“LÜTFEN BENİ GERİ GÖTÜRMEYİN”Milyoner Kar Altında Üşüyen Kızı Görünce Donup Kaldı

“LÜTFEN BENİ GERİ GÖTÜRMEYİN”Milyoner Kar Altında Üşüyen Kızı Görünce Donup Kaldı

.
.

“LÜTFEN BENİ GERİ GÖTÜRMEYİN” – Milyoner Kar Altında Üşüyen Kızı Görünce Donup Kaldı

 

Kızın kirli elbisesine kar taneleri düşüyor, kumaş yavaşça sertleşiyordu. Gecenin sessizliğini yalnızca uzaktan gelen bir siren sesi bozuyordu. Küçük elleri, sanki hayata tutunmaya çalışır gibi titriyordu. Bir banka sığınmıştı ve o anda bir araba farı karanlığı yardı.

Adam arabadan indi. Nefesi buhar gibi yükseldi. Yavaşça yaklaştı, karda diz çöktü. Kızın başı bankın demirine yaslanmıştı. Elini uzattı. O anda kız, neredeyse fısıltı kadar bir sesle söyledi: “Lütfen beni geri götürmeyin.”

Adamın yüreği sıkıştı. O an fark etti: Bu gece sadece bir çocuğu değil, kendi geçmişini de bulmuştu.

 

Kar Fırtınasında Bir Gölge

 

İstanbul’da kar o gece beklenenden erken başlamıştı. Tarık Demiroğlu, Türkiye’nin en genç teknoloji yatırımcılarından biriydi, basında “soğuk zeka” diye anılırdı. Her kararını duygulardan arındırır, sadece mantığa göre verirdi. Ama o gece, boğaz hattında yürürken, hayatı boyunca aldığı hiçbir karar kadar gerçek bir şeyle karşılaşacağını bilmiyordu.

Yolun kenarında bir gölge fark etti. İlk başta çöp poşeti sandı, ama sonra yaklaşınca küçük bir kız gördü.

Tarık refleksle diz çöktü. Küçük kız, ince elbisesiyle titriyordu. Üzerinde mont yoktu. Saçlarına kar taneleri dolanmıştı. Kirli elbisesinin kolunda kırmızı bir yama vardı.

Tarık’ın eli titredi. Onu kucakladığında, kızın nefesi neredeyse hissedilmiyordu. Arabaya koştu, koltuğun üzerine yatırdı, kaloriferi sonuna kadar açtı.

Kızın dudakları mırıldandı: “Üşüyorum.”

Tarık gözlerini kapattı, direksiyona vurdu. Dayan, küçük hanım, dayan.

O gece, İstanbul’un sokakları karla değil, vicdanla ısınacaktı.

LÜTFEN BENİ GERİ GÖTÜRMEYİN”Milyoner Kar Altında Üşüyen Kızı Görünce Donup  Kaldı - YouTube

Kırmızı Kapı ve Fare İşareti

 

Tarık, arabayı acil servisin önünde kaydırarak durdurdu. Kollarındaki küçük bedeni sedyeye bıraktı. Kızın yüzünün sol yanındaki morluk göründü.

“Adı var mı?” diye sordu bir hemşire.

“Henüz bilmiyorum,” dedi Tarık kısık sesle. “Yakını yok.”

Hayati tehlikeyi atlattıktan sonra, orta yaşlı, yuvarlak gözlüklü bir hemşire kapıyı araladı: “Kız uyanık. Sadece tek bir kelime söyleyebildi: Elif.”

Tarık, Elif’e yaklaştı. Yüzünde korkudan çok yorgunluk vardı.

“Beni geri götürme,” diye fısıldadı kız.

Tarık, içindeki öfkenin kabardığını hissetti, ama sesi sakindi: “Kimse seni istemediğin yere götürmeyecek. Söz veriyorum.”

Hemşire Ayla, not aldı: “Sosyal hizmeti devreye alacağız.”

Tarık’ın bakışları sertleşti. “Onu bir yere sevk etmeden önce benimle konuşulsun.”

Tam bu esnada, Elif’in dudaklarından neredeyse duyulmaz bir hece aktı: “Kırmızı kapı. Kapı mı? 2 numara minibüs. Yeşil.”

Ardından bir hece daha: “Fare.”

Tarık, bu rastgele üşümenin ardında saklanmış bir hikaye olduğunu biliyordu.

 

İzlerin Sırrı

 

Sabahın ilk ışıklarıyla Tarık, Elif’in verdiği ipuçlarının peşine düştü. Fotoğraftaki kırmızı kapı ve 2 B levhası onu Çırağan Caddesi 28 numarada, harap bir apartmana götürdü.

Yaşlı bir kadın, kapıyı araladı: “Onu buradan yeşil bir minibüs götürdü. Üç gece önce. Hep fare gelirse saklan derdi.”

