Dağdaki Aşk: Ayşe’nin Hikayesi
Kasabanın Utancı
1955 yılında Bursa’nın Keles ilçesinde, Hüseyinoğlu Konağı altın yaldızlı salonlarıyla göz kamaştırıyordu. Bu konak, zenginliğin ve ihtişamın simgesi olarak biliniyordu. Ancak burada yaşayan 24 yaşındaki Ayşe, tombul bedeni ve bal rengi gözleriyle ailenin utancı olarak görülüyordu. Annesi Fatma Hanım, “Şu kıza bak, gene tatlı tıkınıyor,” diye fısıldarken, Ayşe’nin kalbi bir kez daha kırılıyordu. Kasabanın zengin gençleri onunla dans etmek istemiyor, acımasızca alay ediyorlardı. “Kim dans etmek ister ki böyle bir filik ayağa?” diyen Tarık Bey’in sözleri, Ayşe’nin ruhunda derin yaralar açıyordu.
Ayşe, yalnızlığını ve değersizlik hissini tatlı çikolatalar ve babaannesinin kitaplarına sığınarak hafifletmeye çalışıyordu. Ama her yeni gün, ailesinin ona yüklediği hayal kırıklığı biraz daha büyüyordu.
Ceza Olarak Dağlara Sürgün
Bir gün, babası Hüseyin Ağa, Ayşe’yi makamına çağırdı. “Sen başarısız bir yatırım, Hüseynoğlu soyadına bir utanç oldun,” dedi. O gece, Ayşe valizini hazırlarken, yıllardır biriktirdiği gözyaşlarını serbest bıraktı. Sabah, aile arabasına binip dağlara, Uludağ’ın eteklerindeki yaylaya doğru yola çıktı. Bilinmeyene gidiyordu; burada bir çobana ceza olarak verilecekti.
Yayla toprakları, Ayşe’nin bildiği şehir hayatından bambaşkaydı. Tozlu araba, toprak damlı bir evin önünde durduğunda, Ayşe’nin kalbi korku ve merakla çarpıyordu. Evin gölgesinden Yusuf çıktı. Uzun boylu, güçlü, bronz tenli bir adam. Bakışlarında hem zafer hem trajedi vardı. “Bu mu bana gönderilen kadın?” diye sordu. Yüzbaşı, “Başka seçeneğin yok,” dedi. Ayşe de, “Ben de buraya gelmek istemedim. Ama işte buradayız, ikimiz de. Bir şekilde bunu çalıştırmamız gerekecek,” dedi.
Yabancılıktan Arkadaşlığa
İlk günler sessiz bir dans gibiydi. Yusuf avlanmaya, Ayşe ise evde kalmaya alıştı. Ev basit ama işlevseldi. Ayşe, babaannesinden öğrendiği şifalı otları mutfakta bulunca, Yusuf’la aralarında bir bağ oluştu. “Şifalı bitkiler hakkında nasıl biliyorsun?” diye sordu Yusuf. Ayşe, “Babaannem bana gizlice öğretti,” dedi. Yusuf, “Bana öğretebilir misin?” diye sordu. Bu soru, aralarındaki ilişkinin dönüm noktası oldu.
Haftalar boyunca birlikte şifalı otlar topladılar, merhemler ve tentürler hazırladılar. Ellerinin değdiği, gözlerinin buluştuğu her an, aralarındaki mesafe biraz daha azalıyordu. Bir gün Ayşe, “Yakalanmadan önce aileniz var mıydı?” diye sordu. Yusuf, “Bir karım vardı. Zehra. Askerler köyümüze saldırdığında öldü. Sonra kalbim de onunla birlikte öldü,” dedi. Ayşe, “Çok üzgünüm,” dedi ve elini nazikçe Yusuf’un eline koydu.
Kendini Bulmak
Ayşe, yaylada geçirdiği aylarda değişti. Güneş altında çalışmak tenini bronzlaştırdı, bedeni güçlendi. Kilo verdi, ama en önemlisi gözlerinde yeni bir ışık vardı. Artık kendini işe yarar hissediyordu. Yakındaki köylerden çobanlar ve dağda yaşayanlar hastalandıklarında ona gelmeye başladılar. Ayşe, eski bilgiyle yeni teknikleri birleştirerek, kasabanın en iyi şifacısı oldu.
Yusuf, Ayşe’nin toplumda kazandığı saygıyı gururla izliyordu. Bir dolunay gecesi, Ayşe, “Burada hayatımda ilk kez bir amacım olduğunu hissediyorum,” dedi. Yusuf ise, “Sen bana umut getirdin,” dedi.
Gerçek Sevgi
Bir gece, Ayşe ve Yusuf kayanın üzerinde otururken, Yusuf “Zehra’yı hep seveceğim. Ama şimdi anlıyorum ki insan kalbi tek bir kişi için ayrılmış değildir. Sen Ayşesin. Ruhum en karanlık olduğunda gelip beni kurtaran kadın,” dedi. Ayşe’nin gözlerinden mutluluk gözyaşları süzüldü. İlk kez biri onu olduğu gibi kabul ediyordu.
