Polizist Bauer, Türk hakimi “çalıntı araç’la suçladı — O kimliğini gösterdi; Bauer’in kariyeri bitti
.
.
Hukukun Kılıcı
“Araçtan derhal inin! Bu araç çalıntı ihbarlı!”
Ses, Berlin’in serin sabah havasını bir bıçak gibi kesti; suçlayıcı, keskin ve tavizsiz. Başkomiser Bower, eli beylik tabancasının kabzasındayken, her adımı ölçülü bir tehdit içeren bir yavaşlıkla siyah Mercedes’e doğru yaklaşıyordu. Hakim Ayla Kaya, dikiz aynasından onu izliyordu. Kalbi göğüs kafesinde bir kuş gibi çırpınsa da nefesi, yılların verdiği disiplinle kontrollüydü. Arkasında yanıp sönen mavi ve kırmızı ışıklar, onu şehrin ana arterlerinden birinde kenara çekmeye zorlamıştı. Adliyeye, başkanlık edeceği o önemli duruşmaya sadece beş sokak kalmıştı.
Polis aracının ön kamerası, üzerindeki küçük kırmızı ışıkla yanıp sönüyor, Başkomiser Bower’in yirmi yıllık kariyerinin belki de en büyük hatasını sessizce ve sadakatle kaydediyordu. Yirmi yıllık hakimlik, Ayla Kaya’ya paha biçilmez bir şey öğretmişti: ne zaman konuşacağını, ne zaman susup karşısındakinin kendi mezarını kazmasını sabırla bekleyeceğini bilmek.
Elini yavaşça, yolcu koltuğundaki çantasına uzattı. Bu sakin hareket, Bower’ı daha da gerdi. “Ellerini görebileceğim bir yere koy!” diye bağırdı. Emirleri şimdi daha hızlı, daha panik dolu geliyordu. Arkalarındaki ikinci ekip aracının kapıları gürültüyle açıldı. Takviye gelmişti; ortada olmayan bir tehdit için orantısız bir güç gösterisi. Kaya’nın parmakları, çantasının içindeki deriye dokundu, hakim kimliğini kavradı. Bu işin nasıl biteceğini biliyordu. Onlar henüz bilmiyordu.
“Kımıldama dedim!” diye kükredi Bower. Silahını sıkan parmaklarının eklemleri bembeyaz kesilmişti. Hakim Kaya, hareketin ortasında dona kaldı. Kimlik kartı, çantasından sadece yarıya kadar çıkmıştı. Sabah trafiğindeki sürücüler yavaşlamış, bu beklenmedik dramaya kilitlenmişti. Arabaların pencerelerinden cep telefonları çıktı; kameralar, polis kamerasının zaten gördüğünü, farklı açılardan ölümsüzleştiriyordu.

“Sadece kimliğimi çıkarıyorum,” dedi Kaya. Sesi, fırtınalı bir denizin ortasındaki bir deniz feneri gibi sakin ve sarsılmazdı. Nabzı hızlansa da sesine yansımıyordu. “Ben Berlin Bölge Mahkemesi hakimi, Ayla Kaya.”
Komiser Schulz, ikinci araçtan inmiş, tereddütle yaklaşıyordu. Gözleri, histerik bir şekilde durumu tırmandıran ortağı ile sürücü koltuğundaki bu olağanüstü sakin kadın arasında gidip geliyordu. “Bower, belki de…” diye söze başladı ama Bower onu kesti.
“Tarife uyuyor!” Telsizine uzandı. “Merkez! Muhtemel bir çalıntı araç için ek birim talep ediyorum!”
Bilmedikleri bir şey, bu denklemin tüm parametrelerini değiştirecekti. Hakim Kaya, daha dün, Krauza davasında bir dönüm noktası niteliğinde karar vermişti. Bu karar, trafik kontrolleri sırasında polisin davranışlarına yeni, daha katı standartlar getiriyor, “makul şüphe” kavramını daraltıyordu. Onun kariyeri, otuz yıllık çetin bir tırmanıştı. Askeri istihbarat subaylığından hukuk müşavirliğine, oradan da hakimlik kürsüsüne uzanan bu yolculuk, onu tam da böyle anlar için hazırlamıştı. Sessizce ona kadar saydı, zihninde üç hamle sonrasını planlıyordu. Yasal ihlaller birbiri ardına birikiyordu: Makul şüphe yoktu, kimlik tespiti usule aykırıydı, güç kullanımı orantısızdı.
