Bir Milyonerin Gerçek Sınavı: Kuzey’in Işığı
Bursa’nın tarihi Mudanya yolunda siyah bir Mercedes ilerlerken, altın renkli akşam güneşi zeytin ağaçlarının gölgelerini uzatıyordu. Cengiz Taşkıran, başarılı bir yazılım şirketinin sahibi, üç haftalık İzmir seyahatinin ardından hayatının en büyük iş anlaşmasını imzalamıştı. Ancak eve yaklaşırken, aklında sadece bir şey vardı: yedi yaşındaki oğlu Kuzey’e kavuşmak.
Mercedes konağın önüne yanaştığında, Cengiz’in gözleri bahçedeki komşu konağa takıldı. Küçük Kuzey, komşuları Gülderen Hanım’ın merdivenlerinde oturuyordu. Üzerinde birkaç beden büyük bir tişört, ellerinde ise boş bir Çin porselen kâse vardı. Cengiz’in içi sıkıştı; oğlunun zayıflamış, solgun yüzü ve utangaç bakışları ona bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu.
Kuzey, babasını görünce kâseyi saklamaya çalıştı. Gülderen Hanım, “Kuzey birkaç saat önce aç geldi,” dedi. Cengiz’in boğazı düğümlendi. Oğlu başını eğdi, “Nergiz Hanım akşam yemeği için yeterince yiyecek olmadığını söyledi, yarına kadar beklememi istedi,” diye fısıldadı. Komşu kadın ekledi: “Son birkaç haftadır ara sıra bize geliyor. Bazen ayran, bazen çorba istiyor.”
Cengiz, oğlunun ellerini tutarken, Kuzey’in cildi soğuktu ve yanakları çökmüştü. “Neden bana söylemedin oğlum?” diye sordu. Kuzey’in cevabı babasının kalbine bıçak gibi saplandı: “Nergiz teyze telefonumu aldı. Yaramazlık yaptığımı, seni rahatsız etmemem gerektiğini söyledi. Anlaşmanı kaybedersin dedi. Ayrıca sana söylersem beni sevmeyeceğini söyledi.”
Cengiz oğlunu hemen hastaneye götürdü. Çocuk doktoru Kuzey’in en az 4,5 kilo kaybettiğini, ağır beslenme yetersizliği ve psikolojik travma yaşadığını tespit etti. Kuzey, odasında kilitli tutulduğunu, bazen suya bile erişemediğini, korkudan geceleri uyuyamadığını anlattı. Doktor, bunun kaza veya ihmal değil, sistematik bir istismar olduğuna kanaat getirdi.
O gece Cengiz, oğlunun yanında hastanede kaldı. Sabah çocuk psikoloğu Kuzey’i değerlendirdi. Çizdiği resimlerde kendini kafeste, büyük bir evin üst katında kilitli olarak gösteriyordu. En çok korktuğu şey ise Nergiz’in elindeki anahtardı. Psikolog, “Bu çocuk duygusal işkenceye maruz kalmış,” dedi.
Cengiz, avukatı ve sosyal hizmet uzmanlarıyla birlikte harekete geçti. Kuzey’i koruma evine yerleştirdiler. Nergiz ise medyada kendini mağdur ve sevgi dolu bir üvey anne olarak tanıtıyordu. Cengiz hakkında kaçırma ve iftira davaları açıldı. Ancak hastane raporları, komşu ifadeleri, Kuzey’in psikolojik değerlendirmeleri ve Nergiz’in telefondaki itirafı güçlü kanıtlar oluşturdu.
Mahkeme sürecinde Nergiz’in avukatları, onu mükemmel bir anne gibi göstermeye çalıştı. Ancak Cengiz’in avukatı, doktor raporları ve Kuzey’in ifadeleriyle gerçeği ortaya koydu. Kuzey, mahkemede “Babamla yaşamak istiyorum, çünkü babam beni seviyor ve ben onun yanında aç kalmıyorum,” dedi. Nergiz’in maskesi düştü, mahkeme Kuzey’in velayetini Cengiz’e verdi.
