TEMİZLİKÇİNİN OĞLU 11 DİL KONUŞTUĞUNU SÖYLÜYOR… CEO GÜLÜYOR, AMA CEVABI HERKESI SUSTURUYOR

TEMİZLİKÇİNİN OĞLU 11 DİL KONUŞTUĞUNU SÖYLÜYOR… CEO GÜLÜYOR, AMA CEVABI HERKESI SUSTURUYOR

.
.

Temizlikçinin Oğlu 11 Dil Konuştuğunu Söylüyor… CEO Gülüyor, Ama Cevabı Herkesi Susturuyor

Mehmet Yılmaz, şirketinin en kritik anlarından birini yaşıyordu. Çinli yatırımcılarla yapılacak 20 milyon liralık anlaşma, çeviri sorunları yüzünden tehlikedeydi. Üç saatlik görüntülü görüşme tam bir fiyasko olmuş, tutulan çevirmen özel lehçeyi anlayamamıştı. Mehmet, telefonu sinirle kapattı ve odanın köşesinde sessizce temizlik yapan küçük çocuğa aldırmadan, zararları hesaplamaya başladı.

O sırada, gece yarısına yaklaşan saatlerde, küçük bir çocuk elinde paspasıyla ofise girdi. Üzerinde birkaç beden büyük mavi bir üniforma vardı, küçük ellerinde sarı eldivenler ve yüzünün bir kısmı şapka ile gizlenmişti. Korkmuş ve çekingen görünüyordu. “Özür dilerim efendim, sizin hala burada olduğunuzu bilmiyordum,” dedi alçak bir sesle.

Mehmet onu fark etmedi bile, aklı tamamen kaybedilen anlaşmada ve şirketin geleceğinde takılı kalmıştı. Ancak o an telefon yeniden çaldı. Çinli yatırımcıların asistanıydı, anlaşmadan vazgeçmeden önce son bir görüşme yapmak istiyorlardı. Mehmet telefonu açtı ve hoparlöre aldı. Ancak karşıdaki ses, hızlı ve sinirli bir şekilde Mandarin konuşuyordu. Mehmet İngilizce cevap vermeye çalışıyordu ama iletişim kurmak neredeyse imkansızdı.

Tam o sırada, odanın köşesinden yumuşak ama net bir ses duyuldu: “Efendim, Pekin saatiyle yarın sabah 9’a kadar cevap vermeniz gerektiğini, aksi takdirde anlaşmanın iptal edileceğini söylüyorsunuz.” Bu sesi küçük çocuk Emre vermişti. Mehmet başını hızla ona çevirdi. Çocuk, paspası hala elinde tutuyor, gözleri korkmuş ama kararlıydı.

Mehmet şaşkınlıkla, “Gerçekten ne dediğini anladın mı?” diye sordu. Emre başını salladı. Mehmet, içinde bir kahkaha patladı; ama bu neşeden değil, şaşkınlık ve sinir karışımı bir kahkahaydı. “Bir temizlikçi çocuğun Mandarin konuştuğunu mu söylüyorsun? Sıradaki ne, sihir mi?” dedi alaycı bir şekilde.

O sırada Emre’nin annesi Ayşe aceleyle odaya girdi. “Emre, ne yapıyorsun? Burada olmamalısın,” diyerek oğlunun kolunu çekti. Ama Mehmet, Emre’de gördüğü ciddiyet ve kararlılık karşısında tereddüt etti. Telefon yeniden çaldı ve Mehmet, Emre’nin gerçekten Mandarin konuştuğunu teyit etti.

“Başka ne diller biliyorsun?” diye sordu Mehmet. Emre annesine bakarak, “11 dil konuşuyorum efendim,” dedi. Mehmet’in kahkahası yükseldi. “11 dil mi? 12 yaşındasın ve 11 dil mi konuşuyorsun? Ben İngilizceyi düzgün öğrenmem için 10 yıl harcadım,” dedi şaşkınlıkla.

Emre, “12 yaşındayım, geçen hafta doğum günümü kutladım,” diye yanıtladı. Mehmet öfkelenmişti, ama o anda Emre’nin gözlerinde, kendi çocukluğundaki o mücadeleci ruhu gördü ve kararını değiştirdi.

