Çirkin Diye Aşağıladılar, Ama O Hayatını Yeniden İnşa Etti
Kasabanın meydanı o sabah her zamanki gibi kalabalıktı. Kadınlar tezgahlarını kurmuş, erkekler kahvede oturmuş, çocuklar çeşme başında oyun oynuyordu. Ancak Leyla’nın meydana adım atmasıyla herkesin dikkati ona çevrildi. Leyla’nın yüzünün sol tarafını kaplayan doğum lekesi, onu kasabanın dışlanmış kişisi yapmıştı. Çocuklar fısıldaşıyor, kadınlar başlarını çeviriyor, erkekler alaycı bakışlarla ona bakıyordu. Leyla, üvey annesi Şerife Hanım’ın emriyle pazara gelmişti. “Kimseyle konuşma, kimseye görünme,” demişti Şerife Hanım. Ancak kader, Leyla için başka bir şey planlıyordu.
Meydanın ortasında yürürken, kasabanın zenginlerinden Behçet Bey’in sesi yükseldi. “İşte uğursuz kız geliyor!” diye bağırdı. Herkes ona bakıyordu. Behçet Bey, Leyla’nın yüzündeki lekeyi işaret ederek, “Annen seni taşırken ne gördü de böyle doğdun?” diye alay etti. İnsanlar kahkahalarla güldü. Leyla’nın gözleri doldu, ama hiçbir şey söyleyemedi. Behçet Bey devam etti: “Belki de Allah seni böyle yarattı ki herkes senin gibi olmamak için dua etsin.” Bu sözler, Leyla’nın kalbine bıçak gibi saplandı. İnsanlar, onun lekesini bir günah gibi görüyor, onu aşağılıyordu.

Leyla’nın çocukluk arkadaşı Ceylan, kalabalığın arasından öne çıktı ve Behçet Bey’e karşı koymaya çalıştı. “Bu kadın size ne yaptı? Neden onu aşağılıyorsunuz?” diye sordu. Ancak kimse Ceylan’ı dinlemedi. Leyla, Ceylan’ın desteğine rağmen daha fazla dayanamadı. Gözyaşları içinde eve döndü. Şerife Hanım onu kapıda karşıladı ve bağırmaya başladı: “Bizi rezil ettin! Artık bu evde kalamazsın!” Leyla, sessizce odasına gitti. O gece, pencereden yıldızlara bakarak düşündü. Kasabada istenmediğini biliyordu. Sabah olduğunda, birkaç parça eşyasını toplayarak evden ayrıldı. Artık nereye gideceğini bilmiyordu, ama kalamayacağını biliyordu.
Leyla, dağlara doğru yürümeye başladı. Günlerce aç ve susuz bir şekilde yürüdü. Gücü tükenmiş, neredeyse bayılmak üzereydi. O sırada, dağlarda yaşayan Adem ve kızı Fazilet, onu buldu. Fazilet babasına, “Baba, bu kadın çok hasta, yardım etmeliyiz,” dedi. Adem, önce tereddüt etti, ama Leyla’nın perişan halini görünce onu evine götürdü. Günlerce Leyla’nın başında beklediler, ona su ve yemek verdiler. Leyla, yavaş yavaş kendine geldi. Adem ve Fazilet’in sıcak ilgisi, Leyla’nın yaralarını sarmaya başlamıştı.
Leyla, Adem’in geçmişini öğrendi. Adem, yıllar önce eşini kaybetmiş, kızıyla birlikte dağlarda yaşamaya başlamıştı. Fazilet ise annesiz büyüyen, sevimli bir kızdı. Leyla, onların yanında kendini güvende hissetti. Fazilet ona “Anne” demeye başladı. Başta çekinse de Leyla, bu hitabı kabullendi. Adem, Leyla’ya dağ yaşamını öğretti. Leyla, şifalı bitkilerle ilgilenmeye başladı. Adem’in merhum eşinden kalan eski bir defteri kullanarak ilaçlar hazırlamayı öğrendi. Artık sadece bir misafir değil, bu ailenin bir parçası olmuştu.

Bir gün Fazilet hastalandı. Adem, onu kasabaya götürmeyi düşündü, ama Leyla, “Ben hallederim,” dedi. Defterden tariflere baktı, ilaçlar hazırladı ve Fazilet’i iyileştirdi. O gün, Adem’in Leyla’ya olan hayranlığı daha da arttı. Bir akşam, ateşin başında otururken Adem, Leyla’ya dönüp, “Burada kalmanı istiyorum. Sadece misafir olarak değil, ailemizin bir parçası olarak. Benimle evlenir misin?” diye sordu. Leyla şaşırdı. “Ben lekeli bir kadınım. Beni gerçekten istiyor musun?” dedi. Adem, “Seni tüm halinle seviyorum. Lekenle, geçmişinle, her şeyinle… Çünkü sen Leyla’sın ve seni seviyorum,” dedi. Leyla, mutluluk gözyaşları içinde teklifi kabul etti.
Bir hafta sonra, küçük bir nikah töreniyle evlendiler. Leyla, Adem’in karısı, Fazilet’in annesi oldu. Artık kendini gerçekten ait hissettiği bir ailesi vardı. Zamanla Leyla, dağlarda bir şifacı olarak tanındı. Çevre köylerden insanlar, hastalarını ona getirmeye başladı. Leyla, herkese yardım etti. Bir gün, kasabadan Behçet Bey, hasta kızı için yardım istemeye geldi. Leyla, önce tereddüt etti, ama kızını kurtardı. Behçet Bey, Leyla’dan özür diledi ve kasabaya döndüğünde, Leyla’nın ne kadar değerli bir insan olduğunu herkese anlattı.
Kasaba halkı, Leyla’yı affetmek ve onu geri kazanmak istedi. Leyla, kasabaya dönmeyi kabul etti, ama dağdaki evlerini de koruyacaklardı. Artık Leyla, sadece bir şifacı değil, kasabanın saygı duyulan bir üyesiydi. Yıllar geçti, Leyla mutlu bir hayat sürdü. Fazilet büyüdü, Berat adını verdikleri oğulları oldu. Leyla, bir zamanlar utandığı lekesiyle barıştı. O leke, onun gücünü ve hikayesini temsil ediyordu. Leyla, hayatın zorluklarına rağmen, sevgiyle ve azimle her şeyi başarmıştı.
Sonunda Leyla, herkese şu dersi verdi: Gerçek güzellik, dış görünüşte değil, kalptedir. Ve herkes, sevilmeyi hak eder.