Milyoner evde böcek var sandı… Ama hizmetçisi yakından bakınca dehşetle bağırdı: İMDAT!
.
.
🕷️ Milyonerin Kabusu: Kilitli Kapıların Ardındaki Gerçek
Çankaya, Ankara. Lüks ve soğuk bir ihtişamın adresi olan bu semtte, Kemal Özcan’ın üç milyon liralık malikanesi, dışarıdan bakıldığında başarının ve zenginliğin simgesiydi. Ancak içeride, bu beyaz mermer cepheli ev, Kemal’in korkularının yankılandığı bir labirente dönüşmüştü.
Sabah saat dokuzdu. Kemal Özcan, her zamanki gibi çalışma odasının kapısında durdu. Elleri titriyordu; bu, son altı ayda giderek artan bir alışkanlıktı. Huzursuz sesi koridorda yankılandı: “Şerife! Hemen gel!”
Şerife, koşarak geldi. Beş yıldır bu evde çalışıyordu ve Kemal’in tuhaf anlarına alışmıştı. Ama son zamanlarda bir şeyler farklıydı. Kemal’in gözlerindeki o pırıltı artık sadece yorgunluk değildi.
“Efendim, ne oldu?” Şerife’nin sesi sakindi.
Kemal, parmağını duvara doğru uzattı. “Şurada köşede onları görüyor musun? Küçük, siyah şeyler hareket ediyorlar.”
Şerife yaklaştı. Gözlerini kısarak baktı. Hiçbir şey yoktu. Beş yıldır öğrendiği bir şey vardı: Kemal Bey’le çelişmek işleri daha da kötüleştirirdi.
“Evet efendim, görüyorum,” dedi yumuşakça. “Hemen temizlik malzemelerini getireyim.”
Kemal rahatladı. En azından biri onu anlıyordu. Oysa son altı ayda kimse ona inanmamıştı. Doktorlar, arkadaşları, hatta iş ortakları bile onu tuhaf bakışlarla süzmüşlerdi.
Şerife mutfağa doğru yürürken aklında sadece bir soru vardı: Kemal Bey gerçekten bu böcekleri görüyor muydu, yoksa… Hayır, düşünmemeye çalışıyordu. İşi sadece temizlemekti. Ama Şerife, çok daha fazlasını yapıyordu; o, Kemal’in yalnızlığını görüyordu. Karısını kaybettikten sonra kendini nasıl izole ettiğini fark ediyordu. Bu böcek hikayesi sadece bir temizlik meselesi değildi.
O akşam Şerife, kızı Ayşe’yi aradı. On altı yaşındaki Ayşe, lise son sınıfta tıp okumayı hayal ediyordu ve Kemal Bey, onun eğitim masraflarını cömertçe karşılıyordu.
“Anne,” dedi Ayşe, “Kemal amca nasıl? Sesinde endişeli bir ton var.”
Şerife, kızına ne kadar söyleyebileceğini düşündü. “Biraz yorgun son zamanlarda, kızım. Tuhaf şeyler görüyor. Böcekler… Duvarlar sanki gerçekmiş gibi konuşuyor.”
Ayşe düşündü. “Anne, bu çok ciddi olabilir. Halüsinasyon olabilir mi? Biyoloji dersimizde öğrenmiştik. İnsanlar bazen stres ya da hastalık yüzünden olmayan şeyler görebilir.”
Bu, Şerife’nin hiç düşünmediği bir açıklamaydı.

🔍 Gözlemci Hizmetçi
Ertesi sabah Kemal, mutfakta belirip Şerife’yi şaşırttı. “Şerife, onlar mutfakta da var. Tezgahın altında, dolapların arkasında… Sanki beni takip ediyorlar.”
Şerife, elindeki kaşığı bıraktı. Kemal’in endişesi çok gerçekti; terden ıslak alnı, titreyen elleri. Bu, gerçek bir ıstırap haliydi.
O akşam Kemal, Doktor Aktaş’ı aradı. Şerife, telefon konuşmasının sadece bir kısmını duyabildi: “Doktor, durumlar kötüleşiyor… Evet, ilaçları düzenli kullanıyorum… Afrika’da olduğunuz dönem… Kimseye söylemenize gerek yok.”
