MİLYONER FABRİKADA GÜNDE 2 MİLYON KAYBEDİYORDU – AMA FAKİR BİR KIZ ÇÖZÜMÜ BULDU…
Bir milyoner, servetinin çökmeye başladığını fark etti. Felç olmuş bir fabrikada günde 2 milyon dolar kaybediyordu. Ünlü uzmanlar her şeyi denediler ama hiçbiri gizli sorunu tespit edemedi. Kaosun ortasında, basit bir işçinin kızı olan Zeynep’in beklenmedik sesi yükseldi. Dakikalar içinde bulduğu çözüm sadece imparatorluğu kurtarmadı, kendi hayatını da sonsuza dek değiştirdi.
Kemal Bey, İstanbul’un Ataşehir semtindeki lüks ofisinin penceresinden dışarı bakıyordu. Gökyüzünde süzülen uçakların her birinde kendi fabrikasında üretilen parçalar vardı. Bu düşünce her zaman içini gururla doldururdu. Türk Havacılık Endüstrisinin kurucusu ve sahibi olarak ülkenin en büyük uçak parçaları üreticisiydi. Ancak, son günlerde işler pek de yolunda gitmiyordu.
Sekreteri Ayla Hanım’ın sesi, düşüncelerini böldü. “Kemal Bey, teknik direktör Ahmet Bey acil görüşmek istiyor.” Kemal kaşlarını çattı. Ahmet panik yapan biri değildi. Eğer acil diyorsa, gerçekten önemli bir şey olmalıydı. “Hemen gelsin,” dedi masasına dönerek.
Ahmet, yüzünde endişeli bir ifadeyle odaya girdi. “B7 üretim hattında ciddi bir sorun var. Tamamen durdu.” Kemal’in yüzündeki ifade aniden değişti. B7 hattı, şirketin en kritik üretim hattıydı. Uluslararası hava yolları için özel tasarlanmış güvenlik sistemleri parçalarını üretiyordu ve bu hat, şirketin günlük gelirinin neredeyse yarısını sağlıyordu. “Ne zamandan beri?” diye sordu Kemal, ayağa kalkarak. “İki saat önce,” dedi Ahmet. “Teknik ekip nedeni bulmaya çalışıyor ama şu ana kadar hiçbir sonuç alamadık.”
Kemal, ceketini giydi. “Fabrika’ya gidiyoruz hemen.”
Fabrika, İstanbul’un Avrupa yakasında Hadımköy’deki geniş bir sanayi bölgesinde yer alıyordu. Lüks makam aracıyla fabrikaya vardıklarında, Kemal’i endişe verici bir manzara karşıladı. Normalde yoğun faaliyet gösteren B7 hattı tamamen sessizdi. Yüzlerce işçi, çalışmayan makinelerin etrafında çaresizce bekliyordu. Tavandan sarkan dijital ekranlarda kırmızı uyarı ışıkları yanıp sönüyordu.
“Her dakika 400 dolar kaybediyoruz,” dedi finans direktörü Murat, Kemal’i karşılarken. “Günlük kaybımız 2 milyon doları bulacak.” Kemal derin bir nefes aldı. “Mühendislerimiz ne diyor?” “Sistemler normal görünüyor. Bilgisayar teşhisleri herhangi bir hata göstermiyor ama hat çalışmıyor. Dışarıdan uzmanları çağırın,” dedi Kemal kesin bir sesle. “Maliyeti önemli değil. Bu hattın bugün çalışması gerekiyor.”
Fabrikanın diğer ucunda, işçilerin yemekhanesinde 12 yaşındaki Zeynep, babasını bekliyordu. Babası Deniz Bey, gece vardiyasında çalışan bir makine operatörüydü. Zeynep’in annesi, üç yıl önce hayatını değiştiren bir hastalıktan sonra artık evde bakıma muhtaçtı. Bu yüzden okul sonrası kız, genellikle fabrikaya gelir ve babasının vardiyası başlayana kadar yemekhanede ödevlerini yapardı.
Zeynep sıradan bir kız değildi. Matematikten ve bilimden olağanüstü derecede iyi anlıyor, makinelere karşı doğal bir ilgi duyuyordu. Babası ona sık sık fabrikanın nasıl çalıştığını anlatır, bazen de güvenli alanlarda ona basit mekanik sistemleri gösterirdi. Zeynep, babasının her açıklamasını adeta içine çekerdi.
