Milyarder, şaka olsun diye garsondan yatırım tavsiyesi istedi… Ama duyduğu ilk sözler onu şok etti

Milyarder, şaka olsun diye garsondan yatırım tavsiyesi istedi… Ama duyduğu ilk sözler onu şok etti

.
.

Bir Fincan Kahve ve Değişen Hayatlar

Murat Özkan, İstanbul Üsküdar’daki küçük ama samimi Cafe Sultan’ın köşesindeki masasında oturmuş, kahvesini karıştırırken düşüncelere dalmıştı. 42 yaşında, teknoloji sektöründe milyarlarca liralık bir imparatorluğun başında olan bir adamdı. Ancak yıllardır insanlara güvenmeyi bırakmıştı. Her gün kendine aynı soruyu soruyordu: “Acaba gerçekten kimse farklı mı?” Üç yıldır aynı kafeye geliyordu; kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Burada sadece sıradan bir müşteriydi; takım elbiseli ama dikkat çekmeyen biri. Ve aslında burada, kendi küçük sosyal deneyini yapıyordu.

Gözleri, yeni garson kız Selin’i takip ediyordu. Selin Karagöz, 28 yaşında, kahverengi saçları topuz yapılmış, zarif ve profesyonel bir şekilde masaları dolaşıyordu. Murat için o da diğerleri gibiydi; sadece bir test objesi. “Kaç kişi gerçekten farklı çıktı bugüne kadar?” diye düşünüyordu. Hepsi para gördüğünde aynı açgözlülüğü gösteriyordu.

Kafenin içi öğleden sonra sakinliğiyle doluydu. Boğaz’dan gelen hafif rüzgar pencereleri titretiyor, dışarıdaki hayat sakin akıyordu. Murat için bu sıradan kahve dükkanı, insanlığın gerçek yüzünü görmek için mükemmel bir laboratuvardı.

Elini kaldırdı. Selin hemen fark etti ve masasına doğru yürüdü. Adımları kararlıydı, yüzünde profesyonel bir gülümseme vardı. “Evet efendim, nasıl yardımcı olabilirim?” dedi. Murat, “Size ilginç bir soru sormak istiyorum,” diyerek başladı. “Diyelim ki elinizde 100 milyon lira var. Bu parayı nereye yatırırsınız?”

Murat bu soruyu yüzlerce kez sormuştu. Çoğu insan şaşırır, gülümser ve ahmakça cevaplar verirdi: “Ev alırım, araba alırım, tatile giderim.” Hep aynı yüzeysel istekler. Ama Selin’in yüzünde farklı bir ifade vardı. Şaşırmadı, gülümsemedi. Sadece düşündü. İlginç bir soru, dedi masanın kenarına hafifçe yaslanarak. Ama cevap vermeden önce size bir şey sorayım: “Bu yatırımdan beklentiniz ne? Kısa vadeli kazanç mı? Uzun vadeli büyüme mi yoksa toplumsal etki mi?”

Murat’ın kahve fincanı elinde donup kaldı. Bu cevabı beklemiyordu. İnsanlar genellikle böyle detaylı sorular sormazdı. “Ben şey, siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. Selin doğruldu, gözleri Murat’ın gözlerinin içine baktı. “Türkiye’nin teknoloji sektörü son 5 yılda %300 büyüdü. Ama bu büyümenin çoğu İstanbul ve Ankara’da kaldı. Ben bu parayı Anadolu’daki küçük şehirlerde teknoloji merkezleri kurmak için kullanırdım.”

Murat’ın nefesi kesildi. Bu kadın ekonomiden anlıyor muydu? Özellikle yapay zeka ve sürdürülebilir enerji alanlarında. Selin devam etti: “Çünkü gelecek 10 yılda bu sektörler Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının anahtarı olacak. Ayrıca yerel istihdam yaratarak beyin göçünü tersine çevirebiliriz.”

Kahvedeki diğer müşteriler sıradan sohbetlerini sürdürürken Murat’ın dünyası altüst oluyordu. Bu garson, şirketinin yönetim kurulundaki bazı üyelerden daha akıllı konuşuyordu. “Siz ekonomi okumuş musunuz?” diye sordu şaşkınlıkla. Selin’in yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Ankara Üniversitesi İktisat Bölümü mezunuyum ama şu anda burada çalışıyorum çünkü annem hasta ve onun bakımına ihtiyacı var.”

Bu cevap Murat’ı daha da şaşırttı. “Peki neden burada?” “Çünkü hayat her zaman planladığımız gibi gitmiyor,” dedi Selin. Sesinde ne acı ne şikayet vardı, sadece kabul etmiş bir sakinlik. Bazen en değerli şeyler için fedakarlık yapmak gerekiyor. Murat o anladı ki karşısında çok özel biri vardı. Üç yıldır sürdürdüğü bu test için ilk kez gerçek bir meydan okuma ile karşılaşıyordu.

