Müdür Kadına Bağırdı — Ama Onun Yeni Patronu Olduğunu Öğrendi!

Müdür Kadına Bağırdı — Ama Onun Yeni Patronu Olduğunu Öğrendi!

.
.

İstanbul’un kalabalık caddelerinde, sabahın ilk ışıkları yavaş yavaş şehri aydınlatıyordu. Hava serin ama umut doluydu. Ofislerin ışıkları yanmaya başlamış, çalışanlar birer birer iş yerlerine doğru yola çıkmıştı. Bu sabah, sıradan bir gün gibi görünse de, ofiste her şeyin değişeceği bir gün olacaktı.

Müdür Selim, her zamanki gibi sinirli bir ifadeyle ofisine girdi. Çalışanlar, onun odaya girmesiyle birlikte bir anda sessizleşti. Klavye sesleri hızlandı, herkes gözlerini ekranlara dikti. Selim’in yüzündeki ifade, bugün yine birine bağıracak gibi görünüyordu. Çalışanlar, bu korkuyla dolu atmosferde, Selim’in gözlerinin etrafındaki masaları taradığını hissettiler. Bir anda, köşede daha önce hiç görmedikleri bir kadın oturduğunu fark etti.

Müdür Kadına Bağırdı — Ama Onun Yeni Patronu Olduğunu Öğrendi! - YouTube

Kadın, sakin bir şekilde masasında oturuyor, yüzünde garip bir özgüvenle Selim’e bakıyordu. Saçları toplu, sade giyinmişti ama bakışları kararlıydı. Selim, kaşlarını çatarak kadına yaklaştı. “Sen kimsin?” dedi sert bir sesle. Kadın başını kaldırdı ve gülümsemeye benzer bir ifadeyle, “Yeni başladım,” dedi. Selim alaycı bir kahkaha attı. “Yeni başladın. Ha sana kim izin verdi? Kim seni işe aldı? Burası öyle elini kolunu sallayanın gireceği yer değil.”

Kadın cevap vermedi. Sadece dosyalarına bakmaya devam etti. Bu sessizlik Selim’i daha da sinirlendirdi. “Ben senin gibi insanlara tahammül edemem. Herkes kurallara uyar. Sen de uyacaksın,” diye bağırdı. Ofisteki herkes nefesini tuttu. Yeni kadın tek kelime etmeden dosyasını kapattı, ayağa kalktı ve gözlerini Selim’e dikti. Sesi ne yüksek ne de alçaktı ama garip bir şekilde dikkat çekiciydi. “Kuralları bilirim,” dedi, “ama bazı kurallar değişmek üzere.”

Bu söz, herkesin içinden bir fırtına geçirdi. Kimdi bu kadın? Bu kadar sakin nasıl kalabiliyordu? Selim, bir anlık şaşkınlığın ardından öfkeyle parmağını kadına doğru uzattı. “Seninle sonra görüşeceğiz,” deyip odasına sert adımlarla girdi. Kadın sessizce yerine oturdu. Yan masadaki Elif fısıldadı, “Sen delirdin mi? Müdüre böyle konuşulmaz.” Kadın gülümsedi. “Ben sadece doğruyu söyledim.”

Elif şaşkındı ama aynı zamanda içten içe kadına hayran kalmıştı. Çünkü kimse bugüne kadar Selim’e karşı bir kelime bile edememişti. Herkes onun öfkesinden korkardı. Saatler geçti. Selim odasından çıkmadı. Ofiste gergin bir sessizlik hakimdi. Herkes kendi işiyle uğraşıyor gibi görünse de akıllarındaki tek şey o sahneydi.

Öğle arasında herkes kantinde toplandığında konu yine ondan açıldı. “Adı neymiş? Nereden gelmiş?” Selim kesin kovar onu dediler ama kimse onun geçmişini bilmiyordu. Kadın adının Zeynep olduğunu söylemişti sadece. Ne özgeçmişi, ne referansı kimsenin elinde yoktu. Sanki bir anda ortaya çıkmıştı.

Selim odasında otururken hala sinirliydi. “Kim bu kadın?” diye kendi kendine söylendi. “Nasıl cesaret eder bana böyle konuşmaya?” O sırada sekreteri kapıyı çaldı. “Müdür Bey, öğleden sonra yönetimden bir toplantı bildirisi geldi,” dedi. Selim sinirle başını salladı. “Tamam, hazırlarım.” Ama içinde garip bir his vardı. Sanki o toplantı sıradan bir toplantı olmayacaktı.