Baba, neden herkes bu kadar telaşlı? diye sordu Zeynep. Deniz, yemekhaneye girdiğinde endişeli görünüyordu. “B7 hattı durdu kızım. Kimse neden olduğunu bilmiyor.” “B7, uçakların güvenlik sistemleri için parçalar üreten hat değil mi?” Deniz hafifçe gülümsedi. Kızının her şeyi hatırlaması onu hep şaşırtırdı. “Evet, o hat. Kemal Bey bile fabrikada durum çok ciddi. Görebilir miyiz?” diye sordu Zeynep, gözlerinde merak parıltısıyla. “Hayır kızım, şu anda orası çok karışık. Sen burada kal ve ödevlerini bitir. Ben gidip yardım etmem gerekip gerekmediğini göreyim.”
Deniz ayrıldıktan sonra Zeynep, kitaplarını kapattı. Babasının söylediklerine rağmen içindeki merak duygusu çok güçlüydü. Yemekhaneden çıkıp koridordan B7 hattına doğru ilerledi. Fabrikayı yeterince iyi biliyordu; babası ona birçok kez gezdirmişti. B7 hattına vardığında kalabalık bir grubun büyük bir kontrol panelinin etrafında toplandığını gördü. Kalabalığın ortasında Zeynep’in gazetelerden tanıdığı Kemal Adalı duruyordu, T’nin efsanevi kurucusu. Yüzü gergindi ve etrafındaki mühendislerle hararetli bir tartışma içindeydi.
“Anormal hava basıncı okumalarından emin misiniz?” diye soruyordu uzun boylu gözlüklü bir adam. “Evet ama kaynağını bulamıyoruz,” diye cevapladı genç bir mühendis. “Sistemler normal çalışıyor görünüyor. Ancak üretim hattı yine de güvenlik protokollerini tetikliyor ve kapanıyor.”
Zeynep, babasının ona öğrettiği her şeyi hatırladı. “Deniz her zaman bir makine konuşamaz ama ses çıkarır. O sesi dinlemeyi öğrenirsen sana ne sorunu olduğunu söyleyecektir,” derdi. Zeynep, kalabalığın kenarında durdu. B7 hattının sesini dinlemeye çalışarak. Normal bir günde hat belirli bir ritimle çalışırdı. Şimdi makineler çalışmaya başlamaya çalışıyor, sonra aniden duruyordu. Ama Zeynep hafif, neredeyse fark edilemeyen bir ıslık sesi duydu. Babası ona bu tür bir sesin genellikle bir hava sızıntısı anlamına geldiğini söylemişti.
Mühendisler ana sistemlere odaklanmışken Zeynep, sesin geldiği yönü takip etti. Kalabalıktan uzaklaşıp üretim hattının daha az dikkat çeken bir bölümüne doğru ilerledi. Ses, koruyucu panellerin arkasındaki ikincil bir vanadan geliyordu. Tam o sırada babası onu fark etti. “Zeynep, sana burada kalma demiştim.” Deniz’in sesi birkaç kişinin dikkatini çekti. Kemal Bey dahil. “Kim bu küçük kız?” diye sordu. Kemal hafif rahatsız olmuş bir sesle. “Kızım, efendim,” dedi. Deniz özür dilercesine, “Okul sonrası burada bekliyor. Hemen onu yemekhaneye geri götüreceğim.” “Baba, bir şey duydum,” dedi Zeynep. “Orada o panellerin arkasında bir ıslık sesi var.” Deniz, kızına baktı. Sonra dönüp Kemal’e endişeyle baktı. Kemal önce kaşlarını çattı, sonra iç çekti. “Bırakın konuşsun. Zaten kaybedecek bir şeyimiz yok.”
Zeynep bir adım öne çıktı. Biraz gergin ama kararlıydı. “İkincil basınç vanasından bir ses geliyor. Babam bana hava sızıntılarının nasıl ses çıkardığını göstermişti. Tam da öyle bir ses.” Başmühendis güldü. “Çocuk hayal görüyor olmalı. Ovanalar otomatik olarak izleniyor ve sorun göstermiyor.” Ama Kemal, 4 saattir sonuç alamayan uzmanlarıyla sabrı tükenmiş halde, “Bir bakalım,” dedi. “Göster bize küçük hanım.”
Zeynep grubu koruyucu panellerin olduğu bölüme götürdü. “Bu paneli açabilir misiniz?” diye sordu. Teknisyenler Kemal’in onayıyla paneli söktüler. Arkasında ana bilgisayar sistemlerinin sürekli izlemediği ikincil bir vana vardı. Kemal ve mühendisler yakından incelediklerinde vananın içinde sıkışmış küçük bir metal parçası gördüler. “Bu imkansız,” dedi başmühendis şaşkınlıkla. “Bu kadar küçük bir şey nasıl tüm sistemi durdurabilir?” Bakım şefi öne çıktı. “Aslında bu parça vananın tam kapanmasını engelliyor. Bu da basınçta küçük dalgalanmalara neden oluyor. Bilgisayarın tespit edemeyeceği kadar küçük ama güvenlik sistemlerini tetikleyecek kadar büyük.”