Tam bu anda kafenin sahibi Mehmet Arslan, uzaktan onların konuşmasını izliyordu. Gözlerinde anlayışlı bir gülümseme vardı çünkü o, Murat’ın gerçek kimliğini biliyordu. Mehmet’in bakışı, Murat’ın fark etmediği ama Selin’in yakaladığı bir detaydı.

Murat, Selin’in sözlerini sindirmeye çalışırken kafenin atmosferi değişmişti. Diğer masalardaki sohbetler, kahve makinesinin sesi, dışarıdan gelen trafik gürültüsü, hepsi arka planda kalmıştı. Sanki dünya bu iki insan arasındaki diyaloğa odaklanmıştı.

“Ankara Üniversitesi,” dedi Murat, “orada kim hocanızdı? Ekonometri dersinizde?” Selin’in gözleri aniden parladı. “Profesör Ahmet Kaya. Türkiye’nin en iyi ekonometristlerinden biriydi.” Murat kendini ele verecek bir duruma düştüğünü anladı. Profesör Kaya’yı sadece iş dünyasında yüksek seviyede olanlar tanırdı. “Ben de ekonomiyle ilgileniyorum,” dedi belirsizce. “Kaya’nın makalelerini okumuştum.”

Selin ona şüpheli bir bakış attı. Bu sıradan müşteri akademik makaleleri okuyordu? Ama o anda başka bir müşteri çağırdı Selin’i. “Affedersiniz, hemen geliyorum,” dedi. Ama giderken Murat’a anlayışlı bir bakış attı. “Konuşmamız henüz bitmedi.”

Murat yalnız kalınca ellerinin titrediğini fark etti. Bu kadın onu ne kadar etkilemişti. Üç yıldır sürdürdüğü oyunda ilk kez gerçek bir entelektüel karşılaşma yaşıyordu. Telefonunu çıkarıp asistanını aradı. “Leyla, bana Ankara Üniversitesi İktisat Bölümü 2018 mezunları listesini bul. Özellikle Selin Karagöz isimli birini ara.” Beklerken Selin’i izliyordu. Diğer müşterilere nasıl davrandığını, nasıl konuştuğunu, nasıl gülümsediğini… Bu sadece bir garson değildi.

Telefon çaldı. “Murat Bey, buldum. Selin Karagöz 2018 yılında iktisat bölümünden birinci olarak mezun olmuş. Üniversite süresince üç akademik makale yayınlamış. Mezuniyetten sonra iz kayboluyor.” Makalelerin konuları sürdürülebilir kalkınma, teknoloji transferi ve Türkiye’de sosyal girişimcilik ile ekonomik kalkınma ilişkisiydi.

Murat telefonu kapattı. Şimdi her şey yerine oturuyordu. Bu kadın sadece akıllı değil, akademik anlamda da çok başarılıydı. Peki neden burada çalışıyordu? Selin geri döndüğünde Murat’ın bakışlarının değiştiğini fark etti. Artık onda test eden biri değil, gerçekten merak eden biri vardı.

“Şimdi sıra sizde,” dedi Selin masanın karşısına oturarak. “Siz kimsiniz gerçekten? Çünkü normal bir müşteri Profesör Kaya’yı tanımaz, ekonometri hakkında bu kadar şey bilmez.” Murat gülümsedi. “Peki ya siz? Birinci olarak mezun olan, akademik makaleler yayınlayan biri neden burada garsonluk yapıyor? Ben sorumu önce sordum,” dedi Selin. Ama ses tonu dostçaydı.

“Ben iş dünyasındayım,” dedi Murat yarı gerçek söyleyerek. “Teknoloji sektöründe çalışıyorum.” Selin başını salladı. “Ben buradayım çünkü annem multipli skleroz hastası. Günlük bakıma ihtiyacı var. İstanbul’daki iş tekliflerini kabul etseydim onu yalnız bırakmam gerekirdi.”

“Hiç pişman olmadınız mı?” diye sordu Murat. Selin pencereye baktı, boğazdan geçen gemileri izledi. “Pişmanlık değil bu, seçim. Her insanın hayatında önceliklerini belirlemesi gereken anlar vardır. Benim önceliğim annemdi. Ama kariyerim, hayallerim kaybolmadı. Sadece ertelendi ve bu süreçte çok şey öğrendim. Burada çalışırken insanları tanıdım. Teorik bilgi pratiğe dönüştü.”

Murat o an anladı. Bu kadın sadece akıllı değil, aynı zamanda karakterli ve güçlüydü. Hayatın ona verdiği darbeleri fırsata çevirmişti.

“Kaç yaşındasınız?” diye sordu Selin’den. “42. Hiç evlenmediniz mi?” “Hayır, nasıl anladınız? Elinizde yüzük yok. Konuşma şekliniz yalnız bir adamın konuşma şekli. Ve bu kahveye üç yıldır geliyorsunuz. Hep yalnız. Beni takip mi ediyordunuz?” Selin güldü. “Hayır, sadece gözlemciyim. Ekonomist olmak için insanları analiz etmeyi öğrenmeniz gerekir.”