Zeynep masasında sessizce oturuyordu. Gözleri pencereden dışarı bakıyordu ama zihni başka yerdeydi. Derin bir nefes aldı. Sonra hafifçe kendi kendine mırıldandı, “Bazı insanlar gücün ne olduğunu yanlış anlar.” O anda Elif tekrar yanına geldi. “Sen gerçekten cesursun ama dikkat et, Selim seni harcar.” Zeynep dönüp gülümsedi. “Zaman her şeyi gösterir.”

Saat 3 olduğunda ofisin tüm çalışanlarına mail geldi. “Toplantı odasında acil görüşme.” Herkes şaşkındı. Böyle ani toplantılar genelde üst yönetimle ilgili olurdu. Selim önde, çalışanlar arkasında toplantı odasına girdi. Kapı açıldı. Herkesin gözleri bir anda o yöne döndü. Masanın başında bir grup yönetici vardı. Ortalarında ise sabah Selim’in bağırdığı o kadın Zeynep oturuyordu. Selim’in adımları yavaşladı. Yüzü bir anda soldu.

Genel müdür konuşmaya başladı. “Arkadaşlar, bugün size yeni bir duyuru yapmak istiyoruz. Şirketimizin yeni bölge direktörü göreve başladı. Kendisi bundan sonra tüm departmanlardan sorumlu olacak.” Salondaki herkes sessizleşti. Müdür devam etti. “Tanıştırayım, Zeynep Hanım.” Selim’in yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Az önce bağırdığı, azarladığı kadın aslında onun yeni patronuydu. O anda odadaki herkes nefesini tuttu.

Zeynep gözlerini Selim’e çevirdi. Sakin ve kendinden emin bir sesle, “Kurallar değişmek üzere,” demiştim, hatırlıyor musunuz?” dedi. Selim bir kelime bile edemedi. Kalabalığın içinde sadece sessizlik vardı. Ama kimse bilmiyordu, bu sadece başlangıçtı. Odanın içindeki hava bir anda donmuştu. Selim’in dudakları titredi. Yüzü kızardı ama ses çıkaramadı. Diğer çalışanlar gözlerini kaçırıyor, kimse nefes bile almıyordu.

Zeynep, sanki hiçbir şey olmamış gibi dosyalarını önüne aldı. Kalemini yavaşça çevirdi ve sakince konuştu. “Toplantıya başlamadan önce bazı şeyleri düzeltmemiz gerekecek.” Her kelimesi ofiste yankılandı. Sesindeki sakin ton, içerdiği güçle çelişiyordu. Kimse onun bu kadar otoriter bir duruş sergileyeceğini tahmin edemezdi. Selim bir an ne yapacağını bilemedi. Sonunda toparlanmaya çalıştı. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip, “Elbette, Zeynep Hanım,” dedi. Sesi titreyerek, “Küçük bir yanlış anlaşılma olmuş sabah. Umarım sorun olmadı.”

Zeynep gözlerini ondan ayırmadan, “Sorun değil,” dedi. “Ama ben insanların nasıl davrandıklarını unutmam. Çünkü karakter baskı altındayken belli olur.” Bu söz Selim’in kalbine saplanan bir bıçak gibiydi. Toplantı başladı ama kimse odaklanamıyordu. Herkesin aklında sabah yaşanan sahne vardı. Zeynep’in sakinliği, Selim’in şaşkınlığı ve bu yeni dengelerin ne anlama geldiği.

Zeynep’in sesi odayı dolduruyordu. Artık bu ofiste bazı şeyler değişecek. Kimse kimseye bağırmayacak. Kimse korkuyla çalışmayacak. Saygı, disiplinden önce gelecek. Çalışanlar birbiriyle bakıştı. Bazılarının gözleri doldu. Çünkü yıllardır bu cümleyi duymayı bekliyorlardı. Selim ise sessizdi. Düşünceleri karmakarışıktı. Bu kadın kimdi? Nereden gelmişti? Nasıl bu kadar güçlü bir pozisyona yükselmişti? Kendi kendine “Bu kadarını hak etmemiştim,” diye mırıldandı ama derinlerde biliyordu. Hak etmişti.