Teknisyenler parçayı çıkardılar. İşlem sadece 15 dakika sürdü. Sonra hattı yeniden başlattılar. Makineler sorunsuzca çalışmaya başladığında odadaki herkes rahat bir nefes aldı. Kemal, karşısında duran küçük kıza baktı. Sade kıyafetleri ve eskimiş sırt çantasıyla fakir bir aileden geldiği belliydi. Ama zeki gözleri ve keskin gözlem yeteneği onu şaşırtmıştı. “Adın ne?” diye sordu Kemal. “Zeynep,” dedi kız çekingen bir sesle. “Bizi milyonlarca dolardan kurtardın Zeynep,” dedi Kemal. “Nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.” Bu sözleri duyan Deniz’in gözleri doldu. Mütevazı bir hayat süren, eşinin bakımını üstlenen ve kızının iyi bir eğitim alabilmesi için elinden geleni yapan bu adam için bu an inanılmazdı.
Kemal Zeynep’e döndü. “Nasıl bildin? Mühendislerimiz saatlerce bulamadı.” Zeynep omuz silkti. “Babam bana makinelerin nasıl ses çıkardığını öğretti. Her makinenin kendi sesi vardır. Bir şey yanlış olduğunda ses değişir. Ben sadece dinledim.” Kemal Deniz’e baktı. “Kızınız olağanüstü bir yeteneğe sahip. Yarın ofisime gelin. Konuşmamız gereken şeyler var.” Deniz ve Zeynep şaşkınlık içinde birbirlerine baktılar. Hayatlarının tamamen değişeceğini henüz bilmiyorlardı.
O gece İstanbul’un kenar mahallelerindeki mütevazı evlerinde Deniz, eşi Ayşe’ye olanları anlattı. Ayşe, sürekli bakıma ihtiyaç duymasına rağmen ailesinin mutluluğu için her gün mücadele eden güçlü bir kadındı. “Zeynep ne yaptı?” diye sordu Ayşe şaşkınlıkla. “Kızımız bir kahramandı,” dedi Deniz gururla. “Kemal Bey’in bile çözemediği bir sorunu çözdü.”
Zeynep yatağında uyumaya çalışırken yarının neler getireceğini merak ediyordu ama bir şeyden emindi. Makineleri anlama yeteneği hayatında ilk kez gerçek bir fark yaratmıştı. İstanbul’un diğer ucunda, lüks villasında Kemal Adalı da uyuyamıyordu. Bugün olanlar onu derinden etkilemişti. Bir çocuk, en iyi mühendislerinin bile çözemediği bir sorunu nasıl çözebilmişti ve daha da önemlisi bu durum ona ne öğretmişti?
Kemal, hayatı boyunca prestijli okullarda eğitim görmüş insanları işe almıştı. En iyi üniversitelerden mezun, parlak özgeçmişlere sahip profesyoneller. Ama bugün sıradan bir işçinin kızı onlardan hepsinden daha değerli bir beceri göstermişti. Pratik zeka ve doğal yetenek. Yarın o küçük kızın hayatını değiştirecekti. Ama farkında olmadan kız da çoktan onun hayatını değiştirmeye başlamıştı.
Ertesi sabah Deniz ve Zeynep, T’nin merkez binasına geldiklerinde görkemli cam gökdelene hayretle baktılar. İkisi de daha önce burada bulunmamıştı. Güvenlik görevlisi kimliklerini kontrol etti ve “Kemal Bey sizi bekliyor,” dedi saygılı bir şekilde. Asansör onları binanın en üst katına çıkardı. Kemal’in sekreteri Ayla, onları karşıladı ve geniş bir toplantı odasına yönlendirdi. Odanın bir ucunda Kemal, yanında şirketin üst düzey yöneticileriyle oturuyordu. “Gelin oturun,” dedi Kemal baba ve kıza gülümseyerek. “Dünkü olaydan sonra hepimiz Zeynep’le tanışmak istedi.”