Schulz, yerinde huzursuzca kıpırdandı. Rahatsızlığı her halinden belliydi. Giderek daha fazla sivil toplanıyordu. Omuzlarındaki gerginlik, durumun kontrolden çıktığını anladığını gösteriyordu. “Hanımefendi, lütfen yavaşça araçtan inin,” dedi. Sesi, ortağınınkinin aksine, bir nebze saygı barındırıyordu.
Hakim Kaya itaat etti. Hareketleri ölçülü ve vakurdu. Asfalta adımını attığında, ipek bluzunu sabah rüzgarı hafifçe havalandırdı. Memurun onu küçültme, sindirme çabalarına rağmen dimdik duruyordu. Mahkeme kimliği artık elindeydi. Güneş ışığı, üzerindeki resmi mührü bir an için parlattı. Adliye onu yirmi dakika içinde bekliyordu; ironik bir şekilde, bir polis görevi kötüye kullanma duruşması için.
Memur Bower’in yaka kartına baktı, sicil numarasını ve ismini hafızasına kazıdı: 4572. Kaçınılmaz olarak yaşanacaklar için zihnini hazırlıyordu.
“Ellerinizi aracın üzerine koyun!” diye emretti Bower. Sunduğu kimliği tamamen görmezden gelmişti. Hakim Kaya, avuçlarını arabasının serin metaline koydu. Bu aşağılamaya rağmen onurunu ve sükunetini koruyordu. Asıl yargılama henüz başlamamıştı.
“Ben Berlin Bölge Mahkemesi hakimi Ayla Kaya,” diye tekrarladı, her kelimeyi çelik gibi bir netlikle vurgulayarak. Bower, onu gereksiz ve aşağılayıcı bir titizlikle arıyordu. “Büyük bir hata yapıyorsunuz, Başkomiser Bey.”
Bower alayla güldü. Nefesi ensesindeydi. “Herkes masum, herkes önemli. Dön!”
Toplanan kalabalık mırıldandı. Hakim Kaya itaat etti. Gözleri kalabalığı tararken, sokağın karşısında iyi giyimli, genç bir Asyalı adamın durduğunu gördü. Yoğun bir dikkatle izliyordu. Bu, eski katibi, şimdiki başarılı savcı Kemal Arslan’dı. Göz göze geldiler. Kaya, belli belirsiz bir baş işareti yaptı. Arslan, mesajı anında almıştı. Hemen telefonunu çıkardı, parmakları ekranda hızla hareket etti. Kayda başlamıştı.
Hakim Kaya saate baktı: 09:10. Her usul hatası, yakında delil olacak kayıtlara geçiyordu.
“Bower, kimliğini kontrol et,” dedi Schulz. Sesi alçaktı, endişeliydi.
“Önce sahayı emniyete alıyoruz!” dedi Bower inatla. Kelepçelerine uzandı. Metal, kemerinden çıkarırken soğuk bir şekilde parladı. Kaya’nın zihni, yıllar öncesine, hukuk fakültesine gitti. Sistematik önyargıyla ilk karşılaşmasına… Bir profesör, ona anayasa hukuku yerine aile hukukunun daha uygun olabileceğini ima etmişti. O, okulunu birincilikle bitirmiş, anayasal korumalar üzerine üç önemli makale yazmış ve bölge tarihinin en genç hakimi olmuştu.
Kelepçeler, bileklerinde soğuk bir öpücükle kapandı. Ses, tokmağın kürsüye vuruşu gibi kulaklarında çınladı.