Zeynep’in söylediği her kelime sanki geçmişte yaptığı her yanlış davranışın cezası gibiydi. Toplantı bitince insanlar yavaşça dağıldı. Elif Zeynep’in yanına yaklaştı. “Zeynep Hanım,” dedi heyecanla. “Size bir şey itiraf etmek istiyorum. Sabah sizi savunmak istedim ama korktum. Şimdi anlıyorum ki korkmak yanlışmış.” Zeynep gülümsedi. “Önemli değil Elif. Cesaret, bazen sessiz kalmayı değil, doğru zamanda konuşmayı seçmektir. Sen doğru zamanı bekledin.”

Elif başını eğdi, gözleri parladı. Zeynep koridorda yürürken herkes onu dikkatle izliyordu. Her adımı kararlıydı. İnsanlar onun yanından geçerken hafifçe eğiliyor, saygıyla selam veriyordu. Ama o kibirli değildi. Sadece adil bir duruşu vardı. O sırada bir erkek çalışan Mehmet sessizce diğerlerine fısıldadı, “Selim şimdi ne yapacak? Bu kadın onun bütün gücünü elinden aldı.” Kimse cevap veremedi. Çünkü herkes aynı şeyi düşünüyordu. Selim artık eski Selim olamayacaktı.

Akşam olduğunda ofis boşaldı. Işıklar yavaş yavaş sönüyordu. Zeynep odasında yalnız kaldı. Masasına oturdu. Eski belgeleri karıştırdı. Bir dosyada Selim’in imzasını gördü. Yıllar önce haksız yere işten çıkarılan bir çalışanın belgesi. Gözlerini kısmış bir halde o belgeye baktı. “Demek bu şekilde insanları ezdin,” diye fısıldadı. Yüzünde bir kararlılık belirdi. “Artık kimse senin yüzünden korkmayacak.”

O sırada kapı tıklandı. Selim içeri girdi. Gergin bir sessizlik oldu. Zeynep başını kaldırmadan, “Buyurun Selim Bey,” dedi. Selim, ellerini cebine sokmuş, göz temasından kaçınıyordu. “Zeynep Hanım, sabahki davranışım için özür dilerim. Bilmiyordum yani pozisyonunuzu.” Zeynep gözlerini ona çevirdi. Sessizce baktı. “Bilseydiniz farklı mı davranacaktınız?” diye sordu.

Selim’in sesi kısıldı. “Ben sadece bazen fazla sinirleniyorum.” Zeynep sandalyesinden kalktı. Yavaş adımlarla ona yaklaştı. “Ben de insanları anlamaya çalışıyorum Selim ama bir fark var. Ben öfkeyle değil adaletle yönetirim.” Selim başını eğdi. Utanç içindeydi. O anda yıllardır kurduğu otoritenin boş bir kabuktan ibaret olduğunu anladı.

Zeynep sessizce dosyayı kapattı. “Yarın sabah 9’da bir görüşmemiz olacak. Geç kalmayın,” dedi. Selim başını salladı. “Elbette,” diyebildi. Sadece odayı terk ederken içinden geçen tek şey şuydu: “Bu kadın beni bitirebilir.” Zeynep pencereye yürüdü. Şehir ışıkları parlıyordu. Yüzüne hafif bir tebessüm yerleşti ama gözlerinde bir gölge vardı. “Bu sadece bir iş değil,” dedi kendi kendine. “Bu bir hesaplaşma.”

Gözleri uzaklara daldı. O an geçmişten gelen bir anı zihninde belirdi. Yıllar önce aynı şirkette staj yerken Selim’in önünde küçük düşürüldüğü o gün gözlerinin önüne geldiğinde kalbi sıkıştı ama yüzündeki ifade değişmedi. “Artık roller değişti,” dedi sessizce.

Ertesi sabah herkes erken gelmişti. Ofisteki atmosfer tamamen farklıydı. İnsanlar gülümsüyor, birbirine selam veriyordu. Korku yerini huzura bırakmıştı. Ama Selim’in yüzünde bir tedirginlik vardı. Zeynep’in odasının kapısına doğru yürürken kalbi hızlı atıyordu. Kapıyı çaldı, içeri girdi. Zeynep masasında oturuyordu. Elinde bir dosya. Başını kaldırmadan, “Oturun,” dedi. Selim yavaşça oturdu. Zeynep gözlüğünü çıkardı. Doğrudan gözlerinin içine baktı. “Selim,” dedi. Sesi yumuşaktı ama içinde ciddi bir ton vardı. “Sana bir şans vereceğim. Ama bu geçmişte yaptıklarını unuttuğum anlamına gelmez.”