Zeynep çekingen adımlarla babasının arkasından ilerledi. Göz ucuyla etrafına bakıyordu. Büyük pencerelerden İstanbul’un muhteşem manzarası görünüyordu. “Zeynep,” dedi Kemal yumuşak bir sesle. “Dün fabrikamızı kurtardın. Sana ne kadar teşekkür etsek azdır.” Zeynep kızardı. “Ben sadece dinledim,” dedi alçak sesle. “İşte tam da bu,” dedi Kemal masanın etrafındakilere bakarak. “Benim en iyi mühendislerim makineleri inceledi. En pahalı cihazlarla analiz ettiler. Ama hiçbiri senin yaptığını yapamadı. Dinlemek.”
İnsan kaynakları direktörü Leyla Hanım öne eğildi. “Dün akşam kaybımızı hesapladık. Zeynep’in müdahalesi olmasaydı en az 2 milyon dolar kaybedecektik. Muhtemelen daha fazla, çünkü sorun bulunana kadar hatalı kalacaktı.” Kemal ayağa kalktı ve odada yürümeye başladı. “Deniz Bey, kızınızın eğitimi nasıl gidiyor?” Deniz hafifçe öksürdü. “Zeynep okulunda en başarılı öğrenci. Özellikle matematik ve fende çok iyi ama duraksadı. Maddi durumumuz yüzünden özel dersler veya ekstra eğitim fırsatları sunamıyoruz ona.”
Kemal başını sallayarak onayladı. “Anladım. Peki Zeynep, büyüyünce ne olmak istiyorsun?” Zeynep doğruldu. Gözlerinde bir parıltıyla. “Mühendis olmak istiyorum. Uçaklar, makineler, robotlar hepsiyle çalışmak istiyorum.” “Harika bir hedef,” dedi Kemal. “Ve tam da konuya gelmişken, dün olanlardan sonra şirket yönetimimizle bir karar aldık.” Kemal masasına döndü ve bir dosya aldı. “Zeynep’e tam burslu bir eğitim sunmak istiyoruz. En iyi özel okul, üniversite ve hatta yurt dışında yüksek lisans. Tüm masraflar şirketimiz tarafından karşılanacak.”
Deniz’in ağzı açık kaldı. “Ama bu çok büyük bir şey.” “Daha bitmedi,” dedi Kemal. “Ayrıca Zeynep’in eğitimi boyunca aylık bir burs ve şirketimizin en iyi mühendisleriyle mentorluk programı da sağlayacağız.” Zeynep nefesini tuttu. Söylenenlere inanamıyordu. “Ve Deniz Bey,” diye devam etti Kemal, “Sizin için de bir teklifimiz var. Kızınızın pratik yeteneklerinin nereden geldiğini artık biliyoruz. Sizin makine konusundaki bilginiz çok değerli. Sizi bakım departmanının yeni süpervizörü olarak atamak istiyoruz.”
Deniz şok içinde kekeledi. “Ama ben sadece bir operatörüm. Üniversite diplomam bile yok.” “Diplomanın ötesinde değerli şeyler vardır,” dedi Kemal kararlı bir sesle. “Deneyim, sezgi, pratik zeka. Bunlar kitaplardan öğrenilemez. Dün kızınız bize bunu kanıtladı.” Toplantı odasındaki herkes etkilenmişti. Leyla, Deniz’e bir sözleşme uzattı. “Yeni pozisyonunuz mevcut maaşınızın üç katı olacak. Ayrıca şirket sağlık sigortası, aileniz için kapsamlı sağlık hizmetleri ve eşinizin bakımı için ek yardım içeriyor.”
Deniz’in gözleri yaşlarla doldu. Eşi Ayşe’nin hastalığı aileyi mali olarak zorlamıştı. Bu teklif sadece kariyerinde bir sıçrama değil, ailesinin yaşam kalitesinde de devrim niteliğinde bir değişim demekti. “Bilmiyorum ne diyeceğimi,” diye mırıldandı. “Sadece evet deyin,” dedi Kemal gülümseyerek. Deniz ve Zeynep birbirlerine baktılar. Gözlerinde inanılmaz bir mutluluk vardı. “Evet,” dediler aynı anda.
Toplantıdan sonra Kemal, onları fabrikaya geri götürürken arabasında konuşmaya devam etti. “Zeynep, yarın itibariyle Boğaziçi Koleji’ne başlayacaksın. Türkiye’nin en iyi özel okullarından biri. Okul müdürüyle konuştum. Seni kabul etmekten mutluluk duyacaklar.” “Ya annem?” diye sordu Zeynep endişeyle. “Ev erken gitmem ve ona bakmam gerekiyor.” Kemal başını salladı. “Bunun için de bir çözümümüz var. Şirket annenize günlük bakım hizmeti sağlayacak. Profesyonel bir hemşire her gün evinize gelecek.”