Tarık, kadının gösterdiği sıvanın altındaki solgun çizimi fark etti: Küçük bir fare figürü, kırmızı tebeşirle çizilmişti. Yanında çocuk el yazısıyla “Bekle” kelimesi.

Sokağın sonunda, eski bir tamirhanede yeşil renkli bir minibüs duruyordu. Tamponunda küçük, beyaz bir fare sembolü çıkartması vardı. Tesadüf olamazdı.

O sırada Ayla’dan telefon geldi: “Tarık, hastaneye dönmen gerek. Sosyal hizmetten sahte evraklarla Elif’i başka bir kuruma nakletmek istiyorlar!”

Tarık, arabanın motorunu çalıştırırken, kar taneleri yeniden düşmeye başladı. Bu kez kar değil, savaş başlıyordu.

 

Kırmızı Kapı Vakfı ve Kurtuluş

 

Tarık, hastaneye ulaştı. Kimliğini ortaya koyarak güvenlik çağırdı. Sahte müfettişleri köşeye sıkıştırdı, elindeki dosyayı kaptı. Dosyanın kapağında “Zeynep Yalçın” adı yazıyordu.

“Bu kadın kim?” diye sordu Tarık.

Adamlar sustu. Tarık, dosyayı açtığında içinden bir çizim daha düştü: Fare. Altında şu cümle: “Onları izliyorlar. Bizi sakın bulmasınlar.”

Tarık, polisle birlikte Yeni Bosna Sanayi Sitesi’ndeki depoya gitti. Burası, kayıtlarda görünmeyen, bir kadın sığınma merkezi gibi görünen, terk edilmiş bir yerdi. Duvarın arkasından gelen cızırtı gibi çok hafif bir sesle Tarık, jeneratörü durdurttu. Duvarı kazdılar.

İçeride zincire bağlı, loş ışıkta bir kadın vardı. Zeynep‘in gözleri Tarık’a kilitlendi.

“Onlar çocukları barınak bahanesiyle topluyorlar,” diye fısıldadı Zeynep. “Dosyaları değiştiriyorlar. Benim kızımı da götürdüler. Ben kaçarken beni buraya kilitlediler.”

Tarık, Zeynep’i kucaklarken, bu ağın ne kadar büyük olduğunu anladı.

Hastanede Elif, annesine sarıldığında odadaki herkesin gözleri doldu. Zeynep fısıldadı: “Fare sana ne demişti? Saklan ama sesini kaybetme.”

Tarık, bu sadece bir kurtarma hikayesi olmayacaktı. Bir sistem kurulmalıydı.

Ertesi gün, Tarık bir basın toplantısı düzenledi. Arkasında kırmızı bir kapı resmi ve ortasında küçük bir beyaz fare logosu vardı. “Kırmızı Kapı Vakfının amacı, Türkiye’de kaybolan her çocuğun sesini duyurmak,” dedi.

Elif, kürsüde mikrofonu aldı. “Ben Elif. Bir zamanlar karın altında uyuyordum, ama biri beni gördü. Benim gibi başka çocuklar da var. Onları görmek zor değil. Sadece başınızı kaldırın.”

 

Elif Yasası ve Son Kar

 

Tarık, Elif’in cesaretiyle ilham aldı. Elif’in adı, çocuk koruma sisteminde devrim yaratacak yeni bir yasa tasarısına verildi: Elif Yasası.

Bir sabah, vakfın bahçesinde, Elif kara bir resim çizdi. Üstüne bir kalp.

“Fareye yeni bir ev yaptım,” dedi. “Artık ısınıyor.”

“Peki bu kapı?”

Kız, karın üstüne bir kırmızı kapı çizdi. “Bu kapı hep açık kalacak. Çünkü oradan gelenler hiç üşümesin.”

Tarık diz çöktü. Kurtarılan her çocuk aslında başka bir kapının anahtarıydı.

Bir hafta sonra, Elif Yasası yürürlüğe girdi. Her şehirde bir Kırmızı Kapı tabelası asıldı. Altında şu cümle yazıyordu: “Bir ses duydun mu? O bir çocuktur. Dinle.”

Yıllar sonra, Tarık ve Zeynep’in kurduğu vakıf binlerce çocuğa yuva oldu. Bir gün Tarık’a, Elif’in ilk çizimini sordu. Kayıp, karlı banktaki küçük figürü.

Tarık gülümsedi. “Bekledim, küçük hanım. Ve sonunda geldiniz.”

Kar taneleri, vakfın pencerelerinden süzülen ışığa karıştı. Belki de artık hiçbir çocuk o karanlıkta üşümeyecekti. Bir çocuk gördüğünüzde durun. Çünkü bazen bir bakış, bir hayat kurtarır.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News