Selim başını salladı. “Anlıyorum.” Zeynep devam etti. “Artık insanlara nasıl davranacağını öğreneceksin. Çünkü liderlik korku değil, saygı ile kazanılır.” O anda Selim ilk kez sessiz kaldı. Kalbinde bir şey kırılmıştı ama belki de o doğru yönde kırılmaydı. Zeynep kalemini masaya bıraktı ve pencereye döndü. “Hadi bakalım,” dedi alçak sesle. “Şimdi gerçekten çalışmaya başlayalım.”

Ama kimse bilmiyordu, bu hikayenin altında çok daha derin bir sır vardı. Zeynep o sabah ofise erkenden gelmişti. Gün doğmadan camdan şehre baktı. Kahvesinden bir yudum aldı. Kalbinde karışık duygular vardı. Öfke değil, bir çeşit tamamlanmamış hesaplaşma hissi. Çünkü bu sadece Selim’le ilgili değildi. Bu şirket yıllar önce onun gururunu kırmış, emeğini hiçe saymış, adalet duygusunu yaralamıştı. Şimdi o aynı binada, aynı masalarda ama çok farklı bir yerdeydi. Bu kez onu kimse susturamayacaktı.

Saat 9’u gösterdiğinde Selim kapıyı tıklattı. Bu kez öfke değil, çekingen bir tavırla içeri girdi. Zeynep masasında oturuyordu. Belgeleri dikkatle inceliyordu. Başını kaldırmadan, “Geldiniz mi Selim?” dedi. Selim’in sesi kısıktı. “Evet Zeynep Hanım.” Zeynep dosyayı kapattı. Gözlüğünü çıkardı. “Bugün senden dürüst olmanı istiyorum. Bana doğruyu söyle. Bu ofiste kaç kişi senin yüzünden işini kaybetti?”

Selim bir an başını kaldırdı ama göz teması kuramadı. “Ben tam sayısını bilmiyorum,” dedi. Zeynep’in sesi soğuktu ama sakin. “Ben biliyorum. 11 kişi ve hepsi aynı gerekçeyle kovuldu. Disiplin eksikliği. Oysa tek eksikleri sana boyun eğmemekti.”

Selim’in elleri terledi. O kelimeler geçmişte yaptığı her davranışı bir bir hatırlatmıştı. Zeynep yavaşça ayağa kalktı. Odada yürümeye başladı. “Bir şirkette korku varsa başarı olmaz Selim. Sen insanların sessiz kalmasını başarı sandın. Ama sessizlik bazen içten içe büyüyen bir isyandır.”

Selim sessizce başını öne eğdi. “Haklısınız,” diyebildi sadece. Zeynep kısa bir süre sustu. Sonra sakin bir şekilde konuştu. “Ben seni cezalandırmak için burada değilim. Ben buradayım çünkü kimsenin bir daha aynı acıyı yaşamamasını istiyorum. Ama değişim kolay olmayacak. Seninle başlamalı.”

Selim gözlerini kaldırdı. İçinde ilk kez minnettarlığa benzeyen bir ifade vardı. “Değişmeye hazırım,” dedi. O sırada kapı çaldı. Elif içeri girdi. “Zeynep Hanım, sizi toplantı odasında bekliyorlar. Yönetim kurulundan bazı üyeler erken gelmiş.” Zeynep başını salladı. “Tamam Elif, geliyorum.” Selim’e döndü. “Bugünlük bu kadar ama düşünmeni istiyorum. Gerçek güç neyle kazanılır?” dedi. Selim sessizce başını salladı.

Saygıyla dedi kısık bir sesle. Zeynep gülümsedi. “İşte bu.” Toplantı odasında hava yine gergindi ama bu kez Zeynep kontrolü tamamen eline almıştı. Yönetim kurulu üyeleriyle oturdu. Yeni planlarını anlattı. “Benim vizyonum basit,” dedi. “Bu şirket sadece rakamlarla değil, değerlerle büyüyecek. Çalışanlar kendilerini korkuyla değil, güvenle ifade edecek.”

Yaşlı yönetici Murat Bey başını salladı. “Bu fikirleri duymak güzel ama zor,” dedi. Zeynep gözlerinin içine baktı. “Zor olan her şey gerçekten işe yarar,” dedi. Toplantıdan sonra Zeynep masasına döndüğünde bir e-posta aldı. Konu başlığı basitti ama kalbi hızla atmaya başladı. “Geçmişten bir dost.” Gönderen adresi tanımıyordu ama içeriğini açtığında şaşkınlıkla ekrana baktı. Mail’de sadece şu yazıyordu: “Gerçekleri saklayamazsın Zeynep. Selim sadece bir piyondu.”