Deniz’in sesi titredi. “Nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum Kemal Bey.” “Teşekkür etmeyin,” dedi Kemal. “Bu bir hayır işi değil. Bu bir yatırım. Kızınız ve siz şirketimiz için çok değerlisiniz.”
Akşam Deniz ve Zeynep evlerine döndüklerinde Ayşe onları kapıda karşıladı. Tekerlekli sandalyesinde, yüzünde endişeli bir ifadeyle bekliyordu. “Neler oldu?” diye sordu. Kocasının yüzündeki değişimi hemen fark ederek Deniz, eşinin elini tuttu. “Ayşe, hayatımız değişti. Her şey değişti.” Olayları anlatırken Ayşe gözyaşlarına boğuldu. Üç yıldır hastalığının ailesine yük olduğunu düşünüyordu. Şimdi kızının yeteneği sayesinde ailenin geleceği parlak görünüyordu.
“Zeynep,” dedi Ayşe kızını kucaklayarak. “Seninle ne kadar gurur duysam az.” O gece mütevazı evlerinde üç kişilik aile gelecek için planlar yaptı. Zeynep yeni okulunu, Deniz yeni pozisyonunu, Ayşe ise sağlık durumunun iyileşme olasılığını düşünüyordu.
Ertesi gün Zeynep, Boğaziçi Koleji’nin görkemli kapısında durdu. Üniforması yeni ve temizdi. Sırt çantası en kaliteli malzemelerden yapılmıştı. Hepsi Kemal’in armağanıydı. “Hazır mısın?” diye sordu Deniz, kızının omzunu sıkarak. Zeynep derin bir nefes aldı. “Evet baba, hazırım.”
Okul müdüresi Selma Hanım onları kapıda karşıladı. “Hoş geldiniz Zeynep. Kemal Bey senin hakkında çok şey anlattı. Burada olmamız bizim için bir onur.” Zeynep’in ilk günü beklediğinden daha iyi geçti. Öğretmenler ilgiliydi, sınıflar modern ve ders programı heyecan vericiydi. Öğle yemeği sırasında birkaç öğrenci yanına geldi. “Sen yeni kız mısın?” diye sordu uzun boylu bir kız. “Ben Elif. Bu da Selin ve Mert.” “Evet, ben Zeynep,” dedi çekingen bir sesle. “Söylentilere göre, Kemal Adalı’nın özel bir projesiymişsin,” dedi Mert meraklı gözlerle. “Doğru mu?”
Zeynep rahatsız oldu. “Ben kimsenin projesi değilim. Sadece bir şey yaptım ve Kemal Bey bana burs verdi.” “Ne yaptın?” diye sordu Selin. Zeynep omuz silkti. “Bir makineyi tamir ettim. O kadar.” “Hepsi bu mu?” dedi Elif hayal kırıklığıyla. “Biz daha heyecanlı bir şey bekliyorduk. Belki onun uydurduğu bir hikayedir,” diye fısıldadı Mert ama Zeynep duydu. İlk gün Zeynep için yeni zorlukların başlangıcıydı. Fakir bir mahalleden gelen işçi sınıfı bir ailenin kızı olarak zengin ve ayrıcalıklı çocukların arasında kendini yabancı hissediyordu.
Sınıf arkadaşlarının çoğu lüks evlerde yaşıyor, tatillerde yurt dışına gidiyor ve en pahalı elektronik cihazlara sahip oluyordu. Hafta sonunda Zeynep babasına okuldaki deneyimlerini anlattı. “Beni dışlıyorlar. Baba, beni oraya ait olmayan biri gibi görüyorlar.” Deniz kızına sarıldı. “Zeynep, senin orada olman tesadüf değil. Sen zeki ve yeteneklisin. Zamanla bunu herkes görecek.”
Pazartesi günü Zeynep okulda bir sürprizle karşılaştı. Fen laboratuvarında öğretmen yeni bir proje açıkladı. “Bugün gerçek bir mühendislik problemi üzerinde çalışacağız. T’den mühendisler geldi ve sizinle birlikte çalışacaklar.” Sınıfa biri girdi. Biri Zeynep’in fabrikadan tanıdığı başmühendis Okan Bey’di. “Merhaba gençler. Bugün sizinle T’nin yeni projesi hakkında konuşacağız. Ses analizi ile makine arızalarını tespit etmek.” Zeynep’in kalbi hızlandı. Bu, onun keşfettiği yöntemdi. Okan Zeynep’i gördüğünde gülümsedi. “Hah Zeynep, sen de buradasın. Mükemmel. Belki sınıf arkadaşlarına nasıl bir makineyi sadece dinleyerek tamir ettiğini anlatabilirsin.” Tüm gözler Zeynep’e döndü.
