Herkes Sağır Gelinle Alay Etti — Ama Çiftçinin Söylediği Söz Herkesi Sessizliğe Boğdu…
.
.
💍 SESSİZLİKTEKİ YEMİN: SAĞIR GELİNLE ALAY ETTİLER, TA Kİ ÇİFTÇİNİN BİR SÖZÜ HERKESİ SUSTURANA KADAR
Montana Bölgesi. 1879 yılıydı. Dearhorn Geçidi’nin kenarında, küçük, sınır kasabasına ait bir kilise duruyordu. Sabahın geç saatleriydi; kilise, toz ve eski sedir ağacı kokuyordu. Yaz güneşi, vitray pencerelerden süzülerek içeri giriyor, mekanı ısıtıyordu.
Kasaba halkı, her sırayı doldurmuştu, ancak kalpleri sevinçle değil, gösteriye aç bir merakla doluydu. Bu, kutlamak için geldikleri bir düğün değil, izlemek için geldikleri acımasız bir gösteriydi.
Kilisenin arkasındaki kapılar gıcırdayarak açıldı. Elena, mütevazı beyaz elbisesi içinde, küçük ve solgun bir hayalet gibi görünüyordu. Kurumuş çiçeklerden yapılmış bir buketi sıkıca tutuyordu; dantelli eldivenler, ellerinin titremesini zar zor gizliyordu. Yüzünde, mutluluktan değil, saf iradeden kaynaklanan ince bir gülümseme vardı.
Gördüğü tek şey, kaldırılmış kaşlar, sıkı dudaklı fısıltılar ve alaycı bir acımaydı. Arkasından yükselen fısıltıları duyamıyordu ama bakışları görüyordu ve bu, yeterliydi.
“Yeminleri bile duyamıyor,” diye fısıldadı biri. “Elijah bir hayaletle evleniyor. Sesi yok, kulakları yok. Ne anlamı var?”
Elena’nın gülümsemesi soluklaştı ama yürümeye devam etti. Damat Elijah, yakışıklıydı, ancak çenesi sıkılıydı ve gözleri ona bakmıyordu. Ailesi, gururla arkasında duruyordu.
Rahip, yeminlere başladı. Tören kısaydı, gelenekseldi. Ancak Rahip, Elijah’a dönüp, “Bu kadını kabul ediyor musun?” diye sorduğunda, Elijah cevap vermedi.
“Elijah?”
Damat, o sabah ilk kez Elena’ya baktı. Sevgiyle değil, açıkça hor görerek. “Adını söyleyenin kim olduğunu bile bilmeyen bir kadınla evlenemem,” dedi. Sesi, şapelde yankılandı.
İnsanlar önce şaşkınlıkla nefeslerini tuttular, ardından kahkahalar yükseldi. Elena, Elijah’ın dudaklarına bakarak, o acımasız sözleri okumaya çalıştı. Dizleri tutmadı ve yere yığıldı. Kulakları hiçbir şey duymuyordu, ama dünyanın üzerine çöken o görünmez gürültü, ruhunu sağır ediyordu.
II. Çiftçinin Gürlemesi ve Onurun Geri Dönüşü
Ve sonra, bir ses… Alaycı değil, acımasız değil, ama keskin, yüksek ve öfkeli.
“Yeter artık!”
Herkes döndü. Kilisenin arkasında, geniş omuzlu, güneşten bronzlaşmış bir adam öne çıktı. Üzerinde yıpranmış çiftlik ceketi ve tozlu botları vardı. Bu adam, Colt Brenner’dı.
Colt, doğruca Elena’nın yanına yürüdü, nazikçe elini uzattı ve Elena’yı ayağa kaldırmaya yardım etti. Elena ona baktı, gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Colt, elini tuttu, sonra odaya döndü. “O, sizlerden daha iyidir,” dedi. Ardından çenesini kaldırdı: “Ve şimdi onunla evleneceğim.”
“O senin asla olamayacağın kadar namuslu,” dedi Colt, Elijah’a dönerek.
Yavaşça Elena’ya döndü. Önce kendini, sonra onu işaret etti. Ardından parmağındaki yüzüğü taklit etti (evlilik işareti). Elena’nın nefesi kesildi. O’nun varlığı, sakinliği, ona inanmak istemesi için bir sebep oldu.
Rahip, donakalmıştı. “Bana verilen yetkiyle… Sizi karı koca ilan ediyorum.”
Colt, nazikçe Elena’nın elini tutup koridordan aşağı doğru yürürken, gerçek ve hayali bir sessizlik vardı. Elena’nın parmakları, Colt’un elinde titriyordu. Bu adam, bu yabancı, onunla utanç arasında durmuştu.
III. Çiftlik Evi ve Yazı Tahtası Dili
Çiftlik evi sessiz ve temizdi. Colt, Elena’ya misafir odasını gösterdi, sonra onu yalnız bıraktı. Hiçbir emir, hiçbir acıma, sadece alan bıraktı.
