GARSON KIZ BİR ARAP MİLYARDERİ FIRTINADA AĞIRLIYOR – ERTESİ GÜN EVİNİN ÖNÜNDE 10 ARABA BELİRİYOR…

GARSON KIZ BİR ARAP MİLYARDERİ FIRTINADA AĞIRLIYOR – ERTESİ GÜN EVİNİN ÖNÜNDE 10 ARABA BELİRİYOR…

.
.

Fırtınada Başlayan Aşk

Kadıköy’ün eski sokaklarından birinde, yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan küçük bir lokanta vardı. “Damla’nın Mutfağı” tabelası, zamanın izlerini taşısa da hala yerinde duruyordu. Bu lokanta, 27 yaşındaki Damla Yılmaz’ın annesi ve babasından miras kalmıştı. Ancak son yıllarda işler hiç iyi gitmiyordu. Üç aydır tek bir müşteri bile gelmemiş, faturalar birikmişti. Damla, her gün umutla lokantasını açıyor ama her akşam hayal kırıklığıyla kapatıyordu.

Bir gün, öğleden sonra saat 5 civarında gökyüzü kararmaya başladı. Yağmur damlaları camı ıslatırken, içeride sessizlik hakimdi. Damla, masaları silerken gözyaşlarını tutamıyordu. “Yarın son gün,” diye fısıldadı kendi kendine. “Eğer kirayı ödeyemezsem, burası da gidecek.”

Tam o sırada, kapının zili çaldı. Damla başını kaldırıp baktığında, kapıda uzun boylu, pahalı bir takım elbise giymiş, ıslanmış bir adam gördü. “Merhaba,” dedi adam, hafif bir Arap aksanıyla. “Fırtınadan kaçabilir miyim?” Damla, şaşkınlıkla “Tabii, buyurun,” dedi.

Adam, içeri girip ceketini çıkardı ve masaya astı. Gözleri lokantayı dolaştı. Boş masalar, sessizlik ve köşede gözyaşlarını silmeye çalışan genç bir kadın… Her şey ona garip görünüyordu. Adamın adı Açur Almansuri’ydi. Dubai’den İstanbul’a iş için gelmiş, fırtınaya yakalanınca bu küçük lokantaya sığınmıştı.

Damla, titrek bir sesle “Size ne getirebilirim?” diye sordu. Açur, genç kadının gözlerindeki üzüntüyü fark etmişti. “Ne önerirsiniz?” diye sordu nazikçe. Damla, “Mercimek çorbamız ve ev yapımı mantımız çok güzeldir,” dedi. Açur, menüye bile bakmadan, “Her ikisinden de alayım,” dedi.

Damla mutfağa gidip yemekleri hazırlarken, Açur lokantayı inceledi. Eski ama temiz masalar, duvarlardaki solmuş fotoğraflar, köşede nostaljik bir radyo… Her şey buranın bir zamanlar çok güzel bir yer olduğunu ama şimdi zor günler geçirdiğini anlatıyordu.

Yemekler masaya geldiğinde, Açur ilk lokmasını aldı ve hayranlıkla “Bu gerçekten harika!” dedi. “Bunu siz mi yaptınız?” Damla, “Evet, annemin tarifidir,” diye cevap verdi. Ancak annesinden bahsetmek, gözyaşlarının tekrar akmasına neden oldu. “Annem ve babam yıllar önce vefat etti,” dedi. “Bu lokanta onların hatırası, ama artık ayakta tutamıyorum.”

Açur, genç kadının çaresizliğini hissederek, “Kaç para borçlusunuz?” diye sordu. Damla, şaşkınlıkla “Hayır, ben sizden para istemiyorum,” dedi. Ama Açur ısrar etti. Damla sonunda, üç aylık kira ve faturalar için 40 bin lira borcu olduğunu söyledi. Bunun üzerine Açur cüzdanını çıkarıp masaya bir tomar para koydu. Damla şok içinde, “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Açur, “Yardım ediyorum,” dedi. Damla, “Ama ben sadaka kabul edemem,” dedi. Açur ise, “Bu sadaka değil, bir iş teklifi. Bu lokantada potansiyel görüyorum. Sizinle ortak olmak istiyorum,” dedi.

