“EĞER BENİ EVLATLİK ALIRSANIZ, KIZLARINIZI İYİLEŞTİRİRİM!” – DEDİ DİLENCİ ÇOCUK MİLYONER BABAYA
.
.
Dilenci Çocuğun Sırrı
İstanbul’un en kalabalık caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi’nde, insanlar bir oraya bir buraya koşturuyordu. Lüks mağazalar, kafeler ve restoranlarla dolu bu cadde, her gün binlerce kişiyi ağırlıyordu. Ancak bu ihtişamın ortasında, kimsenin fark etmediği bir köşede, küçücük bir çocuk oturuyordu. Üstü başı yırtık, yüzü kir içinde, gözleri ise yaşından büyük bir bilgelik taşıyordu. Adı Ali’ydi. Ali, henüz 10 yaşında, hayatın acımasız yüzüyle erken yaşta tanışmış bir dilenci çocuğuydu.
Ali, her gün bu caddede oturur, insanların kendisine bir şeyler vermesini beklerdi. Ancak çoğu kişi onu görmezden gelir, yanından hızla geçip giderdi. Ali, bu duruma alışkındı. Hayat ona fazla cömert davranmamıştı. Ailesini yıllar önce bir kazada kaybetmiş, sokaklarda yaşamaya başlamıştı. Tek başına hayatta kalmaya çalışıyordu. Ancak Ali’nin içinde büyük bir umut vardı. Bir gün, hayatının değişeceğine inanıyordu.
Milyoner Baba ve Hasta Kızlar
Ali’nin hikayesi, bir gün caddeden geçen zengin bir adamla kesişti. Bu adam, Kerem Bey’di. Kerem, İstanbul’un en başarılı iş adamlarından biriydi. Oteller, restoranlar ve şirketler sahibi olan Kerem, büyük bir servete sahipti. Ancak bu servet, onun içindeki acıyı dindiremiyordu. Kerem’in iki küçük kızı vardı; 8 yaşındaki Zeynep ve 6 yaşındaki Elif. İkisi de ciddi bir hastalıktan muzdaripti. Doktorlar, kızların tedavisi için ellerinden geleni yapmıştı, ancak hastalıkları bir türlü iyileşmiyordu. Kerem, kızlarının acısını görmekten perişan olmuştu. Ne yapacağını bilmiyordu.
O gün, Kerem Bey, kızlarıyla birlikte İstiklal Caddesi’nde yürüyordu. Zeynep ve Elif, tekerlekli sandalye üzerinde oturuyordu. Kerem, kızlarını biraz olsun mutlu etmek için onları dışarı çıkarmıştı. Ancak kızların yüzündeki mutsuzluk, Kerem’in yüreğini dağlıyordu. Tam o sırada, Ali, Kerem ve kızlarını fark etti. Kerem’in yanında duran iki küçük kızın hasta olduğunu hemen anladı. Ali, onların acısını kendi içinde hissetti. Bir şeyler yapması gerektiğini düşündü.
Ali, cesaretini toplayarak Kerem’in yanına gitti. “Efendim, sizi rahatsız etmek istemem ama kızlarınızın hasta olduğunu görebiliyorum,” dedi. Kerem, önce şaşırdı. Bu küçük dilenci çocuğun ne söyleyeceğini merak ediyordu. “Evet, kızlarım hasta. Ama bu seni ilgilendirmez,” dedi.
Ali, Kerem’in sözlerine aldırış etmedi. “Eğer beni evlatlık alırsanız, kızlarınızı iyileştiririm!” dedi. Kerem, bu sözlere daha da şaşırdı. “Sen ne diyorsun? Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordu. Ali, gözlerini Kerem’in gözlerine dikerek, “Benim bir sırrım var. Ama önce bana güvenmeniz lazım,” dedi.
Ali’nin Sırrı
Kerem, bu küçük çocuğun söylediklerine inanmakta zorlanıyordu. Ancak Ali’nin gözlerindeki kararlılık, ona bir şeylerin doğru olduğunu hissettirdi. “Peki, bana sırrını anlat. Kızlarımı nasıl iyileştireceksin?” diye sordu.
Ali, Kerem’e dönerek, “Benim annem, şifacıydı. İnsanların hastalıklarını iyileştirebiliyordu. Ben de ondan öğrendim. Ellerimle insanların acılarını dindirebiliyorum. Ama bu gücü kullanmam için bir aileye ihtiyacım var. Eğer beni evlatlık alırsanız, kızlarınızı iyileştiririm,” dedi.
Kerem, bu sözlere inanmakta zorlanıyordu. Ancak kızlarının acısı, onu her türlü umuda tutunmaya zorlamıştı. “Eğer söylediklerin doğruysa, seni evlatlık alacağım. Ama önce bunu kanıtlamalısın,” dedi.
Ali, Kerem’in teklifini kabul etti. “Bana bir şans verin. Kızlarınızı iyileştireceğim,” dedi. Kerem, Ali’yi evine götürdü. Ali, kızlarıyla tanıştı ve onları iyileştirmek için hazırlıklara başladı.
Mucize
Ali, kızları iyileştirmek için ellerini onların üzerine koydu. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Kerem, bu sahneyi şaşkınlıkla izliyordu. Ali’nin ellerinden sıcak bir enerji yayıldı. Zeynep ve Elif, bu enerjiyi hissediyor gibiydi. Ali, birkaç dakika boyunca sessizce çalıştı. Sonunda, ellerini çekti ve gülümsedi. “Tamamdır. Kızlarınız iyileşecek,” dedi.
Kerem, bu sözlere inanmakta zorlanıyordu. Ancak ertesi sabah, kızlarının yüzündeki değişimi fark etti. Zeynep ve Elif, daha enerjik görünüyordu. Tekerlekli sandalyeden kalkıp yürümeye başladılar. Kerem, gözlerine inanamadı. “Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordu. Ali, sadece gülümsedi. “Sırrım bu. Annemden öğrendiğim bir yetenek. Ama bu yeteneği kullanmam için bir aileye ihtiyacım vardı. Artık sizin ailenizin bir parçasıyım,” dedi.
Yeni Bir Hayat
Kerem, Ali’yi evlatlık aldı. Ali, artık bu büyük malikanenin bir parçasıydı. Kerem, ona en iyi eğitimi alması için destek oldu. Ali, Kerem’in kızlarıyla kardeş gibi büyüdü. Zeynep ve Elif, Ali’ye minnettardı. “Sen bizim hayatımızı kurtardın,” diyorlardı.
Ali, büyüdükçe, annesinden öğrendiği yetenekleri geliştirdi. İnsanlara yardım etmek için çalıştı. Kerem, Ali’nin bu iyilik dolu ruhuna hayran kaldı. “Sen, bizim hayatımıza bir mucize gibi geldin,” diyordu.
Mutlu Son
Ali, yıllar içinde kendi şifa merkezini kurdu. İnsanların hastalıklarını iyileştirmek için çalıştı. Kerem, onun en büyük destekçisiydi. Zeynep ve Elif ise Ali’nin en yakın arkadaşları oldu. Bu küçük dilenci çocuk, bir milyoner ailenin hayatını değiştirmişti. Ve şimdi, kendi hayatını da değiştirmişti.
Ali’nin hikayesi, insanlara umut veren bir hikaye olarak yayıldı. Hayatta bazen en beklenmedik anlarda mucizeler gerçekleşir. Ali’nin hayatı, bunun en güzel örneğiydi.
.