Rus İstihbaratı Türk C-130 Kargo Uçağını Hedef Aldı — Sabotaj Cihazı Uçuşa Saatler Kala Bulundu

Gence’de Sessiz Savaş — Bir C130’u Kurtaran Operasyon
11 Kasım 2025 sabahı, Gence Havalimanı’nda saat 09.30’da Türk Hava Kuvvetlerine ait C130 kargo uçağı piste doğru ağır ağır ilerliyordu. Kokpitte Yüzbaşı Mert Kaya son kontrolleri yaparken, arka bölümdeki 20 asker Türkiye’ye dönüş için hazırlanıyordu. Tam o sırada hangarın kapısından bir adam fırladı; elinde küçük metalik bir kutu vardı, nefesi kesilmişti. Bağırıyordu, ama motorların uğultusunda sesi duyulmuyordu. Durmadan piste doğru koştu, uçağın önüne geldiğinde elini havaya kaldırdı. Mert onu fark etti, frenlere asıldı. Adam nefes nefese uçağa yaklaştı, cihazı kaldırdı ve kesin bir ifadeyle konuştu:
“Yüzbaşım, bu uçağa binmeyin. Sabotaj var.”
O cümleyle her şey değişti. Çünkü üç ay önce Ankara’da başlayan bir istihbarat zinciri, o sabah Gence’de son bulmak üzereydi. O teknisyen yetişmeseydi, uçağın içindeki 20 asker asla eve dönemeyecekti.
Ankara’da Başlayan Operasyon
Ağustos 2025, Ankara. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) merkez binasında gece 03:00. Siber istihbarat biriminde yalnızca beş görevli kalmıştı. Ekranlar yanıp sönüyor, binlerce veri akışı masalara düşüyordu. Her şey rutin görünüyordu, ta ki alarm çalana kadar. Kıdemli analist Ece Yılmaz ekrana döndü; Gürcistan üzerinden gelen şifreli bir sinyal yakalanmıştı. Rus GRU’nun kullandığı protokollere aitti. Ece hemen amirini aradı: “Komutanım, Tiflis’ten bir trafik var, Rus istihbaratıyla bağlantılı görünüyor.”
10 dakika sonra Siber Operasyonlar Müdürü Albay Kemal Arslan odaya girdi. Ekrana baktı, kaşları çatıldı. Çünkü karşısındaki veri, Rus GRU’nun Gürcistan üzerinden Türkiye’ye yönelik bir operasyon planladığını gösteriyordu. Mesaj parçalara ayrıldı, şifreler çözüldü. İlk kelimeler: “Türk C130 Azerbaycan, Ekim-Kasım.” Açık bir sabotaj planıydı.
Ertesi sabah MİT merkezinde acil toplantı yapıldı. Masada siber analiz ekibi, terör uzmanı, hava güvenliği analisti ve iki operasyon sorumlusu vardı. Rapor açıktı: Rus GRU, Türk Hava Kuvvetleri C130’larını Azerbaycan’da hedef alıyordu. Hedef zaman: Ekim veya Kasım. Amaç: Sabotaj. MİT Başkan Yardımcısı Serkan Aydın konuştu: “Gürcistan Rusya’nın arka bahçesi. Tiflis Havalimanı fiilen onların kontrolünde. Bizim uçaklar oradan geçiyor. Sabotaj yapılacaksa yer orasıdır.”
Analist Ece dosyayı açtı: “Sinyallere göre mekanik sabotaj planlanıyor. Uçağa fiziksel bir cihaz yerleştirilecek; muhtemelen motor veya hidrolik sistem hedef alınacak.” Albay Murat söz aldı: “Ekim ayında Azerbaycan’a uçuş var. Karabağ zaferi kutlamaları için F16 filosu gidiyor. Destek ekipleri C130’larla taşınacak. Eğer bir hamle yapacaklarsa o görev sırasında yapacaklardır.”
Toplantı sonunda karar verildi: Operasyonun adı ‘Karadeniz’di. Görev: Rus ajanlarını tespit etmek, planlarını çözmek ve sabotajı gerçekleşmeden durdurmak. Üstelik sessizce yapmak zorundaydılar; çünkü Rus tarafı şüphelenirse hedef değişir ve başka bir uçak riske girerdi.
Tiflis’te İz Sürmek
İki gün sonra Gürcistan’a bir personel gönderildi. Kod adı: Kaan. Görevi: Tiflis’te GRU hücresini bulmak, izlemek ve planın ayrıntılarını ortaya çıkarmak. Kaan sivil bir şirket çalışanı gibi Tiflis’e giriş yaptı. Pasaportunda iş görüşmesi yazıyordu. Gerçek görev ise bambaşkaydı.
