Onu kovmayı düşünüyordu ama onu sağır çocuklarıyla dans ederken görünce gözyaşlarını tutamadı.
.
.
Sağır Çocuklarıyla Dans Eden Dadı: Hayatı Değiştiren An
Berat Kaya, İstanbul’un lüks semtlerinden birinde yaşayan başarılı bir iş adamıydı. Ancak iş hayatındaki başarısı, baba olarak yetersiz hissetmesini engelleyemiyordu. İki küçük oğlu, Can ve Cem, sağır doğmuştu. Bu durum Berat için başta büyük bir şok olmuş, çocuklarıyla nasıl iletişim kuracağını bilemediği için onlardan uzaklaşmıştı. Eşi Selma, bu duruma daha fazla dayanamayarak ayrılmış, Berat ise işine daha fazla sarılmıştı. Çocuklarıyla bağ kurmak yerine, onlara en iyi hayatı sunmak için para kazanmanın yeterli olduğunu düşünüyordu.
Ancak hayatı, Ayşe adında genç bir kadının eve dadı olarak gelmesiyle değişmeye başladı. Ayşe, Ankara’dan mükemmel referanslarla gelmişti. İşaret dili sertifikası, özel eğitim diploması ve yıllarca çocuk bakımı deneyimi vardı. Berat, kağıt üzerindeki bu mükemmel adayın çocuklarıyla bağ kurabileceğini düşünmüştü. Ancak Ayşe’nin kuralları esnetmesi ve çocuklara oyun oynarken fazla özgürlük tanıması, Berat için sorun olmaya başlamıştı. Özellikle Sevgi Hanım’ın şikayetleri, Ayşe’nin işine son vermesi gerektiğini düşündürüyordu.
Bir gün, işten erken çıkan Berat, Ayşe’ye son bir uyarı vermek üzere eve döndü. Merdivenlerden yukarı çıkarken salondan gelen yüksek müzik sesini duydu. Bu, Sevgi Hanım’ın bahsettiği “kurallara uyulmayan” durumlardan biriydi. Sinirle salona doğru ilerledi. Ancak kapıya yaklaştığında içeriden gelen kahkahalar onu durdurdu. Can ve Cem’in kahkahaları… Berat, oğullarının böyle içten güldüğünü uzun zamandır duymamıştı. Merakı ağır bastı ve kapıyı araladı.
Gördüğü manzara onu şaşkına çevirdi. Ayşe, Can ve Cem’le birlikte dans ediyordu. Ancak bu sıradan bir dans değildi. Çocuklar çıplak ayakla zemine basıyor, müzik sisteminden gelen bas titreşimlerini hissediyorlardı. Ayşe, çocuklara müziği duymanın tek yol olmadığını, onu hissederek de yaşayabileceklerini öğretiyordu. Can kollarını havada sallıyor, Cem ise Ayşe’nin hareketlerini taklit ediyordu. Çocukların yüzündeki mutluluk, Berat’ın kalbine dokundu.
Ayşe bir ara çocuklara işaret diliyle bir şeyler söylemeye başladı. Berat, işaret dilini bilmediği için ne dediğini anlamadı ama çocukların yüzündeki ifadelerden derin bir bağ kurduklarını hissetti. Can, işaret diliyle “baba” dediğinde Berat’ın gözleri doldu. Ayşe, Can’a nazikçe sarıldı ve işaret diliyle, “O seni seviyor, sadece nasıl göstereceğini bilmiyor,” dedi. Berat, kapının arkasında bu sözleri duyunca kendini sorgulamaya başladı. Çocuklarına sevgisini göstermeyi gerçekten biliyor muydu? Onlarla bağ kurmak için hiç çaba harcamış mıydı?
Berat, sessizce odasına çekildi. Gördükleri onu derinden sarsmıştı. Çocuklarının mutluluğunu sağlayan kişinin kendisi değil, Ayşe olduğunu fark etti. Bu durum, onu hem kıskandırmış hem de utandırmıştı. O gece, çocuklarını ve babalık rolünü yeniden düşünmeye başladı. Ertesi sabah, Ayşe’yle konuşmaya karar verdi.