Damla, önce bu teklife inanamadı. Ama başka çaresi yoktu. Ertesi gün Açur’u aradı ve teklifi kabul etti. Böylece, Damla ve Açur’un ortaklığı başladı.

Lokantanın Yeniden Doğuşu

Açur, ekibini toplayarak lokantayı yeniledi. Eski yapısını koruyarak, modern bir dokunuş eklediler. Damla, mutfakta yeni tarifler geliştirirken, Açur işletmeyi yönetiyordu. Bir hafta içinde lokanta yeniden açıldı. İlk müşteriler, Açur’un tanıdıklarıydı. Sonra onlar başkalarına anlattı. Kısa sürede lokanta dolup taşmaya başladı. Damla, hayatının yeniden anlam kazandığını hissediyordu.

Ancak Açur’un her gün lokantaya gelmesi, Damla’yı düşündürmeye başlamıştı. “Bir iş adamı neden her gün burada olur ki?” diye merak ediyordu. Bir akşam, son müşteriler gittikten sonra, Açur ona yaklaştı. “Burada olmayı seviyorum çünkü burada kendim olabiliyorum,” dedi. Damla’nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu adam ona sadece iş ortağı gibi davranmıyordu. Aralarında bir bağ oluşuyordu.

Geçmişten Gelen Gölge

Bir gün, lokantaya Zeynep adında şık ve kibirli bir kadın geldi. Zeynep, Açur’un eski nişanlısıydı ve onu Dubai’ye geri döndürmeye çalışıyordu. Damla, bu durumdan rahatsız oldu. Zeynep, “Açur benimle evlenmek zorunda. Ailesi bunu istiyor,” dedi. Damla, kendini yetersiz hissetmeye başladı. “Ben kimim ki? O bir milyarder, ben ise basit bir lokantacıyım,” diye düşündü.

Zeynep’in sözleri Damla’yı derinden etkiledi. Ancak Açur, Zeynep’i reddetti. “Ben seni değil, Damla’yı seviyorum,” dedi. Zeynep, öfkeyle İstanbul’dan ayrıldı ama Damla’nın içinde bir şüphe tohumu bırakmıştı.

Aşk ve Mücadele

Açur’un ailesi, Damla’yı kabul etmiyordu. Özellikle annesi Fatıma Hanım, bu ilişkiye karşı çıkıyordu. “Oğlum, bu kız senin seviyende değil,” diyordu. Ancak Açur, ailesine karşı gelerek Damla’yla evlenmekte kararlıydı. “Benim hayatım, benim kararlarım,” diyerek annesine meydan okudu.

Bir gün, Açur’un annesi lokantaya geldi ve Damla’ya, “Oğlumdan uzak dur. Sana ne kadar para istiyorsan vereyim,” dedi. Damla, bu teklifi reddetti. “Ben onun parasını değil, sevgisini istiyorum,” dedi. Bu olaydan sonra, Açur’un ailesiyle olan ilişkileri daha da gerildi.

Mutlu Son

Tüm zorluklara rağmen, Damla ve Açur birbirlerine olan sevgilerinden vazgeçmediler. Aileleri sonunda bu ilişkiyi kabul etti. Dubai’de görkemli bir düğün yapıldı. Damla, beyaz gelinliği içinde ışıl ışıl parlıyordu. Açur, “Seni ilk gördüğümde, kaderin bizi bir araya getirdiğini anlamıştım,” dedi.

Düğünden sonra İstanbul’a döndüler ve lokantayı birlikte işletmeye devam ettiler. Damla’nın hayalleri gerçek olmuştu. Hem ailesinin mirasını yaşatıyor, hem de sevdiği adamla mutlu bir hayat sürüyordu.

Bir fırtınayla başlayan bu hikaye, zorluklara rağmen gerçek aşkın her engeli aşabileceğini kanıtladı. Çünkü bazen hayat, en güzel hikayeleri beklenmedik anlarda yazardı.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News