Murat artık tamamen büyülenmişti. Bu kadın onu hem entelektüel hem de duygusal olarak etkiliyordu. Henüz bilmediği şey ise Mehmet’in bu konuşmayı duymuş olması ve Murat’ın gerçek kimliğini Selin’e söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmasıydı.

Mehmet kararsızlığı sadece birkaç saniye sürdü. Elindeki kahve tepsisini bırakıp onların masasına doğru yürüdü. Ama yaklaşırken duyduğu konuşma onu durdurdu. “Annenizin hastalığı ne zamandan beri?” diye soruyordu Murat. Sesinde gerçek bir ilgi vardı.

Selin’in yüzü bir an gölgelendi. “Üç yıl oldu. Tam mezun olduğum dönemde teşhis konuldu. İstanbul’da büyük bir yatırım bankasından iş teklifi almıştım. Heyecanla eve döndüğümde annemin ellerinin titrediğini gördüm.” Murat dinliyordu ama aklının bir köşesinde başka düşünceler vardı. Bu kadının hikayesi onu neden bu kadar etkiliyordu? Belki de kendi hayatındaki boşluğu gösterdiği için.

“O gece hastaneye gittik,” devam etti Selin. “Doktor multiple skleroz dediğinde dünya başıma yıkıldı. Ama asıl yıkılma anı annemin bana baktığı andı. Gözlerinde korku vardı. Sadece hastalıktan değil, beni kaybetmekten de korkuyordu.” Murat o anı hayal etmeye çalıştı. Kendi annesini 15 yıl önce kaybetmişti ve o son anları hep pişmanlıkla hatırlardı.

“İş yoğunluğu yüzünden yanında olamadığınız günleri, iş teklifini geri çevirdiniz dedi Murat.” “Evet. Herkes delirdiğimi söyledi. Hocalarım, arkadaşlarım kariyerimi çöpe attığımı düşündü. Ama ben farklı düşünüyordum.” “Nasıl?” Selin pencereden dışarıya baktı. Boğazda akşam güneşi altın parıltılar saçıyordu. “Para kazanabilir, kariyer yapabilirsiniz ama annenizi sadece bir kez kaybedersiniz ve o kaybı hiçbir başarı telafi edemez.”

Bu sözler Murat’ın kalbinde bir şeyleri kırdı. Kendi annesinin son günlerinde yanında olmaması, hep iş toplantılarında olması bu pişmanlığı yıllardır taşıyordu.

“Peki şimdi nasıl başa çıkıyorsunuz?” diye sordu. Sesinde samimi bir merak vardı. “Annem artık daha iyi. İlaçları çok etkili oldu ama bakıma hala ihtiyacı var. Ben burada esnek çalışıyorum. Ona zaman ayırabiliyorum. Ve aslında buradaki çalışma bana çok şey öğretti.” “Ne gibi?” “Gerçek hayatı. Üniversitede teoriler öğrenmiştim ama burada insanları öğrendim. Her müşteri bir hikaye.”

Murat etrafına bakındı. Gerçekten de her masada farklı hikayeler yaşanıyordu. O üç yıl boyunca bunların hiçbirini fark etmemişti. Sadece kendi testine odaklanmıştı.

“Ve siz?” diye sordu Selin. “Üç yıldır burada geliyorsunuz. Hep yalnız. Hiç kimseyle tanışık görmedim sizi. Hikayeniz nedir?” Murat’ın içi sıkıştı. Bu soruya nasıl cevap verebilirdi? Milyarder olduğunu söyleyebilir miydi? Ya da kendi yalnızlığından, insanlara güven sorunundan bahsedebilir miydi?

“Ben karmaşık bir hayatım var,” dedi sonunda. “Karmaşık nasıl?” “İnsanlarla ilişki kurmakta zorlanıyorum. Çoğu zaman insanların benden ne istediğini merak ederim. Samimi mi yoksa çıkarcı mı olduklarını anlamaya çalışırım.” Selin başını salladı. “Anlayabiliyorum. Güven zor bir şey ama bazen insanları test etmek yerine onlara güvenmeyi deneyebilirsiniz.” “Ya hayal kırıklığına uğrarsam?” “Hayal kırıklığı da hayatın bir parçası. Ama güvenmeden asla gerçek bağlantılar kuramazsınız.”

O anda Mehmet dayanamadı ve masalarına yaklaştı. “Affedersiniz ama sanırım siz Murat Özkan’sınız.” Murat dondu kaldı. Selin şaşkınlıkla ikisine baktı. “Özkan, teknolojinin sahibi,” dedi Mehmet. “Sizi geçen sene Ekonomi dergisinin kapağında görmüştüm. O zaman tanıdım ama müdahale etmek istemedim.”