“Başkomiser Bower, sicil numarası 4572,” dedi Kaya, sesi buz gibiydi. “Şu anda Alman Ceza Kanunu’nun 344. maddesini ihlal ediyorsunuz: Masum kişiye zulüm.” Sonra Schulz’a döndü. “Komiser Schulz, sicil numarası 6339. Siz de bu ihlale tanık oluyorsunuz ve müdahale etmeyerek suç ortağı oluyorsunuz.”
Bower kaskatı kesildi. “Sicil numaralarımızı nereden biliyorsunuz?”
“Gözümden hiçbir şey kaçmaz,” diye yanıtladı Kaya.
Sokağın karşısında, Savcı Arslan telefonunu cebine koydu. Delil güvendeydi. Hızlı bir telefon görüşmesi yaptı, acil bir şekilde konuşuyordu. Kaya, onun kriz protokolünü tanıdı. Üç kilit kişi bilgilendirilecekti: Mahkeme Başkanı, Başsavcı ve kendi kalemi.
“Aracı ara!” dedi Bower, Schulz’a. Schulz tereddüt etti, sonra isteksizce itaat etti. Torpido gözünü açtığında ruhsatı ve sigorta belgelerini buldu. İkisinde de Hakim Ayla Kaya’nın adı açıkça yazıyordu.
“Bower!” diye seslendi Schulz, belgeleri havaya kaldırarak. “Bunlar gerçek görünüyor!”
“Sahte olabilir,” diye homurdandı Bower. “Bagajı kontrol et.”
Schulz bagajı açtı ve bir an için dona kaldı. “Bower, bunu görmen lazım.”
Bagajın içinde, bir giysi torbasına özenle asılmış olan Hakim Kaya’nın cübbesi duruyordu. Göğüs cebindeki mahkeme mührü parlıyordu. Yanında ise o günkü duruşmaların dosyalarını içeren çantası vardı. Bower içeriye bir göz attı, etkilenmemişti. “Herkes kostüm alabilir. Bu iş doğru gelmiyor.”
“Avukatımı arama hakkımı kullanıyorum,” dedi Hakim Kaya. Sesi netti, polis kamerasının her kelimeyi kaydettiğinden emin oldu. “Ayrıca sizi bilgilendiriyorum: Şu anda bir hakimi, mahkemeye giderken, sebepsiz yere, el altındaki kimliği kontrol etmeden ve kim olduğumu bildiğiniz halde alıkoyuyorsunuz.”
Bower’in telsizi tekrar cızırdadı. Bu sefer farklı, daha derin ve otoriter bir ses duyuldu. “Birim 47, ben Amir Richter. Kavşaktaki durumunuz nedir?”
Bower, bu beklenmedik soruya kaşlarını çattı. “Standart çalıntı araç prosedürü, Amir Hanım. Şüpheli gözaltında, araç aranıyor.”
“Kimlik doğrulandı mı?” Amir Richter’in sorusu havada asılı kaldı.
Bower cevap veremeden, üçüncü bir polis aracı sessizce olay yerine yanaştı. Amir Eva Richter dışarı çıktı. Yirmi yıllık deneyimi, ölçülü hareketlerinden ve olay yerini bir bakışta tarayan keskin gözlerinden belliydi. Kelepçeli, profesyonel giyimli kadın, büyüyen kalabalık, açık Mercedes bagajında sergilenen hakim cübbesi… Resmin parçalarını hızla birleştirdi.
“Ben takviye istedim, denetim değil,” diye mırıldandı Bower.
“Ama yine de buradayım,” diye yanıtladı Richter. Hakim Kaya’ya döndü, saygılı bir mesafeyi korudu. “Hanımefendi, ben Amir Richter. Adınızı sorabilir miyim?”
“Hakim Ayla Kaya. Berlin Bölge Mahkemesi.”
Richter’in gözleri hafifçe kısıldı. İsmi tanıyordu. “Komiser Schulz, lütfen çantayı alın.” Schulz, çantayı alıp Bower’e değil, doğrudan Richter’e getirdi.
“Hakim Hanım, çantanızı açıp kimliğinizi doğrulamam için izniniz var mı?” diye sordu Richter. Bu, Bower’in yaklaşımının tam tersi, usule uygun bir soruydu.
