Kaza Sonrası Sesini Kaybeden Şarkıcı, Bir Yetim Kıza Şarkı Söylemeyi Öğretti ve Kendi Sesini Onun Kalbinde Buldu

Kaza Sonrası Sesini Kaybeden Şarkıcı, Bir Yetim Kıza Şarkı Söylemeyi Öğretti ve Kendi Sesini Onun Kalbinde Buldu

File phương tiện tạo bằng meta.ai

Kaza yağmurlu bir salı günü oldu — sanki zalim bir senaristin kaleminden çıkmış gibiydi.
Elif Kaya, İstanbul’un Cihangir semtindeki caz kulüplerinin en parlak sesi, bir prova için yola çıkmıştı. Siyah camlı bir araba, hızla geçerken onu yaya geçidinde ezdi.

Uyandığında hastanedeydi.
Ve sesi —onu yoksulluktan kurtaran, insanları ağlatan, politikacıları susturan o ses— artık yoktu.

Doktorlar açıktı:
Ses telleri geri dönülmez şekilde hasar görmüştü.

Aylarca, Elif Cihangir’deki küçük dairesinden çıkmadı.
Menajerinin aramaları kesildi, sözleşmeler iptal oldu, dostluklar duman gibi dağıldı.
Sessizlik, eskiden sığınağıydı; şimdi cezası olmuştu.

Bir akşam, aşağıdan gelen cılız bir şarkı sesi duydu.
Bir çocuk sesi.
On, belki de dokuz yaşlarında. Eski bir mont içinde, gözlerinde açlıkla inat karışımı bir parıltı.
Lüks bir restoranın önünde, bozuk para karşılığı şarkı söylüyordu.

Elif aşağı indi.
Nedenini bilmiyordu.
Belki o kırık seste kendi kaybolmuş sesini duyduğu içindi.

— Adın ne? diye sordu.
Lina, dedi küçük kız.
— Kim öğretti sana şarkı söylemeyi?
— Kimse. Ama şarkı söylerken… aç değilim.

O cümle Elif’in kalbine saplandı.
Kızı evine götürdü, çorba pişirdi.
Ve o gece karar verdi:
Artık kendi sesiyle söyleyemiyorsa, bir başkasına sesini öğretirdi.

İlk günler zordu. Lina nota bilmezdi, ritimden habersizdi.
Ama onda hiçbir okulun öğretemediği bir şey vardı: duygu.
Şarkı söylüyordu, unutulmamak için bağırır gibi.

Zamanla o küçük ev doldu: şarkılarla, kahkahalarla, umutla.
Elif kendi sesini yeniden buldu — boğazında değil, ruhunda.

Bir gün, ünlü yapımcı Murat Arslan sokaktan geçerken Lina’nın balkon şarkısını duydu.
Kapıyı çaldı.
“Bu kız kim?” dedi.
“Elif’in öğrencim,” diye yanıtladı.
“Onu yarışmaya götürmek istiyorum. Parayla alınmayacak bir şey var onda.”

Yarışma ulusal televizyonda, büyük sahnede yapılacaktı.
Adı: “Geleceğin Sesleri”.
Lina, ödünç bir elbiseyle, titreyen bir gülümsemeyle sahneye çıktı.

Sunucu alaycı bir sesle sordu:
— Nerelisin küçük?
— Beyoğlu Yetimhanesi’nden.
Seyirciler güldü.
Ve Lina dedi ki:

“Ama bana şarkı söylemeyi öğreten kadın dedi ki, sesin soyadı olmaz.”

Sonra söyledi.

Kusursuz değildi, ama gerçekteydi.
Açlığı bilen birinin gücüyle, ilk kez sarılmış birinin şefkatiyle.
Salon ayağa kalktı.
Sosyal medya patladı:

“Bu kızın hocası kim?”

Elif, evinde ağladı — ama bu kez sevinçten.

Birkaç gün sonra Elif’i programa çağırdılar.
Sahneye çıktı.
Jüri onu tanımadı.
“Sen de mi şarkıcıydın?” diye küçümseyerek sordular.
Elif başını salladı.
Ve ekranda Lina’nın finaldeki videosu oynadı:

“Ben onun için söylüyorum. Çünkü o sesini kaybetti ama bana benimkini bulmayı öğretti.”

Salon alkıştan yıkıldı.
Murat Arslan başını öne eğdi.
Gerçek yetenek, mikrofon değil, hakikattir.

Elif gülümsedi.
Artık hiçbir şeyi kaybetmediğini hissetti.
Sadece sesinin yerini değiştirmişti.

O gece, ışıklı İstiklal Caddesi’nde el ele yürürlerken Lina dedi:
— Şarkı söylerken seni içimde duyuyorum.
Elif yanıtladı:
— Demek ki sesim hiç gitmemiş. Sadece yeni bir bedende doğmuş.

Rüzgar, bir zamanlar kaybolmuş o notaları tekrar İstanbul sokaklarına taşıdı.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News