Cengiz ve Kuzey, Bursa’nın Gölyazı semtinde mütevazı bir dairede yeni bir hayata başladılar. Kuzey terapiye gitti, yavaş yavaş iyileşti. Artık her şey için izin istemiyordu, yemekleri bitirmek için acele etmiyordu. Cengiz de psikolojik destek aldı, kendini suçlamamayı öğrendi.
Bu süreçte araştırmacı gazeteci İsmail Yılmaz, Nergiz’in geçmişte benzer şekilde iki başka zengin adamla evlenip, onların çocuklarını istismar ettiğini ortaya çıkardı. Eski eşler ve çocuklar mahkemede tanıklık etti. Nergiz, Brezilya’ya kaçmaya çalışırken yakalandı ve Türkiye’ye iade edildi. Mahkeme onu çocuk istismarı, mali suçlar ve adaletten kaçma suçlarından 15 yıl hapse mahkûm etti.
Cengiz, yaşadıklarından ilham alarak “Kuzey’in Işığı Vakfı”nı kurdu. Vakıf, istismara uğrayan çocuklara ve ailelerine hukuki, tıbbi ve psikolojik destek sağladı. Kuzey de vakıf etkinliklerinde kendi hikayesini anlatarak diğer çocuklara umut oldu.
Bir gün Kuzey okulda bir arkadaşının yaşadığı istismarı fark etti ve ona yardım etti. Cengiz, oğlunun olgunluğu karşısında gururlandı. Kuzey, “Kahraman değilim baba, sadece doğru olanı yaptım. Herkes yapabilir,” dedi.
Zamanla Kuzey tamamen iyileşti. Kabuslar bitti, yemek konusunda güveni yerine geldi, arkadaşlarıyla oynayabildi. Cengiz de oğluyla gerçek bir bağ kurdu; artık babalığın sadece fiziksel ihtiyaçları karşılamak olmadığını, çocuğun ruhunu da beslemek gerektiğini öğrendi.
Bir sabah Kuzey, “Baba, hikayemizin en sevdiğim kısmı iyi bitmiş olması. Birlikte ve mutlu olmamız,” dedi. “En sevmediğin kısmı neydi?” diye sordu Cengiz. “Başka çocukların da şu anda benim hikayemin kötü kısmını yaşıyor olmaları,” dedi Kuzey. “Onlar henüz iyi sona ulaşamadılar.” Cengiz, oğlunun bu sözleriyle bir kez daha anladı ki, yaşadıkları acı başkalarına umut olmalıydı.
Artık Kuzey’in odasında kilit yoktu, her akşam taze yemekler pişiyordu ve baba-oğul göl kenarında yürüyüş yapıyorlardı. Kuzey, okulda başarılı, sporda aktif ve piyano derslerinde ilerlemişti. Cengiz ise vakıf aracılığıyla başka çocukların hayatına dokunuyordu.
Nergis’in mahkumiyetinin ardından Kuzey, bir televizyon programında diğer istismar mağduru çocuklara seslendi: “Kötü sırları içinizde tutmayın, bir büyüğe anlatın. Eğer inanmazsa başka birine söyleyin.” Babasına ise “Çocuklarınız dünyadaki en değerli varlıklarınız. Onları dinleyin, onlara inanın,” dedi.
Cengiz ve Kuzey’in hikayesi, sadece kendi hayatlarını değil, başkalarının da hayatını değiştirdi. Her kurtarılan çocuk, her yeniden kazanılan gülümseme, yaşadıkları acıların bir anlamı olduğunu gösterdi. Kuzey’in son doğum gününde yaptığı resimde, mavi gökyüzü altında el ele tutuşmuş bir baba ile oğul güneşin altında gülümsüyordu. Üstünde ise tek bir cümle yazıyordu: “Buradayım.”
Cengiz, oğlunun alnına bir öpücük kondurdu ve fısıldadı: “Her zaman burada olacağım.” Artık sıradan bir gün bile onlar için paha biçilemezdi. Çünkü gerçek mutluluk, sevgi ve güvenin olduğu yerde başlıyordu.
Son
.
.
.