Yaralı bir adama yardım ettiği için geç kalan bekar anne kovuldu — meğer patron milyardermiş
Kasım sabahı, İstanbul’un gri ve yağmurlu havasında, Zeynep her zamanki gibi erkenden uyanmıştı. 6 yaşındaki oğlu Yusuf hala uyuyordu. Küçük eli yorganın üzerinde, yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Zeynep, oğlunun bu masumiyetini korumak için her gün mücadele ediyordu. Yusuf’a daha iyi bir hayat sunmak için çalışıyordu ama hayat hiç kolay değildi.
Zeynep, temizlik firmasında çalışan bir anneydi. Her sabah 336 numaralı otobüse yetişmek zorundaydı. O sabah da aceleyle hazırlandı, Yusuf’a kahvaltısını hazırladı ve ona bir not bıraktı: “Seni seviyorum. Okulda uslu ol.” İşine geç kalmamak için hızla evden çıktı. Ancak o gün, hayatını değiştirecek bir olayla karşılaşacağını bilmiyordu.
Kadıköy’deki iş yerine doğru yürürken, yan sokakta yerde yatan bir adam gördü. Adamın üzeri kan içindeydi ve yüzü solgundu. Kimse durmamıştı. Zeynep bir an tereddüt etti, ama sonra Yusuf’un bir keresinde ona söylediği sözleri hatırladı: “Anne, biri yaralanmışsa ona yardım edersin, değil mi?” Bu sözler, Zeynep’in kararını verdiği an oldu. Adamın yanına koştu ve diz çökerek, “Beyefendi, beni duyuyor musunuz?” diye sordu. Adamın gözleri hafifçe açıldı ama konuşamıyordu. Zeynep hemen 112’yi aradı ve ambulans çağırdı.

Ambulans gelene kadar adamın yanında kaldı, omzundaki kanı durdurmaya çalıştı ve onu sakinleştirmek için konuştu. Telefonu sürekli çalıyordu; iş yerinden arıyorlardı. Ancak Zeynep, adamı bırakıp gitmeyi düşünmedi bile. Ambulans geldiğinde saat 07.03’tü. Zeynep, işine 48 dakika geç kalmıştı.
Ofise vardığında, patronu Şule Hanım onu bekliyordu. Şule Hanım, soğuk bir ifadeyle, “Geç kalmak için bahanen nedir?” diye sordu. Zeynep, yaşadığı olayı anlatmaya çalıştı. Ancak Şule Hanım, “Herkesin sorunları var. Bu işi yapamıyorsan başka bir yer bul,” diyerek onu işten çıkardı. Zeynep o an ne diyeceğini bilemedi. Evde bir çocuğu olduğunu, bu işe ihtiyacı olduğunu söyledi ama Şule Hanım’ın kararı değişmedi. Zeynep, sessizce üniformasını çıkarıp iş yerinden ayrıldı.
O gün eve döndüğünde, Yusuf okuldaydı. Zeynep, boş ve soğuk evde oturdu ve gözyaşlarına boğuldu. Hayatında ilk kez bu kadar çaresiz hissediyordu. Yusuf’a nasıl açıklayacağını, kirasını nasıl ödeyeceğini, yemek parasını nasıl bulacağını bilmiyordu. Ancak pes etmek yerine hemen iş aramaya başladı. Üç gün boyunca onlarca yere başvurdu ama hiçbirinden olumlu bir dönüş alamadı.
Üçüncü günün akşamında, kapısı çalındı. Zeynep, kapıyı açtığında siyah takım elbiseli bir adam gördü. Adam, kendisini Cem Kuzucu’nun avukatı olarak tanıttı. Cem Kuzucu, Türkiye’nin en büyük şirketlerinden birinin sahibiydi. Avukat, Zeynep’e, “O gün yardım ettiğiniz yaralı adam, Cem Kuzucu’ydu. Onun hayatını kurtardınız,” dedi. Zeynep şaşkınlıkla dinliyordu. Avukat devam etti: “Bay Kuzucu, yaptığınız bu iyiliği karşılıksız bırakmak istemiyor. Size iş teklif ediyor. Şirketimizde idari bir pozisyon, özel sağlık sigortası ve aylık 25.000 TL maaşla çalışabilirsiniz.”

Zeynep, duyduklarına inanamadı. Ayrıca, Cem Kuzucu’nun hesabına 10.000 TL yatırdığını ve bu parayı acil ihtiyaçları için kullanabileceğini söyledi. Zeynep, gözyaşlarını tutmaya çalışarak, “Bu kadarını hak ettiğimi düşünmüyorum,” dedi. Ancak avukat, “Bay Kuzucu, sizin bu dünyada nadir bulunan bir insan olduğunuzu düşünüyor. Kim olduğunu bilmeden, karşılık beklemeden yardım ettiniz. Bu, parayla ölçülemez,” diye cevap verdi.
Ertesi gün, Zeynep yeni işi için Cem Kuzucu’nun şirketine gitti. Cem Kuzucu, onu sıcak bir şekilde karşıladı ve teşekkür etti. “O gün kimse durmadı, ama siz durdunuz. Hayatımı kurtardınız,” dedi. Zeynep, bu sözler karşısında duygulandı ve yeni işine başladı.
Zeynep, iç ilişkiler departmanında çalışmaya başladı. İlk başlarda zorlandı ama çok çalıştı ve kısa sürede kendini kanıtladı. Üç ay sonra, Cem Kuzucu onu ofisine çağırdı ve bir terfi teklif etti. Zeynep, artık ekibin koordinatörüydü. Bir yıl içinde, Zeynep’in hayatı tamamen değişmişti. Oğlu Yusuf artık iyi bir okula gidiyordu ve Zeynep, Göktürk’teki modern bir dairede yaşıyordu.
Bir yılın sonunda, Cem Kuzucu, Zeynep adına bir vakıf kurdu. Bu vakıf, doğru olanı yaparken işlerini kaybeden insanlara destek olacaktı. Vakfın başkanı Zeynep oldu. O gün, Cem Kuzucu, tüm çalışanlarına Zeynep’in hikayesini anlattı ve şöyle dedi: “Bir şirketi güçlü kılan şey, parası ya da stratejileri değil, doğru zamanda doğru şeyi yapan insanlardır.”
Zeynep, o Kasım sabahı bir adamın hayatını kurtarmak için durduğunda, kendi hayatını da değiştirdiğini bilmiyordu. Ama o gün, bir iyilik hareketi, sadece bir hayatı değil, birçok hayatı değiştirdi. Bazen doğru olanı yapmak, her şeyi kaybetmek anlamına gelse de sonunda kazandırır. Ve Zeynep, bu hikayesiyle dünyaya, küçük bir hareketin bile büyük değişimlere yol açabileceğini kanıtladı.