Yüzüğün Sözü ve Kaderin Oyunu: Bir “Evet” Gerçeğin Sadece Başlangıcı Olduğunda

Yüzüğün Sözü ve Kaderin Oyunu: Bir “Evet” Gerçeğin Sadece Başlangıcı Olduğunda

File phương tiện tạo bằng meta.ai

Elif Demir her zaman sağlam inançlara sahip bir kadındı. Yirmi sekiz yaşında, İzmir’de iç mimar olarak çalışıyor, hayatının her ayrıntısından keyif alıyordu: sade ama sıcak bir daire, sabahlarını neşelendiren Pasha adında bir köpek ve sevinçleriyle acılarını paylaştığı sadık bir arkadaş grubu. Çocukken klasik bir aşk düşlemişti; portakal ağaçları arasında yapılan sürpriz bir evlenme teklifiyle… Ama masalların çoğu zaman gerçeklerden çok süslemelerle dolu olduğunu da biliyordu.

Bir öğleden sonra şehir merkezinde kahvesini yudumlarken telefonu çaldı: arayan altı aydır birlikte olduğu sevgilisi Mert Kaya’ydı. Mert yenilenebilir enerji mühendisi, kendinden emin, sempatik biriydi; arkadaşlarının dediğine göre girdiği her odayı aydınlatan bir varlığa sahipti. Ama Elif’in içinde, tam olarak açıklayamadığı bir huzursuzluk vardı.

—Elif? —dedi Mert, sesi biraz titreyerek—. Bu akşam seninle buluşmak istememin bir nedeni var… Bugün sana özel bir şey söylemek istiyorum.

Elif’in kalbi hızla çarpmaya başladı. “Bir sürpriz mi? Bir seyahat planı mı? Yoksa…” diye düşündü. Hemen kabul etti. O akşam, ilk kez öpüştükleri yer olan Kültürpark’ta buluştular. Ağaçların arasında yürürken, gün batımının ışığı yüzlerine vuruyordu.

—Elif… —dedi Mert, bir çeşmenin yanında durarak—. Birlikte harika anlar yaşadık. Ama daha fazlasını istiyorum. Seninle çok daha fazlasını.

Elif’in boğazında bir düğüm oluştu. Mert diz çöktü ve küçük bir mavi kadife kutu çıkardı. Zaman durdu.

—Benimle evlenir misin? —dedi, hem yumuşak hem kararlı bir sesle.

Elif önce ne duyduğuna inanamadı. Kutuyu, sonra Mert’i gördü; gözleri doldu. Düşünmeden cevap verdi:

—Evet! —dedi—. Evet, tabii ki seninle evleneceğim!

Mert gülümsedi, yüzüğü parmağına taktı. Elif bir duygu kasırgası içindeydi: sevinç, şaşkınlık, sevgi… ve anlayamadığı bir şüphe. Ama o an sadece “evet”in önemi vardı.

O gecenin devamı bir girdaptı: aramalar, tebrik mesajları, sarılmalar. Mert ve Elif, Kordon sahilinde şık bir restoranda akşam yemeği yediler. Gelecekleri için kadeh kaldırdılar. O, Mert’e sevgiyle baktı; Mert onu şefkatle sarıldı. Her şey mükemmeldi.

Ama ertesi sabah Elif uyandığında, gözlerinde bir şey değişmişti. Kahvaltı ederken telefonuna bir mesaj geldi: “Tebrikler şampiyon! Yarın her şeyi anlatmalısın.” İmza: ‘C’. Elif merakla mesajı görmezden geldi, ama içi huzursuzdu.

Günün ilerleyen saatlerinde Mert onu kahve içmeye davet etti. Ama davranışları garipti: gergindi, sürekli telefonuna bakıyor, kısa konuşmalar yapıyordu. Eve döndüklerinde Elif sordu:

—Her şey yolunda mı? Dün gece harikaydı… sadece senin de mutlu olduğundan emin olmak istiyorum.

Mert gülümsedi ama o gülümseme gözlerine ulaşmadı.

—Evet… mutluyum. Neden sordun?

—Bilmem… Tanımadığım bir numaradan mesaj aldım da, kafam karıştı.

Mert derin bir nefes aldı. —Tamam, yarın anlatacağım. Sakin kafayla konuşalım.

Elif kabul etti ama içindeki huzursuzluk gitmedi.

O gece uyuyamadı. Belki yanlışlıkla gelen bir mesajdı, belki bir arkadaşın şakası… ama bir şey eksikti. Ertesi gün ofiste çalışırken herkes onu tebrik etti, o ise gülümseyip teşekkür etti ama içindeki ağırlık azalmadı.