Selin’in ağzı açık kaldı. Karşısında Türkiye’nin en genç milyarderlerinden biri oturuyordu. “Sen, sen Murat Özkan mısın?” diye sordu Selin. Sesi inançsızlıkla dolmuştu. Murat başını salladı. “Evet. Özkan Teknolojinin kurucusu.”

Selin geriye yaslandı. “Bu her şeyi açıklıyor. 100 milyon lira sorusu, Profesör Kaya’yı tanıman, beni araştırman… Sen beni test ediyordun.” “Hayır, öyle değil,” dedi Murat aceleyle. “Başlangıçta belki öyleydi ama şimdi…” Ama Selin ayağa kalkmıştı. Gözlerinde anlayamadığı bir ifade vardı. “Hayal kırıklığı mı, öfke mi yoksa başka bir şey mi? Benim düşünmem gereken şeyler var,” dedi ve masadan uzaklaştı.

Murat çaresizce arkasından baktı. Her şey bir anda altüst olmuştu. İşte bu yüzden insanlara açılmıyordu. İşte bu yüzden kimseye güvenmiyordu. Ama bu sefer farklıydı. Bu sefer gerçekten önemsiyordu.

Selin mutfağa geçti. Murat’ın arkasından gelen sesi duysa da durmadı. Elleri titriyordu. Sadece öfkeden değil, şaşkınlıktan da. Karşısında Türkiye’nin en başarılı genç iş adamlarından biri oturmuş, onu test ediyordu.

Mehmet onu takip etti. “Selin, sakin ol,” dedi yumuşak bir sesle. “Sakin mi olayım? Üç yıldır burada geliyor, beni gözlemliyor, test ediyor. Ben gerçek bir insan bağlantısı kurduğumuzu sanıyordum.” “Belki de kurmuştun,” dedi Mehmet. “Adamın yüzünü gördün mü?” “O test değil. O gerçek ilgiydi,” dedi Selin duraklayarak. “Doğru. Murat’ın son dakikalardaki bakışları farklıydı. Test eden birinin değil, gerçekten dinleyen birinin bakışlarıydı.”

Murat masada tek başına kalmıştı. Başını ellerine gömmüştü. Diğer müşteriler ona tuhaf bakışlar atıyordu. Kafenin sahibi ile garson arasındaki gerilimi fark ediyorlardı.

“Bu kadar aptalmışım demek,” diye mırıldandı kendi kendine. “Üç yıl boyunca aradığım şeyi buldum ve bir anda mahvettim.” Telefonunu çıkardı, asistanını arayacaktı. Şoförünün gelmesini isteyecekti. Bu kafeden çıkacak ve bir daha asla dönmeyecekti.

Ama telefonu eline aldığında durdu. Ansızın bir anı canlandı zihninde. Geçen yıl şirketin yıllık raporunu hazırlarken akademik makaleleri araştırıyordu. Sürdürülebilir kalkınma konusunda çok etkileyici bir makale okumuştu. Yazarı genç bir ekonomisti. İsmi Selin Karagöz’dü.

Bu mümkün mü diye düşündü. Telefonunu açtı. O makaleyi aradı. İşte oradaydı: “Türkiye’de teknoloji transferi ve bölgesel kalkınma: sürdürülebilir bir model önerisi.” Kalbi hızla atmaya başladı. Bu makaleyi okuduğunda yazarının kim olduğunu merak etmişti. O kadar etkileyici fikirlerdi ki şirketinde uygulamayı bile düşünmüştü.

Ayağa kalktı ve mutfağa doğru yürüdü. Selin bulaşıkları yıkıyordu, sırtı ona dönüktü. “Selin,” dedi yumuşakça. Döndü. Gözleri hâlâ kızgındı. “Ne istiyorsun? Sen Türkiye’de teknoloji transferi ve bölgesel kalkınma makalesinin yazarı mısın?”

Selin şaşırdı. “Evet. Ama nasıl?” “Bu makaleyi geçen yıl okudum. Beni çok etkilemişti. Hatta şirketimde bazı fikirlerini uygulamayı düşünmüştüm.” Selin’in yüzündeki öfke yavaşça kayboldu. “Sen o makaleyi okudun mu?” “Sadece okumadım. Şirketimin AR-GE departmanında tartışma konusu yaptım. Özellikle küçük şehirlerde teknoloji merkezleri kurma fikrin çok vizyoner bir yaklaşımdı.”

Selin şaşkınlıkla ona bakıyordu. “Ama o makale sadece akademik çevrelerde okundu. İş dünyasından kimse…” “Ben okudum,” dedi Murat kararlılıkla. “Şimdi karşımda o makaleyi yazan kişi duruyor. Bunu test etmek için yapmadım. Gerçekten senin fikirlerini merak ediyorum.”