“Kanıtla,” dedi Mehmet. “Bana sorularımı cevaplamakta zorlanmayacağını göster.” Emre’nin annesi endişeliydi ama Emre kararlıydı. Mehmet, Emre’ye İngilizce sordu; çocuk akıcı ve neredeyse kusursuz bir aksanla yanıtladı. Sonra Almanca’ya geçti, Emre doğal bir ritimle konuştu. Mehmet’in tüyleri ürperdi. Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça, Mandarin, Arapça, Japonca ve Korece derken Mehmet’in şüpheleri tamamen yok oldu.

Ayşe, oğluna dillerin öğretmeninin kendisi olduğunu anlattı. Suriye’de dil bilim profesörüydü, ancak Türkiye’ye gelince diplomaları tanınmadı ve çalışmak zorunda kaldı. Emre’ye 3 yaşından beri dilleri öğretiyordu. Oyuncak, gezme gibi imkanları yoktu ama bilgiyle besledi oğlunu.

Mehmet, “Burada çalışmak ister misin? Haftada birkaç saat, derslerine engel olmayacak şekilde,” diye teklif etti. Ayşe tereddüt etti ama sonunda kabul etti. Mehmet, Emre’nin şirket için dil danışmanı olacağını, diploma denklik sürecini de karşılayacağını söyledi.

Ertesi gün Emre, şirketin toplantı odasında ilk kez çeviri yaptı. Mandarin’den Türkçe’ye, İngilizce’den Almanca’ya, her dilde profesyonelce ve kültürel nüansları yakalayarak. Toplantı iki saat sürdü ve anlaşma başarıyla sonuçlandı.

Mehmet, Emre’nin yeteneğinin sadece bir şans olmadığını, uzun yıllar süren çalışmanın ve mücadelelerin sonucu olduğunu düşündü. Kendisi de benzer zorluklardan geçmişti. Bu yüzden Emre’ye yatırım yaptı.

Ayşe ve Emre’nin hayatı değişmeye başladı. Emre, okulda da başarılı oldu; zorluklarla karşılaşsa da annesinden aldığı cesaretle pes etmedi. Mehmet, şirket içinde yetenekleri keşfetme ve destekleme programı başlattı. Yetenekli gençlere burslar, rehberlik ve fırsatlar sunuldu. Program kısa sürede büyüdü, pek çok çocuk hayatını değiştirdi.

Ancak başarı beraberinde zorluklar da getirdi. Rakip firmalar Emre’ye yüksek teklifler sundu, program hakkında asılsız ihbarlar yapıldı. Ama Mehmet ve ailesi yılmadı, adalet ve doğrulukla mücadele etti.

Yıllar geçti, Mehmet’in vizyonu gerçekleşti. İstanbul’da, Türkiye’de birçok şehirde Ayşe Öğretmen Enstitüsü kuruldu. Binlerce yetenekli çocuk, eğitim ve destekle hayallerine koştu. Emre, dil bilim alanında ilerledi, şirketin uluslararası ilişkilerinde stratejik danışman oldu. Ayşe ise diplomasını tamamlayıp şirketin uluslararası ilişkiler direktörü olarak görev aldı.

Mehmet, hayatının en büyük başarısının para ya da anlaşmalar olmadığını, bir çocuğun hayatına dokunmak olduğunu söyledi. Emre’nin sahnedeki konuşması, yüzlerce çocuğa ilham verdi: “Ben annemle birlikte yerleri silen bir çocuktum. Ama biri bana bir şans verdi, inandı ve bu her şeyi değiştirdi.”

Mehmet, Emre ve Ayşe’nin hikayesi, sadece bir başarı değil, insanlığa ve umuda dair bir destan oldu. Onların yaşadıkları zorluklar, verdikleri mücadele ve kazandıkları zaferler, milyonlara umut oldu.

Ve Mehmet, son nefesine kadar bu mirası korudu, yeni nesillere ışık tuttu. Çünkü biliyordu ki gerçek başarı, başkalarının hayatına dokunmaktır.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News