Üç Kızıyla Yalnız Yaşıyordu — Ahırda Bulduğu Yaralı Adam Her Şeyi Değiştirdi!
.
.
Ahırdaki Yabancı
Orta Anadolu’nun kurak topraklarında, kerpiçten yapılmış eski bir kulübede, Ayşe Demir üç küçük kızıyla birlikte yaşam mücadelesi veriyordu. Kocası Ahmet’i iki yıl önce bir kazada kaybetmiş, geriye yalnızca derin bir acı, büyüyen borçlar ve üç küçük kızı kalmıştı: 12 yaşındaki Elif, 9 yaşındaki Esra ve 6 yaşındaki Gülşen. Ayşe, sabahın köründe uyanır, kasabanın zengin aileleri için çamaşır yıkar, dikiş diker ve küçük bahçesinden çıkan birkaç sebzeyi satardı. Komşular ona acıma ve küçümsemenin karışımı bir bakışla bakar, “Bu kadın kızlarını tek başına büyütemez,” derlerdi. Fakat Ayşe, kırılmayı reddeden bir gurura sahipti. Her gece kızlarını uydurma masallarla uyutur, yıldızlara bakarak onlara daha iyi bir hayat sunacağına dair kendine söz verirdi.
Bir Ekim sabahı, hasadın sonuna yaklaşırken, Ayşe evlerinin yakınındaki terk edilmiş ahıra gitti. Burada bazen satabileceği eski aletler bulurdu. Ahırın en karanlık köşesinde hareketsiz bir adam gördü. İlk başta ölü sandı, ama yaklaştığında adamın zayıf bir şekilde nefes aldığını fark etti. Adamın gömleğinde kuru kan lekesi vardı, alnı ateşten yanıyordu. Ayşe’nin içgüdüsü ona uzaklaşmasını söylese de, adamın yarasının enfekte olduğunu görünce orada bırakamadı. “Allah’ım, sana ne yapacağım?” diye mırıldandı. Adam yavaşça gözlerini açtı, acı dolu ama sert bakışlarla ona baktı. “Beni teslim edecek misin?” diye sordu kırık Türkçesiyle. Ayşe bir süre düşündü, sonra “Hayır, ama tıbbi yardıma ihtiyacın var,” dedi.
Adam adının Baran olduğunu söyledi, yalnız biri olduğunu. Ayşe ona yardım etmeye karar verdi. Eski gömleklerden yaptığı bandajlarla yarasını sardı, şifalı otlarla ateşini düşürdü. Baran başta yardım kabul etmekte zorlandı, ama Ayşe’nin sabrı ve kararlılığı onun savunmasını kırdı. Ayşe ona, “İnatçılığın yüzünden burada acı çekebilirsin, ya da iyileşip ailenin yanına dönebilirsin. Seçim senin,” dedi. Baran yavaşça ona güvenmeye başladı.
Ayşe’nin kızları, annelerinin her gün ahıra gittiğini fark etti. En büyükleri Elif, annesini takip etti ve yaralı yabancıyı gördü. O gece Ayşe kızlarına gerçeği anlattı: “Ahırda yaralı bir adam var, yabancı ama yardıma ihtiyacı var. Onu öylece ölüme terk edemem.” Kızlar korktular, ama Elif cesurca, “Onu tanımak istiyoruz,” dedi. Ayşe, kasabada kimseye söylememeleri şartıyla ertesi gün onları ahıra götürdü.
Baran artık biraz daha iyiydi. Kızlarla tanışınca yüzü yumuşadı. Gülşen, çocukların korkusuzluğuyla, “Neden saçların uzun?” diye sordu. Baran, kendi halkında uzun saçın bilgelik ve atalarla bağlantı anlamına geldiğini anlattı. Esra, “Senin de çocukların var mıydı?” diye sordu. Baran’ın yüzü hüzünle gölgelendi. “Bir ailem vardı, hepsini kaybettim,” dedi. Elif, “Biz de babamızı kaybettik. Ama annem, kalanlara daha iyi bakmamız gerektiğini söylüyor,” dedi. Baran şaşkınlıkla ona baktı. O günden sonra ahır ziyaretleri bir aile serüvenine dönüştü. Baran kızlara kendi halkının hikayelerini anlattı, kızlar ona kasaba hayatını ve oyunlarını öğretti.