Tiflis Havalimanı’nda güvenilir kaynaklarla bağlantı kurdu. Bir teknik servis çalışanı ile buluştu. Adam, “İki ay önce iki Rus geldi. Her hafta geliyorlar, hangar bölümüne giriyorlar. Resmi izinleri var ama hiçbir şey tamir etmiyorlar, sadece dolaşıyorlar” dedi. Kaan fotoğraf istedi, adam iki görüntü gösterdi. Kaan onları tanıdı; Ankara’ya bilgi geçti. Sonuç: Dimitri Volkov ve Anton Sidorov. Rus GRU’lu, elektronik sabotaj uzmanları. Motor ve hidrolik sistemlere cihaz yerleştirme eğitimi almışlar. Artık kim oldukları biliniyordu; ne zaman harekete geçecekleri ise bilinmiyordu.
Takip devam etti. Çünkü Türk uçakları henüz Azerbaycan’a yola çıkmamıştı ve sabotaj yapılacaksa uçaklar Gence’de beklerken yapılacaktı. MİT artık her adımlarını izliyordu.
Gence’de Kritik Gece
Ekim 2025. Türk F16 filosu Karabağ Zaferi töreni için Azerbaycan’a uçtu. Destek ekipleri C130’larla taşındı. Uçaklar Gence Havalimanı’na indi, Hangar 3’e park edildi. Sabotaj için belirlenen nokta artık sahnedeydi. Kaan havalimanında sivil kimlikle dolaşıyor, bir teknisyen gibi kontrol yapıyordu. Ama Dimitri ve Anton ilk gün gelmedi, ikinci gün gelmedi, üçüncü gün görünmediler. Türk uçakları dönüşe hazırlanıyordu.
Tam o sırada Ankara’dan acil kodla mesaj geldi: “Dikkat! Dimitri ve Anton Gürcistan’dan çıktı, Azerbaycan’a geçtiler, Gence’ye geliyorlar.” Kaan anında alarma geçti. Güvenlik tüm girişleri izlemeye aldı. Kameralar açıldı. Havalimanı operasyon merkezine dönüştü.
7 Kasım gecesi saat 23:00. İki adam kapıdan içeri girdi. Sahte kimlik, teknik servis kartı, resmi izin kağıdı. Her şey kusursuz hazırlanmıştı. Kaan onları gözle göremedi ama kameralar gördü, Ankara gördü. Her şey kaydediliyordu.
Dimitri ve Anton Hangar 3’e ilerledi. 5 Türk C130’u yan yana dizilmişti. Pistin loş ışıkları altında dev gövdeleri karanlığa karışıyordu. Rus ajanları 68.609 kuyruk numaralı uçağın önünde durdu. Bu uçak iki gün sonra Türkiye’ye dönecekti, 20 asker ile. Dimitri sessizce alt tarafa girdi, hidrolik sistem bölmesine ulaştı. Çantasından küçük bir kutu çıkardı. 5 cm uzunluğunda, 3 cm genişliğinde metalik sabotaj cihazı. Anton etrafı kontrol ediyordu. Dimitri cihazı hidrolik hattına yerleştirdi, bağlantıları yaptı, test moduna geçti, yeşil ışık yandı. 10 dakika sonra her şey bitmişti. Hangardan çıktılar, arabalarına binip uzaklaştılar. Sabotaj tamamlanmıştı. Ama bilmedikleri bir şey vardı: Her adım, her saniye kaydedilmişti.
Teknisyenin Sessiz Kahramanlığı
9 Kasım 2025, Gence Havalimanı. Ankara’dan kırmızı kodlu emir geldi. MİT operasyon merkezi Azerbaycan istihbaratıyla doğrudan hatta bağlandı. Durum açık ve kesindi: Bir Türk askeri uçağının hidrolik hattına sabotaj cihazı yerleştirilmişti. Uçuşa iki gün vardı. Cihaz bulunamazsa uçak havalandığında düşecekti.
Ancak bir sorun vardı: Rus ajanlar en küçük hareketlenmeyi bile fark edebilecek profesyonellikteydi. Eğer plan deşifre edildiğini hissederlerse cihazı başka bir uçağa takabilirlerdi ya da ortadan kaybolabilirlerdi. MİT hem cihazı bulmak zorundaydı hem de Rus ajanlarının haberdar olmamasını sağlamalıydı. Bu yüzden açık bir operasyon başlatılmadı. Sadece bir Türk teknisyen tarafından rutin kontrol görünümünde bir inceleme yapılacaktı.
Ankara Türk Hava Kuvvetlerine şifreli hattan ulaştı. Sadece bir kişinin telefonu çaldı: Üsteymen Barış Yılmaz. Barış, C130 uçaklarının hidrolik sistemlerinde uzman bir teknisyendi. 10 yıldır bu uçakların altında çalışıyordu, her hattı, her cıvatayı ezbere biliyordu.