Kız utangaç bir şekilde ayağa kalktı ve fabrikada yaşadıklarını anlattı. Bitirdiğinde sınıftaki herkes etkilenmişti. “Bu yüzden,” dedi Okan, “Zeynep’in keşfettiği yöntemi geliştirmeye karar verdik ve sizin yardımınıza ihtiyacımız var.” O gün sınıf küçük gruplara ayrıldı ve her grup farklı makine seslerini analiz etmeye başladı. Zeynep, Elif, Selin ve Mert aynı gruptaydılar. “Nasıl yapıyorsun bunu?” diye sordu Elif. Bu kez gerçek bir merakla. Zeynep, ilk kez kendinden emin hissederek, “Her makinenin kendi sesi vardır,” diye açıkladı. “Tıpkı insanlar gibi ve bir şey yanlış olduğunda ses değişir. Dinlemeyi öğrenirseniz farkı anlayabilirsiniz.”
Grup saatlerce çalıştı. Gün sonunda Zeynep’in rehberliğiyle basit bir motor arızasını sadece ses analizi kullanarak tespit etmeyi başardılar. “Etkileyici,” dedi Okan sonuçları kontrol ederken. “Kemal Bey haklıymış. Bu yöntem gerçekten işe yarıyor.”
Okul çıkışında Elif Zeynep’in yanına geldi. “Bugün çok iyiydin. Özür dilerim. Sana karşı ön yargılı davrandım.” Zeynep gülümsedi. “Sorun değil. Alışmak zaman alıyor. Yarın bizimle öğle yemeği yer misin?” “Memnuniyetle,” dedi Zeynep.
Evde babası işten döndüğünde Zeynep ona gününü anlattı. Deniz de kendi heyecan verici haberlerini paylaştı. “Kemal Bey beni çağırdı bugün. Senin ses analizi yöntemini tüm fabrikaya uygulamak istiyorlar ve ben projenin başında olacağım.” Ayşe oturma odasından seslendi. “Bu harika. Hemşire bugün geldi. Çok nazik bir kadın. Ona senin hikayeni anlattım Zeynep. Çok etkilendi.”
Zeynep pencereden dışarı baktı. İstanbul’un ışıkları karanlıkta parlıyordu. Bir hafta önce hayatı tamamen farklıydı. Şimdi her şey değişmişti. “Baba,” dedi Zeynep düşünceli bir sesle. “Ses analizi yöntemimi geliştirmek istiyorum. Daha iyi, daha hassas hale getirmek. Bunun için ne yapmam gerekiyor?” Deniz kızına gururla baktı. “Kemal Bey ile konuşacağım. Belki sana bir laboratuvar ve gerekli ekipmanı sağlayabilir.”
Zeynep heyecanla gülümsedi. Harika! O gece Zeynep yatağında uzanırken geleceği düşündü. Artık sadece bir hayal değildi. Mühendis olma hayali gerçek olabilirdi ve belki de kendi icadıyla dünyayı değiştirebilirdi.
İstanbul’un diğer ucunda Kemal Adalı da düşüncelere dalmıştı. T’nin lüks yönetim katında pencereden şehre bakarken, küçük bir kızın şirketini nasıl değiştirdiğini düşünüyordu. “Ayla,” dedi sekreterine. “Yarın tüm departman müdürlerini topla. T’de bazı değişiklikler yapacağız.” “Ne tür değişiklikler, Kemal Bey?” diye sordu Ayla. Kemal gülümsedi. “Dinlemeyi öğreneceğiz Ayla. Sadece makineleri değil, insanları da dinlemeyi.”
O gece İstanbul’un farklı köşelerindeki iki insan, bir milyarder ve küçük bir kız aynı şeyi düşünüyordu. Bazen en büyük keşifler en beklenmedik yerlerden gelir ve bazen bir kişi tüm bir hikayeyi değiştirebilir.
Üç ay geçmişti ve İstanbul’da sonbahar yerini kışa bırakıyordu. Boğazın suları çelikten bir ayna gibi parlarken, T’nin fabrikalarından gökyüzüne beyaz dumanlar yükseliyordu. Şirket tarihinin en verimli dönemini yaşıyordu. Zeynep’in keşfettiği ses analizi yöntemi tüm üretim hatlarına uygulanmış ve makine arızalarında %60 oranında azalma sağlamıştı.
