Zekâ Suçu – Ethan Blackwood Davası
Toronto’da soğuk ve parlak bir salı sabahıydı. Ekim güneşi cam kulelerin üzerinde yükselirken, Adalet Sarayı’nın içinde hava kurşun gibi ağırdı. Salonlar avukatların acele adımları, gazetecilerin flaşları ve metal dedektörlerinin tiz sesleriyle doluydu.
Ama herkesin gözü tek bir kişideydi: Ethan Michael Blackwood, 17 yaşında bir deha, IQ’su 172. Hükümet sistemlerini hacklemekle suçlanıyordu.
Duruşma salonu tıklım tıklımdı. Öğrenciler, gazeteciler, meraklılar… Herkes o çocuğu görmek istiyordu. Ethan, savunma masasında sessizce oturuyordu. Siyah bir takım elbise giymişti, yüzü ifadesizdi ama gözleri – soğuk, mavi, delici – kimseye uzun süre bakma fırsatı tanımıyordu. Yanında, 60 yaşındaki deneyimli avukat Dr. Richard Hayes vardı. Elleri titriyordu.
Üç sıra arkada, Ethan’ın annesi Margaret Blackwood oturuyordu. Felsefe profesörüydü. Gözleri şiş, elleri mendili sıkıca kavramıştı. Bir zamanlar beş yaşında Dostoyevski okuyan o çocuğun şimdi bir suçlu olarak yargılandığına inanamıyordu.
“Mahkeme ayağa kalksın!” diye bağırdı görevli. Herkes aynı anda kalktı. Yargıç Harold Morrison içeri girdi. 73 yaşında, Kanada hukuk sisteminin efsanesiydi. Elli yıllık kariyer, üç kitap, binlerce dava… Fakat o da Ethan’a baktığında kısa bir an durdu. Merak mıydı, yoksa korku mu?
“Oturalım,” dedi Morrison. Sesi sakin ama emrediciydi.
Suçlamalar
Savcı Catherine Brennan, kırmızı bir takım elbise içinde kürsüye yürüdü.
“Sayın Yargıç, karşımızda meraklı bir çocuk yok. Bu, Kanada ulusal güvenliğine karşı yürütülmüş sofistike ve hesaplı bir siber saldırıdır.”
Salon sessizleşti. Brennan devam etti:
“Mart ile ağustos arasında 17 hükümet sistemine sızıldı: Dışişleri, Ulusal Güvenlik, Askerî İstihbarat. 50.000’den fazla gizli belge çalındı ve internete yüklendi. Ajanların kimlikleri açığa çıktı, operasyonlar çöktü. Ve bütün izler bu gence, Ethan Blackwood’a götürüyor.”
Brennan lazer kalemiyle ekrana yansıyan IP adreslerini, kod dizilerini gösterdi.
“Bu düzeyde şifre kırma bilgisine sahip kaç kişi var? Onlarca. Kaç tanesi genç? Beşten az. Ve saldırıların son kaynağı nereden? Ethan Blackwood’un yaşadığı adresten.”
Margaret’in boğazından boğuk bir ses çıktı. Oğluna baktı. Ethan’ın yüzü hâlâ taş gibiydi.
Savunma
Dr. Hayes ayağa kalktı, derin bir nefes aldı.
“Sayın jüri üyeleri, karşınızda bir cani değil, bir çocuk var. Beş yaşında şiir yazan, sekiz yaşında yedi programlama dili bilen, on yaşında bilimsel makale yayımlayan bir çocuk. Ama dâhilik yalnızlıktır. Ethan’ı toplumdan dışlayan bizdik. Bilgisayar onun sığınağıydı, kodlar onun diliydi.”
Sesini alçalttı.
“Ve en önemlisi, ortada motivasyon yok. Para yok, ün yok, düşman yok. Peki neden yapsın? Savcılık yalnızca olasılıklarla konuşuyor, kanıtla değil. Şüphe varsa, özgürlük kazanır.”
Hakim başını salladı. Salonda bir sessizlik oluştu – kimse artık emin değildi.
Tanıklar
İlk tanık Dedektif James Fletcher, 12 yıldır siber suçlar biriminin başındaydı.
“Başta bunun yabancı bir saldırı olduğunu düşündük,” dedi. “Ama saldırılar Kanada içindendi. Eşsiz bir teknik beceri, tek bir kişi.”
Brennan sordu: “Ve sonunda o kişiyi kim olarak belirlediniz?”
“Ethan Blackwood,” dedi Fletcher. “Kod imzaları, takma adlar, kripto para izleri… Hepsi aynı adrese, 1843 Bloor Street’e çıktı.”
Dr. Hayes itiraz etti: “Takma adlar kimlik kanıtı değildir!”
Ama Yargıç izin verdi.
Hayes çapraz sorguda bastırdı:
“Dedektif, 23 hard diskin sadece birinde veri kalıntısı buldunuz, öyle mi?”
“Evet.”
“Yani 22’si tamamen temizlendi ama biri kaldı. Çok becerikli bir hacker böyle bir hata yapar mı? Yoksa biri o verileri yerleştirmiş olabilir mi?”
Savcı hemen ayağa fırladı: “Varsayım!”
Fakat jüri arasında beliren küçük bir kuşku yeterliydi.
Anne Tanıklığı
Dr. Hayes, öğleden sonra Margaret Blackwood’u çağırdı.
“Ethan nasıl bir çocuktu?”
“Farklıydı,” dedi kadın. “Oyun oynamaz, saatlerce matematik problemleri çözerdi. Arkadaşı yoktu. Bilgisayar onun tek arkadaşıydı. O kimseye zarar vermezdi. Adalet onun için her şeydi.”
Savcı ayağa kalktı:
“Adalet mi dediniz? Ethan kaç kez okul kurallarını ‘adaletsiz’ bulduğu için çiğnedi? Üniversitenin sistemini hackleyip öğrencilerin notlarını değiştirmedi mi? Banka borcunuzu ‘haksız’ bulup silmedi mi?”
Margaret sessiz kaldı, sonra kısık sesle “Evet,” dedi.
Savcı dönüp jüriye baktı:
“Görüyorsunuz. Kendi doğrularını, yasaların üzerine koyan bir genç. İşte tehlike burada.”
Duruşmanın Dönüm Noktası
Üçüncü gün, salon dolup taşmıştı. Basın, televizyonlar, herkes oradaydı. Savcılık son tanığını sundu: Dr. Marcus Wellington, bir adli psikolog.
“Bu tür zeki bireylerde üstünlük kompleksi görülür,” dedi. “Kuralları aptallar için sanırlar.”
Hayes öfkeyle ayağa kalktı:
“Yüksek IQ suç değildir, sayın tanık! Bilim insanı olmak da suç değildir!”
Ama hasar çoktan verilmişti.
Savcılık dosyasını kapattığında, Dr. Hayes bir kumar oynamaya karar verdi.
“Savunma, Ethan Blackwood’u tanık sandalyesine çağırıyor.”
Margaret’in nefesi kesildi. Ethan ayağa kalktı, yemin etti ve sakin bir şekilde oturdu.
“Bilgisayarlara neden ilgi duydun, Ethan?”
“Çünkü mantıklılar,” dedi genç. “İnsanlar tutarsızdır, bilgisayarlar değildir.”
Hayes nefesini tuttu.
“Peki suçlandığın sistemlere sızdın mı?”
Ethan doğrudan jüriye baktı.
“Evet.”
Salon karıştı. Morrison defalarca tokmağını vurdu. Herkes susunca Ethan devam etti:
“Çünkü bir şey buldum. Sistemde bir anormallik. Yolsuzluk. Gizlenen dosyalar, manipüle edilmiş davalar.”
Sonra döndü ve doğrudan yargıca baktı:
“Sayın Yargıç Morrison, tüm saygımla söylüyorum… siz acınasısınız.”
Salon buz kesti.
Morrison’un yüzü kızardı. “Ne dedin sen?”
“Acınasısınız,” dedi Ethan. “Kişi olarak değil, sistemin sembolü olarak. Yıllarca adaletin bekçisi oldunuz ama adalet çürüyordu ve siz fark etmediniz.”
Savcı ayağa fırladı: “Bu saygısızlık! Tutuklanmalı!”
Ama Morrison elini kaldırdı. “Devam et,” dedi kısık bir sesle.
Ethan cebinden bir USB bellek çıkardı.
“Bu sürücüde e-postalar, para transferleri ve kayıtlar var. Bu yolsuzluğun kanıtı. Ve Savcı Brennan’ın da bu sahte delillerden haberi vardı.”
Brennan’ın yüzü bembeyaz kesildi.
“Bu iftira!” diye bağırdı.
“Öyleyse,” dedi Ethan, “bağımsız uzmanlar incelesin. Eğer yanlışsa, kaybedecek bir şeyiniz yok.”
Morrison uzun bir sessizlikten sonra ayağa kalktı.
“Mahkeme 24 saat ara veriyor. Bu sürücünün incelenmesini, İçişleri’nin çağrılmasını istiyorum. Gerçeği bulacağız.”
Tokmak indi. Salon patladı.
Gerçek Ortaya Çıkıyor
O gece boyunca adli bilişim ekipleri çalıştı. Sonuç şok ediciydi:
Ethan haklıydı. Belgeler, e-postalar, para akışları – hepsi gerçekti. Brennan ve birkaç yargıç tutuklandı. Üç polis, beş savcı, üç hâkim… Sistem içten çürümüştü.
Dünya basını “17 yaşındaki dahi Kanada adaletini sarstı” başlıkları attı.
Son Gün
Ertesi sabah salon sessizdi. Kamera yoktu. Morrison bitkin görünüyordu.
“Ethan Blackwood,” dedi ağır bir sesle, “yasaları çiğnedin, gizli bilgilere eriştin. Normalde seni on yıl hapse mahkûm ederdim. Ama bu sıradan bir dava değil.”
Gözlüğünü çıkardı.
“Sen, bana ve bu ülkeye gerçeği gösterdin. Ama yine de suç işledin. Bu yüzden seni üç yıl hapse mahkûm ediyorum – cezayı tamamen erteleyerek.”
Salondan mırıltılar yükseldi.
“Toplum hizmeti olarak yeni kurulan Adalet Etiği Komisyonu’nda çalışacaksın. Zekânı sistemin iyileşmesi için kullanacaksın. Eğitimine devam edeceksin. Ve beş yıl boyunca benim gözetimimde olacaksın.”
Ethan başını eğdi. “Anlıyorum, Sayın Yargıç. Teşekkür ederim.”
Morrison hafifçe gülümsedi.
“Beni hayal kırıklığına uğrattın, ama bazen hayal kırıklığı büyümenin başlangıcıdır. Dava kapanmıştır.”
Margaret oğluna sarıldı. Salondaki herkes ayakta alkışladı.
Altı Ay Sonra
Toronto Üniversitesi amfisinde 300 hukuk öğrencisi vardı. Ethan kürsüdeydi.
“Birçok kişi bana kahraman diyor,” dedi. “Ama ben kahraman değilim. Niyetim saf değildi. Öfkeliydim, kibirliydim. Akıllı olduğum için doğruyu ben bilirim sandım. Hatalıydım.”
Bir öğrenci sordu: “Ama siz yolsuzluğu ortaya çıkardınız. Sonuç doğruydu.”
“Evet,” dedi Ethan, “ama yöntemim yanlıştı. Yasaları çiğnemek, amaç ne olursa olsun, hâlâ yanlış.”
Sonra gülümsedi.
“Gerçek adalet, hem sorumluluk hem merhamet gerektirir.”
Arka sıralarda oturan emekli yargıç Morrison başını sallayarak izliyordu.
Ders bitince yanına geldi.
“İyi konuşmaydı,” dedi. “Seninle gurur duyuyorum. Beni hâlâ sorgulamaya zorluyorsun, genç adam.”
Ethan gülümsedi. “Siz de bana tevazuyu öğrettiniz, efendim.”
Birlikte binadan çıktılar.
Morrison omzuna elini koydu: “Adalet sadece ceza değil, bağlamı anlamaktır. Sen bana bunu hatırlattın.”
Ethan eve döndüğünde annesi akşam yemeğini hazırlıyordu.
“Ders nasıl geçti?”
“İyiydi, anne. Korkutucuydu ama iyiydi.”
Margaret gülümsedi. “Artık gerçekten büyüyorsun, Ethan.”
O gece Ethan bilgisayarının başına geçti. Yeni bir proje üzerinde çalışıyordu: hükümet kararlarında şeffaflığı artıran bir sistem.
Ama bu kez her şey yasaldı, izinliydi, ortaklıktaydı.
Bir mesaj geldi:
“Sunumunu izledim. Etkilendim. Önümüzdeki yıl açılacak Bilişim ve Hukuk programına başvurmayı düşündün mü?”
— Toronto Üniversitesi Rektörü.
Ethan hafifçe gülümsedi. Altı ay önce 10 yıl hapisle yargılanıyordu.
Şimdi ise adaletin geleceğini şekillendirmeye davet ediliyordu.
Hayat bazen mantıksız, bazen adaletsizdi.
Ama bu kez Ethan Blackwood, o karmaşanın içinde huzuru bulmuştu.