: “Neslihan Teyze, sen olmasaydın ben iyileşemezdim değil mi?”

Neslihan gülümsedi: “Çünkü ben seni dinledim. Çocuklar hep doğruyu söyler ama büyükler bazen inanmaz.”

Bu sözler Murat’ı utandırdı. Oğlunun şikayetlerini ciddiye almalıydı.

Bir akşam Murat, Neslihan ile özel bir konuşma yapmak istedi. “Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Sen Arda’nın hayatını kurtardın.”

Murat bir zarf çıkardı, içinde büyük bir miktar para vardı. Neslihan, “Murat Bey, bu çok fazla. Ben bunu alamam. Arda’nın sağlıklı olması benim için yeterli,” diyerek reddetti.

Murat, zengin çevresindeki insanlardan farklı olan bu kadının erdeminden etkilendi. “O halde sen ne istiyorsun?”

“Hiçbir şey. Sadece Arda’ya iyi bakmanızı istiyorum.”

“Peki burada kalmaya devam edecek misin?”

Tam o sırada Arda salona koşarak geldi: “Neslihan Teyze, sen hep burada kalacak mısın?”

“Tabii canım, nereye gideyim?”

“Çünkü sen benim ikinci annemsin. Seni çok seviyorum.”

Neslihan’ın gözleri doldu. 15 yıllık kariyerinde birçok çocukla çalışmıştı ama Arda özeldi. Murat, bu sahneyi izlerken hayatının en doğru kararını verdiğini anladı. Neslihan sadece bir bakıcı değildi. Artık ailenin bir parçasıydı.

Artık her akşam yemek masasında üç kişi oturuyorlardı: Baba, oğul ve onların hayat kurtarıcısı Neslihan. Para ile satın alınamayan en değerli şeye sahiptiler: Birbirine güvenen, birbirini seven bir aileye.

 

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News