“Ben sizi işten çıkarmayı düşünüyordum,” dedi Berat, sesi titreyerek. Ayşe, bu sözleri duyunca şaşırdı ama sakinliğini bozmadı. “Neden, Berat Bey?” diye sordu. Berat bir an duraksadı, sonra itiraf etti: “Çünkü benim yapamadığım şeyi yapıyorsunuz. Çocuklarımla bağ kurabiliyorsunuz.”
Ayşe, gülümseyerek cevap verdi: “Bu kötü bir şey mi, Berat Bey? Sizin çocuklarınız çok özel. Onlar sadece farklı bir dil konuşuyor. Ama bu dili öğrenmek için asla geç değil.”

Bu konuşma, Berat için bir dönüm noktası oldu. Ayşe’den işaret dili öğrenmek istediğini söyledi. Ayşe, ona temel işaretleri öğretmeye başladı. İlk başta Berat, bu yeni dili öğrenmekte zorlandı. Ancak çocuklarının mutluluğunu gördükçe daha çok motive oldu. Sabahları onları işaret diliyle selamlamaya, akşamları “Seni seviyorum” işaretini yapmaya başladı. Çocuklar, babalarının çabasını görünce sevinçten havalara uçuyordu.
Bir gün Berat, işten erken çıkarak çocuklarına sürpriz yapmak istedi. Eve geldiğinde onları bahçede Ayşe’yle futbol oynarken buldu. Top sessizdi ama çocuklar topun hareketini ve Ayşe’nin işaretlerini takip ederek oyuna katılıyorlardı. Berat, onların yanına gidip işaret diliyle “Ben de oynayabilir miyim?” diye sordu. Çocuklar, babalarının bu isteğini duyunca mutluluktan havalara zıpladı. İlk başta topa vurmakta zorlanan Berat, çocuklarının sabırlı yönlendirmeleriyle oyuna uyum sağladı. O gün, aile için unutulmaz bir anı oldu.
Berat, artık çocuklarıyla daha fazla vakit geçiriyordu. İşaret dili öğrenmek için özel dersler alıyor, geceleri aynanın karşısında pratik yapıyordu. Çocuklarıyla iletişim kurmaya başladıkça, aralarındaki bağ güçleniyordu. Can ve Cem, babalarının çabalarını gördükçe ona daha çok yaklaşıyor, Berat ise onların sessiz dünyasını anlamaya başlıyordu.
Aylar sonra, Berat artık işaret dilinde oldukça yetkin hale gelmişti. Çocuklarıyla rahatça iletişim kurabiliyor, onlarla oyunlar oynuyor ve onların dünyasına uyum sağlıyordu. Ayşe ise artık sadece bir dadı değil, ailenin bir parçası haline gelmişti. Berat, ona yasal koruyuculuk hakkı tanımış, çocuklar da onu bir abla gibi görmeye başlamıştı.
Bir akşam yemeğinde, Can ve Cem babalarına bir sürpriz yaptı. İşaret diliyle bir hikaye anlatmaya başladılar. Berat, oğullarını izlerken içi gururla doluyordu. Çocuklarının, kendi engellerini nasıl birer fırsata çevirdiğini görmek, onun için en büyük mutluluktu. O gece, çocuklarını uyuturken her birine “Seni seviyorum” dedi. Can ve Cem de işaret diliyle, “Biz de seni seviyoruz, baba,” diye cevap verdiler.
Berat, o an hayatında ilk kez tam anlamıyla bir baba olduğunu hissetti. Çocuklarıyla iletişim kurmayı öğrenmiş, onların dünyasına adım atmış ve gerçek bir aile olmayı başarmıştı. Ayşe’nin eve gelişi, sadece çocukların değil, Berat’ın da hayatını değiştirmişti.
Bu hikaye, sevginin ve iletişimin her engeli aşabileceğini kanıtlayan bir örnekti. Aile olmak, sadece kan bağıyla değil, paylaşılan sevgi ve çabayla mümkündü. Ve Berat, bu gerçeği çocuklarından öğrenmişti.
Son.
.