O sabah geçici üst binasında telefon çaldı. Barış dışarı çıktı, kimsenin duymayacağı bir noktaya yürüdü. “68609 kuyruk numaralı C130’a sabotaj yapıldı. Hidrolik hatta 5 cm, 3 cm’lik bir cihaz yerleştirilmiş olabilir. Bunu bulman gerekiyor ama kimseye söylemeden. Bu sadece rutin kontrol olarak görünecek.”
Barış koşa koşa hangara gitti. Takım arkadaşlarına yalnızca “Rutin kontrol yapacağım” dedi. Alet çantasını aldı, 68609 numaralı uçağın altına geçti. Fenerini açtı, taramaya başladı. 10 dakika geçti, hiçbir şey yoktu. Bir 10 dakika daha geçti, yine yoktu. Barış’ın alnı terlemeye başladı. Sonra bir detay gözünden kaçmadı: Basınç hattının yakınında çok ince bir siyah kablo, gövdeyle aynı renkte. Orada olmaması gereken bir yerde. Fenerini kablonun üzerine tuttu, kablo hidrolik hattın içine giriyordu. Bağlantı kapağını açtı; içeride küçük metalik bir kutu, üzerinde tek bir yeşil ışık yanıp sönüyordu.
Barış durdu, kalbi göğsünde çarpıyordu. Sabotaj cihazı buydu. Cihaz profesyonelce yerleştirilmişti, hidrolik basınç sensörüne bağlıydı. Uçak belirli bir irtifaya ulaştığında cihaz devreye girecek, sistemi yavaş yavaş boşaltacak ve kontrolü imkansız hale getirecekti. Eğer uçak o cihazla havalanırsa pilot hiçbir şey fark etmeyecek, uçak birkaç dakika içinde düşecekti.
Barış derin bir nefes aldı. Cihazı eline almaya yelendi ama tereddüt etti. Yanlış bir kablo koparsa cihaz patlar mıydı? Bir alarm mı tetiklerdi, Ruslara sinyal mi gönderirdi? Ankara’yı aradı, durumu anlattı, bağlantı noktalarını tarif etti. Merkezdeki uzmanlar görüntüleri inceledi, talimat geldi: “Kırmızı kabloya dokunma. Önce yeşil kabloyu çıkar, sonra mavi bağlantıyı gevşet. Cihaz devre dışı kalacak.”
Barış dizlerinin üzerine oturdu, ellerini sabitlemek için derin bir nefes aldı. Yeşil kabloyu yavaşça çekti, yeşil ışık söndü. Ardından mavi bağlantıyı gevşetti, cihaz serbest kaldı. Barış onu eline aldı, soğuk, mat metalik yüzey. Yaklaşık 300 gram ağırlığında ama etkisi 20 askerin hayatı. Cihazı hemen çantasına koydu, sessizce hangardan çıktı, Azerbaycan güvenliğine teslim etti. Sonra Ankara’yı tekrar aradı: “Cihaz bulundu. Güvende.”
O an MİT operasyon merkezinde gergin sessizlik çözüldü. Sabotaj durdurulmuştu, uçak kurtarılmıştı. Ama operasyon bitmemişti; çünkü Dimitri ve Anton hala dışarıdaydı, artık bir sonraki hedefleri onları yakalamaktı.
Son Hamle: Rus Ajanların Yakalanması
10 Kasım 2025, Tiflis, Gürcistan. Dimitri Volkov otel odasında tek başına oturuyordu. Televizyonda haberler akıyordu: Türk C130 uçağının ertesi gün Türkiye’ye döneceği bildiriliyordu. Dimitri planın kusursuz işlediğini düşünüyordu. Cihaz yerleştirilmişti, aktif olacaktı. Ve uçak Gürcistan hava sahasında belirli bir noktaya geldiğinde kontrolünü yitirecekti.
Ama bilmediği bir gerçek vardı: MİT planın her adımını deşifre etmiş, cihazı bulmuş, etkisiz hale getirmişti. Şimdi sıra onlara gelmişti. Ankara’dan emir verildi, Azerbaycan istihbaratı ve Gürcistan güvenlik servisi ile koordinasyon kuruldu. Dimitri ve Anton’un yakalanması artık zorunluluktu. Kanıt gerekiyordu. MİT uzmanları cihazı inceledi; üretim seri numarası Rusya’da GRU ile bağlantılı bir firmaya aitti. Üzerinde parmak izleri bulundu ve o izler Dimitri Volkov’a aitti.
10 Kasım gecesi saat 03:00’te Tiflis’te eş zamanlı operasyon başlatıldı. Gürcistan özel kuvvetleri iki farklı otele baskın düzenledi. Kapılar kırıldı, koridorlar aydınlatıldı. Dimitri ve Anton direnemeden yakalandılar. Silahları yoktu ama telefonları ve bilgisayarları vardı. Ve sadece o cihazlar bile her şeyi anlatmaya yetiyordu.
