MILYONER, HIZMETÇININ EVINE HABERSIZ GELIR… NE BULACAĞINI ASLA HAYAL EDEMEMIŞTI
Kadir Arslan, 42 yaşında Türkiye’nin en büyük emlak imparatorluklarından birinin sahibiydi. Zenginliği, prestiji ve gücü vardı. Ama o gün, İstanbul’un Fatih semtindeki dar sokaklarda siyah Mercedes’iyle ilerlerken, aklında iş dünyasının karmaşası değil, hizmetçisi Nesrin Polat vardı. Nesrin, Kadir’in Bebek’teki lüks konağında beş yıldır çalışıyordu. Dakikliği, titizliği ve özverisiyle tanınırdı. Ancak üç gündür haber vermeden işe gelmemişti. Bu, Nesrin gibi biri için tamamen alışılmadık bir durumdu.
Kadir, Nesrin’i defalarca aramış ama cevap alamamıştı. Endişesi giderek artmıştı. Sonunda, Nesrin’in daha önce iş başvurusu sırasında verdiği adresi bulmaya karar verdi. Selimpaşa Sokağı’na geldiğinde, eski ve yıpranmış bir binanın önünde durdu. Bina, yılların yorgunluğunu taşıyordu. Üç kat merdiven çıktı ve yedinci dairenin yıpranmış ahşap kapısını çaldı.
Kapının ardından temkinli bir ses yükseldi. “Kim o?”
“Benim, Kadir Bey. Patronun,” dedi Kadir.

Bir süre sessizlik oldu. Ardından kapı yavaşça açıldı. Nesrin, kapının aralığında belirdi. Yüzü solgundu, gözleri ise ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Üzerinde eski ve lekeli bir önlük vardı. Sanki birkaç günde yıllar yaşlanmış gibiydi. “Kadir Bey… Ben… şey…” dedi ama kelimeler boğazında düğümlendi.
“Girebilir miyim?” diye sordu Kadir. Nesrin tereddüt etti ama sonunda kapıyı açtı. Daire küçük ve sadeydi. Eşyalar eskiydi ama her şey temiz ve düzenliydi. Ancak Kadir’in dikkatini çeken şey, salondaki küçük koltukta oturan iki çocuktu. Yaklaşık sekiz yaşında bir erkek ve beş yaşında bir kız çocuğu… İkisinin de kıyafetleri temiz ama yıpranmıştı.
“Bunlar senin çocukların mı?” diye sordu Kadir şaşkınlıkla. Nesrin, yıllardır çalışmasına rağmen hiç çocuklarından bahsetmemişti.
“Yeğenlerim,” diye cevap verdi Nesrin, gözlerini yere indirerek. “Kardeşim Mehmet ve yengem Ayşe geçen hafta bir araba kazasında öldüler. Onların başka kimsesi yok.”
Kadir, göğsünde bir sıkışma hissetti. Küçük kız, Nesrin’in yanına gelip elini tuttu. “Nesrin teyze, eve ne zaman gideceğiz?” diye sordu. Nesrin, kızın saçlarını okşayarak, “Burası artık bizim evimiz, Zehra,” dedi.
Kadir, bu sahne karşısında ne diyeceğini bilemedi. Hayatı boyunca iş ve kazanç odaklı yaşamıştı. Böyle bir durumla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. “Neden bana söylemedin?” diye sordu. “Birkaç gün izin isteyebilirdin.”
“Nasıl açıklayacağımı bilemedim,” dedi Nesrin gözyaşlarını silerek. “İş yerinde ailemden hiç bahsetmedim. Ama şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Onlara bakmam lazım ama çalışmak için onları yalnız bırakamam.”
Kadir, dairenin etrafına baktı. Küçük mutfaktaki neredeyse boş buzdolabını, çocukların yıpranmış kıyafetlerini fark etti. “Ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu.
“Bilmiyorum,” dedi Nesrin dürüstçe. “Belki evde çalışabileceğim bir iş bulurum… Ya da…” Cümlesini tamamlamadı.
“Ya da ne?” diye sordu Kadir.
“Ya da onları yetimhaneye vermek zorunda kalırım,” diye fısıldadı Nesrin. Gözyaşları yeniden yanaklarından süzüldü.
Bu sözler, Kadir’in içini burktu. Küçük çocukların hayatlarının nasıl bir belirsizliğe sürüklendiğini düşünmek bile onu rahatsız etti. Ancak o an bir şey söylemeden, “Gitmem lazım,” dedi. “Ama yarın geri döneceğim.”
Ertesi sabah Kadir, elinde büyük bir torba yiyecekle Nesrin’in kapısını çaldı. Çocuklar, getirdiği börekleri ve tatlıları görünce sevinçle masaya oturdu. Nesrin ise şaşkındı. “Kadir Bey, bu ne?” diye sordu.
“Çocukların aç olabileceğini düşündüm,” dedi Kadir.
Kadir, bir süre çocukların mutluluğunu izledikten sonra Nesrin’e döndü. “Bebek’teki konağa taşınmanızı teklif ediyorum,” dedi. “Sen işine devam edersin, çocuklar için de iyi bir okul ayarlarız. Kira ya da yiyecek masrafını düşünmene gerek kalmaz.”
Nesrin, bu teklif karşısında şok oldu. “Ama insanlar ne der? Bekar bir adam ve iki çocuklu bir kadın aynı evde yaşarsa dedikodu olur,” dedi.
Kadir, bu olasılığı düşünmemişti. Ancak çözüm üretmeye kararlıydı. “O zaman çocuklara özel bir öğretmen tutarız,” dedi. “Evde eğitim alabilirler. Sen de çalışmaya devam edersin.”
Nesrin, gözleri dolu bir şekilde, “Neden bunu yapıyorsunuz?” diye sordu.
Kadir bir an duraksadı. “Belki de yalnız olmanın ne demek olduğunu bildiğim içindir,” dedi.
Bu sözler, Nesrin’in kararını şekillendirdi. İki gün sonra, Nesrin ve çocuklar, yanlarında iki küçük valizle Kadir’in Mercedes’ine bindi. Bebek’teki konağa vardıklarında, çocuklar bahçeyi ve evi hayranlıkla izledi. “Bu kadar büyük bir evde mi yaşayacağız?” diye sordu Zehra.
Kadir, çocukların ve Nesrin’in yeni hayatlarına alışmalarına yardım etti. Zamanla evde kahkahalar yankılanmaya başladı. Kadir, işten erken dönüp çocuklarla vakit geçiriyor, onlara hikayeler okuyordu. Zehra ve Emre, Kadir’e “aile” gibi davranmaya başlamıştı.
Bir gün Zehra, Kadir’e sordu: “Bizim gerçek babamız olabilir misiniz?”
Kadir, bu soruya şaşırdı ama kısa bir süre sonra gülümseyerek, “Evet, eğer isterseniz,” dedi.
O gün, Kadir, Nesrin’e döndü ve “Gerçekten bir aile olmak için karım olur musun?” diye sordu.
Nesrin’in gözleri doldu. “Evet,” dedi.
Altı ay sonra, Kadir ve Nesrin evlendi. Çocuklar da resmen evlat edinildi. Bebek’teki konak artık sadece bir ev değil, sevgiyle dolu bir yuvaydı. Kadir, yıllar sonra ilk kez yalnız olmadığını hissetti. Nesrin, çocuklar ve Kadir, birbirlerinde gerçek bir aile bulmuştu.