“İzniniz var,” diye onayladı Kaya.
Richter çantayı dikkatle açtı, cüzdanı buldu. İçinde Kaya’nın hakim kimliği ve ehliyeti vardı. İkisini de inceledi. İfadesi profesyonel kaldı ama kadının kimliğini doğrulayınca gözleri bir anlığına büyüdü.
“Memurlar, bu kelepçeleri derhal çıkarın!” diye emretti Richter. Sesi, itiraza yer bırakmıyordu.
“Amir Hanım, bu araç tarife uyuyor,” diye başladı Bower.
“Kelepçeleri çıkar, memur! Hemen!” diye kesti Richter.
Schulz, hızla Hakim Kaya’nın kelepçelerini çözerken bir özür mırıldandı. Bower kaskatı duruyordu, çenesi sıkılıydı. “Bu teşkilat bir hata yapıyor,” diye ısrar etti.
“Hayır, Başkomiser Bower,” dedi Kaya, bileklerini ovuşturarak. “Bu sabah siz birkaç hata yaptınız. Şimdi sonuçlarını öğreneceksiniz.”
Sokağın karşısında, Savcı Arslan telefonunu kapattı. Kaya’ya güvenle başını salladı. Adaletin çarkları, Bower’in hiç beklemediği bir yönde dönmeye başlamıştı.
“Lütfen bu taraftan gelin, Hakim Hanım,” dedi Amir Richter, kendi aracını işaret ederek. “Sizinle özel olarak konuşmak istiyorum.”
“Başkomiser Bower, olay yerini emniyete alın ve aracınızın yanında bekleyin,” diye emretti Richter. Sesi, prosedürün çelik zırhına bürünmüştü. “Komiser Schulz, siz de bize katılın lütfen.”
Richter’in aracının yanında, durumun vahameti daha da belirginleşti. “Bu durum için özür dilerim, Hakim Hanım,” dedi Richter. “Burada olanları eksiksiz belgelemem gerekiyor.”
“Amir Hanım, ben Schneider ve Berlin Emniyeti davasına başkanlık etmek üzere yoldaydım,” diye açıkladı Kaya. “Trafik kontrolleri sırasındaki polis suistimali ile ilgili bir dava.”
Richter’in yüzünden bir anlayış dalgası geçti. “Davayı biliyorum, Sayın Hakim.”
“Aracımın derhal serbest bırakılmasını ve olaya karışan tüm memurların sicil numaralarını talep ediyorum. İlk aramanın telsiz kayıtları da dahil.”
“Aradığınız çalıntı aracın tam tarifi neydi?” diye sordu Richter, Schulz’a.
Schulz tabletine baktı. “Merkez dün gece bir siyah lüks sedan bildirdi. Muhtemelen bir BMW 5 serisi. Plakasının sonu J-K-V.”
“Peki ya Hakim Kaya’nın aracı?”
“Mercedes-Benz S serisi, yeni model. Plakasının sonu R-H-T,” diye yanıtladı Schulz. Uyuşmazlık artık gün gibi ortadaydı.
“Yakından bile geçmiyor,” dedi Richter. Tam o sırada Bower yaklaştı.
“Amir Hanım, merkez şüpheliyi resmi sorgu için getirmemizi istiyor. Çalıntı araç protokolü gereği.”
“Hakim Kaya bir şüpheli değil,” dedi Richter kararlılıkla. “Ve bu bir çalıntı araç değil.”
“Bunu merkezde doğrulamamız gerekiyor,” diye ısrar etti Bower. Arkasındaki bir gücü, belki de bir amiri ima ediyordu.
“Hakim Hanım,” dedi Richter, Kaya’ya dönerek. “Özür dilerim ama bu meseleyi tamamen çözmek için bize merkeze kadar eşlik eder misiniz? Süreci bizzat hızlandırabilirim.”
Kaya seçeneklerini düşündü. Merkeze gitmek, bu olayın kaydını uzatır, daha fazla tanık ve belge yaratırdı. “Bir şartla gelirim,” dedi. “Şimdi bir telefon görüşmesi yapmak istiyorum.”
