Rus İstihbaratı Türk C-130 Kargo Uçağını Hedef Aldı — Sabotaj Cihazı Uçuşa Saatler Kala Bulundu

Rus İstihbaratı Türk C-130 Kargo Uçağını Hedef Aldı — Sabotaj Cihazı Uçuşa Saatler Kala Bulundu

Gölgedeki Sabotaj: Karadeniz Operasyonu

Giriş: Son Saniye

11 Kasım 2025, Gence Havalimanı, 09:30

C130 Hercules kargo uçağı, 68609 kuyruk numarasıyla, Gence Havalimanı’nın soğuk beton pistinde ağır ağır ilerliyordu. Dört turboprop motorun uğultusu, çevredeki hangar yapısını adeta titretiyordu. Kokpit camlarının arkasında Yüzbaşı Mert Kaya, Türkiye’ye dönüş için son kontrolleri tamamlıyordu. Uçağın kargo bölümünde ise, Azerbaycan’daki Karabağ Zaferi kutlamalarına destek veren teknik ve lojistik ekipten 20 asker, memleketlerine dönmenin huzuruyla hazırlık yapıyordu.

Her şey normaldi, son derece rutin bir askeri dönüş uçuşu. Ta ki hangarın servis kapısından bir gölge fırlayana kadar.

Adam koşuyordu. Akciğerleri yanıyor, nefesi boğazına düğümleniyordu. Elinde, ışığın altında parlayan küçük, metalik bir kutu vardı. Motorların gürültüsü, onun umutsuz çığlıklarını yutuyordu. Durmadı. Kargo uçağının devasa gövdesine doğru, sanki hayatı buna bağlıymış gibi koşmaya devam etti.

Uçağın burnuna ulaştığında, Mert Kaya’nın görüş açısına girdi ve umutsuzca elini havaya kaldırdı. Mert, ani bir reflekle frene asıldı. Dört motor da protesto edercesine bağırdı, tekerlekler pistte hafifçe kaydı. Uçak durdu.

Koşan adam, soluk soluğa, uçağın hemen yanına ulaştı. Yüzü ter içindeydi, üniforması dağılmıştı. Ama gri gözlerinde titrek bir panik değil, soğuk bir kesinlik parlıyordu. Elindeki metal kutuyu Yüzbaşı Kaya’nın görebileceği şekilde havaya kaldırdı ve tüm gürültüyü aşan o tek cümleyi bağırdı:

“Yüzbaşım, bu uçağa binmeyin. Sabotaj var!”

O cümlenin ağırlığı, motorların gürültüsünü bile bastırdı.

Bu, sıradan bir teknik arıza uyarısı değildi. Bu, üç ay önce Ankara’da gizlice başlayan ve yirmi Türk askerinin hayatının pamuk ipliğine bağlı olduğu, Rus istihbaratının Türk askeri filosuna karşı yürüttüğü “Gölgedeki Sabotaj” operasyonunun son perdesiydi. Ve o teknisyen, Barış Yılmaz, oraya son saniyede yetişmeseydi, o uçak havalandıktan birkaç dakika sonra asla geri dönmeyecekti.

Bölüm I: Ankara’da Kırmızı Alarm

Ağustos 2025, MİT Genel Merkezi, Ankara

Gece saat 03:00. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) siber istihbarat birimi sessiz ve karanlıktı. Ekranlar yanıp sönüyor, binlerce dijital veri akışı, analistlerin masalarına düşen ışıkları titretiyordu.

Rutin, kıdemli analist Ece Yılmaz’ın ekranında alarm ışığı yanana kadar sürdü. Gürcistan üzerinden, Tiflis’ten gelen şifreli bir sinyal yakalanmıştı. Şifreleme protokolü tanıdıktı: Rus Askeri İstihbaratı (GRU) tarafından kullanılan karmaşık bir dizi.

Ece, vakit kaybetmeden Siber Operasyonlar Müdürü Albay Kemal Arslan’ı aradı. “Komutanım, Tiflis’ten bir trafik var. Bağlantı kodu, Rus istihbaratıyla örtüşüyor.”

On dakika sonra Albay Arslan odadaydı. Kaşlarını çattı. Karşısındaki veri, normalde mümkün görünmeyen bir senaryoyu işaret ediyordu. Rus GRU’su, Gürcistan üzerinden Türkiye’ye yönelik açık bir operasyon planlıyordu.

Mesaj parçalara ayrıldı, şifre çözülmeye başlandı. Nihayet ekranda ilk kelimeler belirdi: TÜRK C130 – AZERBAYCAN – EKİM/KASIM.