Ancak sır uzun süre saklanamazdı. Bir gün kasabanın dedikoducu kadınları Ayşe’nin evinde fazladan yemek olduğunu fark etti. O gece Ayşe endişeyle kızlarını uyardı. Gece yarısı meşaleli adamlar evin önünde toplandı. Osman Bey ve muhtar, bir yabancı sakladığına dair söylentilerle ahırı aradılar. Ama Baran, Ayşe’nin kızlarını korumak için önceden saklanmıştı. Adamlar hiçbir şey bulamadı ve gittiler. Ayşe Baran’ı meşe ağacının arkasında buldu. Baran, “Aileni tehlikeye atmak istemiyorum, gitmeliyim,” dedi. Ama Ayşe ona bir gece daha kalmasını rica etti.
Ertesi gün muhtarın oğlu Kemal geldi ve Ayşe’yi uyardı. “Babam ve Osman Bey yarın daha fazla adamla gelecek, her yeri arayacaklar,” dedi. Kemal, Ayşe’ye bir zamanlar ona yardım ettiği için minnettar olduğunu ve Baran gibi bir yabancı arkadaşının da olduğunu itiraf etti. Ayşe Baran’a gitmesini söyledi. Baran, “Siz bana insanlığımı geri verdiniz. Ama sizi tehlikeye atamam,” dedi. O gece kızlar Baran’a veda etti. Elif ona annesinin işlediği bir kumaş parçası verdi. Gülşen kendi bez bebeğini verdi. Baran onları kalbinde taşıyacağına söz verdi.
Baran’ın ayrılışından sonra Ayşe’nin evinde bir boşluk oluştu. Fakat birkaç hafta sonra pazarda Baran’ın yaptığı ahşap oymalar satılmaya başladı. Her birinde üç küçük çiçek işareti vardı. Baran, Kemal aracılığıyla Ayşe’ye yeni oymalar gönderiyor, Ayşe bunları kasabanın tüccarına satıyor ve ailesini geçindiriyordu. Ayşe ve kızları artık daha iyi yaşıyordu. Kasaba halkı Ayşe’nin refahını merak etti, ama Ayşe sırrını korudu.
Bir gün Baran’dan bir mektup geldi: “Bir ay içinde kasabaya lider olarak döneceğim ve herkesin önünde seninle konuşacağım.” Ayşe hem heyecan hem korku duydu. Bir ay sonra Baran, dağlardan bir kafileyle kasabaya geldi. Artık yaralı bir adam değil, geleneksel giysiler içinde bir liderdi. Yanında yaşlı bir adam, Altandağ’ın lideri vardı. Baran kasaba meydanında Ayşe’ye teşekkür etti: “Bana hayatımı ve insanlığımı geri verdin.” Altandağ, Ayşe’ye toplumları adına minnettarlıklarını sundu ve eski antlaşmalarla dağ halkının bu topraklarda yaşama ve ticaret hakkının yasal olduğunu kanıtladı.
Baran, Ayşe’ye meydanın ortasında evlenme teklif etti. Ayşe, gözyaşları içinde kabul etti. Bu birleşme iki topluluğu bir araya getirdi. Kasabada barış ve ticaret başladı, Ayşe’nin üç kızı iki kültür arasında köprü oldu. Elif ticareti yönetmeye başladı, Esra müzikle iki topluluğu birleştirdi, Gülşen şifacılıkta ustalaştı.
Beş yıl sonra Ayşe’nin evi güzel bir yapıya dönüşmüş, kasaba ise refahın merkezi olmuştu. Ayşe ve Baran, kızlarıyla mutlu bir hayat sürerken, eski ahır şimdi Baran’ın atölyesi olmuştu. Ayşe, “O gün seni ahırda bulduğumda sadece yaralı bir adam bulmadım. Geleceğimi buldum,” dedi. Baran ise, “Sen bana aşkın ve cesaretin önyargıları aşabileceğini öğrettin,” diye karşılık verdi.
O gece aile birlikte eski hikayeleri dinledi. Altandağ, “Farklılıklar düşmanlık anlamına gelmez, birlikte daha güçlüyüz,” dedi. Ayşe, Baran’a bakarak, “Bazen en büyük maceralar en küçük nezaket eylemleriyle başlar,” dedi. Baran ise, “Sen hiç sıradan olmadın,” diye fısıldadı. Ayşe, “Her birimiz cesaret ve nezaketle dünyayı değiştirebiliriz,” dedi.
Ve yıldızlar, bir zamanlar imkansız görünen ama gerçek olan bir aşk hikayesine tanıklık etti. Bir dul kadın, üç kızı ve ahırda bulduğu yaralı bir yabancı, dünyalarını sonsuza dek değiştirdi.
.