Zeynep’in yüzü ciddileşti. Ekrana birkaç saniye baktı. Sonra sandalyeye yaslandı. “Demek hikaye burada bitmiyor,” diye fısıldadı. O günün ilerleyen saatlerinde ofiste söylentiler dolaşmaya başladı. “Yeni müdürün geçmişi ile ilgili biri mesaj göndermiş,” diye konuşuyordu çalışanlar. Elif endişeyle yanına geldi. “Zeynep Hanım iyi misiniz?” Zeynep kısa bir gülümseme ile başını salladı. “İyiyim Elif. Sadece eski hayaletler geri dönmüş.”

Elif anlamadı ama bir şeylerin değişmekte olduğunu hissetti. Akşam ofis boşalırken Selim Zeynep’in odasının önünden geçerken durdu. Kapı aralıktı. İçeriden Zeynep’in telefonla konuştuğunu duydu. “Beni tehdit ettiğini biliyorum,” diyordu Zeynep. “Ama artık korkmuyorum. O zaman sustum çünkü gücüm yoktu. Şimdi ise her şey farklı.” Selim sessizce uzaklaştı. İçinde garip bir merak vardı. Zeynep’in geçmişinde kim vardı diye düşündü.

Ertesi sabah geldiğinde Zeynep her zamanki gibi sakindi ama bakışlarında gizli bir kararlılık vardı. Elif yanına geldi. “O e-posta hakkında konuşmak ister misiniz?” diye sordu. Zeynep başını iki yana salladı. “Hayır Elif. Bazen sessizlik en iyi cevaptır.” Ama içinden bir ses susmuyordu. “Selim sadece bir piyondu.” Bu cümle aklında yankılanıyordu.

Günün ilerleyen saatlerinde şirketin genel sunum toplantısı vardı. Tüm çalışanlar büyük salonda toplandı. Zeynep sahneye çıktı. Mikrofonu eline aldı. “Bugün sadece yeni projelerden bahsetmeyeceğim,” dedi. “Bugün geçmişle yüzleşmekten bahsedeceğim.” Salondaki herkes sessizleşti. Selim bile ön sırada dikkatle dinliyordu. Zeynep devam etti. “Bu şirkette herkesin sesi olacak. Artık kimse korkmayacak. Adalet sadece kelime olarak değil, uygulamada da var olacak.”

Alkışlar yükseldi. İnsanlar yıllardır böyle bir lider görmemişti. Ama o sırada salonun arka kapısı açıldı. Siyah takım elbiseli biri içeri girdi. Zeynep konuşmasına ara verdi. Gözleri o kişiye odaklandı. Adam soğukkanlı bir ifadeyle Zeynep’e baktı ve gülümsedi. O gülümsemede tanıdık bir şey vardı. Geçmişten bir his. Zeynep’in kalbi hızlandı. Adam yavaşça elini kaldırdı ve sadece bir cümle söyledi. “Beni unuttun mu Zeynep?”

Salon sessizleşti. Zeynep’in yüzü dondu. O an yıllar önce onu yarı yolda bırakan, arkasından iş çeviren eski patronu Kenan’ı tanıdı. Onu yıllar önce işten attıran, Selim’i yükselten adam oydu. Her şey birden anlam kazandı. Selim sadece bir araçtı. Asıl düşman şimdi karşısındaydı. Zeynep derin bir nefes aldı. Mikrofonu elinden bırakmadı. “Demek korkunun yönettiği bir dünyayı yıkmaya geldim,” dedi.

Kenan gülümsedi. “Tehdit değil, teklif. Hala birlikte çalışabiliriz. Sen kazandın. Kabul ediyorum ama bunu büyütme.” Zeynep yaklaştı. Yüzü ciddileşti. “Artık korku üzerine kurulmuş hiçbir anlaşmayı kabul etmiyorum.” Kenan’ın gülümsemesi silindi. “Senin bu pozisyona gelmeni sağlayan kimdi sanıyorsun?” diye bağırdı. Zeynep gözlerini ondan ayırmadan, “Senin aç gözlülüğün olmasaydı ben bu kadar güçlü olmazdım. Teşekkür ederim Kenan. Bana kaybetmeyi öğrettin.”