Afrika. Kemal altı ay önce iş için Kongo’ya gitmişti. Bunun, bu durumla ne ilgisi olabilirdi?
Şerife’nin kafasındaki plan netleşmeye başladı: Artık sessiz kalamazdı. Ertesi gün Kemal işe gittikten sonra, Şerife cesaretini topladı ve onun yatak odasına çıktı. Normalde özel eşyalarını karıştırmazdı ama bu durum normalin ötesindeydi.
Komodin çekmecesi hafifçe açıktı. İçinde birkaç ilaç kutusu vardı. Üçüncü kutu hiç tanıdık değildi. Şerife, kutuyu eline alıp, üzerindeki yazıları güçlükle okudu: “Parazitik enfeksiyonlar için.”
O anda her şey yerine oturdu. Kemal böcek görmüyordu; gerçekten böcek vardı! Ama onun vücudunda.
🩺 Ayşe’den Gelen Bilgi
O akşam Ayşe eve geldiğinde, Şerife ilaç kutusunu ona gösterdi. Ayşe’nin yüzü anında ciddileşti.
“Anne, bu ilaçlar Afrika’da yaşayan parazitler için. Kemal amcanın gördüğü böcekler… onlar gerçek olabilir mi? Biyoloji dersinde öğrenmiştik. Bazı parazitler cildin altında yaşayabilir. İnsanlar onları hareket ederken hissedebilir, hatta görebilir. Layşmanyoz diye bir hastalık var. Afrika’da yaygın.”
Şerife dona kaldı. “Peki neden kimseye söylemiyor?”
Ayşe annesine baktı. “Anne, düşün. Kemal amca güçlü bir iş adamı. Böyle bir hastalığı kimseye kabul etmek istemeyebilir. Bu, zayıflık göstergesi olur diye korkuyordur.”
Bu açıklama Şerife’ye çok mantıklı geldi.
O gece Şerife uyuyamadı. Kemal beş yıldır ona sahip çıkmıştı. Şimdi o hastaydı ve yalnız başına bu yükü taşıyordu.
Ertesi sabah Kemal yine böceklerden bahsetti ama bu sefer Şerife farklı dinledi.
“Efendim, size bir şey sormak istiyorum,” dedi. Sesi kararlıydı. “Kongo’dan döndükten sonra mı bu böcekler görünmeye başladı?”
Kemal’in yüzü değişti. Rengi attı ve gözlerinde korku belirdi. “Sen… sen nereden biliyorsun?”
“Efendim, ben sadece size yardım etmek istiyorum. Sizi çok önemsiyorum.”
Kemal yavaşça oturdu. Elleri titriyordu. “Şerife, kimseye söyleyemem. İş hayatım, sosyal çevrem… herkes ne der?”
“Kemal Bey, hastalık utanılacak bir şey değil. Önemli olan iyileşmek.”
Kemal uzun süre sessiz kaldı. Sonra, çok yavaş bir sesle itiraf etti: “Doktor Aktaş bana Layşmanyoz teşhisi koydu. Kongo’da kaptığımı söyledi. Tedavi edilebilir ama insanlar öğrenirse…”
Şerife onun yanına oturdu. “Efendim, ben sizi hasta olduğunuz için mi daha az saygı duyacağımı düşünüyorsunuz? Gerçek güç yardım istemekle gelir.”
Bu sözler Kemal’in kalbine oturdu. Belki de gerçekten yalnız değildi.
🏡 Bir Aile Olmak
Kemal’in itirafından sonra Şerife’nin kafasında tek bir düşünce vardı: Doktor Aktaş’la konuşmak. Gerçeği bilirse daha iyi yardım edebilirdi.
Şerife, Doktor Aktaş’la kliniğinde görüştü. Doktor, Şerife’nin samimi endişesi karşısında mahremiyet kurallarını esnetti. “Şerife Hanım, Kemal Bey’in durumu ciddi. Layşmanyoz. Gördüğü böcekler, aslında cildin altındaki parazitler. Onları hareket ederken hissediyor. Ölümcül değil ama tedavi edilmezse yıllarca sürebilir. En önemlisi, hastanın psikolojik desteğe ihtiyacı var. Kendini yalnız hissetmemeli.”
