BABA ARTANLARI YİYEBİLİR MİYİM… VE MİLYONER BUNU DUYUNCA NEREDEYSE BAYILACAKTI
Ahmet Yılmaz, İstanbul’un en pahalı restoranında oturmuş, bonfilesini keyifle yerken, masasına yaklaşan küçük bir çocuğun hafif dokunuşu ile irkildi. Başını çevirdiğinde, dağınık sarı saçları ve yıpranmış kıyafetleriyle bir çocukla göz göze geldi. Çocuğun elinde bir plastik poşet vardı ve ağzını açarak, Ahmet’in hayatını altüst edecek o sözleri söyledi: “Artıkları yiyebilir miyim baba?”
Ahmet, 42 yaşındaki iş adamı, bu sözleri duyduğunda boğazında bir yumru hissetti. Güneş gözlükleri burnundan kayarken, çocuğa dikkatle baktı. “Ne dedin sen?” diye mırıldandı. Çocuk, “Annem hep senin benim babam olduğunu söylerdi,” dedi. Ahmet, çocuğun sözlerinin etkisiyle kanının donduğunu hissetti. O yüz, o gözler, benzerlik inkar edilemezdi.
Restoranın müdürü Murat, öfkeden kıpkırmızı bir yüzle masaya doğru koştu. “Özür dilerim Yılmaz Bey. Hemen güvenliği çağırıp bu çocuğu buradan uzaklaştırayım,” dedi. Ama Ahmet elini kaldırarak onu durdurdu. “Hayır, bırak kalsın,” dedi. Çocuk utangaç bir gülümsemeyle ön dişlerindeki hafif aralığı gösterdi. Ahmet, kendi çocukluğunu hatırladı.
“Adın ne?” diye sordu. “Eren Özdemir,” dedi çocuk. “Annemin adı Zeynep. Evimize yakın bir fırında çalışıyor ama bazen ikimize yetecek kadar yemek alamıyor.” Ahmet, bu sözleri duyduğunda midesinde bir yumruk hissetti. Zeynep, bu ismi umutsuzca unutmaya çalıştığı geçmişinden bir yankı gibi zihninde çınlattı.
Sekiz yıl önce Zeynep ile bir üniversite mezuniyet partisinde tanışmıştı. O zamanlar eğitim bilimleri öğrencisi olan Zeynep, mütevazı bir ailenin kızıydı. Aralarındaki ilişki sadece altı ay sürmüş ama Ahmet’in hayatındaki en yoğun altı aydı. Zeynep hamile olduğunu söylediğinde, Ahmet paniğe kapılmıştı. Sorunu çözmesi için ona para teklif etmişti ama Zeynep bunu gururla reddetmişti. Ahmet, korkaklık edip bu kararı kabul etmiş ve hayatına devam etmişti.
“Benim baban olduğuma emin misin?” diye sordu Eren. Ahmet, çocuğun yüzünden cevabı okudu. Eren hevesle başını salladı. Yırtık pantolonunun cebinden buruşmuş bir fotoğraf çıkardı. “Annem bu fotoğrafı saklıyor. Tanıştığınız gün çekilmiş,” dedi. Ahmet, titreyen elleriyle fotoğrafı aldı. Mezuniyet partisinde Zeynep ile kucak kucağa gülümsedikleri bir andı. O anı mükemmel bir şekilde hatırlıyordu.
“Buraya otur,” dedi Ahmet, yanındaki sandalyeyi göstererek. Eren zorlukla sandalyeye çıktı. Ahmet, garsona yaklaşması için işaret etti. “Çocuğa da benim yediğimden bir tabak getirin,” diye emretti. “Gerek yok amca. Artıkları yiyebilirim,” diye itiraz etti Eren. Ama midesi guruldayarak açlığını ele verdi. “Hayır, sen düzgün bir yemek yiyeceksin,” dedi Ahmet, güneş gözlüklerini çıkarıp Eren’in gözlerinin içine bakarak.