Mehmet aralarında sessizce duruyordu. Bu anın önemini fark ediyordu. “Neden bana söylemedin?” diye sordu Selin. “Çünkü test etmeye o kadar alışmışım ki doğal olması gereken anları bile planlıyorum. Ama seninle konuşurken unutmuştum bunu. Sen beni kendim olmaya zorladın.”

Selin ona uzun uzun baktı. “Üç yıl boyunca insanları test ediyormuşsun. Peki şimdi ne değişti?” Murat düşündü. “Belki de yanlış soruları soruyormuşum. ‘Bu kişi beni hayal kırıklığına uğratacak mı?’ yerine ‘Bu kişiden ne öğrenebilirim?’ diye sormalıymışım.”

“Ve cevabın ne?” “Çok şey. Fedakarlığı, sadakati, gerçek değerleri ve belki de en önemlisi kendi yalnızlığımın ne kadar anlamsız olduğunu.” Selin’in gözleri yumuşadı. “Biliyorsun, o makaleyi yazarken sürekli bir şey düşünüyordum. Teknoloji transferi sadece bilgi transferi değil, aynı zamanda güven transferi. İnsanlar birbirine güvenmezse hiçbir teknoloji çalışmaz. Ve ben üç yıldır güvensizlik üzerine kurulu bir sistem geliştirmişim,” dedi Murat acı acı gülümseyerek.

“Geç olmadı henüz,” dedi Selin. “Güven inşa edilebilir. Nasıl?” “Samimi olmakla, gerçek niyetlerini söylemekle ve belki de insanları test etmeyi bırakmakla.” Murat başını salladı. “Haklısın ama bir şartım var.” “Nedir?” “Artık bana ‘sen’ diyeceksin. Çünkü test bitti. Şimdi gerçek bir diyalog başlıyor.”

Selin ilk kez o gün gerçekten gülümsedi. “Peki Murat, ama benim de bir şartım var.” “Söyle.” “Bu sefer sen bana bir şey anlatacaksın. Neden üç yıldır burada geliyorsun? Gerçek sebebi.”

Murat derin bir nefes aldı. Bu soruya cevap vermeye hazır mıydı? Selin sabırla bekliyordu. Mehmet de bu anın önemini anlayarak onlara biraz mahremiyet tanımak için mutfaktan çıktı.

“Neden buraya geliyorum?” diye başladı Murat sözlerini dikkatli seçerek. “Aslında cevabı çok basit ama aynı zamanda çok karmaşık.” Selin ona teşvik edici bir bakış attı.

“Yalnızlık,” dedi Murat sonunda. “Ama sıradan bir yalnızlık değil. Milyonlarca insanın arasında yaşadığım ama hiçbirine dokunamadığım bir yalnızlık.” Selin başını salladı anlayışla. “İnsanlar beni tanıyınca değişiyorlar. Samimi olmaktan çıkıyorlar. Ya çok saygılı oluyorlar ya da çok çıkarcı. Ama hiçbiri gerçek olmuyor.”

“Peki burada farklı hissediyor musun?” Murat pencereye baktı. Akşam güneşi Boğaz’ı altına boyamıştı. “Evet. Burada sadece Murat’ım. Milyarder Murat değil, şirket sahibi Murat değil. Sadece Murat.” “Ama şimdi kim olduğunu öğrendim,” dedi Selin yumuşakça. “Bu değiştirir mi bir şeyleri?” Murat ona döndü. “Sen değiştin mi?” Selin düşündü. “Hayır. Çünkü milyarder olan Murat da burada oturan Murat da aynı kişi. Sadece farklı rollerin var.” “İşte bu,” dedi Murat heyecanla. “İşte bu yüzden seninle konuşmak bu kadar farklı geliyor.”

Selin gülümsedi. “Peki şimdi ne olacak? Bu konuşmadan sonra ne değişecek?” Murat derin bir nefes aldı. Kafasında cesur bir fikir oluşuyordu. “Selin, sana bir teklifim var.” “Dinliyorum.” “Şirketimde ekonomik araştırmalar direktörlüğü pozisyonu açık. Sen bu işe mükemmelsin.” Selin’in yüzü değişti. “Murat, hayır dinle. Bu test değil. Bu gerçek bir teklif. Senin makalende bahsettiğin fikirler, biz zaten bunları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Ama doğru vizyon eksik. Annem, İstanbul’da çalışırsın. Esnek saatler, uzaktan çalışma imkanı. Hatta şirket annen için özel bakım desteği sağlayabilir.” Selin şaşkınlıkla ona baktı. “Sen bunu gerçekten düşündün mü?” “Sadece düşünmedim, planladım da. Çünkü senin gibi insanlara ihtiyacımız var. Sadece akıllı değil, aynı zamanda vicdanlı insanlara.”