Öğle vakti, telefonuna bir video geldi: bir barda iki adam kahkahalarla gülüyordu. Biri diyordu ki: —Hadi Mert, artık yap! —Diğeri cevaplıyordu: —İkimizden biri kazanacak, görüyorsun değil mi?— Elif’in kanı dondu. Videoyu kapattı. Bu neydi?

Akşam eve döndüğünde Mert mutfakta ona en sevdiği yemeği hazırlıyordu. Elif sesini titreyerek sordu:

—Bu videoyu bana kim gönderdi?

Mert tavayı tezgâha bıraktı. —Elif… düşündüğün gibi değil.

—O zaman açıkla. Videodaki o adamlar ne yapıyor?

Mert sessiz kaldı, sonra yutkundu. —Utandığım bir şey… bir iddia.

Elif geri çekildi. —Ne iddiası?

—Cem’le aramızda… çocukça bir oyundu. “Kim önce evlenirse 300.000 TL kazanır.” dedi. Ve ben… seni gösterdim.

Elif’in kalbi durdu. —Yani… bu teklif… sadece bir oyun muydu?

—Başta öyleydi. Ama sonra… seni gerçekten sevdim. Gerçekten. O “evet”i isterken içimden gelerek söyledim. Ama… başlangıcı yanlış oldu.

Elif’in gözlerinden yaşlar aktı. —Bununla yaşayamam. Zamana ihtiyacım var.

Mert sessizce başını salladı. Onu zorlamadı.

Sonraki günlerde Elif düşünmek için uzaklaştı. İzmir sokaklarında yalnız yürüdü, Pasha’yla parka gitti, arkadaşlarıyla konuştu. Günlüğüne yazdı. Aşkın bir yarıştan doğmaması gerektiğini düşündü.

Bir hafta sonra Cem onu aradı. Karşıyaka’da bir kafede buluştular. Cem pişman görünüyordu. —Elif, özür dilerim. Bu bir aptallıktı. Seni inciteceğimizi düşünmedim. Çok geç fark ettim.—

Elif sessizce dinledi. Sonra dedi ki: —Teşekkür ederim. Ama benim yeniden kendime inanmam gerek.—

Cem başını eğdi. Elif kalktı, gitti.

Mert ise yüzüğü evde bırakmıştı. Artık o “emanet” evet’le yaşamıyordu. Utanıyordu. Ama Elif’i hâlâ seviyordu.

Bir yağmurlu akşam, Mert Elif’in tasarım stüdyosuna geldi. Elinde kır çiçekleri ve bir zarf vardı. —Elif, seni ikna etmeye değil, gerçeği söylemeye geldim. Oyunla başlayan şey, seninle gerçeğe dönüştü. Eğer bir gün bana şans verirsen, her “evet”i içtenlikle isteyeceğim.—

Elif sessizce dinledi. Artık korkusu yoktu. —Teşekkür ederim. Ama sözlerinle eylemlerin uyuşsun.—

Mert bir albüm çıkardı; altı ay boyunca birlikte geçirdikleri anılar. Sonra dedi ki: —Sana zaman tanıyorum. Her gün, hak ettiğim ikinci şansı kazanmaya çalışacağım.—

Elif derin bir nefes aldı, elini tuttu. —Yeniden başlayalım. Ama bu kez oyun yok.—

Aylar geçti. Acele etmediler. Gerçek sevgiyi öğrendiler. Mert Pasha’yla ilgilendi, Elif’e destek oldu. Elif güvenini yavaşça geri kazandı. Basit günlerde, birlikte film izlediler, kayıplarını paylaştılar.

Bir gün Kordon’da yürürken Mert durdu: —Elif, o gün söylediğim değil, bugün yaptıklarım önemli. Kazanmak değil, güvenini kazanmak istiyorum. Bana bu şansı verir misin?—

Elif gülümsedi: —Evet. Ve sana göstereceğim, sevgi bahislerle ölçülmez.—

Güneş İzmir’in üzerine batarken, oyunlar bitti. Gerçek bir bağ başladı.

Bir yıl sonra, Efes Bahçesi’nde yürürlerken Mert, Elif’in elini tuttu. Bu kez acele yoktu, kamera yoktu. Sadece iki eşit insan. Beyaz altın, sade bir yüzük çıkardı. Ve Elif tekrar “evet” dedi. Ama bu kez o “evet”, özgür, koşulsuzdu.

Ve göletteki yansıma onlara hatırlattı: Bir yüzüğün değeri metalinde değil, onu veren kalpte ve kabul eden iradede saklıdır.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News