Bu cümle salonda yankılandı. İnsanlar nefesini tuttu. Birkaç saniyelik sessizlik sonsuz gibi geldi. Kenan’ın yüzü kızardı. Elindeki dosyayı masaya fırlattı. “Bu iş bitmedi Zeynep. Sen kazanmadın. Gerçekleri hala bilmiyorsun.” Zeynep hafifçe başını eğdi. “O zaman anlat,” dedi. Kenan bir adım attı. Sesi alçaldı. “Selim’e her şeyi söyle. Nasıl yükseldiğini, kimlerin önünü kestiğini.”

Selim’in yüzü bembeyaz oldu. Kalabalık ona döndü. Zeynep sessizce bekliyordu. Selim derin bir nefes aldı. Sonra konuşmaya başladı. “Evet, o zamanlar Kenan’ın desteğiyle bazı kararlar aldım. İnsanları haksız yere işten çıkardım. Ama o günlerde korkuyordum. Çünkü o bana her şeyi kaybettirebilirdi.” Gözleri dolmuştu. Ama bugün burada kendi sesimle söylüyorum. “Zeynep haklıydı. Adalet korkunun bittiği yerde başlar.”

Kalabalıktan hafif bir alkış yükseldi. Kenan’ın yüzü öfkeyle gerildi. Zeynep bir adım ileri çıktı. Sesi sakin ama güçlüydü. “İşte fark bu Kenan. Ben insanlara korkuyu değil dürüstlüğü öğrettim. Senin gücün yalanların üzerine kuruldu. Benimki gerçeğin.” Kenan birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra arkasını dönüp çıkışa yöneldi. Kapıya varmadan önce arkasına dönüp sadece şunu söyledi: “Bu daha bitmedi,” ve çıktı.

Zeynep derin bir nefes aldı. Elindeki mikrofonu masaya bıraktı. Salondaki herkes ayağa kalktı. Uzun bir sessizlikten sonra alkışlar yükseldi. Elif gözyaşlarını silerken fısıldadı, “Gerçekten değişim başladı.” Selim ise kendi kendine mırıldandı. “Belki de sonunda doğruyu öğrendim.” Ama Zeynep’in içi hala rahattı denemezdi. Çünkü Kenan’ın giderken söylediği son cümle zihninde yankılanıyordu. “Gerçekleri hala bilmiyorsun.”

Ne demekti bu? Zeynep’in gözleri uzaklara daldı. Biliyordu ki bu hikaye henüz bitmemişti. Asıl sır şimdi açığa çıkacaktı. Zeynep o gece ofiste tek başına kaldı. Herkes gitmişti ama onun aklında hala Kenan’ın son sözleri yankılanıyordu. “Gerçekleri hala bilmiyorsun.” Masasının üzerindeki belgeleri karıştırırken bir dosya dikkatini çekti. Eski tarihliydi. Üzerinde kendi ismi yazıyordu. Ellerinin titrediğini hissetti.

Dosyayı açtığında gözleri dondu. Belgelerde onun yıllar önceki işten çıkarılma kararında sadece Kenan’ın değil başka birinin de imzası vardı. Şirketin o zamanki genel müdürü, aynı zamanda Zeynep’in yıllarca güvendiği akı hocası olan Murat Bey. Kalbi sıkıştı. “Demek sen de içindeydin,” diye fısıldadı. Bir anda içeri Elif girdi. Endişeli görünüyordu. “Zeynep Hanım, hala buradasınız?” Zeynep dosyayı kapattı. Gülümsemeye çalıştı. “Evet, biraz geçmişle yüzleşiyorum.”

Elif dosyaya baktı. Sonra Zeynep’in gözlerindeki hüznü fark etti. “Her şey yolunda mı?” diye sordu. Zeynep derin bir nefes aldı. “Bazen gerçeği öğrenmek kazanmak kadar acı verici olur,” dedi. Elif sessiz kaldı. Sabah olduğunda Zeynep toplantı odasına girdi. Orada Murat Bey onu bekliyordu. Adam gülümseyerek elini uzattı. “Zeynep,” dedi. “Dün harikaydın. Şirket seninle gurur duyuyor.” Zeynep elini sıkmadı. Sadece gözlerinin içine baktı. “Gerçekten mi Murat Bey? Yoksa sadece kontrolü kaybetmediğinize mi seviniyorsunuz?”