“Elbette,” dedi Richter.
Kaya telefonunu çıkarıp kalemini aradı. “Murat, lütfen Mahkeme Başkanı Yılmaz’a bilgi ver. Schneider duruşmasının bir saat ertelenmesi gerekecek… Evet, tıpkı Schneider davası gibi… Lütfen Kemal Arslan’ı dava dosyalarıyla merkez karakoluna göndersin… Teşekkür ederim.”
Bower’in yüzü, hatasının büyüklüğünü nihayet anlamaya başladığında kireç gibi oldu.
Merkez karakolu, bir arı kovanı gibi hareketliydi. Amir Richter, Hakim Kaya’yı doğrudan idari bir toplantı odasına götürdü. Richter evrak işlerini halletmek için çıktığında, Kaya camdan dışarıdaki hareketliliği izledi. Bower, doğrudan müdürün ofisine doğru yürüdü.
Kısa bir süre sonra Richter, elinde bir tabletle geri döndü. “Hakim Hanım, tüm telsiz kayıtlarını çektim. Açıklığa kavuşturmak istediğim bazı tutarsızlıklar var.” Richter, tableti aralarına koydu. “Çalıntı araç ihbarı 08:57’de gelmiş. Siyah bir BMW. Başkomiser Bower sizin plakanızı 09:14’te anons etmiş. Merkez, aracınızın temiz olduğunu bildirmiş.”
“Yine de beni alıkoymaya devam etti,” dedi Kaya.
“Evet,” diye onayladı Richter. “Merkez aracınızı temizledikten sonra takviye istemiş.”
Tam o sırada kapı açıldı ve Emniyet Müdürü Weber içeri girdi. Yüzü endişeliydi. “Hakim Kaya, durumdan yeni haberdar oldum. Bu olayın titizlikle araştırılacağına sizi temin ederim.”
“Mahkemeye gidiyordum, Müdür Weber,” diye açıkladı Kaya. “Schneider ve Berlin Emniyeti davasına başkanlık etmek için. Trafik kontrollerinde sistematik önyargı iddialarını içeren bir dava. Bu sabahki olayın zamanlamasını dikkat çekici buluyorum.”
Müdürün özenle koruduğu sakinliği bozulmaya başladı. “Merkez, kontrol tırmanmadan önce aracınızın çalıntı olmadığını teyit etti mi?”
“Amir Richter’de tüm döküm var,” diye onayladı Kaya. “Başkomiser Bower, bu teyitten sonra takviye istedi.”
Richter araya girdi. “Müdürüm, zaman çizelgesini doğruladım. Merkez, Başkomiser Bower takviye istemeden veya Hakim Hanım’ı aracından çıkarmadan önce aracını temizlemiş.”
“Başkomiser Bower nerede şimdi?” diye sordu Weber, sesi gergindi.
“Bir şeyi çok netleştirmem gerekiyor, Müdür Weber,” dedi Kaya, hafifçe öne eğilerek. “Bu olay sadece benim kişisel aklanmam için değil, titizlikle belgelenecek. Çünkü tam da Schneider davasında iddia edilen davranış modelini sergiliyor. Başkomiser Bower’in bu sabahki eylemleri, tüm teşkilatınızı özel denetim altına almak için gereken kanıtı sağlamış olabilir.”
Müdürün telefonu çaldı. Ekrana baktığında yüzü daha da karardı. “Belediye Başkanı.”
“Açmalısınız,” dedi Kaya. “Bu arada, olaya karışan her iki memurun da tam sicil dosyalarını talep ediyorum.”
Kapıda Savcı Kemal Arslan belirdi. “Hakim Kaya. Mahkeme Başkanı acil bir adli konsey toplantısı çağırdı. Bu sabahki olay çözülene kadar Schneider davasına, adli davranış komitesi başkanı olarak özellikle sizi yeniden atadılar. Kapsamı genişletildi; bu olayı da delil olarak içerecek şekilde.”