Elena, kendini evin ön penceresinde saatlerce otururken buldu. Düşünceleri, sessizlikten daha gürültülüydü. O günlüğüne, el yazısıyla ilk mesajını yazdı: “Yapmak zorunda değildin ama yaptın.”
Ertesi sabah, not defterinin yanına başka bir sayfa eklenmişti. Kaba bir el yazısı vardı: “Sen, çoğu kişiden daha fazlasını duyuyorsun.” Bu sözler, sempati değil, takdir sunuyordu.
Günler, basit rutinlerle akmaya başladı. Her akşam yemekten sonra Colt, yeleğinin ceplerinde elleriyle, sırtı dik bir şekilde Elena’nın yanına otururdu. Yavaşça işaret dili pratiği yapardı. Parmakları takılır, hareketleri sert olurdu ama pes etmezdi. Elena sabırla onu düzeltir, ellerini nazikçe yönlendirirdi.
Aralarındaki duvar inceliyordu. O, Colt’a “Üşüdün mü?”, “Çay ister misin?” ve “İyi geceler” demeyi öğretti. Ama herhangi bir kelimeden daha önemli olan, onun dikkatini dağıtmadan onu tamamen izlemesiydi.
Bir akşam, Elena babasının onu ahırda kilitlediği o travmatik anıyı işaret diliyle anlattı. Colt, konuşmadı. Sadece bir arduvaz tahtası alıp yazdı: “Gerçeği duymak için kulaklara ihtiyacın yok. Sen her zaman onu ilk gören oldun.” Bu sözler, ona ait olduğunu bilmediği bir gücü gösteriyordu.
IV. Pazar Yerinde Sessiz Zafer
Aylar sonra, Pazar Meydanı’nda kaçınılmaz yüzleşme geldi. Elena ve Colt meydana adım attıkları anda, alaycı fısıltılar başladı. Elijah (Tamiz), eski nişanlısı, yolunu kesti.
“Karın tartışamıyorsa kahramanlık yapmak daha kolay,” dedi Tamiz.
O anda, Colt’un sesi bir gök gürültüsü gibi yükseldi: “Sessiz olduğu için ona güldünüz, ama onu dinleyen tek kişi oydu!”
Tamiz geri çekilirken, Elena öne çıktı. Ellerini kaldırdı ve işaret diliyle konuştu. Mesajı herhangi bir konuşma kadar netti: “Hakaretlerinizi duymayabilirim ama kim olduğunuzu görüyorum. Sizin nezaketiniz sayesinde değil, nefretinize rağmen burada, sağlam, güçlü duruyorum.”
Kalabalık dondu. İlk kez, alay edilecek bir kız değil, onurunu savunan bir kadın gördüler. Tamiz, başını eğip uzaklaştı.
O günden sonra, kasaba halkı, alay etmek için değil, izlemek, yeni bir şekilde dinlemek için uğramaya başladı. Elena, onlara işaret dili öğretiyor, sessizliğin anlaşılabilir bir şey olduğunu gösteriyordu. Kasaba halkı, bir zamanlar sessizliğin bir lanet olduğu söylenen bir kadının sabırlı, kararlı ısrarıyla değişiyordu.
V. Sonsöz: Kök Salan Aşk
Aylar sonra, Colt ve Elena, kasabanın kenarındaki küçük bir eve taşındılar. Burayı, bir kucaklaşma bekleyen bir veranda ile sade ama dürüst bir yuva haline getirdiler. Arkada, bir parça araziyi temizlediler. Konuşmalarına gerek yoktu; her hareket bir kelimeydi.
Bir akşam, Colt elinde mütevazı bir gümüş yüzükle geldi. Yeminler söylenmedi, ama onlar zaten her gün sessizce bunları yaşıyorlardı. Elena’nın çabalarıyla, kasaba halkı sessizliğin bir lanet değil, anlama yeteneği olduğunu öğrendi. Elena gibi çocukların ait olabildiği bir sessiz okul kurdular.
Yıllar sonra, bir sonbahar akşamı, Elena ve Colt evlerinin verandasından kasabaya bakıyorlardı. Colt, Elena’ya baktı. Sesi alçak, kaba ve sadece ona yönelikti: “Dünyanın bizi duymasını istemiyorum.” dedi. “Sadece bizi görmesini istedim.”
Elena’nın parmakları, onun parmaklarının etrafına dolandı. O sessiz dokunuşta, sesten daha güçlü bir şey buldular. Bir kadın, onurunu yeniden kazandı. Bir adam, kendini buldu. Ve vahşi doğanın kalbinde, aşkın duyulmak için sese ihtiyacı olmadığını kanıtladılar. Onlar, birbirlerini dinleyen ilk ve son insanlardı.
.
play video;