Milyonerin Oğlu Sağır Doğdu — Ta Ki Kadın Gizemli Bir Şey Çıkarana Ve İmkânsız Gerçekleşene Kadar

Milyonerin Oğlu Sağır Doğdu — Ta Ki Kadın Gizemli Bir Şey Çıkarana Ve İmkânsız Gerçekleşene Kadar

.

.

Sessizliğin İçindeki Mucize

Emre Yılmaz, hayatının ilk sekiz yılını sessizlik içinde geçirdi. Doğuştan gelen, tıbbın henüz çözemediği, tedavisi mümkün olmayan bir sağırlıkla dünyaya gelmişti. Türkiye’nin, Avrupa’nın ve dünyanın en iyi doktorları bile onun durumunu değiştiremedi. Emre, annesinin sesini hiç duymadı, kuşların cıvıltısını, yağmurun şırıltısını, müziğin büyüsünü asla hissedemedi. Onun dünyası, mutlak bir sessizlikle çevriliydi.

Babası Kemal Yılmaz, ülkenin en zengin iş insanlarından biriydi. Milyarlarca liralık dev bir emlak imparatorluğunun sahibiydi. Oğlunun bu engelini kaldırmak için hiçbir masraftan kaçınmadı. En iyi uzmanları, en yeni teknolojileri, deneysel ameliyatları denedi. Ama hiçbir şey Emre’nin işitmesini sağlamadı.

Kemal, başarısızlıklarla dolu bu süreçte asla pes etmedi. Türkiye’den Almanya’ya, İsviçre’den Amerika’ya kadar en seçkin kliniklere götürdü oğlunu. Jones Hopkins, Mayo Clinic gibi dünyaca ünlü merkezlerde yapılan testler, uygulanan tedaviler sonuçsuz kaldı. Emre’nin iç kulağındaki koklea kısmı deforme olmuş, işitme siniri işlevsizdi. Genetik bir mutasyondu bu; tedavisi yoktu.

Milyonerin Oğlu Sağır Doğdu — Ta Ki Kadın Gizemli Bir Şey Çıkarana Ve İmkânsız  Gerçekleşene Kadar - YouTube

Emre büyürken annesi Elif, ona işaret diliyle sevgisini göstermeye çalıştı. Eller, yüzler, gözler aracılığıyla iletişim kurmaya çalıştılar. Emre zeki bir çocuktu; erken yaşta okumayı, yazmayı öğrendi. Fakat sesini hiçbir zaman duymadı. Annesinin sevgi dolu sesini asla işitemedi.

Babası Kemal ise kabul edemedi bu durumu. Her yeni teknoloji, her yeni umut ışığı onun için bir fırsattı. Ama her başarısızlıkla daha da kırıldı. Sekiz yaşına geldiğinde Kemal, oğlunun iyileşmesi için on milyon liradan fazla harcamıştı. Ancak doktorlar baştan beri söylediklerini yinelediler: “Tedavi yok, kalıcı sağırlık.”

Umutsuzluğun içinde Kemal, son bir çabayla İzmir’de alternatif terapiler uygulayan bir kliniğe kaydoldu. Bu klinik, geleneksel tıbbın dışında, akupunktür, refleksoloji ve ses terapisi gibi yöntemleri deniyordu. Kemal, bilimsel temeli sorgulasa da çaresizdi.

İşte bu klinikte, 25 yaşındaki stajyer Aylin Demir ile tanıştılar. Aylin, 9 Eylül Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi öğrencisiydi. Küçük bir köyden gelmiş, maddi zorluklar içinde büyümüş ama büyükannesinin eski şifa yöntemlerine derin bir inanç besliyordu. Büyükannesi, köyde bilinen bir şifacıydı; modern tıbbın çözemediği sorunlara bitkiler, dualar ve ritüellerle çözüm arardı.

Aylin, büyükannesinden kalan eski bir hasır kutuyu klinikte saklıyordu. Üzerinde garip semboller vardı; ne Türkçe ne Latinceydi. Kutunun içinde, küçük, pürüzsüz, neredeyse şeffaf bir taş bulunuyordu. Taş, hafifçe ritmik bir ışık yayarak sanki canlıymış gibi nabız atıyordu.

Aylin, Emre’nin tedavisine destek olmak için bu taşı kullanmak istedi. Başta babası Kemal buna karşı çıktı. “Dünyanın en iyi doktorlarına milyonlar harcadık, şimdi mi sihirli taşlara mı inanacağız?” dedi alaycı bir şekilde. Ancak annesi Elif, Aylin’in bu önerisini destekledi ve Kemal’i ikna etti.

Üçüncü seansta, Aylin taşı Emre’nin kulağının yakınında tuttu. Başta hiçbir şey olmadı. Kemal umutsuzca gözlerini devirdi. Ama sonra, Emre beklenmedik bir şey yaptı. Göz kırptı, başını hafifçe eğdi ve sessizce, emin olmayan ama duyulur bir sesle “Anne” dedi.

O an Elif’in kalbi duracak gibiydi. Gözyaşları içinde oğluna sarıldı. Kemal şaşkınlıkla, elleri titreyerek taşı tutan Aylin’e baktı. Bu mucizevi andı.

Sonraki günlerde, Emre’nin işitme siniri ve beyin taramaları yapıldı. Sonuçlar imkansızdı; işitme siniri artık işlevsel hale gelmişti. Doktorlar şaşkındı. Hiçbir tıbbi açıklama yoktu.

Emre, hayatında ilk kez müzik dinleyebiliyor, kuş seslerini duyabiliyor, annesinin sesini işitebiliyordu. Konuşması henüz mükemmel değildi ama her gün gelişiyordu. Sekiz yıl süren sessizliğin ardından hayat ona yeniden ses vermişti.

Aylin, bu mucizenin sırrını kimseyle paylaşmadı. Taşı sadece inanan ve ihtiyaç duyanlarla paylaştı. Sonraki yıllarda, farklı işitme sorunları olan hastalarla çalıştı. Taşın etkisi her seferinde farklı olsa da hep bir umut ışığı yakıyordu.

Kemal, oğlunun mucizesini sağlayan Aylin’e minnettardı. Ona eğitim masraflarını karşıladı, yaşamını kolaylaştıracak destekler verdi. Aylin mütevazıydı, sadece yardım etmek istiyordu.

Yıllar geçtikçe Emre, normal bir çocuk gibi büyüdü. Gitar çalmayı öğrendi, arkadaşları oldu, hayatın tadını çıkarmaya başladı. Aylin ise doktorasını tamamlayıp, bilimle inancı birleştiren bir klinik açtı. Binlerce insana umut oldu.

Emre, 30 yaşında İstanbul’da düzenlenen bir TEDx konferansında hikayesini anlattı. “Bilim güçlüdür ama inanç daha güçlüdür,” dedi. “Çünkü bilim bize neyin mümkün olduğunu söyler, inanç ise neyin imkansız olduğunu. Ve bazen imkansız, tam da ihtiyacımız olan şeydir.”

Konferans salonundaki herkes ayağa kalktı, alkışladı. Emre ise arkasına, ailesinin durduğu yere baktı. Elinde, büyükannesinden kalan o hasır kutu vardı. Yeni mucizeler için bekliyordu.

 

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News