Kemal, yönetim kurulu toplantısında grafikleri gösterirken gurur duyuyordu. “Baylar bayanlar, son çeyrek raporlarımız burada. Karlılık %28 arttı. Üretim duraksamaları neredeyse sıfıra indi ve müşteri memnuniyeti tüm zamanların en yüksek seviyesinde.” Yönetim kurulu üyeleri etkilenmişti. “Bu olağanüstü,” dedi kurul başkanı Fikret Bey. “Peki bunu nasıl başardınız?” Kemal gülümsedi. “Bir çocuğu dinleyerek.”
Toplantı odasında Zeynep’in yaşadığı hikayeyi bilmeyen yeni üyeler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Kemal hikayeyi anlattıktan sonra sessizlik odaya hakim oldu. “İnanılmaz,” dedi Fikret. “Peki şimdi bu kız ne yapıyor?” “Boğaziçi Koleji’nde okuyor,” dedi Kemal. “Ayrıca hafta sonları şirketimizin ARGE departmanında çalışıyor. Bir çocuk ve fabrika işçisinin şirketimizi nasıl dönüştürdüğünü görmek inanılmaz,” dedi bir yönetim kurulu üyesi. Kemal başını salladı. “Bu sadece başlangıç. Zeynep’in yeni bir projesi var ve bunu sizinle paylaşmak istiyorum.”
Kemal masasının üzerindeki bir düğmeye bastı ve sekreteri Ayla kapıda belirdi. “Zeynep ve Deniz Bey’i içeri alabilir misin?” Birkaç dakika sonra Zeynep ve babası toplantı odasına girdiler. Zeynep artık 3 ay önceki çekingen kız değildi. Özgüvenli ve kararlı görünüyordu. Boğaziçi Koleji’ndeki eğitimi ve T’deki deneyimi onu değiştirmişti.
“Merhaba Kemal Bey,” dedi Zeynep toplantı odasındaki herkesi selamlayarak. “Merhaba baylar ve bayanlar.” Zeynep, Kemal’e gülümseyerek, “Yönetim kurulumuza yeni projen hakkında bilgi verir misin?” Kemal, Zeynep’e derin bir nefes almasını söyledi. “Zeynep, ses analizi projemiz başarılı oldu,” diye başladı Zeynep. “Ama bence daha da ileri gidebiliriz. Şu anda geliştirdiğim şey bir makine öğrenimi algoritması. Bu algoritma makinelerin normal çalışma seslerini öğreniyor ve en küçük anormallikleri bile tespit edebiliyor.”
Zeynep masadaki tablete dokundu ve duvardaki ekranda bir grafik belirdi. “Bu bir motorun normal çalışma sesi ve bu,” diye devam etti başka bir grafiği göstererek, “aynı motorun arıza yapmadan 15 dakika önceki sesi. İnsan kulağı farkı zor algılayabilir ama algoritmam bu değişimi hemen tespit ediyor.” Yönetim kurulu üyeleri etkilenmişti. “Kaç yaşındaydın Zeynep?” diye sordu Fikret Bey. “12 yaşındayım efendim,” dedi Zeynep gülümseyerek. “İnanılmaz,” diye mırıldandı Fikret. “Ve bu algoritmayı tek başına mı geliştirdin?” “Hayır efendim,” dedi Zeynep dürüstçe. “Babama ve T’nin mühendislerine bana yardım etti. Ayrıca okulumda bilgisayar bilimleri öğretmenim Ömer Hoca bana makine öğrenimi konusunda rehberlik etti.”
Deniz, kızıyla gurur duyarak gülümsedi. Zeynep’in ekip çalışmasına verdiği önem, onun sadece zeki değil aynı zamanda alçak gönüllü olduğunu gösteriyordu. “Bu algoritma şu anda deneme aşamasında,” diye devam etti Zeynep. “Ama ilk sonuçlar çok umut verici. Arızaları gerçekleşmeden önce tahmin edebilirsek üretimi hiç durdurmadan bakım yapabiliriz.”
Kemal araya girdi. “Zeynep’in projesi için 3 milyon dolarlık bir bütçe öneriyorum. Bu T için büyük bir adım olacak. Öngörücü bakım sistemimiz sadece kendi fabrikalarımızda değil, dünya genelindeki diğer üreticilere de satabileceğimiz bir teknoloji haline gelebilir.” Yönetim kurulu üyeleri kısa bir tartışmadan sonra öneriyi kabul ettiler. Zeynep ve Deniz odadan çıktıklarında ikisi de heyecandan titriyordu. “Baba, gerçekten oldu mu bu?” diye sordu Zeynep. “Evet kızım, gerçekten oldu. Sen artık bir mucitsin.”