Müdür Weber, belediye başkanıyla konuşmasını bitirip döndüğünde, odadaki güç dengesi tamamen değişmişti. “Hakim Kaya, nasıl ilerlemek istersiniz?” diye sordu, sesi artık hasar kontrolüne ayarlanmıştı.
“Bu bir rahatsızlıktan çok daha fazlası, Müdür Bey,” diye düzeltti Kaya. “Bu, anayasanın insan onuru, kişi özgürlüğü ve eşitlikle ilgili temel maddelerinin doğrudan ihlalidir.”
Arslan çantasından, doğrudan Mahkeme Başkanı tarafından imzalanmış bir mahkeme emri çıkardı. “Bu, bu sabahki olayla ilgili tüm delillerin derhal korunmasını emrediyor. Başkomiser Bower’in tam hizmet kaydı, trafik kontrolü öncesindeki tüm iletişimleri ve bugünkü karakol güvenlik görüntüleri dahil.”
Weber’in yüzü bembeyaz kesilmişti. Dışarıda, teşkilatın hukuk müşaviri gelmiş, kriz yönetimi başlamıştı.
“Başkomiser Bower ve Komiser Schulz ile ayrı ayrı konuşmak istiyorum,” dedi Kaya.
Sorgu odasında, Komiser Schulz, Kaya’nın karşısında oturuyordu. “Komiser Schulz,” diye başladı Kaya. “Başkomiser Bower, siz gelmeden önce merkezin aracımı temizlediğini size bildirdi mi?”
Schulz tereddüt etti. “Hayır, Sayın Hakim. Onaylanmış bir çalıntı araç eşleşmesi olduğunu söyledi.”
“Peki araçta hakim cübbemi ve kimliğimi bulduğunuzda ne oldu?”
“Başkomiser Bower’ı derhal bilgilendirdim,” dedi Schulz. “Onları olası kostüm parçaları olarak nitelendirdi.”
“Son bir soru, Komiser. Daha önce Başkomiser Bower’ın azınlık sürücülere benzer kontroller yaptığını gördünüz mü?”
Schulz’un iç çatışması yüzünden okunuyordu. Sonunda, “Evet,” diye itiraf etti. “Azınlık sürücülere yönelik kontrolleri artan bir titizlikle yürüttüğünü gözlemledim.”
Schulz çıktıktan sonra, Bower içeri girdi. Kendine güvenen adımları şimdi temkinliydi.
“Başkomiser Bauer,” dedi Kaya. “Merkez aracımın çalıntı olmadığını doğruladıktan sonra beni neden alıkoymaya devam ettiğinizi anlamak istiyorum.”
“Araç tarifine dayalı makul şüphem vardı,” diye otomatik olarak yanıtladı.
“Çalınan araç siyah bir BMW’ydi. Ben RHT plakalı bir Mercedes kullanıyorum. Lütfen makul şüphenizin temelini açıklayın.”
“Polis içgüdüsü. Yılların deneyimi.”
“Başkomiser Bauer, hukuk fakültesinden önce sekiz yıl askeri istihbaratta görev yaptığımı biliyor muydunuz? Yalan tespit kalıplarında uzmanlaştığımı? Vücut diliniz, ses tonunuzdaki stres ve göz bebeklerinizin genişlemesi, kasıtlı bir aldatmayı gösteriyor. Şimdi tekrar soruyorum: Neden rutin bir trafik kontrolünü tırmandırdınız?”
“Sendika temsilcimi istiyorum!” diye talep etti Bower.
“Bu sabah trafik kontrolünü başlattığınızda benim kim olduğumu biliyor muydunuz?” Soru havada asılı kaldı. Bower’ın sessizliği, en gürültülü itiraftan daha fazlasını söylüyordu.
Duruşma salonu tıklım tıklımdı. Kaya kürsüdeki yerine otururken, salonu süzdü. Müdür Weber, Başkomiser Bower, Komiser Schulz, Amir Richter… hepsi oradaydı.
“Oturun,” dedi Kaya. Sesi salonda zahmetsizce yankılandı. “Mahkeme, şimdi Schneider ve Berlin Emniyeti davası ile bu sabah bu mahkeme hakimini içeren olayın birleştirilmiş meselelerini ele almaktadır.”