Selin ayağa kalktı. Düşünceli adımlarla mutfakta dolaşmaya başladı. “Bu çok ani. Ben acele etmem.” “Düşün ama neden?” “Neden bu kadar cömert davranıyorsun?” Murat gülümsedi. “Belki çünkü üç yıldır aradığım şeyi buldum. Belki senin sayende kendimi yeniden keşfediyorum. Ya da belki sadece doğru olanı yapıyorum.” “Doğru olan mı?” “Yetenekli insanları desteklemek. Onlara fırsat vermek. Sen burada çalışırken ne kadar potansiyelin boşa gidiyor biliyor musun?” Selin durdu, ona baktı. “Sen beni kurtarmaya mı çalışıyorsun?” “Hayır,” dedi Murat kararlılıkla. “Sen zaten kurtulmuşsun. Annen için yaptığın seçim seni kurtarmış. Ben sadece belki kurtarılmaya ihtiyacı olanım.”

Bu sözler havada asılı kaldı. Selin’in gözlerinde anlayış parladı. “Annem ne der bilmiyorum,” dedi sonunda. “Konuşabilir miyim onunla?” “Sen mi? Neden?” “Çünkü bir anne olarak kızının fırsatlarını değerlendirmesini isteyecektir. Ve ben ona garanti verebilirim ki senin için en iyi koşulları yaratacağız.” Selin uzun süre düşündü. “Bu çok büyük bir değişim olur. En güzel değişimler büyük olur. Ya başarısız olursam? Ya başarılı olursam?” diye karşılık verdi Murat. “Zaten başarılı olan birisisin. Sadece sahne eksikti.”

Selin pencereye gitti, dışarıyı izledi. Sokakta insanlar akşam trafiğinde eve dönüyordu. Herkesin bir hikayesi, bir mücadelesi vardı. “Bir şartım var,” dedi dönerken. “Söyle.” “Bu sadece benim başarım için değil. Ekip halinde çalışırız ve projemin sosyal boyutu da olacak.” “Nasıl yani?” “Küçük şehirlerdeki gençlere fırsat yaratacak projeler. Sadece para kazanmak değil, topluma da fayda sağlamak.”

Murat’ın gözleri parladı. “Bu mükemmel bir fikir. Kabul ediyor musun?” “Kesinlikle.” Selin uzandı, elini ona doğru uzattı. “O zaman anlaştık.” Murat eli ona değdiğinde sadece bir iş anlaşması yapmadıklarını hissetti. Bambaşka bir şey başlıyordu.

El sıkışmaları bittiğinde ikisi de birbirlerine farklı gözlerle bakıyordu. Artık sadece bir milyarder ve bir garson değillerdi. İki partner, iki vizyon sahibi, belki de iki arkadaştılar.

“Peki şimdi nasıl başlayacağız?” diye sordu Selin heyecanla. “Önce annenle konuşman gerek,” dedi Murat. “Onun onayı olmadan hiçbir şey yapmayız.” Selin gülümsedi. “Bu düşünceli yaklaşımın çok hoşuma gitti. Aile her şeyden önemli.” “Bunu senden öğrendim,” dedi Murat.

Bu sırada Mehmet mutfağa geri döndü. “Affedersiniz ama Cafe kapatma saati yaklaştı.” “Siz Mehmet abi,” dedi Selin heyecanla. “Sanırım hayatım değişmek üzere.” Mehmet gülümsedi. “Görebiliyorum. Ama unutma, değişim her zaman güzel şeyler getirmez. Hazırlıklı ol.”

“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Murat. Selin, “Üç yıldır burada. Müşterilerimizin yarısı onun için geliyor. Çok seviliyor. Ben gidersem burada boşluk olacak.” Murat, “Bu da çözülebilir,” dedi. “Belki part-time çalışabilirsin başlangıçta. Hem yeni işe alışırsın hem de buradaki bağlarını koparmış olmazsın.” Mehmet başını salladı. “Bu akıllıca bir çözüm.”

Ama en önemlisi dedi Selin, “Bu değişim sadece benim için değil. Projelerimizin bu mahalle, bu insanlara da faydası olacak.” Murat merakla sordu: “Nasıl?” “Buradaki gençlere teknoloji kursları verebiliriz. Mehmet abi’nin kafesi bir nevi toplum merkezi zaten. Bunu daha da geliştirebiliriz.” Mehmet’in gözleri parladı. “Bu çok güzel bir fikir. Mahallede çok genç var. Hepsi telefon oynuyor ama teknoloji üretmeyi bilmiyor. İşte bu,” dedi Selin heyecanla. “Onlara sadece tüketici değil, üretici olmayı öğretebiliriz.”

Murat bu konuşmayı dinlerken kendi şirketindeki toplantıları hatırlıyordu. Hep kar, hep büyüme, hep rakamlar. Ama bu konuşmada farklı bir enerji vardı. İnsani bir enerji.