Yemek geldiğinde Eren, yemeği öyle bir iştahla yedi ki Ahmet’in yüreği parçalandı. Lokmalar arasında çocuk hayatını öyle bir doğallıkla anlatıyordu ki Ahmet giderek daha derinden etkileniyordu. “Annem ben bebekken beri Mehmet amcanın fırınında çalışıyor. Sabah 4’te evden çıkıyor ve akşam 7’de ancak dönüyor.” Eren’in anlattıkları Ahmet’in içini sızlattı.
“Bu kadar çalışmasına rağmen, her zaman yemeğinden bir parça ayırıp bana veriyor,” dedi Eren. Ahmet, Zeynep’in çocuğunu tek başına büyütme çabasını düşündü. “Peki nerede oturuyorsunuz?” diye sordu. “Umut Mahallesi’nde, burasından uzak. Bugün buraya gelmek için üç otobüs değiştirdim. Annem geldiğimi bilmiyor. Ona meydanda oynayacağımı söyledim, yoksa kızardı.”
Ahmet, Umut Mahallesi’ni biliyordu. “Peki otobüs parasını nasıl buldun?” Eren, mahcup bir şekilde gözlerini yere indirdi. “İki hafta boyunca teneke kutular topladım. Hurdacı Ali amcaya sattım. Bana 10 lira verdi.” Bu itiraf Ahmet’e yıldırım gibi çarptı. Bu çocuk, onu görmek için sokaklarda çöp toplayarak para biriktirmişti.
Eren, “Annem benim hakkımda konuşuyor mu?” diye sordu. “Bazen uyuduğumu sandığında o fotoğrafa bakarak ağlıyor. Senin iyi bir adam olduğunu ama aile istemediğini fısıldıyor,” dedi. Ahmet, Zeynep’in onun imajını korumak için ne kadar çabaladığını düşündü. “Beni neredeyse hiç tanımıyorsun,” dedi Eren.
O akşam, Ahmet Eren’in evine gitmek için Zeynep ile konuştu. Zeynep, “Beni nasıl buldun?” diye sordu. Ahmet, Eren’in cesaretini takdir ettiğini söyledi. Zeynep, “Ben seni bulmadım. Eren bana geldi,” dedi. Ahmet, Zeynep’in gözlerindeki acıyı gördü. “Beni nasıl buldun?” diye sordu Zeynep. Ahmet, Eren’in cesaretinin ona ilham verdiğini anlattı.
Zeynep, “Beni nasıl buldun?” dedi. Ahmet, Eren’in cesaretini takdir ettiğini söyledi. Zeynep, “Ben seni bulmadım. Eren bana geldi,” dedi. Ahmet, Zeynep’in gözlerindeki acıyı gördü. “Beni nasıl buldun?” diye sordu Zeynep. Ahmet, Eren’in cesaretinin ona ilham verdiğini anlattı.
Ahmet, Zeynep’e “Artık ailenin bir parçasıyım,” dedi. Zeynep, “Bunu kabul etmek kolay değil,” dedi. Ama Ahmet, ona destek olacağını ve Eren’in babası olacağını söyledi. Zeynep, “Bunu istemiyorum,” dedi. “Ama Eren’in bir babaya ihtiyacı var.” Ahmet, Zeynep’in gözlerinde parlayan yaşları gördü.
Eren, “Baba, annem işten dönmeden eve gitmem lazım,” dedi. “Ben de seninle geliyorum,” dedi Ahmet. Zeynep, “Eğer Eren’e destek olmak istiyorsan, onun hayatında kalmalısın,” dedi. Ahmet, “Kendimi değiştirmek zorundayım,” dedi. Zeynep, “Eren’in hayatında kalmak istiyorsan, onun yanında olmalısın,” dedi.
Ahmet, Eren’in hayatında kalmak için her şeyi göze alacağını söyledi. Zeynep, “Oğlumun hayatında kalmak istiyorsan, onun yanında olmalısın,” dedi. Ahmet, Eren’in hayatında kalmak için her şeyi göze alacağını söyledi. Ve böylece, Ahmet ve Zeynep, Eren’in hayatında kalmak için birlikte mücadele etmeye karar verdiler.