Murat’ın yüzündeki ifade dondu. “Ne demek istiyorsun?” Zeynep çantasından dosyayı çıkarıp masaya bıraktı. “Bu imzanızı tanıdım. Ben işten atıldığımda siz de oradaydınız.” Murat bir an sessiz kaldı. Sonra sandalyesine oturdu. “Evet, o kararı onayladım ama sana zarar vermek için değil. Kenan o zaman çok güçlüydü. Ona karşı duramazdım.”

Zeynep’in sesi soğudu ama sakin. “Demek adalet korkunun izin verdiği kadar var olabiliyor. Öyle mi?” Murat başını eğdi. “Bazen doğru olanı yapmak o an için mümkün olmaz.” Zeynep bir süre sustu. Sonra yavaşça konuştu. “Ben korkunun yönettiği bir dünyayı yıkmaya geldim. Artık bahaneler bitiyor.”

Kapı açıldı. Selim içeri girdi. Gözlerinde yorgun ama kararlı bir ifade vardı. “Her şeyi duydum,” dedi Zeynep. “Eğer bu mücadelede yalnız kalırsan ben senin yanındayım.” Zeynep başını hafifçe eğdi. Teşekkür eder gibi. “Artık yalnız değilim Selim. Çünkü insanlar uyanıyor.”

Murat başını kaldırdı. “Peki şimdi ne yapacaksın?” Zeynep camdan dışarı baktı. “Gerçeği herkes bilecek. Bu şirketin geçmişi temizlenmeden geleceği kurulamaz.” Koridordan gelen ayak sesleri sessizliği böldü. Bir sekreter kapıyı aralayıp, “Kenan Bey geldi. Sizinle görüşmek istiyor,” dedi. Zeynep başını çevirdi. Gözlerinde kararlılıkla karışık bir dinginlik vardı. “Ona söyle. Beklemesin. Artık sırada ben varım.”

Zeynep ayağa kalktı. Gözleriyle Murat ve Selim’e baktı. “Bu sadece benim hikayem değil. Bu sessiz kalan herkesin hikayesi.” Ve adımlarını kararlı bir şekilde toplantı salonuna doğru yöneltti. İçinde bir fırtına vardı ama yüzü sakindi. Biliyordu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çünkü şimdi hesaplaşmanın son perdesi açılacaktı.

Zeynep ağır adımlarla toplantı salonuna girdi. Kenan camın önünde duruyordu. Sabırsızca ellerini ovuşturuyordu. Zeynep onu görünce durdu. Göz göze geldiler. Sessizlik birkaç saniye sürdü. Sonra Zeynep sakin bir sesle konuştu. “Beni yeniden tehdit etmeye mi geldin Kenan?” Kenan gülümsedi. “Tehdit değil, teklif. Hala birlikte çalışabiliriz. Sen kazandın. Kabul ediyorum ama bunu büyütme.”

Zeynep yaklaştı. Yüzü ciddileşti. “Artık korku üzerine kurulmuş hiçbir anlaşmayı kabul etmiyorum.” Kenan’ın gülümsemesi silindi. “Senin bu pozisyona gelmeni sağlayan kimdi sanıyorsun?” diye bağırdı. Zeynep gözlerini ondan ayırmadan, “Senin aç gözlülüğün olmasaydı ben bu kadar güçlü olmazdım. Teşekkür ederim Kenan. Bana kaybetmeyi öğrettin.”

Bu cümle salonda yankılandı. İnsanlar nefesini tuttu. Birkaç saniyelik sessizlik sonsuz gibi geldi. Kenan’ın yüzü kızardı. Elindeki dosyayı masaya fırlattı. “Bu iş bitmedi Zeynep. Sen kazanmadın. Gerçekleri hala bilmiyorsun.” Zeynep hafifçe başını eğdi. “O zaman anlat,” dedi. Kenan bir adım attı. Sesi alçaldı. “Selim’e her şeyi söyle. Nasıl yükseldiğini, kimlerin önünü kestiğini.”

Selim’in yüzü bembeyaz oldu. Kalabalık ona döndü. Zeynep sessizce bekliyordu. Selim derin bir nefes aldı. Sonra konuşmaya başladı. “Evet, o zamanlar Kenan’ın desteğiyle bazı kararlar aldım. İnsanları haksız yere işten çıkardım. Ama o günlerde korkuyordum. Çünkü o bana her şeyi kaybettirebilirdi.” Gözleri dolmuştu. Ama bugün burada kendi sesimle söylüyorum. “Zeynep haklıydı. Adalet korkunun bittiği yerde başlar.”