Dijital materyaller analiz edildi. Dimitri’nin bilgisayarında sabotaj planının tüm teknik dokümanları, uçak şemaları, hidrolik hattın diyagramları, cihazın çalışma zamanları vardı. Anton’un telefonunda ise Moskova ile yapılan şifreli görüşmeler, kod adlar, yönlendirmeler, geri bildirimler vardı. MIT bunların hepsini çözdü. Telefon kayıtları GRU komutanı Victor ile doğrudan temas olduğunu gösteriyordu. Bu artık bireysel sabotaj değil, devlet destekli bir saldırıydı.
Gürcistan hükümeti sabaha karşı Rusya Büyükelçisini çağırdı. Diplomatik kriz patladı. Rusya inkar etti ama kanıtlar ortadaydı. Dimitri ve Anton sorguya alındı. İlk üç gün hiçbir şey söylemediler. Onları konuşturan şey inat değil, gerçekle yüzleşmeleriydi. Cihaz bulunmuştu, plan çökmüştü. Artık inkar etmenin anlamı yoktu.
Dördüncü gün Dimitri konuşmaya başladı: “Emir aldık. Türk askeri uçağını hedef almamız istendi. Cihazı hidrolik sisteme biz yerleştirdik. Amaç Türkiye’nin bölgedeki gücünü zayıflatmaktı.” Sorgu odasında sessizlik oldu. MIT görevlisi sordu: “Uçak düşseydi ne olacaktı?” Dimitri cevap verdi: “20 kişi ölecekti. Biz sadece verilen emri uyguladık. Kararı biz vermedik.” “Emri kim verdi?” Dimitri durdu, sonra konuştu: “Victor Sokolov, Moskova’dan direkt emir geldi.”
Victor Sokolov, Rus askeri istihbaratının en kritik figürlerinden biriydi. Artık adı uluslararası bir sabotaj suçlamasının ortasındaydı. Türkiye Dışişleri hemen harekete geçti, Rusya’ya nota verildi, uluslararası medya bilgilendirildi. Dünya artık Rus GRU’nun Türk askeri uçağını düşürmeye çalıştığını biliyordu.
Eve Dönüş ve Sessiz Kahramanlar
11 Kasım sabahı, Gence Havalimanı’nda hazırlık vardı. Sabotaj önlenmişti ama herkesin içi hala tedirgindi. Pilot Yüzbaşı Mert Kaya artık tüm hikayeyi biliyordu. Barış Yılmaz ise son bir kontrol daha yaptı. Hidrolik sistemi tek tek gözden geçirdi, her şey kusursuzdu. Cihaz çıkarılmış, hatlar temizlenmişti. Uçak piste çekildi, 20 asker yerlerini aldı.
“Genule, burada Türk Hava Kuvvetleri 543. Uçuşa hazırız.”
543 kalkış izni verildi. Motorlar yükseldi, C130 hızlandı ve gökyüzüne yükseldi. Bir saat sonra uçak Gürcistan hava sahasına girdi. Tam da sabotaj cihazının aktif olması gereken noktaya. Ama bu kez hiçbir şey olmadı. Hidrolik sistem mükemmel çalışıyordu, kontrol sabit, basınç normaldi. 2 saat sonra uçak Türkiye hava sahasına ulaştı ve Ankara’ya indi. 20 asker sağ salim eve döndü.
Çünkü bir teknisyen dikkat etmişti ve bir ülke sessiz bir savaşın ortasında doğru hamleyi yapmıştı.
Son Söz
Barış Yılmaz Ankara’ya döndüğünde bir tören düzenlendi. Kendisine başarı belgesi verildi. O ise utangaç bir gülümsemeyle yalnızca şunu söyledi: “Ben görevimi yaptım. Her teknisyen aynı şeyi yapardı.” Ama herkes biliyordu ki, o gün hangarın altında eğilen o adam olmasaydı bu hikaye çok farklı biterdi.
Ve bu hikaye bize bir gerçeği hatırlatıyor:
Savaş artık sadece cephelerde değil. Bazen bir hangarın loş ışığında yürür, bir kablonun içine gizlenir, bir cihazın ucunda bekler. Düşman artık her zaman üniforma giymez; bazen teknisyen kılığında gelir, bazen mühendis görünümünde, bazen de bir bilgisayar ekranının arkasında.
Türkiye’nin savunması sadece silahlardan ibaret değildir. Bu savunma; teknolojiyle, disiplinle, tecrübeyle ve sessiz kahramanlarla örülü bir ağdır. Teknisyenlerdir, pilotlardır, siber analistlerdir, istihbarat görevlileridir. Onlar alkış istemez, manşetlere çıkmaz; sadece görevini yapar ve bir ülke o insanların omuzlarında sessizce nefes alır.
SON