Bu artık sıradan bir siber takip değil, açıkça bir sabotaj planıydı. Albay Arslan, durumun doğrudan MİT Başkanlığı’na iletilmesi talimatını verdi. Hedef, Türkiye’nin C130 filosu ve plan gerçekse, harekete geçmeleri için iki aydan az zamanları vardı.

Bölüm II: Operasyon Karadeniz

Ertesi sabah MİT merkezinde acil bir kriz masası kuruldu. Siber analiz ekibi, kontrterör uzmanları ve hava güvenliği analistleri bir araya geldi.

MİT Başkan Yardımcısı Serkan Aydın toplantıya başkanlık etti. “Gürcistan, Rusya’nın arka bahçesi. Tiflis Havalimanı, fiilen onların kontrolünde sayılır. Eğer sabotaj yapılacaksa, bizim uçaklarımızın transit geçiş yaptığı yer orasıdır.”

Analist Ece, ellerindeki istihbaratı sundu: “Sinyallere göre, planlanan mekanik bir sabotaj. Uçağa fiziksel, zaman ayarlı bir cihaz yerleştirilecek. Muhtemelen motor veya hidrolik sistem hedef alınacak.”

Operasyon sorumlusu Albay Murat, görev takvimini masaya koydu: “Ekim ayında Azerbaycan’a kritik bir uçuş var. Karabağ Zaferi kutlamaları için F-16 filosu gidiyor. Destek ekipleri C-130’larla taşınacak. Eğer bir hamle yapacaklarsa, o görev sırasında yapacaklardır.”

Karar verildi. Operasyonun adı: Karadeniz. Görev, Rus GRU ajanlarını tespit etmek, planlarını çözmek ve sabotajı gerçekleşmeden, tamamen sessizce durdurmaktı. Rus tarafı en ufak bir şüphe duymamalıydı.

Tiflis’teki Gölge

İki gün sonra, Kod adı Kaan olan bir MİT personeli, sivil bir iş adamı kimliğiyle Tiflis’e giriş yaptı. Görevi: GRU hücresini bulmak, izlemek ve planın ayrıntılarını ortaya çıkarmaktı.

Kaan, gece yarısı havalimanı yakınındaki küçük bir kafede, teknik servis çalışanı bir kaynakla buluştu. Kaynak, endişeyle fısıldadı: “İki ay önce iki Rus geldi. Hangar bölümüne giriyorlar. Resmi izinleri var ama hiçbir şey tamir etmiyorlar. Sadece dolaşıyorlar.”

Kaan, aldığı fotoğrafları hemen Ankara’ya geçti. Bir saat içinde analiz tamamlandı: Dimitri Volkov ve Anton Sidorov. Rus GRU’ya bağlı, elektronik sabotaj ve hidrolik sistem uzmanları. Failler artık biliniyordu. Artık tek soru, ne zaman ve hangi uçağa?

Bölüm III: Tehlike Yaklaşıyor

Eylül-Ekim 2025, Tiflis ve Gence

Kaan, Tiflis’te Dimitri ve Anton’un gölgesi haline geldi. Onlar ne zaman Hangar 3’e odaklansa, Kaan da oradaydı. Raporlar Ankara’ya akıyordu: Türk C130’ları Gence’de, Uluslararası Kargo Hangar 3 alanına park edilecek.

MİT analistleri, Dimitri ve Anton’un geçmişini didikledi. Dimitri, 2010’da düşen bir Ukrayna askeri kargo uçağı; Anton ise 2016’da düşen bir İsveç kargo uçağı vakalarıyla bağlantılıydı. Resmi raporlar hep “belirsiz arıza” demişti, ancak istihbarat notları her seferinde insan müdahalesi şüphesini işaret ediyordu.

Albay Kemal Arslan durumu özetledi: “Bu adamlar profesyonel. Cihazı yerde takıyorlar. Zaman ayarlı bir devreyle, uçak belirli bir irtifaya ulaştıktan sonra aktif oluyor. Sistem yavaşça devre dışı kalıyor ve pilot fark edemeden uçak kontrolden çıkıp düşüyor.”

Sabotaj Gecesi

7 Kasım 2025, Gence Havalimanı, 23:00

Türk C-130’ları Gence’ye inmiş ve Hangar 3’e park edilmişti.

Ankara’dan gelen acil kod: Dimitri ve Anton Azerbaycan’a geçti.

