“TOPLANTIYI ÇEVİRİRSEN, MAKAMIM SENİN” DEDİ CEO GÜLEREK. TA Kİ KADIN ARAPÇA KARŞILIK VERENE KADAR
Kaya ailesinin İzmir’deki görkemli malikanesinin toplantı salonunda, kristal avizenin altında dayanılmaz bir sessizlik hâkimdi. Şirketin sahibi Serhan Kaya, alnından soğuk terler akarken parmakları masanın üzerinde gergin bir ritimle dans ediyordu. Masanın diğer ucunda Suudi iş adamı Samir El Faysal, ana dilinde hızlı hızlı konuşuyor, söyledikleri lüks duvarlar arasında yankılanıyordu. Fakat odadaki hiç kimse tek bir kelimeyi bile anlamıyordu. 80 milyon dolarlık rüya, Serhan’ın gözlerinin önünde buharlaşıp gidiyordu.
Şirketin ticaret direktörü Murat Derinöz, dışarıdan kendinden emin görünmeye çalışsa da gözlerindeki endişeyi gizleyemiyordu. En iyi tercümanı ayarladığını söylemişti, fakat o tercüman son dakikada kuru bir mesajla toplantıyı iptal etmişti. Şirketin tarihindeki en büyük ortaklık anlaşması, gözlerinin önünde bir felakete dönüşüyordu.
Diğer yöneticiler, ortamı saran yoğun gerginliği gizlemeye çalışarak rahatsız bakışlar fırlatıyordu. İthal kristal avize sanki başlarının üzerinde sallanan bir kılıç gibi ağırlık yapıyordu. Serhan, Murat’a hem yalvaran hem de suçlayan bir bakış attı. Samir ise tutkulu konuşmasına devam ediyordu, söyledikleri anlaşılmadığı için boşluğa karışıp gidiyordu.
O sırada odada kimsenin fark etmediği bir kadın vardı: Safiye. 26 yaşındaki bu genç kadın gümüş bir tepsiyle kapının yanında dikiliyordu. Annesinin ona öğrettiği gibi sırtını dik tutuyordu ve odadaki krizin büyüklüğünü tam olarak anlayabiliyordu. Zengin erkekler paniklemişti; tehlike, anlamadıkları bir dilden geliyordu. Safiye dudaklarını sıkıca kapatmış, yüzünde ifadesiz bir maske taşıyordu. Samir’in sesi yükseldikçe, Safiye’nin kalbi de daha hızlı atmaya başladı. Her kelimeyi anlıyordu ama konuşmak onun hakkı mıydı?
Murat, baskıdan kurtulmak için dikkat dağıtacak bir şey aradı. Gözleri kapının yanında dikilen Safiye’ye takıldı. O odadaki mobilyalar gibi görünmezdi. Bir anda fırsatı yakaladı ve alaycı bir sesle, “Belki de tercümanımız burada, hemen yanı başımızda!” dedi. Parmaklarıyla Safiye’yi işaret etti. “Temizlik yaparken her şeyi dinleyen hizmetçimiz muhtemelen Samir Bey’in her kelimesini anlamıştır. Ne diyorsun Safiye, bize Arapça numaralarını gösterir misin?” Salon kahkahalarla doldu. Herkes bu gerginliği kıran anı minnetle karşıladı.
Murat alayına devam etti: “Dizi izleyerek mi öğrendin Arapçayı Safiye Hanım? Yoksa Kara Sevda’nın Arapça dublajını mı izledin?” Safiye’nin yüzüne kan hücum etti, tepsiyi o kadar sıkı tuttu ki parmakları bembeyaz kesildi. Boğazında bir yumru oluştu. Yıllarca yaşadığı aşağılanmalar gözünün önünden geçti. Ama bu kez bir şey kırılmıştı. Artık görünmez olmaya niyeti yoktu.
Serhan, çaresizlik içinde son bir hamle yaptı. “Eğer Safiye gerçekten Samir Bey’in sözlerini kelime kelime tercüme edebilirse, Murat’ın pozisyonunu ona vereceğim!” dedi. Salon bir kez daha kahkahalarla sarsıldı. Kimse böyle bir şeyin mümkün olacağına inanmıyordu.
Safiye, tepsiyi göğsüne yasladı ve salonu süzdü. Herkes onun başarısız olmasını bekliyordu. Hayatı, yoksul Antakya mahallesinde aç kardeşler, hasta anne ve okul harçlığı için pazarda sebze satan bir kız olarak geçmişti. Diller onun gizli tutkusuydu. Gece mum ışığında çalışmış, otobüs duraklarında yabancı konuşmaları dinlemiş, televizyonun başında yabancı filmleri defalarca izlemişti.
Şimdi iki kapı vardı önünde: bildiği görünmezlik ve bilinmeze açılan cesaret kapısı. Dudakları kurudu, kalbi göğsünde öyle sert çarpıyordu ki herkes duyabilirdi. Bir an duraksadı, sonra Arapça konuşmaya başladı. Samir’in söylediklerini kusursuz bir şekilde tercüme etti. Salonda şok ve sessizlik hâkim oldu. Kahkahalar sustu, gözler büyüdü. Samir’in yüzünde bir tebessüm belirdi. Safiye, kendine verilen şansı kullandı.
Serhan sözünü tuttu. Safiye artık sıradan bir hizmetçi değil, şirketin yeni ticaret direktörüydü. Murat’ın yüzü kireç gibi oldu. Diğer yöneticiler saygıyla başlarını eğdi. Safiye, hayata karşı sessizce biriktirdiği tüm gücünü o anda ortaya koymuştu.
O günden sonra Safiye, şirketin en başarılı çalışanı oldu. Kimse artık onun sessizliğine aldanmıyordu. Çünkü bazen en büyük yetenekler, en beklenmedik anda ortaya çıkar ve hayatı sonsuza dek değiştirir.