Selin dedi düşünceli bir şekilde, “Sen gerçekten farklısın. Neden? Çoğu insan büyük fırsat karşısında sadece kendini düşünür. Sen herkesi düşünüyorsun.” Selin omuz silkti. “Bu normal değil mi? Başarı paylaşıldığında daha anlamlı olur.” Bu sözler Murat’ın içinde bir şeyleri değiştirdi. Yıllardır başarıyı bireysel bir kavram olarak görmüştü. Ama belki başarının gerçek tanımı başkaydı.

“Peki,” dedi. “Yarın annenle konuşur musun?” “Tabii. Ama ondan önce sana bir şey sormak istiyorum.” “Sor.” “Sen gerçekten değişmeye hazır mısın? Çünkü benimle çalışırsan sadece işin değişmeyecek. Sen de değişeceksin.” Murat gülümsedi. “Belki de değişmeye ihtiyacım var.” “Nasıl yani?” “Üç yıldır insanları test ediyordum. Belki artık kendimi test etme zamanı.” Selin başını salladı. “İyi. Çünkü benimle çalışmak kolay olmayacak. Ben mükemmeliyetçiyim.” “Ben de,” dedi Murat gülerek. “Ama benim mükemmeliyetçiliğim farklı. Ben sadece iyi sonuçlar istemem. Doğru süreçler de isterim.” “Doğru süreçler ne demek?” “Etik, şeffaf, adil süreçler. Kimseyi ezmeden, herkesi dahil ederek başarı.” Murat düşündü. Şirketin de her zaman sonuca odaklanmıştı. Süreç araçtı sadece. Ama Selin’in bakış açısı farklıydı. “Bu zor olacak,” dedi samimiyetle. “Biliyorum. Ama zor olan şeyler genelde değerli olan şeylerdir.”

Mehmet aralarındaki bu diyaloğu dinlerken gülümsüyordu. “Siz ikiniz çok güzel bir takım olacaksınız.” “Neden?” diye sordu Selin. “Çünkü biri diğerini tamamlıyor. Murat’ın deneyimi, senin vizyonun. Onun kaynakları, senin değerlerin.” Murat başını salladı. “Mehmet abi haklı. Ben teknik olarak her şeyi biliyorum ama belki asıl önemli olan şeyleri unuttum.” “Hangi şeyler?” “İnsanlık, empati, toplumsal sorumluluk.” Murat durakladı. “Belki de para kazanmanın tek amaç olmadığını.” Selin gülümsedi. “Para kazanmak önemli ama nasıl kazandığın daha önemli ve ne için kazandığın en önemli.”

Bu sözler üçü arasında sessizlik yarattı. Herkes kendi düşüncelerine dalmıştı. “Peki,” dedi Selin sonunda. “Yarın annemle konuşacağım. Sen de şirketinde hazırlıkları başlatabilirsin.” “Tamam. Ama Selin, evet, bu sadece iş ilişkisi olmasın. Arkadaş olalım da.” Selin sıcak bir gülümsemeyle baktı. “Zaten öyleyiz. Yoksa bu kadar samimi konuşabilir miydik?” Murat fark etti ki evet, bu bir arkadaşlıktı. Belki de hayatındaki ilk gerçek arkadaşlık.

Altı ay sonra aynı Cafe Sultan’da ama her şey değişmişti. Mehmet kahve makinesinin başında durmuş, yeni asistanı Deniz’e teknikleri gösteriyordu. Deniz, mahalleli gençlerden biriydi ve Selin’in başlattığı teknoloji kurslarından mezun olan ilk öğrencilerden biriydi.

“Murat abi geliyor,” dedi Deniz heyecanla. “Bugün proje toplantısı var, değil mi?” Mehmet gülümsedi. “Evet, ama artık ona sadece Murat de. O da bizden biri oldu.”

Gerçekten de Murat artık farklıydı. Kapıdan girdiğinde eskisi gibi köşedeki masaya geçmedi. Doğrudan tezgaha geldi. Mehmet’e sarıldı. Deniz’le tokalaştı. “Nerede Selin?” diye sordu. “Yukarıda annesiyle konuşuyor. Bugün taburcu oluyor,” dedi Mehmet mutlu bir şekilde.

Selin’in annesi artık çok daha iyiydi. Şirketin sağlık sigortası sayesinde en iyi tedaviyi almış, yeni ilaçlar işe yaramıştı. Hatta bu hafta ev rehabilitasyon programını tamamlayacaktı.

Murat yukarı çıktı. Selin’i annesinin yanında laptop başında çalışırken buldu. Her ikisi de gülümsüyordu. Murat dedi, “Selin’in annesi Ayşe Hanım, ‘Gel oğlum otur. Az önce Selin’in yeni projesini dinliyordum.’”

Murat oturdu, etrafına baktı. Bu küçük daire artık yarı zamanlı ofis olarak kullanılıyordu. Bir köşede Selin’in çalışma masası, diğer köşede annesinin fizyoterapi aletleri vardı. Modern hayatın ve geleneksel ailenin güzel bir karışımı.