Saat 23:00’de, iki ajan sahte Azerbaycan teknik kimlikleriyle hangara girdi. Kameralar ve Kağan’ın sivil görünümlü ekipleri her anı kaydediyordu. Dimitri ve Anton, iki gün sonra Türkiye’ye dönecek olan, içinde 20 asker taşıyan 68609 kuyruk numaralı uçağın önünde durdu.

Dimitri, sessizce uçağın altındaki hidrolik sistem bölmesine ulaştı. Çantasından 5 cm uzunluğunda, 3 cm genişliğinde, mat metalik bir kutu çıkardı: Sabotaj cihazı.

Anton çevreyi kontrol ederken, Dimitri cihazı hidrolik hattına hızla yerleştirdi, bağlantıları yaptı ve sistemi kapattı. Cihaz, test moduna geçti ve üzerinde küçük bir yeşil ışık yanıp sönmeye başladı. On dakika sonra işleri bitmişti. İki ajan, görevlerinin kusursuz tamamlandığı düşüncesiyle hangardan ayrıldı.

Ama bilmedikleri şey, onların her hareketinin, her saniyenin Ankara tarafından izlendiğiydi. Sabotaj tamamlanmıştı, şimdi sıra MİT’teydi.

Bölüm IV: Bir Teknisyenin Yükü

9 Kasım 2025, Gence Havalimanı

Ankara’dan gelen kırmızı kodlu emir açıktı: Cihaz bulunmalı. Ancak Rus ajanları en küçük bir hareketlenmeyi fark edebilecek kadar profesyoneldi. Açık bir operasyon yerine, tek kişilik, gizli bir hamle planlandı.

Hedef, Üsteymen Barış Yılmaz. 29 yaşında, C-130 hidrolik sistemlerinde 10 yıllık deneyime sahip, her hattı ezbere bilen bir teknisyen.

Barış’ın geçici üst binasında telefonu çaldı. Güvenli hattan gelen ses hızlı ve ciddiydi: “Barış, dikkatini ver. 68609 numaralı C130’a sabotaj yapıldı. Hidrolik hatta 5 cm 3 cm’lik bir cihaz yerleştirilmiş olabilir. Bunu bulman gerekiyor, kimseye söylemeden. Rutin kontrol gibi görünecek.”

Barış’ın nefesi kesildi. Bu, teknik arıza değil, bir saldırıydı. “Anladım komutanım. Hemen gidiyorum.”

Koşa koşa hangara gitti. Takım arkadaşlarına “Rutin kontrol” dedi. Alet çantasını aldı ve devasa 68609’un altına geçti. Feneri açtı ve taramaya başladı.

On dakika, yirmi dakika… Hiçbir şey yoktu. Barış’ın alnı terlemeye başladı. Sabotajcı ustaydı.

Sonra gözünden kaçmayan bir detay fark etti: Basınç hattının yakınında, gövdeyle aynı renkte, neredeyse görünmez incecik siyah bir kablo. Orada olmaması gereken bir yerde. Daha da yaklaştı. Kablo, bir bağlantı kapağının içine giriyordu. Kapağı açtı. İçeride, tarif edilen o küçük metalik kutu vardı. Üzerinde tek bir yeşil ışık, umursamazca yanıp sönüyordu.

Sabotaj cihazı buydu. Hidrolik basınç sensörüne bağlıydı. Uçak belirli bir irtifaya çıktığında devreye girecek ve sistemi yavaş yavaş felç edecekti. Uçak düşecekti.

Barış, tereddütle elini uzattı. Yanlış bir kablo, bir alarmı tetikler miydi? Ruslara sinyal mi gönderirdi? Ankara’yı aradı, cihazın bağlantı noktalarını tarif etti.

Merkezden saniyeler içinde talimat geldi: “Kırmızı kabloya dokunma. Önce yeşil kabloyu çıkar. Sonra mavi bağlantıyı gevşet. Cihaz devre dışı kalacak.”

Barış dizlerinin üzerine çöktü. Elleri titriyordu. Derin bir nefes aldı. Bütün dikkatini incecik yeşil kabloya odakladı. Yavaşça çekti. Yeşil ışık söndü. Ardından mavi bağlantıyı gevşetti. Cihaz serbest kaldı.

Barış, 300 gram ağırlığındaki soğuk metali eline aldı. Etkisi ise 20 askerin hayatıydı. Cihazı hemen çantasına koydu, sessizce hangardan çıktı ve Azerbaycan güvenliğine teslim etti.

Ankara’daki operasyon merkezinde gergin sessizlik çözüldü. Sabotaj durdurulmuştu.