Aynı akşam Şerife, Kemal’le konuştu: “Doktor Aktaş’la konuştum. Layşmanyoz hakkında her şeyi öğrendim. Utanılacak bir şey değil. Tedavi edilebilir ve siz iyileşeceksiniz.”
Kemal sessizce oturdu. “Şerife, sen anlayamazsın.”
“Efendim, gerçek arkadaşlarınız sizi hasta olduğunuz için mi terk edecek? Gerçek iş ortaklarınız size daha az saygı mı duyacak?”
Kemal uzun süre düşündü. “Belki de haklısın,” dedi sonunda. “Ama korkmak kolay değil.”
“Korkmak normal efendim. Ama yalnız başına mücadele etmek zorunda değilsiniz.”
O gece Kemal için bir dönüm noktasıydı. İlk defa yalnız olmadığını hissetmişti.
🏆 Gerçek Zenginlik
Kemal’in itirafından sonraki günler, evde farklı bir atmosfer hakimdi. Kemal, ilk defa böceklerden bahsetmeden kahvaltı yaptı.
“Şerife,” dedi bir sabah, “Dün gece ilk defa düzgün uyudum. Sanki bir yük kalkmış gibi.”
Kemal’in iyileşme süreci hızlanıyordu. Sadece ilaçlar değil, Şerife’nin koşulsuz desteği de etkiliydi.
“Şerife, sana bir şey söylemek istiyorum. Bu beş yıl boyunca sen sadece bir hizmetçi değildin. Sen benim ailemdin.”
Şerife’yi bu sözler çok duygulandırdı. “Efendim, ben de sizi ailemden biri gibi görüyorum.”
Hafta sonunda, Doktor Aktaş’ın da katıldığı bir akşam yemeği düzenlendi. Bu, beş yıl içinde aynı masada oturdukları ilk seferdi.
“Arkadaşlarım,” dedi Kemal, kadehini kaldırarak. “Bu hastalık bana hayatımın en değerli dersini verdi. Gerçek zenginliğin para değil, yanında olan insanlar olduğunu öğrendim. Güçlülüğün tek başına mücadele etmekte değil, yardım istemeyi bilmekte olduğunu.”
O konuşmanın ardından Kemal, Ayşe’nin tıp fakültesi masraflarının yanında, yurt dışında uzmanlaşma eğitimi masraflarını da üstleneceğini söyledi. “Bu bir yatırım. Senin geleceğin için ve gelecekte benim gibi hastalara yardım etmen için.”
Üç ay sonra, Kemal tamamen iyileşmişti. Doktor Aktaş’ın son kontrolünde aldığı haber mükemmeldi.
Kemal, sadece iyileşmekle kalmamış, bambaşka bir insan olmuştu. Şirketinde çalışanlarına hastalığını açıkça anlattı ve bu, şirket kültüründe büyük bir değişime yol açtı.
Bir akşam Şerife, çekingen bir sesle komşu parselin satışa çıktığını söyledi. “Efendim, eğer isterseniz, o parselde küçük bir bahçe evi kurabilirim. Ayşe üniversiteye başlayınca ona daha yakın olabilirim.”
Kemal gülümsedi. “Harika fikir. Ama bir şartla. Artık bana ‘efendim’ deme. Ben artık senin patronun değilim. Ailenin bir ferdiyim.”
Şerife’nin gözleri doldu. Beş yıl boyunca hayalini kurduğu bir andı bu.
O gece Kemal yatmadan önce aynaya baktı. Artık aynada gördüğü adam, korkudan titreyen, böcek halüsinasyonları gören o yalnız iş adamı değildi. Gözlerindeki korku kaybolmuş, yerine huzur gelmişti.
Telefon çaldığında, Doktor Aktaş’tı. “Kemal Bey, yarın gazetecilerle röportaj yapmayı düşünüyor musunuz? Layşmanyoz hakkında farkındalık yaratmak istiyorlar.”
“Evet, yaparım,” dedi Kemal. “Belki benim hikayem başka insanlara yardım eder.”
Kemal artık milyoner olmakla övünmüyordu. Çünkü asıl zenginliğinin Şerife ve Ayşe gibi insanlar olduğunu, gerçek gücün ise zayıflığını kabul edip yardım istemeyi bilmekte olduğunu anlamıştı. O gün bağırdığında, Şerife onu sadece böceklerden değil, yalnızlıktan da kurtarmıştı.
.