“BU KÖRÜN ÜVEYANNESİYİM” MİLYONER EVE GELİR VE TEMİZLİKÇİYİ KIZINI KORURKEN GÖRÜR
.
.
Kör Kız Zeynep’in Aileyi Birleştiren Hikâyesi
Kemal Yılmaz, İstanbul’un Bebek semtindeki görkemli yalısına iki haftalık bir iş seyahatinden yorgun ama umutlu bir şekilde döndü. Boğazın manzarası ona huzur vermişti, fakat eve girer girmez üst kattan gelen tartışma sesleri bu huzuru paramparça etti. 12 yaşındaki kör kızı Zeynep’in odasından yükselen çığlıklar kalbini sıkıştırdı. Merdivenleri hızla çıkarken ikinci eşi Meltem’in öfkeli sesini tanıdı, ama bir başka, daha sakin ve kararlı bir kadın sesi de duydu: temizlikçi Ayşe.
Kapıdan göz attığında Meltem’in Zeynep’e bağırdığını, Ayşe’nin ise kendini Zeynep’in önüne kalkan olarak koyduğunu gördü. Meltem, “Ben bu körün üvey annesiyim, kovuldun!” diye bağırırken, Ayşe diz çöküp Zeynep’i teselli ediyordu. Kemal odaya girip “Ne oluyor burada?” diye sorduğunda, Meltem hemen savunmaya geçti: “Bu kadın sınırlarını aşıyor, Zeynep’i şımartıyor!” Ayşe ise sakin bir şekilde, “Sadece temizlikçi değilim, Zeynep’in son 6 aydır arkadaşıyım,” dedi.
Kemal, kızının Ayşe’ye duyduğu güveni ve sevgiyi görünce şaşırdı. Ayşe ona, Van’da depremde ailesini kaybettikten sonra görme engelli kız kardeşiyle İstanbul’a geldiğini, özel eğitim öğretmeni olduğunu ama burada iş bulamayınca temizlikçilik yaptığını anlattı. Zeynep’e kendi kardeşinden öğrendiği yöntemlerle yardım ettiğini, ona dokunsal hikayeler, saat yönüyle yemek yeme, bitkileri koku ve doku ile tanıma gibi teknikler öğrettiğini söyledi.
Kemal, Meltem’in Zeynep’e karşı olan soğukluğunu ve sabırsızlığını da ilk kez bu kadar açık görüyordu. Meltem, “Zeynep beni istemiyor, hep seni ve gerçek annesini istiyor,” derken, Kemal ona “Sen gerçekten Zeynep’i istiyor musun?” diye sordu. Meltem gözlerini kaçırdı, cevap veremedi.
Ertesi sabah Kemal, Ayşe ile uzun uzun konuştu. Ayşe ona Zeynep’in bağımsızlaşması için yaptığı çalışmaları, birlikte hazırladıkları dokunsal hikaye kitabını, bahçede bitki yetiştirdiklerini anlattı. Zeynep’in meraklı, yaratıcı ve cesur bir çocuk olduğunu, tek ihtiyacının sabır ve anlayış olduğunu söyledi. Kemal bunları duydukça hem üzülüyor hem de umutlanıyordu; kızının hayatında bu kadar uzak kalmış olmanın pişmanlığını hissediyordu.
O gün Kemal, Zeynep’i okula kendisi götürdü. Kızının mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Akşam parkta dondurma yediler, salıncakta sallandılar. Zeynep, “Ayşe abla bana ses ve koku takibi öğretiyor,” dedi gururla. Kemal, artık kızına daha fazla vakit ayırmaya karar verdi.
Evdeki dinamikler değişmeye başladı. Meltem, Ayşe’nin Zeynep’le kurduğu bağı kıskanıyor, kendini dışlanmış hissediyordu. Bir akşam, Kemal ve Meltem aralarında ciddi bir konuşma yaptılar. Meltem, “Ben Zeynep’in annesi olmaya hazır değildim, sadece senin karın olmak istiyordum,” dedi. Kemal ise, “Belki de Zeynep’in ihtiyacı olan bir anne figürü değil, sadece sevgi ve anlayıştı,” diye karşılık verdi.
Bir hafta boyunca Kemal evde çalıştı, kızının rutinine dahil oldu. Ayşe’nin rehberliğinde mutfakta kurabiye yaptılar, Zeynep’in bilim projesine birlikte hazırlandılar. Meltem de yavaş yavaş bu yeni aile düzenine uyum sağlamaya çalıştı. Zeynep’in okulda yaptığı sunumda tüm aile oradaydı. Zeynep, bitkileri dokunma ve koku yoluyla tanımladığı projesiyle birincilik aldı. Sunumunda “Benim ailem biraz alışılmadık ama çok sevgi dolu,” dedi.
Bu başarıdan sonra Kemal, Ayşe’ye tam zamanlı özel öğretmenlik teklif etti. Ayşe ve kız kardeşi Nur, misafir kanadına taşındı. Nur da görme engelli ve yetenekli bir sanatçıydı. Zeynep, Nur’dan dokunsal sanat öğrenmeye başladı. Meltem ise mimarlık kariyerine geri döndü ve görme engelli çocuklar için özel bir okul tasarlama projesi aldı. Nur ve Ayşe de bu projeye katkı sundular.
Ailedeki herkes kendi yolunu bulmaya başlarken, Kemal de iş seyahatlerini azalttı, evden çalışmaya geçti. Zeynep ile her gün kaliteli zaman geçirdi. Meltem sık sık ziyarete geliyor, Zeynep’le ilişkisi daha doğal ve sıcak bir hale geliyordu. Ayşe ise Zeynep’in eğitiminde ve duygusal gelişiminde en büyük destekçi oldu.
Bir gün Kemal, Ayşe’ye “Sen mutlu musun?” diye sordu. Ayşe, “Ben bir kitap yazıyorum, görme engelli çocuklar için bir rehber,” dedi. Kemal onu destekledi, ailenin bir parçası olarak gördüğünü belirtti. Zeynep, Ayşe ve Nur’un varlığıyla hayatının en mutlu dönemini yaşıyordu.
Kemal, şirketindeki hisselerinin bir kısmını satıp görme engelli çocuklar için bir vakıf kurmaya karar verdi. Meltem de vakıf için özel bir okul tasarlayacaktı. Ayşe ve Nur eğitim ve sanat programları hazırlayacaklardı. Zeynep ise vakfın ilham kaynağıydı.
Aile artık geleneksel bir aile değildi belki; ama sevgi, anlayış ve destekle örülmüş, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluktu. Zeynep, “Biz bir aileyiz. Aileler birbirine destek olur,” dediğinde, herkes onun sözlerine katıldı.
Ayçiçekleri bahçede başlarını güneşe doğru eğmişti. Tıpkı bu alışılmadık aile gibi, onlar da kendi tohumlarını ekmişlerdi: sevgi, kabul ve umut. Ve bu tohumlardan, hayatın en güzel çiçekleri büyümeye başlamıştı.
Gerçek aile, kan bağıyla değil, kalbin bağıyla kurulur. Ve bazen en büyük değişimleri, en küçük eller başlatır.
.
play video: