MİLYONER AÇIK CÜZDANLA UYUYOR GİBİ YAPAR, ANCAK KÜÇÜK KIZIN YAPTIĞI ONU DİLE GETİRİR
.
.
Gerçek Servetin Hikayesi
Yaşlı milyoner, parkın köhne bir bankında, başı hafifçe yana düşmüş, gözleri kapalı, hareketsiz oturuyordu. Güneş yavaş yavaş batıyor, turuncu ışıkları bankın üzerindeki açık cüzdandaki tomar tomar paraları parlatıyordu. Cüzdan, banknotlarla dolu, herkesin dikkatini çekecek kadar göz önündeydi. Ancak adam aslında uyumuyordu; sadece rol yapıyordu. Hayatının son yıllarında, insanlığın gerçek yüzünü görmek istemişti. Merhamet mi galip gelecekti, yoksa kolay para arzusu mu? Bu sorunun cevabını bulmak için kendini bir teste tabi tutmaya karar vermişti.
Yıllar önce karısını kaybetmiş, çocukları kendi hayatlarına dalmış, dostları birer birer uzaklaşmıştı. Servet biriktirmenin sevgi biriktirmek olmadığını anlaması için yaşlanması gerekmişti. Şimdi, cüzdanını açık tutarak, uyuyormuş gibi yapıyor ve dünyanın bu ayartıcı manzara karşısında ne yapacağını izliyordu. Zaman ağır ilerliyordu. Banktan geçenler cüzdana ve pahalı takım elbisesine bakıyor, kimisi yavaşlıyor ama kimse yaklaşmıyordu. Adam, aralık göz kapaklarının arasından her hareketi izliyordu. Her geçen dakika, yalnızlığının ağırlığı daha da artıyordu.
Bir anda, önünde küçük bir kız belirdi. Yüzü kirli, saçları dağınık, eski bir oyuncak ayısı göğsüne sıkıca bastırılmıştı. Elinde yıpranmış bir örtü tutuyordu. Paraya hiç bakmıyor, cüzdanı umursamıyordu. Birkaç saniye boyunca yaşlı adamı dikkatle inceledi. Adamın iyi kesim ceketi, pahalı parfüm kokusu ve hareketsiz vücudu, kızın dikkatini çekmişti. Kız, bir bilmecenin cevabını arar gibi eğildi. Adam hasta mıydı, yoksa sadece dinleniyor muydu?
Küçük kız, yaşlı adamın omuzlarına kendi eski örtüsünü yavaşça serdi. O örtü, onun tek sığınağıydı, ama tereddüt etmeden vermişti. Ardından, oyuncak ayısını adamın kucağına, parayla dolu cüzdanın yanına koydu. Ayıcık eskiydi, kulakları bükülmüş, dikişleri sökülmüştü. Ama o ayı, kızın çocukluğunun son kalıntısıydı. Şimdi, ona daha çok ihtiyacı olduğuna inandığı bir yabancıya emanet etmişti.
Yaşlı adam, rolünü bozmamak için hareketsiz kalmaya çalıştı ama kalbi göğsünde çırpınıyordu. Yıllardır ilk kez biri ona karşılık beklemeden bir şey vermişti. O örtü ve ayıcık, kasalarda sakladığı tüm servetten daha değerliydi. Gözleri doldu, boğazında bir düğüm hissetti. Kız, sessizce son bir kez baktı ve parkın gölgelerinde kayboldu.
Adam, bir heykel gibi hareketsiz kaldı. Ama içi yanıyordu. Kızın kim olduğunu, ona bu kadar dokunan iyiliğin kaynağını öğrenmek istiyordu. Yavaşça gözlerini araladı, küçük kızın uzaklaştığını gördü. Oyuncak ayı artık onunla değildi, örtüsüz daha da küçük ve savunmasız görünüyordu. Adam, kızın peşinden gitmeye karar verdi. Derin bir nefes aldı, ayağa kalktı ve onu takip etmeye başladı.
Kız, iki eski bina arasında dar bir ara sokağa saptı. Adam tereddüt etti ama devam etti. Sokak karanlık ve nemliydi. Kız bir yığın karton kutunun önünde durdu, onları kaldırdı ve derme çatma bir alan oluşturdu. İşte burada uyuyordu. Adamın içi burkuldu. Yer kirli, soğuk ve farelerle doluydu. Az önce ona verdiği örtü, kızın geceye karşı tek korumasıydı. Şimdi o örtü olmadan, geriye sadece sert zemin kalmıştı.
Kız, kabullenmiş bir tavırla kutuların arasına oturdu. Dizlerini kendine çekti, elleri titriyordu. Açlığını gizlemeye çalışıyordu. Adam, kendi çocuklarını düşündü. Onlara her şeyi sunmuştu ama hiçbiri karşılık beklemeden bir şey vermemişti. Gençliğinde bile o kızınki kadar saf bir jest hatırlamıyordu. Belki de tanıdığı en zengin insan, sadece cömert bir kalbi olan bu kızdı.
