“SE CONSEGUIR PAGAR O PIOR QUARTO, TE DOU A SUÍTE!”—ZOMBOU O GERENTE… MAS O FAZENDEIRO CALOU A TODOS
Sebastião, Grand Palace Hotel’in önünde Uber’den indi. Başında şapka, elinde deri bir valiz vardı. Üzerinde kareli bir gömlek, kot pantolon ve basit botlar vardı. Otelin çalışanları hiç hareket etmedi. Resepsiyonda, müdür Maurício onu aşağıdan yukarıya doğru küçümseyerek süzdü. “Odalarımız sizin profilinize göre çok pahalı,” dedi kibirle. “O zaman zor bir meydan okuma var. En kötü odayı ödeyebilirsen, sana süiti veririm.” Bu alaycı sözler, herkesin önünde yaşanan bir utançtı.
Maurício, 42 yaşında, geriye doğru taranmış jöleli saçları ve kusursuz bir gri takım elbisesiyle otelin lüks ortamında kendini oldukça önemli hissediyordu. Otel, zengin müşterileri ağırlamak için tasarlanmıştı ve o, bu zenginliğin koruyucusu olduğunu düşünüyordu. Ancak, Sebastião’nın kim olduğunu bilmediği için büyük bir hata yapıyordu.
Sebastião, basit bir çiftçi gibi görünüyordu, ama birkaç dakika içinde, o basit adamın kim olduğunu öğreneceklerdi. Diğer konuklar, Mercedes, BMW ve Audi gibi lüks araçlardan inmiş, İtalyan takımları giymiş ve markalı çantalar taşırken, Sebastião, eski deri valiziyle gülümseyerek ilerliyordu.
Resepsiyondaki atmosfer, zenginlikle doluydu. Mahoğa, üç resepsiyonist profesyonel gülümsemeleriyle müşterilere hizmet ediyordu. Ama Sebastião yanlarına yaklaştığında, hava aniden değişti. Genç resepsiyonist Carla, meslektaşıyla gizli bir bakışma yaşadı. Yüzündeki gülümseme, rahatsız bir ifade ile yer değiştirdi.
Maurício, o sırada ofisinden çıkıp geldi. Gözleri, Sebastião’yı yukarıdan aşağıya süzerek, onunla alay etmeye hazırdı. “İyi günler,” dedi Sebastião, nazikçe şapkasını çıkararak. “Üç gece için bir oda almak istiyorum.” Maurício’nun gülümsemesi gözlerine ulaşmadı. “Rezervasyonunuz var mı?” diye sordu, alaycı bir tavırla. “Kırsaldan geldim. Bugün bir odanın mevcut olup olmadığını düşündüm.”
Diğer konuklar dikkat kesilerek, bu tuhaf karşılaşmayı izlemeye başladılar. Maurício, bilgisayarı incelerken, her tuş vuruşunu sanki bir mahkeme kararı verircesine yavaşça yaptı. “Odalarımız biraz spesifik,” dedi, vurgulayarak. “Sadece süitlerimiz mevcut, günlük fiyatı 2.800 TL.” Bu rakam, bir hüküm gibi duyuruldu. Maurício, Sebastião’nın geri çekileceğini, gülerek özür dileyip otelden ayrılacağını düşünüyordu. Ancak, Sebastião’nın tepkisi tam tersiydi.
“Tamam, üç gece için rezervasyon yapın,” dedi Sebastião, sanki her şey normalmiş gibi. Maurício, bu durumu anlamakta zorlandı. “Ama, bunun için bir güvenceye ihtiyacımız var,” dedi, sesini yükselterek. “Kredi kartı, gelir belgesi.”
Sebastião, gözleriyle Maurício’ya baktı. “Kredi kartım burada,” dedi, sakin bir sesle. “Kaç para?” Maurício, 800 TL’yi duyduğunda, gülümseyerek alaycı bir ifade takındı. “Eğer en kötü odayı ödeyebilirsen, sana süiti veririm,” dedi. O anda, resepsiyondaki herkesin dikkatini çekmişti.
Sebastião, valizini açarak içinden bir deste para çıkardı. “Bunu ödeyebilirim,” dedi. Maurício, şaşkınlıkla paraya baktı. “Bu para nereden geldi?” diye sordu. “Kendimden,” dedi Sebastião, güvenle.
Maurício, paranın gerçekliğini sorgularken, Sebastião’nın kim olduğunu anlamaya başladı. “Ben bir çiftçiyim,” dedi Sebastião. “Ama işimden kazandım.” Maurício, bu durumu kabullenemedi. “Ama sen… sen böyle bir otelde olamazsın,” dedi, sesi titreyerek.
Sebastião, “Burası sadece bir otel değil, aynı zamanda bir ev,” dedi. “Ve ben, buraya aitim.” O anda, Maurício, Sebastião’nın gerçekten de bu otelin sahibi olduğunu düşündü. Herkesin önünde, kendini küçük düşürmüştü.
“Beni dinle,” dedi Sebastião. “Sadece bir odada değil, burada herkese saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.”
Maurício, o an anladı ki, o basit çiftçi, aslında kendisinden çok daha fazlasını temsil ediyordu. Ve o, bu durumu değiştirmek için elinden geleni yapmalıydı.
Sonuç olarak, Sebastião, sadece bir otel odası değil, aynı zamanda herkesin eşit olduğunu hatırlatıyordu. Ve Maurício, o an kendisini değiştirmek zorunda olduğunu anladı.