Kaya, neden bu davaya başkanlık ettiğini açıkladıktan sonra, Savcı Arslan’ı delilleri sunmaya davet etti. Önce araç kamerası görüntüleri, ardından sivillerin çektiği videolar, sonra telsiz kayıtları… Her delil, Bower’in yalanlarını ve usulsüzlüklerini bir bir ortaya seriyordu. Merkezin aracı temizlediğini bildirmesinden saniyeler sonra Bower’in “onaylanmış çalıntı araç” iddiasıyla takviye istemesi, salonda şok dalgaları yarattı.
Ardından Bower’in sicil dosyası geldi: üç yıl içinde, hepsi azınlık sürücüler tarafından yapılmış on iki sivil şikayet. Hepsi “yetersiz delil” nedeniyle kapatılmıştı. Ama şimdi, bu sabahki olayla birleştiğinde, bir örüntü ortaya çıkıyordu.
Son darbe, adliyeden alınan güvenlik görüntüleri ve Bower’in telefon kayıtlarıydı. Görüntüler, Bower’in mesai dışında Kaya’yı gözetlediğini gösteriyordu. Telefon kayıtları ise, Bower ile Kaya’nın daha önce mahkum ettiği bir polis şiddeti davasının sanığı arasında, karardan hemen sonra yapılan çok sayıda görüşmeyi ortaya koyuyordu. Bu artık sadece bir usulsüzlük değil, potansiyel bir komploydu.
Kaya, kararını açıklamadan önce salonu süzdü. “Bu sabahki olay, münferit bir yetki suistimali miydi? Yoksa Berlin Emniyet Teşkilatı içindeki sistematik bir başarısızlığın kanıtı mı? Kanıtlar sadece ikna edici değil, kesin.”
Kararını verdi. “Bu mahkeme, Schneider soruşturmasını kapsamlı bir teşkilat çapında incelemeye genişletmek için yeterli kanıt bulmuştur. Bağımsız bir komiserin denetiminde üç yıllık bir reform planı uygulanacaktır. Başkomiser Bower, görevden men işlemleri başlayana kadar derhal görevden uzaklaştırılmıştır. Komiser Schulz, daha fazla soruşturma yapılana kadar idari izne ayrılmıştır.”
Tokmağını kaldırdı. O kesin ses, sadece bir duruşmayı değil, bir devri kapatıyordu. “Mahkeme, yarın sabah saat 9’a kadar ertelenmiştir.”
Altı ay sonra, Hakim Ayla Kaya, polis akademisinin amfisinde, bir grup acemi polisin karşısında duruyordu. Arkasındaki ekranda, kendi trafik kontrolünün görüntüleri dönüyordu. Bu olay, artık her acemi için standart bir ders materyaliydi.
“Rozetiniz size yetki verir,” dedi. “Ama hesap verebilirlik olmadan, yetki tiranlığa dönüşür.”
Arka kapıdan, artık Emniyet Müdürü olan Eva Richter içeri girdi. Onun liderliğinde, teşkilatın yeni kurulan Hesap Verebilirlik Birimi, polis kültürünü içeriden yeniden şekillendiriyordu. Komiser Schulz, o birimde çalışıyor, kendi hatasından ders çıkararak etik polislik üzerine eğitimler veriyordu. Başkomiser Bower ise, sivil hak ihlalleri ve adaleti engelleme suçlamalarıyla yargılanmayı bekliyordu.
Değişim zordu, ama başlamıştı. O sabah, bir başkomiserin kibriyle başlayan olay, bir hakimin bilgeliği ve hukukun sarsılmaz gücüyle bir reform hareketine dönüşmüştü. Adalet terazisi, intikamla değil, hesap verebilirlikle yeniden dengelenmişti. Sistem mükemmel değildi, ama kendini düzeltme kapasitesi, onun en büyük gücüydü. Ve Hakim Ayla Kaya, o gücün yaşayan bir kanıtı olarak kürsüde duruyordu.