O gece birbirlerine sarıldılar. Sabah birlikte uyandılar. Artık gizli değil, açıkça birlikteydiler. Topluluk da bu değişimi fark etti. Bir gün Yusuf’un abisi yaylaya geldi. “Senin karın hakkında haberler aldım. Şehirli kadın diyorlar. Toplumumuza çok yardım ediyormuş,” dedi. Yusuf, “Sadece hastaları iyileştirmiyor, beni de iyileştirdi,” dedi. Abisi, “Bu gerçek bir evlilik,” dedi. Yusuf, “Ailemizin törenleriyle evlenmek istiyorum onunla,” dedi.
Kabul ve Bağlılık
Tören hazırlıkları başladı. Topluluktan kadınlar Ayşe’ye yardım etti. Ona geleneksel kıyafetler diktiler, saçını nasıl öreceğini öğrettiler. Dolunay gecesi, ateşin etrafında toplandılar. Yaşlı adam, “Bu kadın ve bu adam farklı dünyalardan geldiler. Ama burada birbirlerini buldular,” dedi. Yusuf, “Sen benim ruhuma geldin, en karanlık zamanımda bana ışık getirdin. Seni sonsuza kadar seveceğim,” dedi. Ayşe, “Sen beni ilk kez değerli hissettirdin. Seninle sonsuza kadar kalacağım,” dedi.
O gece şenlik vardı. Ayşe, hayatında ilk kez kutlanan biri oldu. Yusuf, “Hoş geldin evimize karım. Artık bu sadece benim evim değil, bizim evimiz,” dedi.
Aileyle Yüzleşme
Aylar sonra yüzbaşı ve askerler yaylaya geldi. Proje başarılı görülmüş, başka bölgelere genişletilecekmiş. Bir de haber vardı: Ayşe’nin annesi Fatma Hanım ve kardeşi Mehmet yaylayı ziyaret edecekti. Ayşe’nin kalbi korkuyla doldu. Ama Yusuf, “Korkma. Ben yanındayım,” dedi.
Fatma Hanım geldiğinde, Ayşe’nin değişmiş halini görünce şaşırdı. “Sen çok değişmişsin,” dedi. Ayşe, “Burada kendim olmayı öğrendim,” dedi. Fatma Hanım, “Seni sevmek yerine değiştirmeye çalıştım. Ama şimdi görüyorum, seni kaybettim diye ağlarken aslında sen kazanmışsın,” dedi. Ayşe, “Affediyorum. Ama artık geri dönmeyeceğim. Benim yerim burası. Yusuf’un yanı,” dedi.
Topluluğun yaşlıları, “Kızınızı bizden alamazsınız. O artık bizden biri,” dedi. Fatma Hanım, “Mutlu ol. Gerçek aşkı buldun,” dedi.
Mutluluğun ve Umudun Merkezi
Ayşe, hamile olduğunu öğrendiğinde Yusuf’a söyledi. “Hazır değil miyim? Ben en hazır adamım. Senin bebeğini istiyorum. Bizim bebeğimizi,” dedi Yusuf. Topluluk sevinçle karşıladı. Kadınlar Ayşe’ye yardım etti. Hamileler için özel yemekler pişirdiler.
Yıllar geçti. Ayşe ve Yusuf’un şifa merkezi, topluluğun umudu oldu. Farklı kültürlerden aileler buraya geldi. Ayşe, bölge çapında tanınan bir şifacı oldu. Yusuf, “Hiç pişman oldun mu?” diye sordu. Ayşe, “Burada amacımı buldum, gerçek aşkı buldum. Senin bebeğini taşımak dışında daha ne isteyebilirim?” dedi.
Hayatın Gerçek Değeri
Ayşe’nin ailesi tekrar geldiğinde, torun sahibi olmanın mutluluğunu yaşadılar. Mehmet, Yusuf’a teşekkür etti. “Kardeşimi mutlu ettiğin için teşekkür ederim,” dedi. Artık aile, farklılıklarıyla barış içinde yaşıyordu.
Yıllar geçtikçe, Ayşe ve Yusuf’un hikayesi efsane oldu. Kasabanın dışladığı iki insan, birlikte en güzel aşk hikayesini yazdılar. Çocukları Elif bir şifacı, Mustafa bir çoban oldu. Fatma Hanım, “Gerçek değer dışarıda değil içeride ve gerçek mutluluk kendi olabildiğin yerde,” dedi.
Ayşe 60 yaşına geldiğinde Yusuf büyük bir kutlama yaptı. “Bu kadın benim hayatımı kurtardı. Tekrar sevmeyi öğretti. Ona minnettarım ve her günden daha çok seviyorum,” dedi. Ayşe, “Sen bana gerçek aşkı öğrettin,” dedi.
Sonsuz Mutluluk
Ayşe yaşlandığında, Yusuf ve çocukları yanında oldu. “Mutlu bir hayatım oldu. Seni sevdim. Herkesi sevdim,” dedi son nefesinde. Yusuf, “Her zaman seveceğim,” dedi gözyaşlarıyla. Ayşe’nin mirası, şifa merkezi, topluluk, çocukları, torunları ve en önemlisi aşk hikayesi oldu.
İnsanlar hâlâ anlatıyor: Bir zamanlar kimsenin istemediği bir kız vardı. Babası onu ceza olarak bir çobana verdi. Ama o çoban onu kimsenin sevemediği gibi sevdi ve birlikte hayatlarını en güzel şekilde yaşadılar. Bazen hayatın en büyük cezaları en büyük armağanlara dönüşür. Gerçek mutluluk, sahip olduklarını değil, kim olduğunu kabul ettiğinde başlar.