Sadece Uyuyacak Bir Yer İstedi – Asla Yabancı Kabul Etmeyen Adama Yalvardı!

Sadece Uyuyacak Bir Yer İstedi – Asla Yabancı Kabul Etmeyen Adama Yalvardı!

Fırtınanın Ardından

Kapı öyle bir çarptı ki gecenin sessizliğinde silah sesi gibi yankılandı. Nur doğduğu evin önünde hareketsiz durdu. Büyüdüğü evin önünde. Bir saat öncesine kadar sonsuza kadar evi olacağını sandığı yerin önünde. Ama artık değildi. Birkaç eşyası tozlu yolda dağınık şekilde duruyordu. Yırtık bir battaniye, birkaç elbise ve anneannesinin buruşuk fotoğrafı. Bu dünyada onu gerçekten seven tek kişiydi anneanne; başka kimse yoktu.

Bir daha yüzünü görmek istemiyorum!” diye bağırmıştı üvey annesi kapının arkasından. Sesi nefret doluydu. Bıçaktan daha keskin bir nefretti bu. “Yaptığın şeyden sonra bu ailenin parçası değilsin artık.” Nur eşyalarını titreyen elleriyle topladı. 19 yaşındaydı. Tek bir gecede her şeyini kaybetmişti. Suçlama yalancıydı. Kanıt uydurmaydı. Ama gerçek önemli değildi. Aile onuru tehlikedeyse gerçek hiç önemli değildi.

Babası sessiz kalmıştı. Yeni karısı cezayı verirken bir kelime etmemişti. Bu sessizlik tüm bağırışlardan daha çok acıtıyordu. Dünyanın tüm bağırışlarından daha çok. Dağın soğuğu yıpranmış elbisesinin içinden sızıyordu. Patikada yürürken çıplak ayakları keskin taşlara basıyordu. Ama fiziksel acı hiçbir şeydi. Göğsünde kanayan yara yanında hiçbir şeydi. Her adım onu bildiği tek hayattan uzaklaştırıyordu. Onu korkutan belirsiz bir geleceğe doğru götürüyordu.

Gözyaşları saatler önce kurumuştu. Artık içinde hiçbir şey kalmamıştı. Sadece her nefes alışında büyüyen bir boşluk vardı. Üvey annesinin acımasız sözlerini hatırladı. Hep biliyorduk zaten hiçbir işe yaramadığını. Annen senden utanarak öldü. Şimdi biz de utanıyoruz.

Patika çam ağaçları arasında yukarı doğru uzanıyordu. Ağaçlar gece rüzgarına sırlar fısıldıyordu. Nurun bir varış yeri yoktu. Sadece umutsuz bir kaçış ihtiyacı vardı. Kalbi bin parçaya ayrıldığı yerden kaçma ihtiyacı. Bacakları soğuktan ve yorgunluktan titriyordu ama yürümeye devam ediyordu. Çünkü durmak pes etmek demekti. Henüz buna hazır değildi.

İşte o zaman gördü ışığı. Ahşap bir kulübe ağaçların arasında duruyordu. Dünyadan kopuk duruyordu. Sanki gizli bir sığınaktı. Bacasından duman yükseliyordu. Yıldızlara doğru tırmanıyordu. Pencereden altın rengi bir ışık sızıyordu. Sıcaklık ve güvenlik vadediyordu. Nur gücünün tamamen tükendiğini hissetti. Dizleri büküldü. Islak toprağa düştü. O ev görüntüsüne baktı. Ona bir serap gibi geliyordu.

Ayaklarını sürüyerek yaklaştı. Her adım artık bilmediği bir iradeyle atılıyordu. Kapıya vardığında uzun dakikalar boyunca öylece durdu. Çalacak cesareti topluyordu. Gururu, çaresizlikle savaşıyordu ama ihtiyaç daha güçlüydü. Yumuşakça kapıyı çaldı. Ses içeride yankılandı. Ardından kan donduran bir sessizlik oldu. Sonra ağır adımlar yaklaşmaya başladı. Kapı yavaşça açıldı.

Eşikte beliren adam nefesini kesti. Uzun boylu ve güçlüydü. Yüz hatları Türk kökeninden geldiğini gösteriyordu. Koyu renk gözleri sanki ruhun içine bakıyordu. Siyah saçları omuzlarına dökülüyordu. Yüzünde acı ve yalnızlık hikayesi anlatan çizgiler vardı. Ama Nuru en çok şaşırtan şey adamın yüzündeki mutlak şaşkınlık ifadesiydi.

— Ne istiyorsun? diye sordu adam. Sesi boğuktu. Sanki uzun zamandır kimseyle konuşmamıştı. Tonu zalim değildi ama nazik de değildi. Dünyaya güvenmeyi öğrenmiş birinin sesiydi bu.

Nur konuşmaya çalıştı ama kelimeler boğazında düğümlendi. Soğuk, yorgunluk ve duygular onu dilsiz bırakmıştı. Sadece yalvaran gözlerle ona baktı. Rüzgarda bir yaprak gibi titriyordu.

— Ziyaretçi kabul etmiyorum, dedi adam kapıyı kapatmaya başladı. — Köyde yardım ara.
— Sadece uyuyacak bir yer lazım, diye fısıldadı Nur sonunda. Sesi kırıktı ama çaresizdi. Lütfen gidecek yerim yok.

Yusuf durdu. Bu kırık sesteki bir şey onu ok gibi deldi. Kızı daha dikkatli inceledi. Islak elbisesi, kanayan çıplak ayakları, ağlamaktan şişmiş gözleri. Bu meraklı bir ziyaretçi değildi. İyilik isteyen biri de değildi. Bu kaybolmuş bir ruhtu. Tıpkı bir zamanlar kendisinin olduğu gibi.

— Yabancılara yardım eden biri değilim, diye mırıldandı. Ama sesi sertliğini kaybetmişti. Özellikle genç kadınlara bela getirir.
— Ben de getirecek bela kalmadı artık, diye yanıtladı Nur. Hüzünlü bir gülümseme yayıldı yüzüne.

Yusuf’un kalbini parçalayan bir gülümsemeydi bu. Kaybedebileceğim her şeyi zaten kaybettim. Bu kelimeler Yusuf’un göğsünde kendi geçmişinin yankısı gibi çınladı. Kız da kendi taşıdığı boşluğu gördü. Kendi hissettiği yalnızlığı fark etti. Dünyada tamamen yalnız olma hissini anladı. Kendi içinde savaştı. Tüm savunmaları kapıyı kapatıp kızı göndermesini haykırıyordu. Bu yalnızlığı dikkatle inşa etmişti. Bu tecriti kendini korumak için seçmişti.

Ama kızın sendeleyip neredeyse düştüğünü gördüğünde içindeki bir şey kırıldı.
— Bir gece, diye homurdandı. Yana çekildi. Kızın geçmesine izin verdi. — Yarın gidersin.

Nur kulübeye tereddütlü adımlarla girdi. Sanki birinin ona merhamet gösterdiğine inanamıyordu. Sıcaklık onu anında sardı. Saatler sonra ilk kez nefes alabildiğini hissetti. Kulübe basitti ama rahattı. Elle yapılmış ahşap mobilyalar vardı. Şöminede ateş çatırdıyordu.

— Kanepede battaniye var, dedi Yusuf. Ona bakmadan mutfak tarafına yöneldi. — Başka hiçbir şeye dokunma.

Nur kanepeye yerleşti. Titreyen vücudunu battaniyelere sardı. Çam kokusu vardı battaniyelerde. Bir de tanımlayamadığı başka bir koku. İlk kez evden çıktığından beri kendini güvende hissetti. Gözlerini kapatıp sıcaklığın onu sakinleştirmesine izin verdi. Ama uyku gelmiyordu. Her uykuya dalacağı an gecenin olayları onu tekrar saldırıyordu.

Mutfaktan yumuşak sesler geliyordu. Bir şey pişiriliyor, tıkırdıyordu. Nefis bir koku havayı doldurmaya başladı. Midesi acı verici şekilde guruldadı. Kahvaltıdan beri hiçbir şey yememişti. Ama acı duygusal acının yanında kaybolmuştu. Yusuf elinde buharlanan bir tabakla göründü.

— Ye! diye emretti. Tabağı önündeki sehpaya koydu. Sonra uyu.

Sebze çorbası ve yumuşak et parçaları vardı. Kokusu cennet gibiydi. Nur minnetle dolu gözlerle ona baktı. Adam bu bakıştan görünür şekilde rahatsız oldu.

— Neden? diye sordu Nur yumuşakça. — Kimseye yardım etmiyorsan neden bana yardım ediyorsun?

Yusuf uzun bir süre hareketsiz kaldı. Sadece kendisinin bildiği şeytanlarla savaşıyordu.

— Çünkü bir zamanlar biri en çok ihtiyacım olduğunda kapıyı yüzüme kapattı, diye yanıtladı sonunda. Sesi zar zor bir fısıltıydı ve onu hiçbir zaman affetmedim.

Bu sözlerle odasına gitti. Kızı yemek ve farklı şekilde atmaya başlayan bir kalple yalnız bıraktı. Nur o umudu tadında çorbayı yerken hayal bile edemiyordu. Sadece bir gecelik sığınak bulmamıştı. Hayatının tamamen yeni bir yön alacağı yeri bulmuştu.

Ateş yumuşakça çatırdıyordu. Battaniyeler onu sıcak tutuyordu. İlk kez hayatında en beklenmedik yerde evinde gibi hissetti. Onun gibi kalbinde derin yaralar taşıyan bir yabancının kulübesinde.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News