Bölüm V: İki Ajanın Sonu

10 Kasım 2025, Tiflis, Gürcistan

Dimitri Volkov, Tiflis’teki otel odasında televizyonda Türk C130’unun ertesi gün Türkiye’ye döneceği haberini izliyordu. Planının kusursuz işlediğini sanıyordu. Yaklaşan felaketi, bir mühendis titizliğiyle izleyen birinin sakinliği yüzüne yansımıştı.

Ancak bilmediği şey, MİT’in planın her adımını deşifre ettiği, cihazı bulup etkisiz hale getirdiği ve şimdi sıranın onlara geldiğiydi.

Ankara’dan gelen emirle, Azerbaycan ve Gürcistan güvenlik servisleri ile koordinasyon sağlandı. Cihaz üzerindeki parmak izleri Dimitri Volkov’a aitti. Kanıt kesindi.

10 Kasım gecesi, saat 03:00’te Tiflis’te eş zamanlı operasyon başlatıldı. Gürcistan özel kuvvetleri, Dimitri ve Anton’un kaldığı iki farklı otele baskın düzenledi. İki ajan da direnemeden yakalandı.

MİT siber ekibi, ele geçirilen dijital materyalleri hemen analiz etti. Dimitri’nin bilgisayarında sabotaj planının tüm teknik dokümanları, Anton’un telefonunda ise Moskova’daki GRU komutanı Victor Sokolov ile yapılan şifreli görüşmeler bulundu. Bu, bireysel bir eylem değil, devlet destekli bir saldırıydı.

İtiraf

Günler süren sorgunun ardından, cihazın bulunmasıyla planın çöktüğünü gören Dimitri konuşmaya başladı: “Emir aldık. Türk askeri uçağını hedef almamız istendi. Amaç Türkiye’nin bölgedeki gücünü zayıflatmaktı.”

MİT görevlisi sordu: “Uçak düşseydi ne olacaktı?” Dimitri gözlerini kaçırmadan cevap verdi: “20 kişi ölecekti. Biz sadece verilen emri uyguladık.” “Emri kim verdi?” Dimitri, sanki söylediği isimle bütün operasyonun ağırlığı odaya çökecekmiş gibi durdu: “Victor Sokolov. Moskova’dan direkt emir geldi.”

Artık Victor Sokolov’un adı, uluslararası bir sabotaj suçlamasının ortasındaydı. Türkiye Dışişleri, Rusya’ya nota verdi. Dünya, Rus istihbaratının Türk askerlerini hedef aldığını öğrenmişti.

Epilog: Sessiz Kahramanlar

11 Kasım 2025, Gence Havalimanı, 09:30

Sabotaj önlenmişti ama herkesin içi hala gergindi. Pilot Yüzbaşı Mert Kaya, tüm hikayeyi biliyordu. Teknisyen Üsteymen Barış Yılmaz, son bir kez hidrolik sistemi gözden geçirdi. Her şey kusursuzdu.

C130, piste doğru ilerledi. 20 asker yerlerini aldı.

“Gence, burada Türk Hava Kuvvetleri 543. Uçuşa hazırız.” “543 kalkış izni verildi. Güvenli uçuşlar.”

Motorlar yükseldi, C130 hızlandı ve gökyüzüne yükseldi. Bir saat sonra, uçak tam da sabotaj cihazının aktif olması gereken noktada, Gürcistan hava sahasına girdi. Ama bu kez hiçbir şey olmadı. Hidrolik sistem mükemmel çalışıyordu.

İki saat sonra uçak Ankara’ya indi. 20 asker sağ salim evlerine döndü. Çünkü bir teknisyen dikkat etmişti ve bir ülke sessiz bir savaşın ortasında doğru hamleyi yapmıştı.

Barış Yılmaz’a Ankara’da törenle başarı belgesi verildi. O ise utangaç bir gülümsemeyle yalnızca şunu söyledi: “Ben görevimi yaptım. Her teknisyen aynı şeyi yapardı.”

Ama herkes biliyordu ki, o gün hangarın altında eğilen o adam olmasaydı, bu hikaye çok farklı biterdi. Savaş artık cephelerde değil; bazen bir kablonun içine gizleniyor, bazen bir bilgisayar ekranının arkasında. Türkiye’nin savunması, teknolojiyle, disiplinle, tecrübeyle ve alkış istemeyen bu sessiz kahramanlarla örülü bir ağdı. Ve ülke, onların omuzlarında sessizce nefes alıyordu.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News