“Nasıl gidiyor anne? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” diye sordu Murat. “Çok şükür iyi oğlum. Ama asıl sorulması gereken sen nasılsın? Kızımla çalışmak zor olmuyor mu?” dedi Ayşe Hanım şakacı bir tonla.

Murat güldü. “Aksine hayatımın en verimli dönemi. Selin’den çok şey öğreniyorum. Mesela başarının sadece kar etmek olmadığını. Mesela bir projenin başarısını sadece rakamlarla değil, kaç kişinin hayatına dokunduğuyla ölçebileceğimizi.”

Ayşe Hanım başını salladı. “Aferin oğlum. Kızım da senden çok şey öğrendi.” “Ben mi ne öğrendim?” diye sordu Selin şaşkınlıkla. “Cesaret,” dedi annesi. “Büyük düşünme cesareti. Sen hep mütevazıydın. Kendini küçük görürdün. Ama artık hayallerinin peşinden gitmeyi öğrendin.”

Murat ve Selin birbirlerine baktılar, gülümsediler. “Hadi aşağı inelim,” dedi. “Proje sunumunu yapalım.”

Cafe Sultan’ın alt katında artık küçük bir sunum alanı vardı. Mahalleli gençler, Mehmet ve birkaç yatırımcı toplanmıştı. Selin projektörü açtı. “Arkadaşlar, altı ay önce burada başlayan bir serüvenin sonuçlarını paylaşacağım,” dedi.

“Üsküdar Teknoloji Merkezi projemiz başarıyla ilerliyor.” Ekrana rakamlar yansıdı: 50 genç eğitim almış, 20 tanesi iş bulmuş, 5 tanesi kendi startup’ını kurmuştu. Ama en önemli sonuç, dedi Selin, bu projenin sadece bireysel başarılar yaratmamış olması, toplumsal bir dönüşüm başlatmış olmasıydı.

Murat ayağa kalktı. Selin’in söylediklerini desteklemek istedi. “Bu proje bana gösterdi ki gerçek yatırım insana yapılan yatırımdır.” Ve diye sordu mahalleli Hasan amca: “Ve bu yüzden bu projeyi İstanbul’un diğer ilçelerine yaygınlaştırıyoruz. 15 farklı merkez açacağız.” Alkış sesleri yükseldi. Gençler heyecanla birbirlerini kutluyordu.

“Peki ya Cafe Sultan?” diye sordu birisi. Mehmet gülümseyerek cevapladı: “Cafe Sultan artık sadece kahve servisi yapmıyor. Aynı zamanda düşünce üretim merkezi oldu.”

Toplantı sona erdiğinde Murat ve Selin bahçede yalnız kaldılar. Boğaz’dan esen rüzgar hafifti. Akşam güneşi her şeyi altın rengine boyamıştı.

“Bana bir şey söylemek istiyorum,” dedi Selin. “Dinliyorum.” “Bu altı ayda sadece iş ortağın olmadın. Gerçek bir arkadaşım oldun ve benim için bu çok değerli.” Murat gülümsedi. “Ben de aynı şeyi söyleyecektim. Biliyorsun, üç yıl boyunca insanları test ettim ama asıl test edilmesi gereken bendim.” “Nasıl yani?” “Gerçek bir insanla karşılaştığımda ne yapacağımı test etmem gerekiyordu ve sanırım sınavı geçtim.” Selin güldü. “Geçtin ama anca anca.” İkisi de güldü. Sonra sessizce Boğaz’ı izlediler.

“Peki şimdi ne olacak?” diye sordu Selin. “Şimdi gerçek iş başlıyor. Daha büyük projeler, daha büyük sorumluluklar. Hazır mısın?” “Seninle beraber her şeye hazırım,” dedi Murat samimiyetle.

O akşam Cafe Sultan’dan ayrılırken Murat üç yıl önce ilk geldiği günü hatırladı. O zaman yalnız, güvensiz, mutsuz bir adamdı. Şimdi ise amacı olan, arkadaşları olan mutlu bir insandı. Bazen hayatın en güzel sürprizleri en beklenmedik yerlerde gerçekleşir. Bazen de bir fincan kahve iki insanın hayatını tamamen değiştirebilir.

Selin de evine yürürken düşünüyordu. Altı ay önce sadece bir garsondu. Şimdi ise hem başarılı bir iş kadını hem de toplumsal değişimin öncüsüydü. Ve en önemlisi gerçek bir arkadaşı vardı.

Hayatın ne kadar öngörülemez olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Bazen en sıradandanlar en büyük değişimlerin başlangıcı olabiliyor. Bu hikaye size neyi hatırlatıyor?

Evet, bu sadece bir kahve dükkanında başlayan ama iki hayatı sonsuza kadar değiştiren bir hikayeydi.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News