Bir grup genç, gürültüyle sokakta belirdi. Kutuları tekmelediler, kahkahalarla kızın sığınağını dağıttılar. Kız korkuyla duvara yaslandı, köpeğini korumaya çalıştı. Adam, uzaktan izliyordu. Onlara müdahale etmek istiyordu ama cesaretini toplamakta zorlanıyordu. Gençler, kızın önüne bayat bir ekmek parçası attılar, aşağılayıcı bir şekilde. Kız, aç olmasına rağmen başını hayır anlamında salladı. Onurunu koruyordu.
Adam, nihayet cesaretini topladı. Sokağa adım attı, derin bir nefes aldı. “Kızı rahat bırakın,” dedi. Gençler alay ettiler, liderleri adamın üzerine yürüdü. Adam geri çekilmedi. “Hiçbir şeyi olmayanın elindekini de almayın,” dedi. Gençler tehditkar bir şekilde yaklaştılar. Adam, yaşlı ve kırılgandı ama geri adım atmadı. Lider yumruğunu kaldırdı, adamın yüzüne vurdu. Adam sendeledi ama düşmedi. Ardından, gençlerin liderinin kolunu sıkıca tuttu. “Hayatta önemli olan her şeyi zaten kaybettim. Onurumu da kaybetmeyeceğim,” dedi.
Küçük kız, adamın yanında durdu. Onun için ayağa kalkmıştı. Adam, kendini ilk kez canlı hissediyordu. Gençler, adamın kararlılığı karşısında şaşırdılar. Bir süre sonra siren sesleri duyuldu. Gençler, panikle sokağı terk ettiler. Adam dizlerinin üzerine çöktü, kız yanına geldi. “İyi misiniz?” diye sordu. Adam gülümsedi, “Daha iyi olduğum zamanlar oldu ama daha kötü olduğum zamanlar da,” dedi.
Kız, eski örtüsünü adamın omuzlarına tekrar serdi. “Benim kimsem yok,” dedi. “Ama bugün siz kaldınız.” Adam, kızın elini tuttu. “Artık yalnız değilsin,” dedi. “Hiçbir yere gitmiyorum.” Kızın gözleri yaşla doldu, başını adamın omzuna yasladı. Adam, yıllardır ilk kez kendini yalnız hissetmiyordu.
Adını sordu. “Elif,” dedi kız. “Dokuz yaşındayım.” Adam, ailesini sordu. Kız başını eğdi. “Annem beni küçükken sokakta bıraktı. Babamı hatırlamıyorum.” Adam, boğazındaki düğümü yutkundu. Kız, kutuları işaret etti. “Genelde burada uyuyorum. Yağmur yağınca küçülüp geçmesini bekliyorum.”
Adam, kızın ayıcığını sordu. “O benim küçüklüğümden beri yanımda. Korktuğumda onunla konuşurum. Bugün onu size bıraktım. Çünkü sizin benden daha çok ihtiyacınız olduğunu düşündüm.” Adamın gözyaşları aktı. Bakılması gereken kız, ona bakan kişi olmuştu.
Adam, “Elif, artık bunu tek başına yaşamayacaksın. Sana söz veriyorum,” dedi. Kızın gözleri umutla parladı. Adam, “Yıllarca paranın her şey olduğuna inandım. Sonunda anladım ki her şeyim var ama aslında hiçbir şeyim yok. Bugün senin bana verdiğin şey, her servetten daha değerli,” dedi.
Kız, ayıcığına sarıldı. “Benim hiçbir şeyim yok, sadece ayıcığım ve köpeğim. Ve şimdi de siz varsınız.” Adam, gözyaşları içinde kıza baktı. “Bir daha asla sokakta uyumak ister miydin?” diye sordu. Kızın gözleri parladı, elleri titredi. “Bir daha asla mı?” diye fısıldadı. Adam başını salladı. “Evet, bir daha asla. Artık yalnız değilsin.”
Adam, kızın elini tuttu, onu kucağına aldı. Parkın karanlığında yavaşça yürüdüler. Gecenin soğuk rüzgarı artık yalnızlığın değil, yeni bir başlangıcın habercisiydi. Elif, ayıcığını göğsüne bastırıyordu ama şimdi gülümseyerek yapıyordu bunu. Çünkü artık onu koruyan sadece oyuncağı değildi; birisi vardı.
Yaşlı adam, yıldızlı gökyüzüne baktı ve bir damla gözyaşı süzüldü. “Teşekkür ederim,” diye mırıldandı. Kime teşekkür ettiğini bilmiyordu; belki Tanrı’ya, belki hayatın kendisine. Ama o gece, iki kırık ruh birbirini bulmuştu. Gerçek servetin sahip olmakta değil, paylaşmakta olduğunu anlamıştı.
.