Kalabalıktan hafif bir alkış yükseldi. Kenan’ın yüzü öfkeyle gerildi. Zeynep bir adım ileri çıktı. Sesi sakin ama güçlüydü. “İşte fark bu Kenan. Ben insanlara korkuyu değil dürüstlüğü öğrettim. Senin gücün yalanların üzerine kuruldu. Benimki gerçeğin.” Kenan birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra arkasını dönüp çıkışa yöneldi. Kapıya varmadan önce arkasına dönüp sadece şunu söyledi: “Bu daha bitmedi,” ve çıktı.

Zeynep derin bir nefes aldı. Elindeki mikrofonu masaya bıraktı. Salondaki herkes ayağa kalktı. Uzun bir sessizlikten sonra alkışlar yükseldi. Elif gözyaşlarını silerken fısıldadı, “Gerçekten değişim başladı.” Selim ise kendi kendine mırıldandı. “Belki de sonunda doğruyu öğrendim.” Ama Zeynep’in içi hala rahattı denemezdi. Çünkü Kenan’ın giderken söylediği son cümle zihninde yankılanıyordu. “Gerçekleri hala bilmiyorsun.”

Ne demekti bu? Zeynep’in gözleri uzaklara daldı. Biliyordu ki bu hikaye henüz bitmemişti. Asıl sır şimdi açığa çıkacaktı. Zeynep o gece ofiste tek başına kaldı. Herkes gitmişti ama onun aklında hala Kenan’ın son sözleri yankılanıyordu. “Gerçekleri hala bilmiyorsun.” Masasının üzerindeki belgeleri karıştırırken bir dosya dikkatini çekti. Eski tarihliydi. Üzerinde kendi ismi yazıyordu. Ellerinin titrediğini hissetti.

Dosyayı açtığında gözleri dondu. Belgelerde onun yıllar önceki işten çıkarılma kararında sadece Kenan’ın değil başka birinin de imzası vardı. Şirketin o zamanki genel müdürü, aynı zamanda Zeynep’in yıllarca güvendiği akı hocası olan Murat Bey. Kalbi sıkıştı. “Demek sen de içindeydin,” diye fısıldadı. Bir anda içeri Elif girdi. Endişeli görünüyordu. “Zeynep Hanım, hala buradasınız?” Zeynep dosyayı kapattı. Gülümsemeye çalıştı. “Evet, biraz geçmişle yüzleşiyorum.”

Elif dosyaya baktı. Sonra Zeynep’in gözlerindeki hüznü fark etti. “Her şey yolunda mı?” diye sordu. Zeynep derin bir nefes aldı. “Bazen gerçeği öğrenmek kazanmak kadar acı verici olur,” dedi. Elif sessiz kaldı. Sabah olduğunda Zeynep toplantı odasına girdi. Orada Murat Bey onu bekliyordu. Adam gülümseyerek elini uzattı. “Zeynep,” dedi. “Dün harikaydın. Şirket seninle gurur duyuyor.” Zeynep elini sıkmadı. Sadece gözlerinin içine baktı. “Gerçekten mi Murat Bey? Yoksa sadece kontrolü kaybetmediğinize mi seviniyorsunuz?”

Murat’ın yüzündeki ifade dondu. “Ne demek istiyorsun?” Zeynep çantasından dosyayı çıkarıp masaya bıraktı. “Bu imzanızı tanıdım. Ben işten atıldığımda siz de oradaydınız.” Murat bir an sessiz kaldı. Sonra sandalyesine oturdu. “Evet, o kararı onayladım ama sana zarar vermek için değil. Kenan o zaman çok güçlüydü. Ona karşı duramazdım.”

Zeynep’in sesi soğudu ama sakin. “Demek adalet korkunun izin verdiği kadar var olabiliyor. Öyle mi?” Murat başını eğdi. “Bazen doğru olanı yapmak o an için mümkün olmaz.” Zeynep bir süre sustu. Sonra yavaşça konuştu. “Ben korkunun yönettiği bir dünyayı yıkmaya geldim. Artık bahaneler bitiyor.”

Kapı açıldı. Selim içeri girdi. Gözlerinde yorgun ama kararlı bir ifade vardı. “Her şeyi duydum,” dedi Zeynep. “Eğer bu mücadelede yalnız kalırsan ben senin yanındayım.” Zeynep başını hafifçe eğdi.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News