O akşam aile, yeni evlerinde kutlama yaptı. Kemal’in teklifinden sonra aile daha geniş ve modern bir eve taşınmıştı. Ayşe’nin sağlık durumu da yeni tedavi olanaklarıyla iyileşmeye başlamıştı. Artık kısa süreler için tekerlekli sandalyesinden kalkabiliyor ve ev içinde birkaç adım atabiliyordu. “Projen onaylandı mı?” diye sordu Ayşe heyecanla. “Evet anne,” dedi Zeynep coşkuyla. “3 milyon dolar. Düşünebiliyor musun?” Ayşe, kızına sarıldı. “Seninle gurur duyuyorum Zeynep. Sen her zaman özeldin ama şimdi tüm dünya bunu görüyor.”
Deniz, masaya oturdu. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. “Ne oldu baba?” diye sordu Zeynep. “Sadece bunların hepsi çok hızlı oldu,” dedi Deniz. “Üç ay önce ben basit bir makine operatörüydüm. Sen sıradan bir devlet okulunda okuyordun. Şimdi her şey değişti.” Ayşe, kocasının elini tuttu. “Değişim iyidir Deniz. Kızımız büyük şeyler başarıyor ve sen de onunla birlikte büyüyorsun.” “Biliyorum,” dedi Deniz gülümseyerek. “Sadece bazen bunun bir rüya olup olmadığını merak ediyorum.” “Rüya değil baba,” dedi Zeynep. “Ve daha yeni başlıyoruz.”
Ertesi gün Zeynep okula giderken kendisini bekleyen bir sürprizden habersizdi. Sınıfa girdiğinde tüm öğrenciler ve öğretmenler ayakta alkışlamaya başladı. “Ne oluyor?” diye sordu Zeynep şaşkınlıkla. Okul müdüresi Selma Hanım öne çıktı. “Zeynep, T’deki projen ulusal haber oldu. Senin başarın okulumuza da gurur veriyor.” Zeynep’in yanına yaklaşan Elif bir gazete uzattı. Ön sayfada Zeynep’in fabrikadaki fotoğrafı ve “Türkiye’nin genç dehası” başlığı vardı. “Bu çok fazla,” dedi Zeynep utanarak. “Hayır, tam da hak ettiğin kadar,” dedi Selma Hanım. “Ve bir haberim daha var. Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’ndan aradılar. Seni Ulusal Genç Mucitler Yarışması’na davet ediyorlar.” Sınıftaki herkes tekrar alkışladı.
Zeynep’in arkadaşları etrafını sardı. Sorular yağdırıyorlardı. Ama Zeynep’in aklında sadece bir düşünce vardı: “Ben sadece makineleri dinlemeyi seviyorum. Bütün bunlar nasıl oldu?” Okul günü boyunca öğretmenler ve öğrenciler Zeynep’e farklı davranmaya başladı. Bazıları hayranlıkla bakıyor, bazıları ise kıskanıyordu.
Öğle yemeğinde Zeynep, her zamanki masasına oturduğunda daha önce onunla konuşmayan öğrenciler bile yanına geldi. “Zeynep, T’de çalışmak nasıl bir şey?” diye sordu bir kız. “Algoritmanı nasıl geliştirdin?” diye sordu başka biri. Zeynep tüm soruları sabırla yanıtladı ama içten içe rahatsız oluyordu. O sadece makineleri seven ve onların dilini anlayan bir kızdı. Şöhret ve ilgi istediği şeyler değildi.
Okul çıkışında Kemal’in şoförü onu bekliyordu. “Zeynep Hanım, Kemal Bey sizi fabrikaya götürmemi istedi. Yeni laboratuvarınız hazır.” Zeynep şaşkınlıkla arabaya bindi. Fabrikaya vardığında Kemal ve bir grup mühendis onu karşıladı. “Hoş geldin Zeynep,” dedi Kemal gülümseyerek. “Sana bir sürprizimiz var.” Kemal, onu fabrikanın yeni bir bölümüne götürdü. Girişteki tabelada “Zeynep Akustik Laboratuvarı” yazıyordu. İçeri girdiklerinde Zeynep gördükleri karşısında nefesini tuttu. Modern bilgisayarlar, ses analiz cihazları, prototip makineler… Her şey son teknolojiydi.
“Bu inanılmaz,” dedi Zeynep odayı dolaşırken. “Projen için gereken her şey burada,” dedi Kemal